Savaş ÖZBEY
Türkiye Ermenileri 85. Patriği Sahak Maşalyan, cemaatin nüfusunun 50-60 bin olduğunu ve doğan her 12 çocuğa karşılık 26 kişinin hayatını kaybettiğini belirterek, “Nüfusumuz hızla azalıyor. 82 milyonluk bir denizde eriyen bir buzdağı gibiyiz” dedi. Patrik Maşalyan’la dün başladığımız röportajımıza bugün cemaatin sorunları ve hedefleri, İslamofobi, İstanbul, mimari, edebiyat, müzik ve futbolla devam ediyoruz.
– Sizce Ermeni cemaatinin en önemli sorunu ne?
Maşalyan: En büyük sorunumuz demografik. Nüfusumuz hızla azalıyor. Doğan her 12 çocuğa karşı 26 insanımızı kaybediyoruz. Alarm verici düzeyde. Biz, 82 milyonluk bir denizde bir buzdağı gibiyiz. Ve eriyoruz. Göç de veriyoruz. Şu anda Türkiye’deki en büyük gayrımüslim azınlığız. Nüfusumuz 50-60 bin. Ama önümüzde şöyle bir örnek var. Rum Cemaati İstanbul’da 2 binin altına düştü.
– Nüfustan başka?
Maşalyan: İkinci sorunumuz resmi mevzuat eksikliğimiz. Cumhuriyet bize hiçbir statü tanımamış. De facto olarak varız ama yasal olarak yokuz.
– Nasıl olur, Lozan bunu güvence altına almıyor mu?
Maşalyan: Lozan varlığımızı güvence altına alıyor. Ama onun iç düzenlemelerini Türkiye’ye bırakmış. Ermeni Patrikliği diye bir tanımlama yok. Bu birçok şeyi zorlaştırıyor; mahkeme açmak, mülk edinmek mesele. İçinde bulunduğumuz bu bina bile Patrikhane’ye ait değil, karşıdaki kiliseye ait. 38 kilisemiz, 42 vakfımız mevcut. 38 kilise, 38 dükalık gibi.
– Bayrampaşa’da doğdunuz. Sizce İstanbullu olmak ne demek? Sizin gözünüzden bu şehir nasıl değişiyor?
Maşalyan: Başdöndürücü bir kentsel dönüşüm yaşandı. Ben Bayrampaşa’dayken 8 yaşıma kadar elektrik, su yoktu evimizde. Üç-dört senede birden bire apartmanlar çıktı. Beton yığınına dönüştü. Tanıyamıyorum. Değişim iyiye doğru mu? Hayır. Kumkapı’da yürümeye korkuyorum. İstanbul’un en nezih semtleriydi bu civarlar. Şehir büyüyor, gelişiyor ama urlaşarak mı büyüyor, tartışma konusu.
– En sevdiğiniz Türk ve Ermeni yazarlar?
Maşalyan: Yaşar Kemal’i okudum, etkilendim. Orhan Pamuk’un Kırmızı’sını (Benim Adım Kırmızı) okudum ama pek roman okumuyorum. Benim edebiyatla ilgim daha çok şiir üzerine. Çünkü bir dilin en kaymak kısmı kendini şiirde gösterir. 200’e yakın şiiri ezbere bilirim. Türkçe, Ermenice, İngilizce. Bir başlasam yarım saat sürer. İTÜ’de okurken, sağ-sol çatışması vardı. Fatih’te bir öğrenciyi vurdular. Ertesi gün yemekhanede arkadaşlarından biri, onun için bir şiir okudu. Nâzım Hikmet’in ‘Güneşi İçenler’inden bir parça. Çok etkilendim. Ondan sonra Cahit Sıtkı Tarancı’yı keşfettim. Yahya Kemal’i…
– En sevdiğiniz Ermeni besteci?
Maşalyan: Biz genellikle Gomidas’ı çok severiz. Anadolu’yu dolaşıp halk müziklerini notaya döktü. Ermeni, Kürt, Türk, Süryani… Müzik ilginç bir olay. Mesela yemek yediğinizde etinize, kanınıza karışır. Bir şey öğrendiğinizde beyninize, hücrelerinize kaydolur. Ama müzik dinlediğinizde doğrudan ruhunuza işliyor. Öteki dünyaya taşıyacağımız tek şey.
