Türkiye’de Yahudilere yönelik baskı politikaları yeni değil, ne yazık ki uzun bir geçmişi var. Araştırmacı Gözde Yılmaz, İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye’de estirilen havaya ve bu hava sonucunda Türkiyeli Yahudilerin bazı haklarından feragat etmesine mercek tutuyor.
GÖZDE YILMAZ
1930’lu yıllarda faşist devletlerin yükselen milliyetçilik söylemleri, 1933’ten itibaren Türkiye’de de milliyetçi söylemler için bir dayanak noktası haline gelmiştir. Türkiye’nin sosyoekonomik hayatına hâkim olan tek tipleştirici politikalar, gayrimüslimlere yönelik kara propagandayı da beraberinde getirmişti. Türkleştirme politikalarından nasibini alan Yahudiler, bu süreçte can ve mal güvenliklerini sağlamakta zorluk çekmişler ve asimilasyona maruz kalmışlardır. 1939 yılı öncesinde, uluslararası alanda süregiden antisemit politikalar, farklı ülkelerde yaşayan Yahudilerin Türkiye’ye sığınma ihtiyacını doğurmuş ve hali hazırda Türkiye’de yaşayan Yahudilerle birlikte bu kişiler, benzer nefret söylemlerinin odağına yerleşmişlerdi. Türkiye özelinde bakıldığında, özellikle 1934 yılında Trakya pogromunda olduğu gibi Yahudilere yönelik kimi antisemist davranışlar, İkinci Dünya Savaşı öncesi 1938 yılında, Yahudi cemaatinin kendilerini asimile etme yoluna gitmelerine neden olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’nın resmi başlangıç tarihi olan 1939 yılı öncesi Türkiye’de süregiden tartışmalar, fiilen savaşta yer almayan Türkiye’nin, Türkleşmeme taraftarı olan Yahudilere kapısını kapatacağı yönündedir. Bu karar öncesinde kamuoyunda yaratılan algı, Yahudilerin Avrupa’nın ahlakını bozmaya muktedir olan (Yeni Asır Gazetesi, 13 Ocak, 1938, s. 7) bir ırk olduğudur. Dolayısı ile zamanının Rumen başvekilinin belirttiği ve Türk basınının da onayladığı üzere, Yahudiler ‘Bizden uzak olsunlar da nereye giderlerse gitsinler’ görüşü hâkimdir (Anadolu Gazetesi, 2 Ocak 1938, s. 5). Yahudi düşmanlığı ilham edilir… 1938 yılında Manisa mebusu Sabri Toprak tarafından sunulan ve ancak bir ilimde mütehassıs olan Yahudilerin geçici olarak Türkiye’ye yerleşmesini kabul edilen kanun teklifinde (Yeni Asır Gazetesi, 4 Ocak, 1938, s. 4) bu durum açıkça ortadadır. Bu kanun teklifinde, Avrupa’da Yahudilere karşı husumetin yavaş yavaş arttığı, dolayısı ile Yahudilerin sığınmak amacı ile Türkiye’yi tercih edecekleri belirtilmiştir. Fakat Türkiye’de Türk tabiyetinde bulunan Yahudilerin İbranice konuşmadıkları gibi milli lisanları olan Türkçeyi de ağızlarına almadıkları yazılmış, bunun sebebi olarak da şunlar gösterilmiştir;
‘’Kendi kendilerini Türklerden ayırmak, Türklerden daha yüksek görünmek batıl iman ve zehabıdır. Türklüğü hor, hakir görmeleridir… Türklerin mihmanperverliklerine karşı hissetmeleri tabii olan şükran duygularını Türkçe yerine ecnebi lisanı istimali ile yani Türkleri tahkir ile eda etmektedirler. Hülasa memleketimize hariçten gelen Türk ırkına mensup olmayan anasır memleketimizde tavattun ettikleri zaman Türkleşmiyor, Yahudileşiyor, memlekette muzır oluyor’’.
Hangi Yahudileri almalı?
Dolayısı ile bu görüşler ile beraber, Avrupa’daki karışıklık nedeniyle yurda gelecek Yahudi muhacirlerin de Türkleşmeyip Yahudilere iltihak edip başka milletleri de peşlerinden sürükleyecekleri öne sürülmektedir. Bu memleketin ‘ahenk ve huzurunu’ bozacaktır… Anadolu’daki Allianz Israilite okullarının Yahudileri Türklükten çıkarmış oldukları ve altı yüz seneye yakın bir zamandır da Yahudilere ırki lisanlarını unutturamadıkları söylenmiştir. Dolayısı ile sadece kimi entelektüel Yahudilere kapı açılması, diğerlerinin sokulmaması gerektiği öne sürülmüştür. Yani işimize yarayanlar bizi besleyecek, işimize yaramayanlar da sınırlarımız dışında ölecektir ve bu doğaldır; zira ‘onlar düşmanlarımızdır.’ 1939 yılı öncesinde ve Yahudilere karşı nefret söylemleri medyada ayyuka çıktığı vakitlerde, ilginç bir gelişme yaşanmıştır. Medyada bu durum, ‘’Yahudilerin Türkleşme Kararı: Şimdiye Kadar Geç Kaldık Artık Harekete Geçiyoruz Diyorlar’’ başlığı ile yer almıştır (Yeni Asır Gazetesi, 4 Şubat Cuma 1938, s. 3);
‘’Yahudiler arasında Türkleşme yolunda yeni kararlar verilmektedir. Yahudi mektepleri varidatlarıyla hükümete devredilecektir. Yahudiler kendi isimlerini de değiştirmek istemektedirler. Bunun için hükümete müracaat edeceklerdir. Yahudi münevverleri beyanatlarında, Türkleşme işinde geciktiğimiz şikâyetleri haklıdır, yakında harekete geçeceğimizi göreceksiniz denmektedir.’’
