İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Osmanlı’da Yahudi Kira Kadınlar: Esperanza Malchi

Osmanlı Devleti, kıtalara yayılmış gücünün doruğuna ulaştığı yılların esas alınmasıyla yeni bir döneme girmiş oluyordu. Klasik dönem olarak adlandırılan bu dönemde türlü vakalar meydana gelmiş birçok şahıs ön plana çıkmıştır. Klasik dönem içerisinde şüphesiz en çok konuşulan hususlardan biri de kadınlar saltanatı adıyla anılan yıllar olmuştur. Nurbanu ve Safiye Sultanların birbiri üzerindeki üstünlük mücadelesi saray içerinde öylesine yayılmıştı ki; devlet adamları, padişahlar, elçiler ve daha birçok saray içerisindeki kişiler de bu mücadeleye katılmak zorunda bırakılmıştır. Devletin yönetimi bir şekilde Harem-i Hümayun üzerinden ilerlemeye başlayınca, yönetimdeki işleyiş de bu değişime ayak uydurmak zorunda kalmıştır. Tam bu dönem içerisinde bahsi geçen değişimde ortaya çıkan kira kadınlar etkisini artırmıştır. Fatma Hatun ile başlayan ve Esperanza Malchi ile biten kira kadın kültürü; sarayın ve Osmanlı milletinin bir türlü kabul edemediği, etkisinden rahatsız olduğu bir durum haline gelmiştir. Devletin ekonomisine, dış ülkeler ile ilişkisine ve saray içi atamalara kadar parmağı olan bu kadınlar nasıl ortaya çıkmıştır? Neden bu kadar güçlenmiştir? Ne amaçla sarayda bulunmaktaydılar? Kime hizmet etmekteydiler? Ve en önemlisi Osmanlı Devletine zararı veya yararı oldu mu?  gibi birçok sorunun cevabını bu yazıda Esperanza Malchi üzerinden bulmaya çalışacağız.

Anahtar Kelimeler:  Safiye Sultan, Esperanza Malchi, Kira Kadın, Klasik Dönem, Harem-i Hümayun

Giriş

Osmanlı Devleti, klasik döneme girmesi ile çalkantılı bir sürece de girmiş oluyordu. Dünya üzerinde yaşanan değişim  -özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda-  Osmanlı Devletini de çok yakından belki de tam kalbinden etkilemeye başlamıştı. Devletin yönetim merkezi olan Saray-ı Hümayun tam da bahsi geçen kalbi temsil ediyordu. Normal bir kalpte olduğu gibi Osmanlı Devletinin kalbinde de birçok farklı kapakçık misali, aynı şekilde birçok kurum bulunmaktaydı. Bu kurumlardan en etkilisi hiç şüphesiz Harem-i Hümayun idi. Osmanlı Devletinde saray kültürünün başlaması ile kurulmuş ve meşruiyetini her daim zirvede tutmuş olan bu kurum, klasik dönem ile tam anlamıyla gücünün doruk noktasını yaşamaktaydı. En başta; hanım sultanların ve sonrasında genç şehzadelerin, harem ağalarının, veziriazam ailelerinin, ustaların, kalfaların, hatunların ve daha nice kişilerin bu gücü oluşturdukları veya bu güçten faydalandıkları bir dönemde tüm bu kişilerin arasına yeni bir güç unsuru dâhil olmuştu. İlk başta Yahudi kadınlar olarak anılacak olan ve sonları trajedi ile bitecek bu şahıslar maddi ve manevi her gücün hazzını yaşamış olacaklardı.

Bu kadınlar, Osmanlı belgelerinde “kira kadın” veya “kiraca” olarak geçmektedir. Kira kelimesi Grekçe’ den gelmiş olup “kadın” anlamını taşımaktadır.[1] Bu bağlamda kira ve kadın kelimeleri aynı anlamda olduğundan dolayı yıllar içerisinde yeni bir anlam kazanmış ve sadece Yahudi kadınlara özel olmak suretiyle “ekonomik danışman” anlamında kullanılmaya başlanmıştır.[2] Bu sebepten ötürü kira kadınların asıl görevi,  harem içerisindeki valide sultanların ekonomik danışmanıdır diyebiliriz.

