Bugün ABD’de ve dolaylı olarak İngilizce popüler kültürde bilinen Yahudi anlatısı genellikle Orta veya Doğu Avrupalıları, onların pogromlar ve Holokost’ta yaşadıklarını ve ardından İsrail’e toplu göçü merkeze alıyor. Bunun dışındaki Yahudi deneyimleri ise ‘garip’ ve aykırı konumlandırılıyor, Amerikan Yahudisi deneyiminin parçası olarak görülmüyor. Bu vaziyete kısaca Aşkenormativitedeniyor.
Sophie Levy ve Evan Mateen kurdukları online yayın Zaman Collective bu algıyı kırmaya ve derinlikli bir Mizrahi (Doğulu) Yahudi varlığı anlatısı sunmaya çalışıyor Onlarla kurdukları yayının hikayesini konuştuk.
Nesi Altaras: Kısaca sizi tanıyalım. Sizin hikayeniz nedir? Zaman’ı kurmaya nasıl karar verdiniz?
Sophie Levy: Barnard’da Sanat Tarihi ve Yahudi Araştırmaları öğrencisiyim. Zaman’ı iki sebeple istedim. Büyük bir İranlı Yahudi Toplumunun parçasıyım ama bu kültürümüze dinamik bir bakış getirmek istedim. İslami Devrim’den önce tüm akrabalarım Tahran’da yaşıyordu. Bazıları oraya Kaşan ve Hamadan’dan yakın zamanda taşınmıştı. Devrimde ailelerimiz birçok tehdit yaşadı– hem Yahudi oldukları için, bazıları siyasi olarak aktif olduğu için, bazıları tanınan Yahudi isimler olduğu için. Bu yüzden devrimden sonra en yakınlarımız Los Angeles’a taşındı ama ailemiz bütün dünyaya dağıldı diyebilirim. Ailemin bir tarafı siyasi olarak aktif Tahranlı aileyken öbürü daha geleneksel, Kaşanlı bir aile. Mesela annemin bir dedesi Hamadan’da halıcıyken öbür dedesi Paris’te doktorluk yapmış.
Zaman gibi bir oluşum için iyi bir fırsat olduğunu düşünmemin ikinci sebebi Ortadoğulu Yahudilerin, özellikle İsrail’de, Mizrahi kültürünü canlandırdığını görmek. Bunun Amerika’da da olabileceğini düşündüm.
Evan Mateen: Ben Harvard’dan İdare ve Çince alanlarında yeni mezum oldum. Kimliğimizin yok olmasını bir sorun olarak görüyorum, yani daha büyük bir Aşkenaz Amerikalı Yahudiliğin içinde eritiliyoruz. Genel olarak Mizrahi, benim için İranlı, kültürümüz ve tarihimiz ve hikayelerimiz iki koldan kayboluyordu. Birincisi okullarda veya genel Yahudi kurumlarında öğretilmiyor. İkincisi ise birçok ailenin statüko olmayan, hemen kabul görmeyen Doğu Yahudi kimliğini ve bilgilerini aktarmaması. Bu kaynaklar olmayınca benliğimiz kayboluyor.
Bu noktada Zaman’ı düşündük. Benim için amaç dağılmış ama kültürünü umursayan Doğulu Yahudileri internet üzerinden bir araya getirmek, kültürel üretim için bir alan yaratmak. Böylece kültürümüzün derinliğini göstermek.
NA: Zaman gazetecilikten çok kişisel yazıların, sanatsal ürünlerin olduğu bir mecra. Neden böyle bir format tercih ettiniz? Bu siteyi zenginleştiren yazar ve sanatçılar grubu nasıl ortaya çıktı?
SL: Gazetecelikten fazla yemek, şiir, öykü olmasını da istedim. Bunlar politik ve sosyal incelikleriyle Mizrahi deneyimini bir araya getirebiliyor. Bu içerikler iç içe geçiyor. Ve tabi online olması erişilebilir sağlıyor. Sosyal medya sayesinde Dotan Moreno ve İtay Davidyan gibi Mizrahi sanatçılara ulaştık.
EM: Yazacak insanları önce arkadaşlarımız arasından bulduk. Kimlik ve karmaşayı tartıştığımız insanlar, özellikle LA’de. Ancak Zaman başladıktan sonra Mizrahi kültürüyle ilgili İngilizce malzemeye aç olan insanlar bizi buldu. Bu şekilde, internetten kurduğumuz bağlantılarla ağımız hem Los Angeles’u hem de yalnız İranlı Yahudileri aştı.
NA: Siteyi tanıtırken sadece geçmişe değil, geleceğe de dönük bir Mizrahi bakıştan bahsediyorsunuz. Anılarla bugün arasında devam eden bir ilişki kuruyorsunuz. Bu bakışla isim arasındaki ilişki nedir?
