İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

PAPA FRANÇESKO’NUN ROMA’YI ve TÜM DÜNYAYI TAKDİS TÖRENİNDEN

HYETERT- Dün Türkiye saati ile saat 20.00’da Papa Hazretleri’nin yönettiği Urbi et Orbi Takdis töreni için milyonlar ekran başındaydı. COVID-19 tehdidi dolayısı ile bomboş San Pietro (Aziz Petrus) Meydanındaki tören Papa’nın duası ile başladı:

”Her şeye kadir ve merhametli Allah, bizim bu acı verici durumumuzu gör:
Senin Baba olarak varlığını aramızda hissetmemiz için evlatların olan bizleri teselli et ve yüreklerimizi ümide aç.

Bunu, seninle ve Kutsal Ruh’la birlikte, şimdi ve ebediyen hükmeden Oğlun Rabbimiz Mesih İsa’nın adına senden dileriz.”

Hemen ardından İncil’in Markos kitabından aşağıdaki bölüm okundu:

‘O gün akşam olunca öğrencilerine, “Karşı yakaya geçelim” dedi. Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa’yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler. İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu. İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.’ (MARKOS 4:35-41)

İncil okumasının ardın Papa söz aldı ve okunan bölüm ile ilgili bir vaaz verdi. Vartabed Mikael Uçar’ın tercümesi ile metnin tamamını aşağıda bulabilirsiniz:

”Böyle başlıyor dinlediğimiz Kutsal İncil parçası. Haftalardır sanki gece inmiş gibi. Meydanlarımız, sokaklarımız, şehirlerimiz üzerinde karanlık yoğunlaşmış gibi. Hayatlarımız geçişiyle her şeyi felç eden absürd bir sessizlik ve çölleştiren bir boşlukla dolduruluyor. Havada duyuluyor, davranışlarda gözüküyor, ifadeler konuşuyor. Korkmuş ve kaybolmuşuz. Beklenmedik ve aksi bir fırtınanın içinde bulduk kendimizi… İncil’deki havariler gibi. Kendimizi birden aynı kayığın içinde bulduk, herkes kırılgan ve yönsüz. Ama aynı zamanda önemli ve gerekli, herkes kürek çekmeye çağrılmış, herkes karşılıklı teselli vermeye muhtaç. Bu kayıkta… hepimiz bir aradayız. Havariler gibi, ki tekbir sesle haykırıyorlar: “Mahvolduk!” biz de böyle fark ediyoruz ki kendi başımıza bir yere gidemeyiz ama hep beraber.

Bu anlatının içinde kendimizi bulmak çok kolay. İsa’nın davranışını anlamak çok zor. Havariler tam da doğal olarak şok içindeyken ve umutsuzken hem de. İsa, kayığın en dip tarafında ki orası ilk batan yerdir. Ne yapıyor? Kargaşa varken, o uyuyor, Baba’ya güven içinde – İncil’de ilk defa İsa’nın uyuduğu anlatılıyor – . Ancak uyandığı vakit, suları sakinleştiriyor, havarilere dönerek azarlar tonda: “Niçin korkuyorsunuz? Hâlâ iman etmiyor musunuz?”
Kavramaya çalışalım. Havarilerin iman eksikliğinde İsa’nın imanının zıttı olarak ne oluşmaktadır? Onlar O’na güvenmeye devam ettiler ki haykırdılar. Ama nasıl haykırdılar bakalım: “Öğretmen mahvolmamız umurunda değil mi?!” Umrunda olmamak! İsa’nın onlarla ilgilenmediğini, onları gözetmediğini düşünüyorlar. Tıpkı aramızda, ailelerimizde “umrunda değil miyim?” denildiğinde ne kadar kötü olur insan. Yaralayıcı bir cümledir, yürekte derin fırtınalar yaratır. İsa da sarsılır. Çünkü aslında kimse bizi O’ndan daha fazla umursamamaktadır.
Nitekim güvensiz öğrencileri bir kere haykırdıklarında onları hemen kurtarır. Fırtına bizim iman eksikliğimizi ortaya çıkartır. Öte yandan hayatlarımızda, planlarımızda, alışkanlıklarımızda ve öncelik verdiklerimizdeki anlamsız ve yüzeysel bel bağladıklarımızı ortaya serer. Şahsi ve topluluksal hayatlarımızı doldurmasına izin verdiğimiz şeylerle nasıl uyutulduğumuzu ve terk edildiğimizi, hatta ötelendiğimizi gözler önüne serer. Fırtına işte bu “sarmalayan” şeyleri ve halkların ruhlarını besleyen şeyleri keşfetmemizi sağlar. Köklerimize hitap edemeyen ve yaşlılarımızın anısını uyandıramayan, böylece bizi sıkıntıyla yüzleşmek için gerekli olan dokunulmazlıktan mahrum bırakan, görüntüsel olarak “kurtarıcı” zannedilen ama aslında “uyuşturan” alışkanlıklar. Bu fırtına ile imajların arkasında duran “ego”larımızın gerisine sakladığımız klişelerin maskesi düştü. Bir kere daha ortak aidiyet, takdisli olan, kaçamayacağımız gerçek, kardeşlik aidiyeti.