Yahudilerin, Osmanlı Devletinin kimi döneminde etkin rol oynadığını farklı tarihlerde görebilmekteyiz. Özellikle erkekler ile başlayan bu girişim daha sonraları kadınların da kira olarak saray hizmetine girmesiyle devam etmiştir. Genel olarak kira kadınlar, devşirmelerden oluşan ve dış dünya ile ilişkilerini kesmiş olup Harem-i Hümayuna arka merdivenlerden girdikten sonra dış dünya ile bağlantılarını kurmuş olduklarını görebilmekteyiz.[3] Yahudiler Avrupa’nın istenmeyen ırkı olarak göze batmış ve maruz bırakıldıkları zorunlu göç ile kendilerini Osmanlı Devletinin sıcak kollarına bırakmışlardır. Özellikle İtalya ve Portekiz topraklarından gelen Yahudi akını 15. yüzyıldan 16. yüzyıl sonlarına kadar aralıklı olarak devam etmiştir. Aslında sarayda yer bulmaları şans eseri veya mülteci konumlarından dolayı gerçekleşmemiştir. Bahsi geçen göçlerle birlikte Bizans döneminden kalan Yahudilerin (Aşkenazlar ve Romaniotlar)  birleşmesi sonucu büyük bir Osmanlı Yahudi cemaati meydana gelmiş ve 17. yüzyıl başları Osmanlı Yahudilerinin bir bakıma Altın çağı olmuştur diyebiliriz. [4]

1. Kira Kadınlar

Bu altın çağdan nasibini alan Yahudi kadınlar ise Osmanlı sarayının kilit noktası olana kadar varlıklarını devam ettireceklerdi. Osmanlı sarayında, Yahudi kadınların etkisine ilk kez Kanuni Sultan Süleyman döneminde rastlanmaktadır. Müslüman adıyla; Fatma Hatun olarak anılan bu kadın hakkında net bir bilgi yoktur. Ancak resmi kaynaklarda kendisine verilen beraâtlerden[5] dolayı vergilerden muaf tutulduğunu görebilmekteyiz. Bu beraâtler sayesinde hem kendisinin oluşturmuş olduğu güç ortaya konuluyor hem de bu tür kadınlara verilen değer resmi olarak kanıtlanmış oluyordu. Fatma Hatun bu gücü elde etmek için neredeyse tüm ömrünü, saray ve dış dünya arasındaki bağlantıyı sağlamak için harcamıştır. Dönemin valide sultanına sunmuş olduğu hizmetler karşılığında, çocukları ve kocası da kendisinin sahip olduğu tüm haklarda meşruiyet kazanmış oluyordu. Kira kadın ortalama 60-70 yıllık yaşamının sonunda saray içinde bir ün ve çocuklarına zengin bir miras bırakarak yaşama veda etmiştir.

Diğer bir kira ise Ester Handali’dir. Osmanlı sarayının neredeyse 30 yıllık kira hasretini sona erdirecek olan Ester, Fatma Hatun gibi saraydaki kadınların hizmetinde bulunarak saraya girmiştir. Daha sonraları ise dönemin en iyi ziynet eşyalarını saraya taşımaya başlamıştır. Aslında bu yöntem her üç kadında da görülmüştür. Çünkü bu yöntem sayesinde getirilen takılar Harem’de satılırken, Harem’de yapılan el sanatları da dış dünyaya satılıyordu. Bu da ciddi anlamda bir köprü görevi gören kira kadının cazibesini ve popülerliğini ortaya koyuyordu.

Dönemin hükümdarı üzerinde otoritesini kurmaya çalışan Nurbanu Sultan ve Safiye Sultan için zamanın sirenleri kadınlar saltanatı için çalıyordu. Tarihin belki de en büyük harem savaşından galip çıkan Safiye Sultan, kazanmış olduğu otoritenin yanı sıra Nurbanu Sultan’ın sırdaşı ve diplomatik danışmanı olan Esteri de kazanmıştı. Ester Handali’nin en büyük faaliyeti elçiliklerle kurmuş olduğu bağlantıdır. Fransa ve Venedik gibi devletlerin elçileri de bu bağlantıya ortak olmuşlardır.

