İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tragedya (1)

1968 Haziran İÜ Üniversite işgali, “reform” sözü üzerine İşgal Konseyi kararı ile barışçıl biçimde sonlandı. Deniz Gezmiş ve Bozkurt Nuhoğlu Rektör ile birlikte teslim seramonisinde.

Kürt coğrafyası özellikle Dersim yöresi tragedyaya doymaz. Belki de bunun için Tunceli TC’nin ez az nüfusuna sahip ili. Sanırım kırsal nüfus olarak da. Nasıl olmasın?

Son kitlesel kırım 1938’de orada yaşandı, 1915’in “kılıç artıkları” da dahil. Zorunlu göç ettirmeyi yaşadı bu coğrafya onun ardından. Geri dönüş 60’ların başına kadar “yasak bölge” oldu.

“Jenosit” başlıklı ilk sosyolojik araştırmayı Dr. İsmail Beşikçi, Dersim üzerine 70’li yılların ikinci yarısında yaptı. 12 Eylül cuntası bindirince kitabın çıkışı ancak 1990 yılında mümkün olabildi, Belge Yayınları tarafından elbette. Ermeni tabusu onun ardından 1993 yılında gündeme girecekti, 1996 yılında ise Pontos tabusu.

Alan Yayınları’nda başlatmıştık, İsmail Beşikçi yasağını delme çabasına. Paris Kürt Enstitüsü, “Devlerlerarası Sömürge Kürdistan”ı yayınlamıştı. (*) Türkiye edisyonunu sevgili Ümit Fırat teklif ettiğinde Ayşe Nur ile gurur duymuştuk. Üstelik Ayşe Nur da sosyolog. Doktora çabası 12 Mart darbesi ile askıya alınmış.

İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünün harika öğrencilerinden biriydi Ayşe Nur. Bitirme tezi ilginçti. Türkiye işçi sınıfı içinde İslami eğilimin neden güçlü olduğu konusundaydı. Kösemihallerle, Muzaffer ve Oya Sencerler ile çok dinamik bir bölümdü o zamanlar.

Oya Sencer’in (Baydar) “mini işgal”e neden olan doktora tezi Habora Yayınları tarafından basıldı.

Prof. Kösemihal Ayşe’yi kürsüye almak istiyordu, Londra’da 5 yıllık bir doktora bursu ayarlamıştı Kösemihal Ayşe Nur için. Tam o sırada Mahir’lerin Maltepe olayı oldu. Ayşe Nur, “arkadaşlarımız öldürülürken ben Londra’lara gidemem” deyince, yerine Troçkist bir arkadaş gitti.

Arkasından Prof. Kösemihal ölmez mi? Bölümde Oya Sencer’in, “Türkiye’de İşçi Sınıfı Tarihi, Bugünü” başlıklı doktora tezi reddolmuştu.

Tam da 1968 yılının demokratik üniversite işgalinin ardından. Deniz Gezmiş de, Rektörlüğü basıp işgal etmez mi?

“Hani Üniversite Reformu için yaptığımız mutabakat ne oldu?” diye. Ardından bizim İktisat’ta İdris Küçükömer ve Sencer Divitçioğlu’nun doçentlik tezleri reddolmaz mı?

28 Şubat’ın Alemdaroğulları daka o zaman başlatmışlardı İÜ bünyesindeki “operasyon”u.

Arkasından teker teker devrimci gençleri vurmaya başlamazlar mı?

Deniz Gezmiş ve akademik özgürlük. İlginç değil mi?

Kısacası, ‘Reform’a hayır diyorsanız, o zaman alın size Devrim! Demeye getirmişti Denizler, Mahirler, İbolar.

Sahi İbrahimler, Muzafferler de Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndan kovulmuşlardı değil mi, Demirel’in seferber ettiği “komando”lar tarafından. “Milisya” o zaman oluşturulmaya başlandı.

