8 Nisan 2020
Anto Cingöz
1965 yılında liseden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kayıt oldum ve yüksek eğitimime başladım. Bir yandan yarım gün bir avukatın yanında çalışıyor, bir yandan da hafta sonları Sultanahmet Çocuk Kulübü’nde çevredeki çocukların boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla faaliyetler yürütüyordum. Yaz aylarında ise YMCA Yaz Çocuk Kampı’nda çalışıyordum. Bu dönemde kendimi yeni bir oluşumun içinde buldum.
1959 yılında Surp Haç Tıbrevank Okulu’nun ilk mezunları, okulumuzun derneğini kurdular. Maddi imkansızlıklar ve iletişim yetersizliğinden dolayı, kurulan derneğin lokali Taksim’de Surp Pırgiç Hastanemize ait metruk bir binadaydı. Lokal inanılmaz derecede bakımsız ve köhne bir yerdi. Öğrendiğime göre benden iki yıl önce mezun olan arkadaşlarım, yeni bir lokal bulunması için bir müteşebbis heyet kurmuş, çalışmalara önderlik ediyorlardı.
Benim için önemli olan çözüm odaklı faaliyetlerin başlamış olmasıydı. Hafta sonları yapılan toplantılara ben de katılmaya başladım. Ancak ortada toplantı düzeni yoktu, olması da mümkün değildi. Ne oturacak bir sandalye, ne de etrafında toplanılacak bir masa vardı. Hepimiz ayakta, müteşebbis heyet üyelerini dinliyorduk.
Atılan sloganları beğenmemiştim, diğerleri gibi ben de üniversiteye yeni kayıt olmuştum ve ders çalışmam gerekiyordu. Maddi olanaklarım olmadığı için boş zamanlarımda çalışmalı, masraflarımı karşılamalı ve hobilerime de zaman ayırmalıydım. Bizden istenilen, her şeyi bir yana bırakıp yeni dernek için çalışmamızdı. Ben itirazımı dile getirerek sadece boş zamanlarımda yardımcı olabileceğimi söyledim. Ancak sözlerime çok sert şekilde itiraz edildi ve adeta mevcut çalışmadan kovuldum. Bir sonraki toplantıya kadar düşündüm ve eylem kararı aldım.
İlk olarak toplantı düzenini sağlamaya karar verdim. Annemin toplantılarda kullandığı kağıt masa örtülerini alarak toplantı günü erkenden dernek lokaline gittim. Ping pong masası ayaklarıyla ve bulabildiğim tahtalardan bir masa yapmayı başardım. Evden getirdiğim masa örtülerini de üzerine sererek etrafında konuşabileceğimiz bir ortam oluşturdum. Yetkili kişi gelip ortamı görünce ‘Bunu kim hazırladı?’ diye sordu. Benim hazırladığımı söylediler. O günden sonra masa başında (atıp tutanlardan) konuşanlardan daha çok çalışıyor, hedefe ulaşmak istiyordum.
Zor günlerdi. İstanbul’un en pahalı semtlerinden birinde, Nişantaşı veya Osmanbey’de dernek lokali açmaya çalışıyorduk. Nihayet Rumeli Caddesi’yle Osmanbey’in köşesindeki binanın boş olan ikinci katını kiralamaya karar verdik. Bu nasıl mümkün olacaktı? Hiç paramız yoktu.
1965-1970 dönemi Surp Haç Tıbrevank Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Ara Garmiryan ve Genel Sekreter Dr. Hermon Araks bizleri adeta yoktan var etmişler, liseden mezun olabilmemiz için gereken desteği vermişlerdi. Bir çoğumuz üniversiteye yerleşmiştik. Şimdi de SHT Okuldan Yetişenler Derneği’nin Lokali ile ilgili olarak kendilerine başvuruyorduk. Müracaatımızı çok olumlu karşıladılar, bulmuş olduğumuz yerin kira kontratını (deruhte ederek) üstlenerek, bir yıllık kirayı da ödediler. Bu olay beni çok etkiledi. Okulumuzu kuranlar bizi daha ileriye taşımak istiyorlardı.
O yıl yönetim kurulu seçimi yapıldı. Benden iki sınıf büyük olan arkadaşım, Müteşebbis Heyet Başkanı Oskian Şeşetyan, Yönetim Kurulu Başkanı, ben de ikinci başkan seçildim. Yapılacak çok iş vardı. İlk olarak dernek lokaline gitmek ve mezunlarımızı derneğe üye yapmak gerekiyordu. Derneğe üye kaydetmek pek de zor değildi ancak masa, sandalye gibi ihtiyaçları nasıl tedarik edecektik? Yavaş, yavaş birtakım faaliyetler oluşturmaya ve üyelerin aidatlarıyla derneğimize çeki düzen vermeye başladık. Böylece lokale bir kitaplık kurabildik.