Örneğin; Nisan 1584’te Mısır’daki Fransız konsolosu, Ventot, Valide Nurbanu ve Haseki Safiye’ye, Fransız kraliçesi Katerina Medici’nin mektup ve armağanlarını getirdiği zaman valide Nurbanu Sultan ölmüştü. Ester kira hemen araya girmiş ve armağanların hepsinin Safiye Sultan’a sunulmasını sağlamıştır. Gelen armağanlar içinden yalnızca bir saat ayırmış ve bunu da sadrazama takdim etmiştir. Böylece, hem Fransız konsolosunu zor durumdan kurtarmış hem de Safiye Sultan’ın gözündeki imajını sağlamlaştırmıştır. [6]

Ester Handali adındaki ikinci kira 1595 tarihinde, İngiliz elçisine ait bir rapora göre ölmüş olarak gözükmektedir.[7]

2. Esperanza Malchi

(salom.com.tr’ den alınmıştır.)

Esperanza hakkında Avrupa ve Doğu kaynaklarında göz dolduran bir kaynak fazlalığı mevcuttur. En azından önceki iki kiraya nazaran daha net bilgilere sahip olabilmekteyiz. Ancak tam anlamıyla biyografisini oluşturacak bilgilere sahip değiliz. Bu sebeple hayatının başladığı ve Saray-ı Hümayuna girdiği zamanlar varsayımlara dayanmaktadır. 13. Osmanlı padişahı olan III. Mehmet zamanında sarayda faaliyet göstermeye başlamıştır. Tam olarak saraya giriş zamanı hakkında net bir bilgi olmadığı için toplamda kaç yıl hizmet ettiği de bilinmemektedir.  Kökeni hakkında da her ne kadar net bir bilgiye sahip olamasak da adından ötürü İspanyol-İtalyan kökenli veya İtalya’da doğduğu bilgisine ulaşabilmekteyiz.[8] Yahudi bir iş adamıyla evli olmasından dolayı kendisine de Yahudi kira yakıştırılması yapılmıştır. Zaten saraya girişinin kocası üzerinden olduğu düşünülmektedir.  Erkek tüccarların hareme girmesinin yasak olması sebebiyle, kocasının ticaret için elinde tuttuğu malları saraya sokmuş ve dış dünya ile bağlantıyı yeniden kurmuştur. Yeniden diyorum çünkü Ester Handali’ de Esperanza Malchi’ de Safiye Sultana hizmet etmiştir. O sebeple bu iki kişi çok karıştırılmaktadır. Esperanza saraya girdikten sonra, yönetimi elinde tutmak için hiçbir şey yapmaktan kaçınmayan Safiye Sultanın dikkatini çekmeyi başarmıştır. Bunu da 16 Kasım 1599 tarihinde İngiltere kraliçesi I. Elizabeth’e yazılan mektuptan anlıyoruz.[9] Esperanza Malchi bu mektubunda Safiye Sultan için kozmetik eşyaları ve cilde iyi gelen şifalı su istemiştir.[10]

Dış işlerinde oynadığı etkin rol yanında sarayda kazandığı nüfuzu da kullanan Malchi, ticaret ve iltizam işleri ile büyük bir servetin sahibi oldu. İstanbul gümrüklerinin başına oğlunu getirtmeyi de başaran kira, cizye ve koyun vergisi iltizamlarını da ele geçirdi.[11] Tabi ki bu başarıların, nasıl kısa sürede kazanıldığı bilinmemektedir. Ancak verilen bilgiler ışığında tahminde bulunabilmekteyiz. Öncelikle Esperanza, çağdaşı olduğu Ester’i bir hile ile yerinden etmiş olabilir.[12] Bu şekilde hali hazırda bir konuma direk olarak geçiş sağlamayı başarmıştır. İkinci sebep, ise (bir tahminden öte bir kanıt niteliğindedir); kocası olan Yahudi iş adamının dönemin en güçlü iki Yahudi cemaatinden birine bağlı olması ve bu bağ sayesinde saray içindeki Yahudi nüfusun desteğini almış olmasıdır.

(Büyük İstanbul Ansiklopedisi II.ciltten alınmıştır.)