Zaten hep el altındaydılar. 1945’te Tan gazetesi ve diğer sol basına karşı pogrom düzenlerken, Ankara Üniversitesi’nde Boranlar, Berkesler, Şerifler, Boratavlar tasfiye edilirken de.

Naziler 1945’te yenilmişti ama, Türkiye’deki yandaşları maşallah çok aktiftiler.

Bütün bunlara rağmen üniversite henüz tamamen çökertilmemişti. Bunlardan biri de Maliye Enstitüsü idi. Bunun için Ayşe Nur orada Kütüphane Yöneticisi olabilmişti.

Prof. Kenan Bulutoğlu demokrat bir başkandı Enstitü’de. Ayşe Nur da düzene soktu kütüphaneyi ve yeni alımlarla zenginleştirdi. Master, doktora çalışması sırasında sağ olsun ihtiyaç duyduğum birçok yeni kaynağı buldurdu. Tünel’deki kadim Kohen Kardeşler Kitabevi aracılığıyla getirtiyordu yurt dışından kitapları.

Kösemihal ölünce, sosyoloji bölümündek yer açılan kürsüye Ayşe Nur yerine Prof. Cahit Tanyol, Cemil Meriç’in kızı Ümit Meriç’i almayı tercih etti.

Cemil Meriç, sosyoloji bölümünde harika konferaslar verirdi. Onun ütopik sosyalistler üzerine konferansını, Masis Kürkçügil ile hayranlıkla dinlediğimizi hatırlıyorum.

İlginç değil mi? Çünki Ümit Meriç bir anlamda, Ayşe Nur’un annesi Lamia Hanım’dan dolayı Ümit Meriç’in üvey kızkardeşi sayılabilirdi!

MC’nin siyasal erki ele aldığında Maliye Enstitüsü’nde bunun etkisi kaçınılmazdı, Mendereslerin, Demirellerin, Hürriyet gazetesinin “Kürt” danışmanı Memduh Yaşa, Enstitü başkanlığına getirildi. Ayşe Nur’a feodal tarzı ile hükmetmeye kalkınca, Ayşe Nur istifayı bastı.

O zaman anlamıştık zaten 2 tür “Kürt” olduğunu. Şimdi de öyle değil mi? Kürt illerinde ana muhalefet partisi RTE’nin AKP’si değil mi!

Memduh Yaşa’nın yeğeni ise, 60 sonrası ilk Marksist yayınevi Sosyal Yayınlar’ın kurucusu, 49’lardan Siirtli Enver Aytekin’di. İstanbul Üniversitesi işgali sırasında Memduh Yaşa’nın Maliye Enstitüsü’ndeki odasına hiç dokunulmamıştı. Kitaplığında Sosyal Yayınlar olduğu için. Bir de altında Kürtçe bir cümle olan bir Kürt kız çocuğunun resminden dolayı.

Buna da yine Maliyeci Prof. Bedii Feyzioğlu tepki göstermişti, “Yahu, Memduh benden daha mı solcu, benim oda darmadağın, onunki hiç dokunulmamış!” (Bedii Bey CHP gönüllüydü.)

Bu arada, Enver Bey’in kızı Zeynep, babasının yayıncılık misyonunu başarıyla sürdürüyor. Bizim Sinan’ın Belge’yi ayakta tutması gibi. Zeynep, en son Bizim Vercihan’ın (Ziftlioğlu) “İstanbul Ermenileri” kitabını yayınlamaz mı?

Yazıya Dersim ile başladık. 2. bölümde Tragedya ile devam edeceğiz. Çemişgezek Kahraman/Bender ailesi tragedyası ile…

(*) Beşikçi’nin kitaplarının yayınlanması, Alan’ın DY’ci ortakları ile kriz yaratınca, Beşikçi’nin yayınlanmasını Belge üstlendi. İyi ki Belge var!

Ragıp Zarakolu


Yeni Yaşam Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.