Mektepler devredilir
Bu vaadin üzerinden çok geçmeden, 8 Şubat 1938 yılında ilk adım atılır ve bu adım, ‘’Yahudi Cemaati Yahudi Mekteplerini Resmen Hükümete Devretti’’ başlığı ile gazetelerde yerini alır (Yeni Asır Gazetesi, 8 Şubat Cumartesi 1938);
‘’Yahudi cemaati, Yahudi mekteplerinin hükümete devri için bugün resmen maarife müracaat etmiştir. Maarif idaresi, Yahudi mekteplerinin binalarını ilk mekteplere tahsis edecek. Yahudi talebe de resmi mekteplere dağıtılacaktır. Yahudi cemaatinin ileri gelenleri, bu hareketin bütün Türkiye Yahudileri tarafından tatbik edileceğini ve bu suretle, Türk demokrasisinin akalliyetlere karşı bir örnek teşkil eden himaye ve sahabetine Türkiye Yahudilerinin hudutsuz bir emniyet besleyerek Türk kültürünü tamamen benimsemek azmini göstereceklerini söylüyorlar. Ayni zevat Alyanz Israilite okullarının Türkiyedeki faaliyeti tarihe karışmış olmasından en çok Musevi vatandaşların iftihar ve sevinç duyacaklarını temin ediyorlar’’.
Uluslararası kamuoyunda Yahudilerin yıllarca açık tehdit haline getirildiği bir dönemde, 1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı öncesinde can güvenliklerini sağlama hususunda yardım arayan Yahudilerin zorunlu asimilasyonu için söylem üreten Türkiye basını o günlerde, bu haberleri muzaffer eda ile vermiştir. Ortada bir insan hakları suçu olduğu ne yazık ki yıllarca yadsınmıştır. Kendini sönümlendirme yoluna giden Yahudi cemaati, Varlık Vergisi gibi çeşitli üzücü olaylardan da kaçamamıştır…
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin savaşa sokulmadığı söylemi dillendirilse de, özellikle Yahudilere yönelik kara propaganda ve ulusal ve de uluslararası sahada, baskın ideolojiyi benimsemeyi reddedenlere baskı politikaları uygulanmıştır. Yahudilere yönelik, ‘’bizden uzak olsunlar da nereye giderlerse gitsinler… Geleceklerse işimize yarayanlar gelsin’’ tavrı, Yahudilerin yaşama haklarını suiistimale örnek oluşturmaktadır. Bu suiistimalin arkasından gelen gönüllü asimilasyon süreçleri, yaşama hakkını kazanmak adına atılmış adımlardır. Günümüzde Yahudi cemaat yapısı incelendiğinde, suskun kalma ve baskın ideoloji ile çatışmama hal ve tavırlarının, geçmiş ile paralellik taşıdığı görülmektedir. Bunun mümessili, baskın ideolojik söylem üzerinden gayrimüslimlere dair kurgulanan tehdit algısıdır.
Kaynakça
Yeni Asır Gazete (1938) Yahudiler İsveçlilerin Ahlakını Bozuyormuş, 13 Ocak, 1938, s. 7, Süreli Yayınlar Grubu, Yeni Asır Cilt.167, İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Veritabanı
Anadolu Gazetesi (1938) Rumen Yahudileri Memleketimize mi Gelmek İstiyor? 2 Ocak 1938, s. 5. Süreli Yayınlar Grubu, Anadolu Gazetesi, Cilt.227, İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Veritabanı
Yeni Asır Gazete (1938) Yabancı Yahudiler İçin Kamutaya Verilmiş Bulunan Kanun Teklifinde Gözetilen Noktalar, Yeni Asır Gazetesi, 4 Ocak, 1938, s. 4, Süreli Yayınlar Grubu, Yeni Asır Cilt.167, İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Veritabanı
Yeni Asır Gazete (1938) Yahudilerin Türkleşme Kararı: Şimdiye Kadar Geç Kaldık Artık Harekete Geçiyoruz Diyorlar, Yeni Asır Gazetesi, 4 Şubat Cuma 1938, s. 3, Süreli Yayınlar Grubu, Yeni Asır Cilt.167, İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Veritabanı
Yeni Asır Gazete (1938) Yahudi Cemaati Yahudi Mekteplerini Resmen Hükümete Devretti, Yeni Asır Gazetesi, 8 Şubat Cumartesi 1938, Süreli Yayınlar Grubu, Yeni Asır Cilt.167, İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Veritabanı
İlk yorum yapan siz olun