Tüm bunlar bir yana; Esperanza, paralel olarak Safiye Sultan ile güçlenmiştir. Tam anlamıyla birbirlerini tamamlayan bir portre çizmişlerdir. Sarayda yaşanan tüm entrikalara ortak olmuş olmaları onları birbirine daha da yakınlaştırmış olmalıdır. Esperanza Malchi, Safiye Sultan için Kira Kadın görevini yerine getirdiği gibi, onun adına bazı ekonomik konulara da el atmıştır. Bu konular arasında devlet bürokrasisinde yapılan atamalar ve atama sırasında rüşvet alınması, darphanede basılan paraların ayarı ile oynanması, elçiliklerle görüşme gibi birçok önemli ve ciddi konularda karar mekanizması Yahudi kira olmuştur. Tabi ki bu işlerin hepsi Esperanza tarafından gerçekleştirilmemiştir. Oluşturulan bu rüşvet zincirine bazı devlet adamları da dâhil edilmiştir.  Yani Osmanlı Devletinde yaşanan kadınlar saltanatı, kısa süreliğine rüşvet saltanatına dönüşmüş oluyordu. Safiye Sultan ipleri öylesine sıkı tutuyordu ki, alınacak herhangi bir karar için gelen elçiler ilk önce Safiye Sultanı ikna etmeye çalışıyordu. İşte tam bu noktada Safiye Sultana ulaşmanın tek yolu Esperanza Malchi idi. Bu konudaki kanıtımız ise; dönemin İngiliz elçisi olan Barton’un Esperanza hakkındaki sözleridir; “Kendim valide sultan ile görüşemediğim için ve bütün işlerim anılan aracının elinden geçtiği için, onun dostluğunu yitirirsem valide sultanla ilişkiyi yitirmiş olurum’’[13]

Esperanza normal şartlar altında valide sultanın dış dünya ile ilişkilerini sağlamak veya ekonomik danışmanlığını yapmak görevi ile sarayda bulunmaktaydı. Tek görevi bu ikisinden ibaret olan Esperanza zamanla o kadar üst düzey kararlara ortak olmuştu ki, saray halkı artık gizliden gizliye ona endişeyle bakar hale geldi. Bu endişenin neticesinde bir sonuca varmak isteyen bazı devlet adamları Esperanza’nın sonunu hazırlayacaktı.

Bu devlet adamlarından birisi de Vezir Hadım Hasan Paşa idi. Hasan Paşa da rüşvet zincirine dâhil olmak için can atan sayılı yöneticilerdendi. Bundan sebep Safiye Sultana rüşvet ve değerli hediyeler armağan ederken yine aracı olarak Esperanza’yı kullanmaktaydı. Hasan Paşa vezir olduktan sonra ise yani sadrazamlığı sırasında birtakım yönetici kadroları parayla satarak zengin olmuştur. Satmış olduğu rütbe sahiplerine ise “Sizlerden aldığım paraları kime teslim ederim bilir misiniz ki?” demesi ise Safiye Sultan’ı dolayısıyla baş ekonomisti Esperanza’yı ima etmiş oluyordu.[14]

Esperanza’nın içinde olduğu bir başka vaka ise, 1594 yılında gerçekleşmiştir. Osmanlı askeri maliyesi, Venedik balyosuna saraydaki nakit yetersizliği ve askerlerin maaşlarının verilememesi sebebiyle bir isyan çıkabileceği hakkında malumat sağladığı ifade edilmiştir. 1596’da ise balyos Marco Venier’e, Esperanza Malchi’nin padişahı Venedik’e karşı kışkırttığını ve Venedik’in şanına zarar vermek için gayret ettiğini bildiren bir not gönderdiği kaydedilmiştir. [15]