SL: Sadece tarih veya geçmişle ilgili, veya haberle ilgili olmasını istemedik. Bu geçmiş ve hafıza bugünümüzü şekillendiriyor. Bu bağlantıyı kurmak istedik. Amerika’ya mülteci olarak gelmiş birinci nesil göçmenler olarak, vatanından yakın zamanda kovulmuş olan insanlar olarak böyle düşünüyoruz. Zaman bizim için uygun oldu. Mizrahi kültüründe önemli İbranice, Farsça, Türkçe ve Arapça’nın hepsinde olan bir kelime olması da hoşumuza gitti.
NA: Mizrahi kimliğini bazen eleştirel yaklaşırken aslında Zaman’ı bu kimlik etrafında kuruyorusunuz. Mizrahi olmak sizin için sadece Aşkenaz olmamayı mı işaret ediyor? Bu dışardan konulmuş, İsrail bağlamında ortaya çıkmış terime nasıl yaklaşıyorsunuz?
EM: Mizrahi kimliğinin sınırlarını tabi ki anlıyoruz ama bunu kullanmanın sınırları genişleteceğini düşünüyoruz. Mizrahinin avantajı Ortadoğulu ve Yahudi kimliklerini bir araya getirmesi. Yani ben ‘İranlıyım ama Yahudiyim’ değil tabii olarak ‘İranlı Yahudiyim’ ve bu iki kimlik bir çatışma halinde değil. Ortadoğululukla Yahudiliği karşı karşıya koymayan bir durum arıyoruz.
SL: Yahudi ve Ortadoğu kültürü birbirinden ayrılamaz. Ben yarı İranlı yarı Yahudi değilim – İranlı Yahudi olmak bölünmez bir bütün. Ve bizim hikayelerimiz bugün yaratılmak istenen İslam-Yahudi karşıtlığı algısını da sorguluyor. Çalışmalarımızda İslam ve Yahudilik arasındaki ilişkilerle de ilgiliyiz.
EM: Mizrahilik özellikle diasporada, geldiğimiz ülkelerde değilken, beraber olduğumuz için mantıklı oluyor. Yani ABD veya Avrupa’da Faslı, İranlı, Tunuslu, Mısırlı, Iraklı Yahudiler gerçekten ortak deneyimler yaşıyor ve benzer tepkiler görüyor. Böylece bir Mizrahi deneyimi de oluşuyor.
SL: Evet bir şemsiye Mizrahi – içinde bir sürü farklı şey barındırıyor. Mesela bugün bir Faslı Yahudi sanatçı bana mesaj attı ve işlerine uygun yer bulamadığını anlattı. Bölünüp dağılmış halimizde bir bağ olduğunu söylüyoruz. Aşkenormatif ortamlardayız bu gerçek ama bağımız bundan ibaret değil. Mizrahiler olarak dini pratiklerimizde de ortaklıklar var. Tabi ki İsrail ve ABD gibi yerlerde tanışıyoruz, buluşuyoruz. Aslında Ortadoğuda birbirimize yakın ama sınırlarla engelliyken şimdi göçmen olarak buluşuyoruz.
NA: Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Giderek büyüyen Zaman şimdi nereye doğru ilerliyor?
SL: Artık üç ayda bir dönemlik yayın yapıyoruz. İnternet üzerinden erişilebilir olmak güzel tabi ama bizzat buluşma, pop up eventler yapmak da istiyoruz. Daha elle tutulur bir şey tabi ki güzel olur. Özellikle ailelerimiz tabi ki hoşlanıyor kültürlerini umursamamıza. Bazen şaşırıyorlar, ‘niye gençler bunu umursuyor?’ diye. Mesela Tahran Yahudi gettosunu anlattığımız bir yazıya çok güldüler. Gençlere bizim gettoyu böyle entellektüel bir ciddiyetle yazmak nereden esti diye?
EM: Nadir olsa da aldığım tek negatif reaksiyon bizi geçmişte yaşamakla, nostaljik olmakla suçlayanlar. Ama yaptığımız kesinlikle bu değil. ‘Ah eski günler ne güzeldi’ gibi bir hava vermekten kaçınıyoruz. Zaten kişisel hikayemizden, ailelerimizin başına gelen onca kötü şeyden bahsederken geçmişe toz pembe bakan bir nostalji peşinde olmadığımız belli oluyor bence.
Zaman’ın önceki edebi ve görsel çalışmalarını sitelerinden, İnstagram ve Twitterhesaplarından takip edebilirsiniz. Bir sonraki yayınları Temmuz ortasında çıkacak.
İlk yorum yapan siz olun