2015’te, İstanbullu birkaç genç Ermeni tiyatrocu tarafından kurulan Hangardz tiyatro topluluğu, dünya prömiyeri Sırbistan’daki Synergy World Theater Festival’de yapılan ilk oyunu ‘Mer Çunetsadzı İrarmov Kıdnenk’in [Bizde Olmayanı Birbirimizde Bulalım] Türkiye prömiyerini 9 Şubat Pazar günü Moda Sahnesi’nde yapacak.
2015’te, İstanbullu birkaç genç Ermeni tiyatrocu tarafından kurulan Hangardz tiyatro topluluğu, dünya prömiyeri Sırbistan’daki Synergy World Theater Festival’de yapılan ilk oyunu ‘Mer Çunetsadzı İrarmov Kıdnenk’in [Bizde Olmayanı Birbirimizde Bulalım] Türkiye prömiyerini 9 Şubat Pazar günü Moda Sahnesi’nde yapacak.
Metni, 1905’te henüz 17 yaşındayken veremden hayatını kaybeden şair Heranuş Arşagyan’ın Batı Ermenicesinde yazdığı şiir ve mektupları bir araya getirilerek oluşturulan ‘Mer Çunetsadzı İrarmov Kıdnenk’, İstanbul’da 50 yıldır, dernek tiyatroları dışında sahnelenecek ilk Ermenice tiyatro oyunu. Topluluktan Lara Narin ve Yeğya Akgün’le, hem oyunu hem de Hangardz’ı konuştuk.
Hangardz nasıl kuruldu? Bu ismi nasıl seçtiniz?
Yeğya Akgün: Hangardz’ı İstanbul’da, beş farklı eğitim kurumundan, oyunculuk disiplininden gelen tiyatrocu olarak, birlikte kurduk. Ekipte ben ve Lara’nın yanı sıra Jaklin Çatal, Garine Maral Çizmeciyan ve Tara Demircioğlu yer alıyor. Bağımsız bir ekibiz. Yarattıklarımız, kolektif çalışma ürünü. Ekip olarak en büyük avantajımız, aramızdaki dostlukların çok öncelere dayanması. Oluşumumuzun çıkış noktası da bu samimiyet, dostluk oldu.
Lara Narin: İsmin hikâyesini şöyle anlatayım: Hangardz, Ermenicede ‘aniden’ demek. Oyunumuz, 2018’de Sırbistan’ın Novi Sad şehrinde düzenlenen bir festivale kabul aldı. Festivale giderken işi resmiyete dökmemiz gerekiyordu. Festival yolculuğuna aniden çıkınca, ismimiz de ‘Hangardz’ olsun dedik.
Bu oyun öncesinde, başka çalışmalarınız oldu mu?
LN: Pek olmadı, olamadı. Jaklin oyunculuk eğitimini Ankara’da alıyor, Garine Kadir Has’taki eğitimini tamamladıktan sonra başka bir çalışma alanına girdi, Tara tiyatro lisansından sonra öğretmenliğe başladı, Yeğya yüksek lisansını bitirdikten sonra Devlet Tiyatrosu’na girdi. Yani, hepimizin başka uğraşları vardı; o nedenle pek bir şey üretemedik ama bir altyapı oluşturduk.
YA: Dünya Tiyatrolar Günü’nü kutlamak için, Kalfayan Okulu’nda Hovhannes Tumanyan’ın, Vahram Papazyan’ın küçük küçük hikâyelerini oynadık. Bunun gibi ufak adımların ardından, 2018’de, büyük bir prodüksiyon olan ‘Menk Mer Çunetsadzı İrarmov Kıdnenk’ için çalışmaya başladık. Farklı oyunculuk disiplinlerinden gelen insanlar olarak, sanata, tiyatroya, ne yapılabileceğine dair sürekli olarak fikir alışverişinde bulunuyorduk. O zeminin üstüne bir ev çıkıldı 2018’de. Oyunun Türkiye prömiyerini 9 Şubat’ta Moda Sahnesi’nde yapacağız, 12 Şubat’ta da Bomontiada Performans Sahnesi’nde sahne alacağız. Galaya dair detayları da kısa süre içinde tiyatro çevresiyle paylaşacağız.
İstanbul Ermeni toplumunda tiyatro genellikle derneklerin çatıları altında yapılıyor, Ermenice tiyatro oyunları da bu çatının dışına çıkamıyor. Hangardz bu açıdan hangi noktada duruyor?
YA: Tiyatroyu bu topraklara getirmiş, Fasulyeciyan, Güllü Agop, Mnakyan gibi büyük ustalarımızın yarattıkları şeyin sekteye uğratılmasıyla, çok büyük zamansal boşluklar oluştu. Bu boşlukları bir şekilde dernek tiyatrolarıyla, okul tiyatrolarıyla doldurmaya çalışsak da hiçbir zaman büyük topluma “Bakın, biz buradayız ve kendi dilimizde üretim yapabiliyoruz” diyemedik. Bunun için profesyonel bir altyapıya, bu meslekle uğraşan, bu işe kafa yoran insanlara ihtiyacımız var. Batı Ermenicesi zaten kaybolmaya yüz tutmuş bir dil. Sonuçta bu dilde konuşulan bir devlet yok. Biz, kendi dilimizde kaybolmaya başladığımız bir dönemdeyiz. Biz, yeni neslin Ermeniceyi kullanmadığı bir dönemde, tiyatroyla birlikte o kültüre, o yola bağlanabilme şansı yakaladık. Beslendiğimiz şey, tarihimiz. Geçmişte az önce saydığım ustalarımız, çok daha zor şartlarda tiyatro yapıyorlardı. Sansür vardı, baskıcı rejim vardı… “Onlar bunu yapabildiyse, biz de Batı Ermenicesiyle üretimde bulunabiliriz” diye düşündük. Büyük topluma, kendi dilimizde tiyatro yaptığımız, yapmaya devam edeceğimiz mesajını vermek istiyoruz.