Üyelerimizi aktif hale getirmek istiyorduk, bunun için çeşitli faaliyetler bulmalıydık. Toplantılarda birçok öneri dile getiriliyordu. Sonuç olarak birkaç faaliyeti başlatmayı başardık. Bunlardan biri üyelere kitaplıkta bulunan kitapları okutmak, tenkit raporları hazırlatmak ve bunları çoğaltarak üyelere, dernek bülteni olarak postalamaktı.
Derneğimize yedek üye olarak kaydettiğimiz bayanlar, çalışmalara daha çok ilgi gösteriyordu. Üyelerimizin hemen hemen tümü Anadolu kökenli olup halk danslarına çok yatkın ve arzulu kişilerdi. Bu konuda da ufak çapta faaliyetler yapıyorlardı. Görülen oydu ki; oldukça büyük bir potansiyele sahiptik.
Üyelerimizden Haçik Apeligan ve Yetvart Tomasyan bu işin lokomotifi olmaya hazırlardı. Haçik Kardeşimiz, işin doğrusunu öğrenebilmek için Sultanahmet’teki Türk Folklor Kurumu’na gitti ve eğitim almaya başladı. Bu arada İstanbul YMCA’nın Sultanahmet’teki binasında İngilizce dersleri verilmekteydi. Dershanenin hocalarından biri de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İngilizce Öğretmeni olan Ayhan DOĞANÇ’tı. Hoca ile görüşmelerim esnasında kendilerinin Türk Folklor Kurumu ve Folklor Derlemeleri Başkanı olduğunu öğrendim. Bu tanışma beni folklorik derlemeler yapmaya teşvik etti.
Üyelerimizin ve ailelerinin geldikleri yörelerle ilgili folklorik derlemeler yapmaya başladık. İlk yaptığımız araştırma Bahçecik (Bardizak) ve Adapazarı’ndaki gençlerin birbirleriyle tanışma, kız isteme ve evlilik konularını içeriyordu. Bildiğiniz üzere Bardizak’da (1860) Amerikan Kız Koleji bulunmaktaydı. 1915’deki kırımın ardından kolej İstanbul’a taşındı ve bugünkü Üsküdar Amerikan Kız Koleji oldu.
Derneğimizin halk dansları çalışmaları gittikçe büyük bir ivme kazanmaya başladı. Haçik ve Yetvart işleri çok sıkı takip ediyordu. Hatta Haçik Apeligan kardeşimiz konuyu daha derinlemesine incelemek amacıyla bir süre Ermenistan’a gitti ve halk dansları konusunda kendini geliştirdi.
Sonuç olarak 1970 yılının başında Surp Haç Tıbrevank Halk Dansları ve Korosu, 120 kişilik dans ekibi ve Maestro Hagop Dökmeci (namı diğer Şopen) yönetimindeki 60 kişilik korosu ile Anadolu’nun hemen hemen her yöresinden derlenen otantik giysileri ve danslarıyla gösteriye çıkmaya hazırdı.
Ekte sunduğum kitapçıkta göreceğiniz gibi gösteri, ‘’bir zamanlar var olan’’ Şan Sineması’nda sahnelendi. Gösteriye Türk Folklor Kurumu yetkilileri de davet edildiler. Davetliler arasında rahmetle andığım Sayın Ruhi Su da bulunmaktaydı. O gün gösterimizi gözlerinde yaşlarla izledi.
O günlerde henüz çok genç olduğumuz için, bu denli büyük bir organizasyonu devam ettirmemiz mümkün olamadı. Daha sonraları gruptan ayrılan dostlarımız, Maral Halk Dansları Grubu ile çalışmalarına devam ettiler.
Günümüzde artık halk dansları yapılmıyor. Sahnelenenler, gösterişli kostümler ve değişmeyen ayak figürleri ve değişen kıyafetlerle, bir nevi bale gösterilerini andırıyor. Üzülerek görüyorum ki Ermenistan da aynı sorunu yaşıyor.
Hey gidi günler hey!
Düzelti için Anuş Karmen Sar’a, grup fotoğrafları için Haçik Apeligan’a teşekkürlerimizle
Tıbrevank konser kitapçığına bu linkten ulaşabilirsiniz http://files.hyetert.org/pdfs/2020/04/Halk_Danslari_Booklet.pdf
İlk yorum yapan siz olun