“Neden korktunuz? İmanınız hâlâ yok mu?”
Ey Rab senin sözün bu akşam bizi etkiliyor ve yokluyor. Senin bizden daha fazla sevdiğin dünyamızda, her şeyi kendimizi güçlü ve yetkili addederek hızlandırdık. Kazancın açgözlüsü, aceleciliğin şaşkını ve olguların içinde kaybolmuşuz. Senin çağrılarında durmadık, savaşların ve adaletsizliklerin karşısında olmadık, yoksulların ve ağır hasta olan gezegenimizin çığlıklarını duymazlıktan geldik. Hasta dünyanın ortasında sağlıklı kalabileceğimiz yanılgısının peşinde koştuk. Şimdi, asıl biz dalgalı denizleriz, sana haykırıyoruz: “Uyan ey Rab!” “Niçin korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” Rab bize bir hak daha veriyor, imana doğru. Senin varlığına imandan çok sana gelmek ve sana güvenmek. Şimdi bu Karem devresinde senin acil uyarın var: “Tövbe edin!”,”bana bütün yüreğinizle dönün!” (Yoel 2,12). Bizi çağırıyorsun bu denenme zamanını kucaklamaya sanki bir seçme zamanı gibi. Yargılama zamanı değil ama bizim yargılanma zamanımız gibi; seçme zamanı: değerli olanı, geçici olanı, gerekli olanla olmayanı birbirinden ayırma zamanı.
Sana doğru hayatımızı yeniden düzenlemek, Rab, ve başkalarına doğru. Birçok örnek hayat arkadaşımıza bakarsak, korkuda, hayatlarını verdiler. Ruh’un uygulayıcı gücüdür cesur ve cömert ithaflarda dökülmüş ve şekillenmişolan. Ruhsal hayat bedelini ödeme, değerli kılma ve unutulmuş sıradan insanlarca yardım edilen ve dokunulan hayatlarımızı gösterme yeteneğine sahiptir. Ki onlar gazete başlıklarında ve dergilerde yer almazlar, ne de güncel şovlarda, ancak kuşkusuz, tarihimizin kilomete taşlarını bugün örüyorlar (yazıyorlar): doktorlar, hastabakıcılar, marketçiler, yemizlikçiler, bakıcılar, dadılar, taşıyıcılar, güvenlikçiler, gönüllüler, rahipler, rahibeler ve diğer birçokları dahil … kimse yalnız başına kurtulamaz. Halkların gerçek uygarlığının ölçüldüğü bu ıstırap karşısında İsa Mesih’in kahinsel duasını keşfediyor ve ümit ediyoruz: “hepsi tek bir beden olsunlar” (Yuhanna 17,21)
Hergün ne kadar çok insan sabrı tecrübe ediyor ve umut aşılıyor, üstelik panik yapmadan ancak ortaklaşma ile. Ne kadar çok anne-baba, dede ve nine, öğretmenler çocuklarımıza bir krizin küçük günlük jestlerle, alışkanlıklar yeniden adapte edilerek, başını dik tutarak ve duaya teşvikle nasıl yüzleşileceğini ve aşılacağını gösteriyorlar. Ne kadar çok insan herkesin iyiliği için dua ediyor, sunuyor ve aracılık ediyor. Dua ve sessiz hizmet. Bizim kazandıran siahlarımızdır. “Niçin korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” İmanın başlangıcı kurtuluş gereksinmesi olduğunu bilmektir. Kendi kendimize yetemeyiz, yalnız olursak batarız: Rab’be ihtiyacımız var tıpkı antik yıldız gemicileri gibi. İsa’yı hayatlarımıza çağıralım. Korkularımızı teslim edelim, çünkü O yener. Şakirleri gibi ümit edelim ki , O dümende, bizi batırmaz. Budur Tanrı’nın gücü: Başımıza geleni iyiye çevirir, çirkin şeyleri de. O bizim fırtınalarımızı sukunete döndürür çünkü Tanrı’yla hayat asla ölmez.