Esperanza Malchi, yıllar geçtikçe o kadar zenginleşmişti ki artık bundan rahatsız olan bazı devlet adamları harekete geçmeye başlamıştır. Safiye Sultan için haremin etkisinin Osmanlı iktidarı ve siyaseti üzerinde açıkça izlenmeye başladığı yıllarda sarayla doğrudan ilişki kurabilen, elit zümrenin bilinen bir figürü haline gelmişti. Bu kadar hızlı yükselişin yaşandığı yıllarda devletin ve yönetimin içerisinde yaşanan çekişmeler artık Esperanza’ nın zenginliğini göze getirmekte ve saray ile asker takımının rahatsız olmasına sebep olmaktaydı. Tarihler 1600 yılını göstermeye başladığında o yılın en büyük askeri olayı meydana gelecekti. Ancak bu olay doğrudan Esperanza Malchi’ ye yönelik olmayacaktı. Asıl amaç Safiye Sultan’ın bu akıl almaz gücünü elinden almaktı. Bu sayede askerin ve halkın Valide Sultan tarafından değil de bir Padişah tarafından yönetilmesi amaçlanmış idi. Olay aslında bahsi geçtiği gibi Safiye Sultan’a kasıt olarak başlamıştı.

Padişahın kız kardeşleriyle evli yani Safiye Sultan’ın damatları olan Veziriazam İbrahim Paşa ve onun yokluğunda İstanbul’u aynı yetkilerle idare eden sadaret Kethüdası Halil Paşa gibi vüzeranın temsilcileri, Safiye Sultan’ın padişah üzerindeki etkisi ve devletin idaresindeki nüfuzundan hem şahsen hem de temsil ettikleri yönetici kitle adına son derece rahatsızdılar. Bu rahatsızlık bir iktidar çekişmesine dönüşerek, büyük bir patlamaya sebep olduğunda, Esperanza Malchi faktörü olayların merkezine yerleşti. Çünkü özellikle kapıkulu sipahilerinin maaşları için tahsis edilen gelirlerin kayıtlı olduğu defterlerde yer alan kaynakların Safiye Sultan’ın elinde toplandığı ve onun da Kira Kadın aracılığıyla bunları işletmeye veya bir kısmını kendi çevresine bağışladığı iddiası bardağı taşıran bir uygulama olarak belirtilir.[16] Bu olaylara ek olarak İstanbul Gümrüğü’nü ele geçirmiş olan Esperanza paranın ayarını bozarak saraya bir nevi çürük akçe sokmuştur. Hazineye teslim edilen bu akçeler sipahilere dağıtılınca isyanın fitili ateşlenmiş oluyordu.[17]

Bu şekilde hâlihazırda isyana hazır olan Kapıkulu sipahilerinin rahatsızlığını kullanarak, onları kışkırtan sadrazam ve sadaret kethüdasının etkisiyle sipahiler ayaklanarak, Kira Kadın’ın öldürülmesini talep etti. 1 Nisan 1600’de sipahiler, maaşlarının karşılığı olmak üzere tahsis edilmiş gelirlerin saraydaki kadınlara ve harem ağalarının çevrelerindekilere dağıtıldığı, oysa kendilerine zayıf akçe ile ödeme yapıldığını belirterek Şeyhülislam Sunullah Efendi’den Kira Kadın’ın öldürülmesi için fetva istediler. Şeyhülislam ise; “Yahudiye Kira karı gümrükleri iltizâm itmüşdür, bu kalb akçe ki bize virülür anlarundur, biz anı katl iderüz, yapılan suale karşı, Zimmîyenün katli şer‘an câiz değildür, amma şehirden sürülsün, turmasun gitsün” demiştir. [18] Yani zimmilerin katli caiz olmadığı yorumuyla bu isteği reddetmiş oluyordu.

(Büyük İstanbul Ansiklopedisi II. ciltten alınmıştır.

Ancak, ertesi gün saraya yürüyen sipahilerin baskısı nedeniyle Kira Kadın’ın teslim edilmesi gerektiğini padişaha bir telhisle bildiren Halil Paşa, saklanan kadın bulunduğunda, kendi konağı önünde bir oldubitti ile onu sipahilere teslim etti. Kira kadın ve bir oğlu feci bir şekilde parçalanarak öldürüldü ve cesetleri At meydanında bir ağaca asıldı. Cesedi iki gün orada kaldıktan sonra yakılmıştır. Tam anlamıyla çılgına dönmüş askerler akrabalarını da katletmek istemişlerdir.[19] Ancak bundan sonrası için herhangi bir bilgi mevcut değildir. Sadece o an orada olmayan ama olaylara uzaktan tanık olan küçük oğlu Müslüman olmayı kabul ederek hayatını kurtarmıştır. Kiranın sadece nakit parası ve ticari malları 50 milyon akça (yaklaşık 400.000 altın duka) değerinde olup, bunun yanında kiraya ait kırk iki yerdeki emlak, gemilerdeki ticaret malları ve mevcut sermayesine el konuldu ve 100.000 filori darphaneye gönderildi. Ayrıca kira kadının elinde bulunan seksen sekiz adet hizmet defteri, askerlerin maaşlarının verilmesi için dağıtıldı. [20]