–“Sarı Gelin” türküsü paylaşılamıyor. Herkes kendine ait olduğunu iddia ediyor. Siz ne dersiniz?
Maşalyan: Madem ki herkes paylaşıyor, herkesin. Niçin illa birtakım şeylere patent bulmamız gerekiyor ki? Şimdi şeyi mi arayacağız, tekerleği kim buldu? Biz insanız, insana ait olan şey bana aittir, bize aittir. İlk insan Ay’a çıktığında ben çıktım aslında Ay’a. Amerikalı olması ikincildir.
TAKIMIMI SÖYLEMİYORUM
– Bir patrik takım tutar mı? Hepsine eşit uzaklıkta mıdır?
Maşalyan: Patriğine bağlı. Mesela beni taktis eden patrik koyu Beşiktaşlıydı. Maç seyrederken heyecanlı hareketlerini falan görürdünüz. Ben söylemiyorum. Çünkü artık herkese hitap ettiğiniz bir konumdasınız. Popüler kültürün futbolu bu kadar abartmasında bir yanlış var. İnsanların bu kadar büyük sorunları olduğu bir dünyada gazetelerin dört sayfalarını futbola ayırmalarını yanlış buluyorum.
BU HÜKÜMETLE İŞLER BİRAZ DAHA KOLAYLAŞTI
– Biz azınlıklarına çok iyi davrandığını düşünen/zanneden bir toplumuz. Farkında olmadığımız şeyler var mı?
Maşalyan: Milliyetçilik duyguları sinsidir. İçinize yerleşir ve farkında bile olmazsınız. Dile yerleşmiş sürüsüyle önyargı var. Azınlıklar da bundan mustarip. Askerde Konyalı bir arkadaşım vardı. Dindar biriydi. Ben de İncil’den olduğunu söylemeden dindar laflar ediyordum. Çok yakınlaştık. Bir gün “Seni hiç namaz kılarken görmüyorum” dedi. “Ben Ermeniyim oğlum” dedim. “Yapma” dedi, “Niye küfrediyorsun kendine”. Ermeni olduğuma ikna olunca uzaklaştı benden.
– İslamofobi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Maşalyan: Yabancı her zaman bir tehdittir. Özellikle de kendi içinizde sorunlar yaşıyorsanız, hemen o sorunlarının nedenini yabancılara yüklersiniz. Batı’daki İslamofobi’nin de antisemitizmin de nedeni de o.
10 KİLO ÇİVİ FAZLA…
– Peki sizce bizde de Hıristiyanofobi var mı?
Maşalyan: 100 sene önce nüfusun üçte biri Hırıstiyandı. Şimdi binde bir. Sizce burada Hıristiyan fobisi yok mu? Bu çağda Malatya’da üç misyoner katledildi. İki saat işkence edilerek. Bu ülkede solcu olduğunu söylenen siyasetçiler çıktılar; “Türkiye’yi Hıristiyanlaştırıyorlar” dediler. Yalan söylediler; dediler ki 23 bin kilise açıldı. Korku yayıldı. Bu hükümetle (AK Parti) işler biraz daha kolaylaştı.
– Ne manada?
Maşalyan: Din duyarlılığı olan bir hükümet, kendilerinin de o baskı geçmişi olduğunda o zaman geri dönüp o bakışı sunuyorlar Hıristiyanlara.
– Ne kolaylaştı mesela?
Maşalyan: Bir zamanlar kiliselere çivi çakamazdık. Yukarıdaki balkona güneşten korunmak için eternet çekildi. Patriği mahkemeye verdiler. Kilise onarılması gerektiği zaman kilise yönetim kurulu bir liste çıkarır. 10 kilo çivi kullanmam lazım, beş torba çimento, şu kadar tuğla… Vakıflar Müdürlüğü’ne gönderiliyor. Cevap: 10 kilo çivi fazla, beş kilo kullanacak; şu kadar tuğla… Zaten onunla tamirat yapamıyorsun.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/82-milyonluk-denizde-eriyen-buzdagi-gibiyiz-41436788
İlk yorum yapan siz olun