Rab her şeyin battığını sandığımız bu zaman diliminde fırtınamız aracılığıyla bizi uyanmaya ve dayanışmayı ve işbirliği ümidini etkinleştirmeye çağırıyor . Rab uyandırmak ve bizim paskalya imanımızı yaşatmak için uyanıyor. Dahası var: O’nun haçında kurtulduk. Dümenimiz var. O’nun haçında kurtarıldık. Umudumuz var: O’nun haçında iyileştirildik ve kucaklandık… hiçbirşey ve hiç kimse bizi onun kurtarıcı sevgisinden ayıramasın. Bu izolasyon içinde duygularımızı ve buluşmalarımızı eksikliğinde, birçok şeyin eksikliğini hissederken, bir kere daha bizi kurtaracak olan ilanı dinleyelim: Dirildi ve bize yakın yaşıyor. Rab haçında bizi bekleyen hayatı yeniden bulmaya,bizden bekleyenlere bakmaya, bizdeki lütfu alevlendirmeye, tanımaya ve kuvvetlendirmeye teşvik ediyor. Ölümsüz alevi söndürmeyelim (İşaya 42,3), ki o asla zayıflamaz ve ümidi doğurmasına müsaade edelim. O’nun haçını kucaklamak demek akan zaman içindeki bütün terslikleri kucaklama cesareti bulmak demektir. Bir an her şeye güç yetirme ve elde etme huyumuzu terk ederek becerisi olan Ruh’un yaratıcılığına alan açmak demektir. Herkesein kendisini çağrılmış hissetmesi için alan açma cesaretine sahip olmak ve yeni misafirperverliklere, kardeşliğe ve dayanışmaya izin vermek demektir. O’nun haçında ümidi kucaklamak için kurtarıldık ve bırakalım ki O ölçüleri oluştursun ve korunmamıza ve korumamıza yardım eden olası yolları o açsın. Rab’bi kucaklamak demek ümidi kucaklamak demektir: işte imanın gücü budur, bizi korkudan kurtarır ve ümit verir. “Niçin korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?”

Sevgili kardeşler, Petrus’un taş gibi sağlam imanını açıklayan buradan, bu akşam hepinizi Rab’be emanet etmek istiyorum, halkın sağlığı, fırtınalı denizin yıldızı Meryem’in aracılığıyla. Roma’yı ve dünyayı kucaklayan bu kolonlardan , üzerinize teselli edici kucaklama gibi üzerinize Tanrı’nın Takdisi insin. Ey Rab dünyayı takdis et, bedenlere sağlık ver ve yüreklere teselli ver.Korkmamamız gerektiğini söylüyorsun. Ama imanımız zayıftır ve biz korkağız. Ancak Sen, ey Rab, bizi fırtınanın ellerine bırakma. Tekrar et bir kez daha: “Siz korkmayın!” (Mat 28,5) Ve biz Petrus’la beraber, “bütün kaygılarımızı Sana bırakalım, çünkü Sen bizi iyileştirirsin.” (1 Pet 5-7)

Vaaz sonrası Papa, Roma Halkının Kurtarıcısına adanmış Meryem Ana Konası önünde sessizce dua etti. Hemen ardından Aziz Marcello’dan getirilen Haç’ın Huzurunda sessizce dua etti. Bu haç 1519 yılında tamamen yanan Aziz Marcello Kilisesi’nden mucizevi şekilde hiç hasar almamıştı. 1522 yılında yaşanan büyük veba salgında tam 16 gün boyunca Roma şehrinin farkı bölgelerinde gezdirilen bu haç son olarak Aziz Petrus Meydanına getirilmişti. Birkaç gün sonra salgın şehri artık tehdit etmiyordu. Papa Hazretleri 15 Mart günü de Roma sokaklarında yürüyerek bu Haç’ı ziyarete gitmiş ve Coronavirus tehdidine karşı dua etmişti.

Daha sonra Kutsal Efkaristiya’ya tapınma zamanı başladı. Karşılıklı yakarmalar başladı:

Tapınmanın hemen ardından Papa dua ederek şöyle dedi:

Rabbimiz Mesih İsa, kurduğun Efkaristiya gizemi
bize senin ölümünü ve dirilişini
harikulade bir şekilde hatırlatmaktadır. Sana yalvarıyoruz: Kurtuluşumuzu sağlayan nimetlerini hissetmemiz, Bedeninin ve Kanının kutsal gizemini

canlı imanla kutlamamız için bizden yardımını esirgeme. Bunu, Rabbimiz Mesih İsa’nın adına senden dileriz.

Aziz Petrus Bazilikası’ndan sorumlu Kardinal Angelo Comastri, aşağıdaki sözlerle “Urbi et Orbi” Papalık Takdisi eşliğinde kazanılacak Genel Endüljansı duyurdu:

Papa Hazretleri;
Radyo, Televizyon ve diğer iletişim teknolojileri araçlarıyla Efkaristiya Takdisini alan tüm herkese, Kilise’nin öngördüğü şekilde Genel Endüljans bahşetmektedir.

Papa Hazretleri’nin, Kutsal Efkaristiya eşliğinde Takdisi Rabb’e yakarışlar eşliğinde gerçekleşti:

Allah mübarek olsun
O’nun Kutsal ismi mübarek olsun.
Gerçek Allah ve gerçek insan olan Mesih İsa mübarek olsun. Mesih İsa’nın adı mübarek olsun.
O’nun Kutsal Kalbi mübarek olsun.
O’nun değerli Kanı mübarek olsun.
Sofra sırrında olan, Efkaristiya’daki Mesih İsa mübarek olsun. Teselli edici Kutsal Ruh mübarek olsun.
Allah’ın yüce Annesi Azize Meryem mübarek olsun.
O’nun kutsal ve lekesiz kalbi mübarek olsun.
O’nun şanlı göğe alınması mübarek olsun.
Bakire ve Anne Meryem’in adı mübarek olsun.
O’nun çok iffetli eşi Aziz Yusuf mübarek olsun.
Allah kendi Meleklerinde ve Kendi Azizlerinde mübarek olsun!

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın