Yervant Özuzun
Geçen hafta gündemimizde Üç Horan Vakfı yönetimi vardı. Esayan okuluyla ilgili öğretmenler sorununu görüşmek için ortak toplantı çağrısı yapıldı. Güzel.
Vakıf yönetimi toplantıya katılacağını bildirdi ama gelmedi.
Ve Patrikhaneden şöyle bir açıklama okuduk: “…Beyoğlu ve Taksim kiliselerinde Patrikhane kararı uyarınca ikinci bir karara kadar düğün, cenaze ve ayin yapılmayacak.” İşte bu güzel değil.
Kiliselerde ayin nasıl yapılmayacak? Din görevlilerini çekerek. Yani vakfın vakfiyesine uygun hizmet vermesini önleyerek. Yani dini ritüelleri engelleyip, sonucu halka yansıtarak…
Vakıflarımız tüzel kişilikleri olan ‘Cemaat Vakıfları’ statüsündedir.
Vakıflarda vakfiyelerindeki hizmete uygun çalışanlar vardır. Bunlara din görevlileri de dahildir ve vakıf yönetimi bunların işvereni konumundadır. Patrikhanenin kiliselerdeki din görevlilerini teamül olarak, makama saygı olarak geri çekmesi mümkün olabilir ama bu hukuken mümkün değildir.
Böyle restleşerek sonuca gidilmez. Kimi vakıflarda kronik sorunlar var. Konunun çözümü yapılanamayan vakıf seçimlerinin bir an önce yapılmasına bağlı.
Son vakıf seçimi 06.02.2011 tarihinde yapılmış. 2013 yılında da mevcut seçim yönetmeliği ‘yeni yönetmelik yapılana kadar gerekçesiyle’ iptal edilmiş. Yeni yönetmelik de yapılmadığı için seçimler yapılamıyor. Bu sürede birden fazla vakıfta yıpranan, yetersiz kalan, yenilenmeleri gereken yönetimler var. Seçim yönetmeliğimizi bir an önce yasallaştırmamız gerekiyor.
Asıl gündemimiz bu olmalı. Evet bu olmalı ama gündemimizde henüz böyle bir şey yok. Bu zor bir şey değil. Üstelik elde emek ürünü taslaklar da var.
Bu yıl İstanbul’un fethi kutlamalarından sonra Ayasofya’nın camiye dönüştürülüp ibadete açılması Türkiye’nin gündemi oldu.
Konu tartışmalarla bizim gündemimize de oturdu. Tartışma konusu: Sahak Patriğin demeci. Okuduğum haberin başlığı şöyle: “Türkiye Ermenileri Patriği Maşalyan: Ayasofya ibadete açılsın” dedi.
Yazı söyle devam ediyor: “Ayasofya tartışmalarıyla ilgili olarak ilginç bir öneri de Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan’dan geldi. Partik Maşalyan şu ifadeleri kullandı: Ayasofya ibadete açılsın. Mabet yeterince büyük. Hristiyanlara da bir alan tahsis edilsin…”
Ayasofya zaten ibadete açıkmış. Müzenin bir bölümü 1991 yılından bu yana cami olarak kullanılıyormuş. 1991 tarihli haberin başlığı da söyle: “Artık 4 minaresinden 5 vakit ezan sesi yükseliyor.”
Ayasofya insanlığın evrensel mirasıdır. 916 yıl kilise, 482 yıl cami olarak hizmet vermiş. 1934 yılında “ırk, din ayırımı yapmadan tüm insanlığa hizmet vermesi” için’ Bakanlar Kurulu ve Atatürk imzasıyla müzeye dönüştürülmüş.
Hal böyleyken orada fiilen bir cami varken mekanın büyütülmesi dinin ötesine geçti, ‘fetih ruhuyla’ harmanlanarak siyasetin gündemini oluşturdu.
Patriğimizin böyle bir ortamda konuya taraf olmasını yanlış bir değerlendirme olarak görüyorum. Ve hiç gereği yokken beraberinde getirdiği tepkiyi, cemaati ayrıştıran tartışmaları üzülerek izliyorum.
Ayrıca “Mabet yeterince büyük, Hristiyanlara da bir alan tahsis edilsin” şeklindeki talebi var ki insanın “emredersin” diyesi geliyor.
Türkiye’de bizden başka Hıristiyanlar da var. Dini liderleri var. “Hristiyanlara alan tahsis edilsin” talebinde bulunmak patriğimizin görevi olmamalıydı.
Biliyorsunuz, Ayasofya Kültür Bakanlığının ‘kültür mirası’ ve müze konumunda.
Benzer bir yer de Ahtamar Kilisesi. Bin yıl Ermeni kilisesi olarak hizmet vermiş. O da Kültür Bakanlığının ‘kültür mirası’ ve müze konumunda.
Ahtamar’da yılda bir gün ayin yapma hakkımız var. Yurt içinden, dışından ziyaretçileri olan, çok sayıda Ermeni kültür mirası bulunan bir ada ve kilise.
Yarın birileri çıkıp da yılın diğer günlerinde veya bayramlarda veya kandillerde veya cuma günleri biz de orayı cami olarak kullanalım derse ne cevap vereceğiz? Patriğimizin böyle bir ‘tahsis’ talebi karşısında yanıtı ne olabilir?
İlk yorum yapan siz olun