Sonuç

Osmanlı Devletinde içinde bulundurduğu birçok millet ile etkileşim halindeydi. Özellikle yönetim anlamında Rum ve Ermeni milletinden yararlanmışlardır. Bunların yanı sıra Yahudiler de bu duruma ortak olmuşlardır. Kadını ve erkeğiyle birlikte, klasik dönemden başlayarak Osmanlı Devletinin son yıllarına kadar başta ekonomi olmak üzere birçok alana el attıkları görülmektedir. Belirli olan bir ihtiyacın karşılığı olarak yer tutmaları bir nevi kaçınılmaz olmuştur. Osmanlı Harem-i Hümayununda kadınlarında bir ihtiyacı olarak doğan kira kadınlar zamanla mevcut düzenin bir parçası haline gelmişlerdir. Aslında her gücün arkasında bir güç saklıdır. Safiye Sultanın gücünün gizli aktörü de Esperanza Malchi olmuştur. Ancak Osmanlı toplumu ve tarihçileri hiçbir kira kadına sıcak yaklaşmamıştır. Bu konudan ise aşağılayıcı bir ifade olarak bahsetmek için “kirayı Acuze” veya “kiraca”[21] şeklinde bahsetmişlerdir.  En başta Esperanza Malchi olmak üzere tarihte birçok Yahudi’ye kan iftirası atılmıştır.[22] Ancak tarihçilerin aksine en az Esperanza kadar suçlu olan, Valide Sultanlar ve devlet adamları da bu iftiranın sorumlusu idi. Safiye Sultan devlet yönetimdeki söz sahipliğini Esperanza’nın ölümünü önlemek için pekâlâ kullanabilirdi.  Sonuç olarak Esperanza olsun Yahudi olsun, herhangi bir milletten olsun; fark etmeksizin hiçbiri yaşanan olumsuz durumun sorumluları değildi. O insanlar sadece hali hazırda bulunan bozuk duruma ayak uydurmuş ya da bu durumdan faydalanmış insanlardır. Yani iğneyi biraz da kendimize batırmamız lazım.


Kaynakça

Akyıldız, Ali. «Safiye Sultan.» Diyanet İslam Ansiklopedisi (TDV) 35 (2008): 472-473.

Aydın, Mahir. Osmanlı Dünyasında Yahudi Kira Kadınlar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2002.

Danacı, Aysel Yıldız. 1807 ve 1808 olaylarında İstanbul. Cilt 2. İstanbul: Büyük İstanbul Ansiklopedisi, 2015.

Efendi, Naima Mustafa. Naima Tarihi. Çeviren Zuhuri Danışman. İstanbul: Zuhuri Danışman Yayınevi, 1967.

Efendi, Selâniki Mustafa. Tarih-i Selaniki. Cilt 2. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999.

Erbil, Bilal. «Gazanfer Ağa: Hayatı ve Yaptırdığı Eserler.» İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.İstanbul, 2019.

Kobler, Franz. A Treasury of Jewish Letters: Letters From The Famous and The Humble. Amerika Yahudi Yayınları Derneği, 1953.

Yahudi Sanal Kütüphanesi,  https://www.jewishvirtuallibrary.org. 2002. https://www.jewishvirtuallibrary.org/malchi-esperanza (erişildi: Mayıs 13, 2020).

Pierce, Leslie P. Harem-i Hümayun. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2016.

Reyhanlı, Tülay. İngiliz Gezginlerine Göre İstanbul’da Hayat. İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983.

