İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İstanbul Sözleşmesi ve LGBTİ

Siyami Akyel

Türkiye’nin 11 Mayıs 2011 tarihinde öncülük ederek imzaladığı tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” nâm-ı diğer “İstanbul Sözleşmesi” gerek dini ve kültürel değerlerimizle bağdaşmayan içeriği, gerekse uluslararası bir nitelik taşıması açısından içişlerimize müdahalenin önünü açmasından dolayı yanlış bir anlaşma olduğu görülmektedir. Özellikle sonuçlarının ortaya çıkmaya başlamasıyla aslında bu sözleşmenin sapkınlıkları da teminat altına aldığı görülmüştür.

Sözleşmenin üçüncü maddesindeki tanımlar kısmında “toplumsal cinsiyet, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır” denilerek, İslâm’ın ve binlerce yıldır insanlığın kabul ettiği erkek ve kadın tanımının dışında “kadınların ve erkeklerin kendileri için uygun olduğunu düşündüğü roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak tanımlanarak toplumsal cinsiyetten kastın yüzyıllardır alışılagelmiş erkek-kadın cinsinin dışında başka bir eğilimi de kabul etme olanağı tanımaktadır.

Sözleşmenin dördündü maddesinde ise üçüncü maddede yapılan tanım genişletilerek “temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması” başlığıyla değerlendirilmiş ve özellikle “cinsel yönelik” teminat altına alınmıştır.

İlgili maddede “Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir” denilerek aslında LGBTİ gibi sapkınlıkların “cinsel yönelim”i milletlerarası sözleşmeyle teminat altına alınmıştır. İşte İstanbul Sözleşmesi’nin en büyük kötülüğü de bu maddedir.

LBGTİ gibi sapkınlıkları meşrulaştıran, teminat altına alan ve fıtratı bozan bu tür sapkınlıklar hakkındaki eleştirilerin önüne geçmek için hazırlanan bu sözleşme genel olarak kadına yönelik şiddeti içermesine rağmen “cinsel yönelim, cinsel partner ve toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi ifadelerle sapkınlıklar da sözleşmenin içine ustaca yerleştirilmiştir.

Daha önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz gibi İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzaya açan, ilk onaylayan ülke Türkiye’dir ve sözleşmenin hiçbir maddesine çekince koymamıştır. Bazı ülkeler sözleşmeyi imzalamasına rağmen onaylamamıştır (İngiltere, Ermenistan vb). Bazı ülkeler çekince koymuştur (Fransa, İsveç, İsviçre, Yunanistan vb). Bazı ülkeler sözleşmenin bazı maddelerine itiraz etmiş, bazıları ise şerh koymuştur. Rusya ve Azerbaycan sözleşmeyi imzalamamış, gözlemci ülke statüsünde katılan ABD, Japonya, Kanada, Meksika ve Vatikan da sözleşmeyi imzalamamıştır.

Sözleşmeye çekince koyan ülkeler “dini, kültürel, toplumsal yapılarından ve toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve partner (nikâhsız birlikte yaşayan bireyler) yaşamı” gibi konulardan dolayı çekince koymuştur. Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasına rağmen, Kur’an-ı Kerim’de lanetlenen bir güruhun fiillerini meşrulaştıran böyle bir sözleşmeyi imzalaması en hafif ifadeyle basiretsizliktir.

Sözleşmeyi imzalayan irade, Müslüman bir ülke olmamıza rağmen sözleşmenin dördüncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki “cinsel tercih ya da cinsel yönelimin” güvence altına alınmasına dahi itiraz etmemiştir.

https://www.milligazete.com.tr/makale/4952158/siyami-akyel/istanbul-sozlesmesi-ve-lgbti

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın