II. Dünya Savaşı’nda, Nazilere karşı mücadele veren Belçika direnişinin en yiğit savaşçılarından biriydi… Katolik keşişi, Rahip Dom Bruno, hayatını hiçe sayarak 400 Yahudi’nin hayatını kurtarmıştı.
Sara YANAROCAK
Brüksel’de orta sınıf dindar Katolik bir ailede, 1903’te dünyaya gelen Henri Reynders’in keşiş hayatını seçmesi alışılmadık bir durum değildi. Ancak birçok bakımdan Reynders, sıra dışı, kahraman ve yiğit bir insan olduğunu kanıtladı. 1925’te Roma’da yeminini ettikten sonra, bir manastırda keşiş hayatını sürdürüyordu. Üç yıl sonra rahip olarak Louvain kasabasında, ‘Dom Bruno’ adıyla, Benedikt’in papazı olarak kilisede hizmet vermek üzere Belçika’ya atandı. Her ne kadar derinden bir Tanrı inancına sahip olsa da, Katolik Kilisesinin bazı doktrinlerine kesinlikle karşıt düşüncelere sahipti; hümanist fikirlere sahipti.
Eylül 1939’da Nazilerin Polonya’yı işgalinden sonra, Belçika ordusuna yazılarak 41. Topçu Alayında Ordu Papazı olarak hizmet vermeye başladı. Almanlar Belçika’yı işgal ettiğinde küçük ülke hızla ele geçirildi. Belçika Kralı Leopold, Dunkirk Savaşı sırasında ordusunu teslim etti. Savaş sırasında bacağından yaralanan Dom Bruno da savaş esiri olarak, altı ay boyunca Almanya’da Wolfsburg ve Doessel’deki savaş esir kamplarında mahkum olarak yaşadı. Bu dönemde diğer mahkûmlara dini ve manevi destek veriyordu.
Kral Leopold, Hitler’le buluştuktan sonra Almanya, Dom Bruno da dahil olmak üzere birçok savaş esirini serbest bıraktı. Manastırına geri dönen Dom Bruno, öğretmenlik kariyerine döndü. Nazi karşıtı inançları nedeniyle, o sırada yükselen Belçika Direniş Hareketi ile temas kurdu ve Almanların eline geçen müttefik askerlerini kurtarmak için yapılan çalışmalara katıldı.
Yahudi çocukları kurtarma çalışmaları
Ölüm kamplarının, 1942’de Polonya’da işlerlik kazanmasının ardından, Naziler Belçika’daki Yahudileri toplayıp ölüm kamplarına nakletmeye başladı. Zaten Direniş’e hizmet vermekte olan Dom Bruno, Gestapo’dan, küçük bir kasabada papazlık yapmak için izin aldı. Oradaki küçük papaz evine yerleşti. Oraya vardığında, o evin aslında Nazilerden kaçan Yahudilerin gizlendikleri bir yer olduğunu anladı. Hem yetişkinler, hem de çocuklar orada gizleniyordu.
Naziler evlere ani baskınlar düzenleyerek, gizlenen Yahudileri ele geçiriyordu. Dom Bruno, bu evin Yahudiler için güvenli olmadığını bildiğinden, Hıristiyan yardım örgütleriyle çalışan ve çok önemli bir avukat olan Albert Van den Berg’den Yahudileri yurt dışına çıkarıp, tarafsız İsviçre’ye geçirebilmek için yardım istedi. Van den Berg ve Dom Bruno, evi kapatıp Yahudileri kırsal alanlara dağıttılar. Dom Bruno daha sonra tüm yetkilerini kullanarak, arkadaş ve tanıdıklarının yardımıyla çocuklar için saklanma yerleri ayarlama riskini göze alarak deliler gibi çalışmaya başladı. En küçük çocukları, özel olarak seçilmiş, koruyucu Katolik ailelerin evlerine yerleştirmeye başladı.
Yatılı okullar gibi çeşitli Katolik kurumlarını ziyaret ederek, yaşça daha büyük Yahudi çocukları himayelerine almasını sağladı. Çocukları oralara götürürken şahsen onlara eşlik eder, düzenli olarak onları ziyaret ederek durumlarını kontrol ederdi. Saklanmış ebeveynleri varsa onlara çocuklarından haberler getirirdi. Bütün çocuklarına, Yahudi olmayan isimlerle sahte kimlikler düzenletmiş ve günlük yemek karneleri sağlamıştı.
Bir yerden diğer bir yere bisikletiyle giden Dom Bruno, görevini en küçük ayrıntısına değin düşünerek yapıyor ve kimsenin zarar görmemesi için azami dikkat harcıyordu. Bu işleri hep yalnız yapardı. Sadece Van den Berg’den operasyonlarına yardım ve Belçikalı bankacı Jules Dubois Pelerin’den maddi destek alıyordu. Diğer direniş grupları ile temaslarını genişlettikten sonra, Gestapo’nun ondan şüphelenmesi üzerine manastırı terk etmesi gerekti. Gestapo, Mont Cesar Manastırını bastığında şans eseri Dom Bruno orada değildi. Bu olaydan sonra bisikletli yolculuklarını keşiş kıyafetiyle yapmamaya başladı. Belçika köylüsü gibi giyiniyor ve kel keşiş kafasını gizlemek amacıyla yün bir bere takıyordu. Yakın dostu olan bir rahip de, ona sahte kimlik sağlamıştı.
Büyük tehlikeye rağmen kaçak olarak çalışmaya devam eden Dom Bruno, Yahudilere yardım etmeye devam etti. Cesur eylemleriyle, çoğunlukla çocuklar olmak üzere, 400 Yahudi’nin hayatını kurtardı.
Dom Bruno tarafından kurtarılanlar, kendisine olan minnetlerini her zaman belirtirdi. Giles Rozberg, “1943’ te bir gece, henüz 13 yaşımı doldurduğumda, sokakta Peder Bruno ile karşılaştım. O beni tanımıyordu ama ben onu görünce, papaz pelerini ve yüksek, şık şapkasından tanıdım. Kendimi önüne attım ve yardımını istedim. Kısa bir süre tereddütten sonra bana inandı ve yardım etmeye hazır olduğunu söyledi. İki hafta sonra beni ve küçük kardeşimi yanına alarak bizi emanet ettiği yere götürdü” diye anlatıyordu.
Flora Singer Mendalavitz, “Dom Bruno, hayatımızı kurtaran bir melek gibiydi. Anneme, bizi bekleyen, özel şekilde giyinmiş olan bir kadınla buluşacağımız tren istasyonuna gitmemiz için talimat verdi. Annem biz üç çocuğunu yanına alarak bagajımızla birlikte, Kuzey Tren İstasyonuna götürdü. Annemle tam olarak vedalaşamadan, bizi orada bekleyen özel giyimli kadına teslim edildik. Biz üç kardeş, kadının peşinden tren vagonuna girdik. Annem geride kaldı. Kadın bize güvenli bir yere gittiğimizi söyledi. Kurtuluştan sonra, Dom Bruno’nun bizi düzenli olarak ziyaret ettiği ve yiyecek getirdiği Brüksel’e yerleştirildik. Bütün ailemiz imha edilmişti. Beni bir Hıristiyan okuluna yazdırdı. Katolik dini derslerinden muaf tutulacaktım. Okulun öğretmenlerinden bir rahibe bana piyano ve resim dersleri de veriyordu. Dom Bruno bütün masrafları kendisi ödüyordu. Bizleri hiçbir şeyden mahrum etmemeye çalışıyordu. O, bugün bile hâlâ o gülen yüzüyle gözlerimin önünde duruyor sanki. Ona binlerce defa teşekkür ediyoruz ve minnettarız” demekte.
Aileler çocuklarıyla buluşuyor
Dom Bruno, gizlediği emanet çocukları, ebeveynleri veya hayatta kalmış diğer aile üyeleriyle bir araya getirmeye yardımcı oldu. Yahudi cemaatinin temsilcileri, aileleri yok edilen bu çocukları çok benimseyen ve onları Katolik olarak büyütmeye devam etmek isteyen emanetçi ailelere izin vermedi ve çocukları geri aldı. Trajik bir şekilde, Yahudi kökenlerini hiç hatırlayamayan küçük çocukların birçoğu, gayrı resmi olarak evlat edinen ailelerin yanında kalmak için ısrar etti. Nazi işgali altındayken, Dom Bruno çocukların Katolik dinine döndürülmesine izin vermemişti. Daha sonra bu katı tutumundan vazgeçti. Aileleri yok olan ve yeni ailelerini benimseyen bazı Yahudi yetimlerin, koruyucu ailelerin istekleri doğrultusunda Katolik yapılmalarına izin verdi. Bu çocukların, kendi selametleri için, daha iyi bakılıp büyümelerine izin vermesi gerektiğini düşünüyordu.
Savaşın izleri tamamen silindiğinde Dom Bruno manastırına geri döndü. Bir süre sonra Vatikan’ın emriyle Belçika, Fransa ve Roma’daki diğer vazifelere atandı. Son konumu, yaşlı, hasta ve engelli nüfusun bakılmakta olduğu Ottignies Kasabasında olmuştu. Orada duruşu ve destekleriyle tüm toplumun sevgisini kazandı.
1964 yılında, İsrail’in, Kudüs’te bulunan, Holokost Müzesi Yad Vaşem, Dom Bruno’yu ‘Uluslararası Dürüst’ unvanı ile onurlandırdı. Yakalandığı Parkinson hastalığı ilerlediğinde, Dom Bruno emekli oldu ve huzurevine yerleşti. 78 yaşında öldü ve sevgili manastırına gömüldü.
Ölümünden on yıl sonra, Belçika’nın, Ottignies Kasabasının en büyük meydanına onun adı verildi. Meydana konulan tabelada “Dom Bruno, Benedictine (1903-1981). Direniş kahramanı. Ölüm tehlikesi altında olan 400 Yahudi’yi Nazi barbarlığından kurtardı” yazmaktadır.
İlk yorum yapan siz olun