LN: Türkiye Ermeni toplumu olarak, tiyatro yapmak istediğimizde yapabileceğimiz, var olabileceğimiz, deneyebileceğimiz alanlar var; bu çok büyük bir lüks. Büyük topluma karıştığımız zaman bu lüksün farkına varıyorum. Bu yüzden, İstanbul’da Ermenice tiyatronun yok olmaya yüz tuttuğunu değil, ‘nasıl olsa imkânımız var’ garantisiyle bunu bir profesyonel deneyime çevirmeyi, meslek edinmeyi öncelik haline getirmediğimizi düşünüyorum.
Hangardz, büyük topluma açılmak isteyen, yeni bir tiyatro topluluğu. Bu amaç düşünüldüğünde, Heranuş Arşagyan’ın hikâyesi biraz fazla ağır değil mi?
LN: Oyunun masalsı olduğunu söyleyebiliriz. Evet, bu kızın trajik bir hayatı var, sonuçta 17 yaşında veremden ölmüş birinden bahsediyoruz, bunu bilmek tabii ki insanı sarsıyor. Onun hakkında araştırmalarımı derinleştirdiğimde, aslında ne kadar çok hayali olduğunu gördüm. Tabii, bedbaht da; ölüme gideceğini biliyor, bunu bilerek yaşıyor ama yine de yazmaya devam ediyor, bir iz bırakmak istiyor belli ki. İçgüdüsel olarak bu oyunu seçtik diyebilirim. 2018’de Sırbistan’daki festival meselesi gündeme geldiğinde, Hangardz için doğru bir zaman olduğuna karar verdik ve hemen elimizde ne var ne yok, ona baktık. Ben iki yıldır bu kızla bir aşk yaşıyordum resmen. Şiirleri, mektupları başucumda duruyordu ama bir şey yapamıyordum. O materyalleri topladım, ekip buluşmamızda önerdim ve Heranuş Arşagyan’a dair bir şey yapma konusunda mutabık kaldık. Metinlerden bir derleme yaptıktan sonra işi Yeğya’ya devrettim, o da rejiyi üstlendi.
YA: Heranuş’un trajik bir yaşam öyküsü var fakat bir var olma mücadelesi de var. 17 yaşında, ölümün kıyısında ama şiirleriyle, sanatıyla, bir şekilde, tamamlayamayacağı ömrünü uzatmak, sürdürmek, nesillere aktarmak gibi çocuksu bir niyeti de var. Yani, bir trajedinin yanında, varoluşsal bir mücadele de görüyoruz Heranuş Arşagyan’ın hayat hikâyesinde. Güçlü bir duruşu var. Satırları arasında sanki geçmişten geleceğe sesleniyor. Bu, bizi çok etkiledi; amacımızla da uyuşuyor. Arşagyan’ın hikâyesi ile Hangardz projesi arasında paralellikler var aslında. Biz de, İstanbul’da Ermenice tiyatroyu yeniden var etmek, yeniden kendi dilimizde üretimde bulunmak isteyen bir grup olarak var olma mücadelesi veriyoruz. Oyunda bu paralellikten beslendik, rejiyi kurarken buna odaklandık ve bence bunun karşılığını aldık. Sırbistan’da bizden metnin İngilizce çevirisini isteyenler oldu. Bugün Sırbistan’da belki de birileri kahvesini içerken Heranuş Arşagyan’ın şiirlerini okuyor. Yani hem Heranuş’un amacı, hem de bizim amacımız hasıl oldu.
Novi Sad’da sürpriz destek
Yeğya Akgün: Novi Sad Sırbistan’da ama nüfusun çoğunluğunu Macarların oluşturduğu bir şehir. Festival yetkililerinden biriyle konuşuyorduk. Festival tarafından karşılanmayan bazı masraflarımızın, Novi Sad sakinleri tarafından, gönüllü olarak karşılandığını söyledi. Bunun nedenini sorduğumuzda şu cevabı aldık: Novi Sad’da tiyatro kurulurken bölgedeki Ermeni hayırseverler destekte bulunmuşlar. Masraflarımızı karşılayanlar, “Biz de o zamanki yardımlara bu şekilde karşılık verelim” demişler. Böyle bir durum var. Dünyanın dört bir yanına dağılmışız, gittiğimiz yerlerde tiyatroları desteklemişiz, neden kaybolup gidelim?
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/23542/hangardz-tiyatro-toplulugu-heranus-arsagyani-anlatiyor
İlk yorum yapan siz olun