Antalyalı biri olarak, büyüdüğüm şehrin tarihini ve çok kültürlü geçmişini hep merak etmişimdir. Özellikle şehrin unutulmuş ve pek bilinmeyen yönlerini araştırmak ve yeni bilgiler edinmek büyük bir tutkuyla yaptığım bir şey olmuştur. Bu bağlamda Antalya’nın eski Yahudi cemaati ve tarihi hep ilgimi çekmiştir.
Türkiye’nin tarihi Yahudi cemaatleri ve Yahudi yerleşim yerleri düşünülünce akla ilk gelen şehirler arasında genellikle Antalya gelmez. Bu gayet anlaşılır bir durumdur, zira İstanbul ve İzmir gibi şehirlerle kıyaslayınca Antalya’nın Yahudi nüfusu hep çok küçük olmuştur. 20. yüzyılın başında yapılan bir nüfus sayımına göre Antalya’daki Yahudi cemaat yalnızca 235 kişiden oluşuyordu. Bu oldukça düşük nüfusa rağmen şehirde bir sinagog, bir talmud tora, ve bir Yahudi mezarlığı bulunuyordu. Maalesef bu somut ve taşınmaz miras günümüze ulaşamamıştır. Dolayısıyla Antalya’nın Yahudi geçmişiyle ilgili kolayca erişilebilir bilgi bulmak ve şehrin bu unutulmuş cemaatini hayal etmek oldukça güçtür.
Geçen yaz yurtdışından gelen bir misafirimle beraber Antalya Arkeoloji Müzesini gezdim. Müzenin bahçesinde bir Yahudi mezartaşının bulunduğunu birkaç yıldır biliyordum ve bu mezartaşının şehirdeki görülür tek somut Yahudi mirası olduğunun da farkındaydım. Tahminimce şehir merkezindeki Yahudi mezarlığı yıkılıp imara açılınca orada bulunan bu mezartaşı koruma altına alınıp yıllar sonra müzeye getirildi. Müze müdürlüğüyle görüşünce envanterlerindeki tek Yahudi mezartaşı olduğunu söylediler ve müzeye getirilene kadar Antalya karayolları müdürlüğünün bahçesinde muhafaza edildiğini söylediler.
Günümüzde arkeoloji müzesinin bahçesinde bulunan bu mezartaşıyla ilgili bilgi veren herhangi bir levha vs yok. Hatta müzeye gelen birçok ziyaretçi bu mezartaşına bakmadan bile gezilerini sonlandırıyorlar. Halbuki Antalya’nın Yahudi tarihini hatırlatan ve unutulmuş bir cemaate ışık tutan bu mezartaşı aslında kent tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. Böylesine önemli bir lahidin bu şekilde unutulmuş olması da beni rahatsız etti. Dolayısıyla müzeye son gidişimde bu mezartaşını fotoğraflayıp çevirisini yapmaya karar verdim.
Üniversitede benimle beraber İbranice öğrenen bir arkadaşımla el ele verip mezartaşındaki yazıları bir bir çevirdik. Gömülü kişinin 18 Kasım 1905’te şabat gününde (20 Heşvan 5666) vefat ettiğini ve isminin Rafael Moshe olduğunu böylece öğrendik. Bu bilgileri elde ettikten sonra başka bir beklentimiz yoktu ve bulabildiğimiz birkaç kaynaktan Antalya’nın Yahudi tarihiyle ilgili daha genel bilgiler edinmek amacıyla okumaya ve araştırmaya devam ettik. Bir süre sonra 1884-85 yılları arasında Antalya’dan Alliance Israelite Universelle’e üye olan dokuz isimli bir liste bulduk ve bu isimlerden biri Rafael Moshe (Pizante) idi!
Bu keşif bizim için çok yardımcı oldu ve hemen sonrasında internette birkaç soyağacı sitesinde Rafael Moshe isimlerini ve Pizante soyismini araştırmak aklımıza geldi. Bir süre sonra doğum ve ölüm tarihleri uyan ve Antalya’da doğmuş bir (Rafael) Moshe Pizante bulduk. Bu inanılmaz heyecan verici buluşla beraber Rafael Moshe’nin Güney Afrika’da ve İsrail’de yaşayan 5. nesil torunlarını da bulabildik. Hemen onlarla irtibata geçip dedelerinin mezartaşının fotoğrafalarını ve çevirisini yolladık. Onlarla devamlı olarak irtibatta kaldım ve bana aile hikayelerini anlatıp eski fotoğraflar yolladılar. Anlattıklarına göre 20. yüzyılın başlarında aile fertleri önce Rodos adasına göç etti ve oradan bazıları Güney Afrika’ya, bazıları Fransa’ya, ve bazıları İsrail’e doğru devam etti. Bu tablo da aslında bize günümüz Sefarad diasporasının ne kadar karışık olduğunu gösteriyor.
Doğal olarak son birkaç ayda yaşadığım bu heyecanlı anlardan dolayı müze bahçesine öylesine ilgisizce bırakılmış bu biricik mezartaşı benim için çok daha büyük bir önem kazanmıştır. Tek dileğim ise ilgili yetkililerinin de bu mezartaşının ne kadar önemli olduğunu kavraması ve hak ettiği değerinin bir şekilde karşılanmasıdır. Örneğin, inşaatı devam eden Antalya Kent Müzesi gerçek anlamda kent tarihini yansıtmayı amaçlıyorsa, bu mezartaşının gelecekte orada sergilenmesi çok daha doğru olabilir. Böylece Antalya tarihinin çoktan unutulmuş önemli bir parçası kısmen de olsa tekrar yaşatılabilir.
Kaynaklar:
“Adhesions Nouvelles.’’, Bulletin d’Alliance Israelite Universelle, 1 January 1885, p. 145, www.jpress.org.il
“Antalya Synagogue”, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, Istanbul.
Çimrin, Hüseyin. Bir Zamanlar Antalya: Tarih, Gözlem ve Anılar, C.I, Antalya, ATSO, 2006, s. 448.
Oral, Mustafa. “Duvarlar Arasında Antalya Yahudi Cemaati-II.” Uluslararası Tarih Ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, no. 6 (2011): 177–94.
Pehlivanidis, George P. Unutulmayan Antalya, C.II, Atina, 1989.
Tuncer Baykara, “20. Yüzyıl Başlarında Antalya”, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu (Antalya, 22-24 Kasım 2007), Yay. Haz. Mustafa Oral, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, 2008.
Türkoğlu, İnci. “Jews in Antalya (Attaleia/Adalia).” International Young Scholars Symposium I: Medditeranean Anatolia – Suna & İnan Kıraç Research Institute on Mediterranean Civilizations, 2012, 489–96.
** Bu araştırmalar boyunca bana yardımcı olan dostum Tiger Drummond ve Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulundaki arkadaşlarıma özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Bu yazı aslen Ladino dilinde El Amaneser gazetesinde yayınlanmış, yazarın kendisi tarafından Avlaremoz için Türkçe’ye çevirilmiştir.
https://www.avlaremoz.com/2020/03/30/antalyanin-tek-yahudi-mezartasi-kenan-cruz-cilli/
İlk yorum yapan siz olun