Sevgili Ahpariğimiz Garbis, Amasya’da 1915 soykırımından geriye kalabilen nadir Ermeni ailelerinden Altunyan Hovhannes ve Maryam’ın oğluydu. Soykırım öncesi bu şehrin 15 bin kadar olan Ermeni nüfusu 1915’te neredeyse tamamen yok edilmişti.
Altunyan sülalesinin Amasya’daki geçmişini altı nesil öncesinden itibaren kapsamlı şekilde gösteren ve 1915’te nasıl budandığını ortaya koyan bir soyağacı çizimi, soykırımın 50’nci yılı vesilesiyle yayınlanan büyük hatıra kitabında yer alıyordu. Gelin görün ki, 80’li yıllarda yargılandığı davanın iddianamesinde Garbis için “Her nasılsa Türkiye’de doğmuş (…) bu Ermeni oğlu Ermeni” diye kin kusan savcı, onu adeta bir ecnebi gibi tanıtacaktı.
Çocukluk yıllarımızda Amasya’da halen yaşamını sürdürebilen 30-40 Ermeni ailesi vardı. Hepsi de zanaatkar insanlardı. Garbis’in babası 1915’te çocukken kendi ablasının Arnavut asıllı bir memur tarafından eş alınması ve ablasının onu da yanlarında barındırmayı şart koşması sayesinde korunabilmiş. Bu nedenle ismi değiştirilip Nuri yapılmış, sonra da öyle kalmıştı. Babamla meslektaş ve arkadaşlardı.
Şehrin dört kilisesinin hepsi de yıkılmış, kimisi içine tıkılan insanlarla beraber yakılmış, hiçbir Ermeni okulu bırakılmamış, şehir dışındaki Ermeni mezarlığı ise sonradan yanı başına kurulan İmam Hatip Lisesi’nin talebeleri tarafından tahrip edilmekteydi.
Benim çocukluk yıllarımda Garbis Ahparik İstanbul’da üniversite öğrencisi olarak katıldığı devrimci mücadele ile duyulmaya başlamış, 12 Mart dönemi tutuklamaları ile boy hedefi yapılmış, kendisi cezaevindeyken dışarda geçen birtakım olayların sorumluluğu bile kendisine yüklenmiş ve ülke çapında ismi mimlendiği gibi, Amasya’nın yerel gazeteleri de onu “Şehrimizin adını lekeleyen Ermeni anarşist” gibi manşetlerle teşhir ediyordu.
Orada bir avuç kalmış Ermeniler bu tehditkâr atmosfer içinde tedirgin oluyor ve babam bizlere “Oğlum, siz siz olun, Nuri’nin oğlu gibi olmayın” diye nasihat veriyordu. Fakat bilmiyordu ki, bizim neslin çocukları o yıllarda eğitim için gittikleri İstanbul’un yatılı Ermeni okullarında, yakın geçmişlerinin travmaları ve ezik kimlikleriyle kolayca dönemin sol rüzgarına kapılacak ve ister istemez çokları da “Nuri’nin oğlu gibi” olacaklardı…
Geçerken belirtmeliyim ki, bu toprakların ilk sosyalist hareketi Hınçakyan Ermeni partisinin saflarında da Garbis abinin dedeleri ve büyük amcalarından bazıları bulunmuştur. Paramaz’ların yoldaşı Şımavon’un örgütleme yaptığı Amasya’da Altunyan soy isimli bir dizi devrimcinin ismi kayda geçmiş, bunlardan Ğugas Altunyan bir çatışmada şehit olarak kahramanlaşmıştır. Bu bilgileri Amasya Ermenilerini anlatan 1000 sayfalık hatıra kitabında buluyoruz. Sosyalist düşünce ve devrimcilik Garbis’in genlerine işlemişti belki de…
1970’li yılların yükselen devrimci hareketi içinde pek çok Ermeni genci yer almaya başladı. Doğal olarak en çok da Anadolu’nun dört bir yanından gelen gariban çocukların okuduğu Surp Haç Tıbrevank Lisesi’nin öğrencileri… Onları doğrudan bağlarıyla etkileyen İbrahim Kaypakkaya’nın izindeki Armenak Bakır iken, 68 kuşağının yine Tıbrevank’tan yetişmiş önemli ismi Garbis Altınoğlu da dolaylı bir esin kaynağıydı her daim…
O neslin genç militanlarından Hayrabet Honca, Armenak Bakır, Nubar Yalım, Manuel Demir 1980’li yıllarda devletin resmi ve sivil faşist güçleri tarafından birbiri ardına
katledildiler. 2000’lerde ise herkesin yüreğini dağlayan Hrant Dink ve ardından Suriye Kürtleriyle beraber direniş içinde yaşamını yitiren Nubar Ozanyan bu kervana katıldı.
Garbis Abi mücadele hayatı boyunca birçok defa ölümle burun buruna gelip şans eseri sıyırmıştı. Ragıp Zarakolu’nun deyimiyle zaten bir tür “martir hayatı”ydı onunki. 12 Eylül döneminin kan kusturan sorgu odalarında işkencecilere meydan okuyarak direndi. İşkenceci polislerden biri sonraki yıllarda Nokta dergisine itirafta bulunurken, çok özel yöntemleri üzerinde denedikleri Garbis’in kendilerini nasıl alaya alarak direndiğine de tanıklık ediyordu. Tarihsel Sinop Zindanı’nın rutubetli yer altı hücresinde aylarca eziyet edilme ayrıcalığı da onundu. Buna rağmen o kendini anlatmayı sevmez ve sorular karşısında tevazuyu elden bırakmazdı.
Uzlaşamadığı durumlar nedeniyle örgütlü mücadeleden ayrıldıktan sonra bağımsız sosyalist bir entelektüel olarak daha yoğun düşünsel üretim gerçekleştirdi. Güncel gelişmeleri tarihsel tecrübelerin ışığında Marksist-Leninist bakış açısıyla yorumlamaya, Orta-doğu ve Türkiye özgülünde aktörlere etki yapmaya çalışıyordu. Bu zamansız ölüm olmasa, sürdürülecek yarım çalışmaları ve daha birçok projesi de vardı.
Bizler, Belçika Ermeni Demokratları Derneği olarak iki yıl önce Garbis Abi’nin Hikmet Kıvılcımlı ve görüşlerini değerlendiren kitabı etrafında bir konferans düzenlemiş ve kendisini büyük ilgiyle dinlemiştik. Onunla daha sık bir araya gelme ve kendisinden öğrenme konusunda eksikliğimiz olduğu için üzgünüz.
Garbis Ahparik yaşayan bir tarihti. Buna rağmen kendi anılarını derli toplu kaleme almamıştı. Onunla etraflı bir söyleşi yaparak mücadele evrelerini, deneyimlerini, çıkarsamalarını kayıt altına almak önemliydi. Bunu yapabilmiş olsaydık çok iyi bir bellek mirası olurdu. Sağlık durumu iyi göründüğü için acele etmeyişimiz bunu da eksik bıraktı.
Garbis’in zamansız ölümü hepimizi derinden etkiledi. Onu son yolculuğuna layık olduğu şekilde uğurlamayı ne derece başarabildiysek bu bir nebze tesellimiz olacaktır.
Garbis bizlere yaşam pratiğinden bir dizi başka erdemin yanı sıra, sözü ve eylemiyle kendi içinde tutarlı olmak gibi çok değerli bir miras da bıraktı. Bu o kadar belirgindi ki kişiliğinde, onu bir tutarlılık abidesi olarak tanımlamak hiç abartı olmayacaktır.
O bütün güzellikleriyle kalbimize gömüldü. Onu çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacak, adını özdeşleşmiş olduğu değerlerle yaşatacağız.
Uğurlar olsun Ahparik, yanına gittiğin ölümsüz isimlerimize bizden çok selam…
(Belçika Antwerp’teki cenaze töreni)
21 Ekim 2019
İlk yorum yapan siz olun