Sevgen, Necibe. «Nasıl Sömürüldük.» Türk Tarihi Dergisi, Ankara, 1969.

Shaw, Stanford J. Osmanlı İmparatorluğunda ve Türkiye Cumhuriyetinde Yahudiler. İstanbul: Kapı Yayınları, 2008.

Tallan, Cheryl, ve Emily Taitz. https://jwa.org. 27 Şubat 2009.

Encyclopedia, The Encyclopedia of Jewish Women, Entrepreneurs, https://jwa.org/encyclopedia/article/entrepreneurs (erişildi: Mayıs 15, 2020).

Ünal, Neslihan. Osmanlı İmparatorluğunda Yahudi Kadınlar. Cilt 29. Tarih Okulu Dergisi, 2017.

Dipnotlar

[1] Diğer bir görüş ise Kira (Kyra) kelimesinin, Rumca hanım, ev sahibi, Ege adalarında da seyyar satıcı kadınların “kyrazza” olarak adlandırılmasından kaynaklandığı sanılmaktadır.

[2] Mahir Aydın, ‘’Osmanlı Dünyasında Yahudi Kira Kadınlar’’, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2002, S.624.

[3]Mahir Aydın, a.g.e, S 621.

[4] Stanford J. Shaw, ‘’Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler’’, Kapı Yayınları, İstanbul,2008, S..57.

[5] Osmanlı döneminde, bir göreve getirilen, aylık bağlanan, ayrıcalık, nişan ya da san verilen kimseler için çıkarılan padişah buyruğu.

[6] Mahir Aydın, a.g.e, S.628.

[7] Leslie P. Pierce, Harem-i Hümayun, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2016, S 335.

[8] Jewish Virtual Library, Esperanza Malchi, Erişim Tarihi: 15.05.2020, https://www.jewishvirtuallibrary.org/malchi-esperanza

[9] Encyclopedia, The Encyclopedia of Jewish Women, Entrepreneurs, Erişim Tarihi: 15.05.2020, https://jwa.org/encyclopedia/article/entrepreneurs

[10] Mahir Aydın, a.g.e, S.630; Geniş bilgi için  bkz. ‘’Tülay Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre İstanbul’da Hayat’’, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983, S. 52.

[11] Neslihan Ünal, ‘’Osmanlı İmparatorluğunda Yahudi Kadınlar’’, Tarih Okulu Dergisi, 2017, Sayı 29, S 157.

[12] Franz Kobler, ‘’A Treasury of Jewish Letters: Letters from the Famous and the Humble’’, Amerika Yahudi Yayınları Derneği, 1953, S.391.

[13] Leslie P. Pierce, a.g.e, S. 312.

[14] Necibe Sevgen, ‘’Nasıl Sömürüldük’’, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1969, Ankara,  S. 21, s.53.

[15] Bilal Erbil, ‘’Gazanfer Ağa: Hayatı ve Yaptırdığı Eserler’’, Yüksek Lisan Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, İstanbul, S. 16.

[16] Aysel Yıldız Danacı, ‘’1807 ve 1808 olaylarında İstanbul’’,  Büyük İstanbul Tarihi Ansiklopedisi, II. Cilt, 2015, İstanbul,  S. 167.

[17] Mahir Aydın, a.g.e., S.631.

[18] Selâniki Mustafa Efendi, ‘’Tarih-i Selâniki’’C:II, TTK, Ankara, 1999, s.855.

[19] Naima Mustafa Efendi, ‘’Naima Tarihi’’, Zuhuri Danışman Yayınevi, Çev. Zuhuri Danışman, İstanbul, 1967, S.237.

[20] Neslihan Ünal, a.g.e,  S. 157.

[21] Türkçede -ca -ce ekleri küçültme ekleridir.

[22] Kan iftirası veya kan suçlaması, dini azınlıkların (çoğunlukla Yahudiler) çocukların kanlarını dini ayinlerde ve bayramlarda kullandıkları yönündeki iftira ve suçlamalardır. Bu uygulama Osmanlı’ da; iftira at, öldür ve mallarına el koy şeklinde uygulanmıştır.

https://www.tesadernegi.org/osmanlida-yahudi-kira-kadinlar-esperanza-malchi.html?f84807&f84807

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın