Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV
Türkiye’yle ilgili “24 Nisan” tepemizde yıllardır sallanan Demokles’in kılıcı gibidir. Bu kez, olayın Amerikalılarca tek-yanlı ve abartılı yorumu, Ermeni ve Rum baskı örgütlerinin de desteğiyle, Washington’un bu tarihi beklemeden işine yaradı. Silaha davranma ilkelliğinden çağdaş teknolojiye, arada uygarlığı yaşamadan atlamış olan ABD’de sıradan halkın çoğunluğunun okyanuslar ötesine ilişkin bilgisizliği şaşırtacak ölçüdedir. Ancak, o ülkenin adını kötüye çıkaran kesim köylüsü, işçisi, yeni göçmeni ve dengeli bilim adamı değil, büyük sermayenin para babaları, yüksek rütbeli asker ve sivil kararvericilerdir. Sendikacıları öldüren, sola eğilenleri içeri atan, üç kıtada yurtseverleri kurşunlayan, iki Japon adasında sivilleri atomla yakıp yok eden o kodamanlardır. Kuruculardan Jefferson, doğa âşığı Thoreau, Amerikan yazınının ilk devi Mark Twain, “Balina” romanında “Kaptan Ahap” simgesiyle ABD Başkanı’nı anlatan Melville ve özel sermayenin ihanetiyle toplumcu düşmanlarının bağnazlığını sahneleyen Arthur Miller gibileri bu türlü aymazlığı onaylamazlar. Ancak ipler başkalarının elindedir.
Oradaki en büyük kıyım altın bulmak için üç tekneyle Batı yönüne yelken açan, köle satıcısı, cellat, hırsızlık tarihinin korkunç yüzü, insanlık düşmanı ve bizde Kristof Kolomb diye bilinen adamla başladı. “Beyaz Amerika” 11 Ekim’i (1492) bu anakaranın “bulunuşu” diye kutlayadursun, aynı tarih yerliler için “özgürlüklerinin son günü”dür. Kolomb’a gemileri verenler, Eski Dünya’nın en güçlü Türk devletini kurmuş olanlara karşı kolay yoldan zenginleşebilmek için başta altın, sonra gümüş, inci, ipek, baharat ve lüks ürünler peşindeydiler. Koca anakara 100 milyona tırmanan ve 263 ulustan oluşan yerlilerin binlerce yıllık ülkesiydi. Avrupalılar geldikten sonra, sayıları yüzdebirine düştü. Kolomb istediği gün altın getiremeyenleri asıyor, kesiyor, yakıyordu. 1498’de Hindistan’a ulaşan da Portekizli Vasco de Gama değildi; gemisinin kaptanı Hint sularının deneyimlisi Ahmet ibn-i Mecit’ti.
‘Tümünü öldürün!’
Kolomb’un başladığını Avrupa’dan gelen Beyazlar sürdürdüler. Öyle ki, 1900’lerde ABD’deki yerli sayısı 300 bin’e düşmüştü. Ancak, insanın gerçeği saklamak ve yanlışı öğretmek konusunda bir geçmişi var. Bunda Amerikalıların özel bir bastırması ya da yeteneği olduğu söylenebilir. Birtakım yüksek yerli uygarlıkları Avrupalılar yok etti. Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kanayan Damarları” kitabı bu acımasızlığı iyi anlatır. Bolivar, Zapata, Castro ve Che halk adına önde gelen kurtuluş savaşçılarıydılar. ABD Albayı Chivington’ın buyruğu ise şudur: “Tümünü öldürün ve derilerini yüzün!” General Sherman’ın da sözü: “Savaşı kadınlarla çocukların olduğu yerli kamplarına değin götürün!” General Custer yazılı antlaşmaları çiğneyen bir görevliydi.
29 Aralık 1890’da toplarla gelen bir üniformalı Amerikan atlı birliği Oglala Sioux grubunu son üyesine değin bombaladı ve kılıçtan geçirdi.
Şeref(!) madalyası
Bu kanlı olayda görev alanlardan yirmisine ABD Kongresi’nin bir de şeref madalyası verdiğini kaç kişi biliyor? Amerika’nın “Batı”ya açılarak Büyük Okyanus kıyılarına varmasının hikâyesi bu şiddete, hırsa ve soykırıma dayanır. Batı’ya geniş toprak, mal, ürün, maden ve tüm olanaklarla el koyma bir kürk ticareti, döşenen demiryolu, attığını vuran kovboylar, Tanrı’yı simgeleyen dincilerin masalları, ona dayalı yakışıklı oyuncuların filmleri değil, tüm oraların sahiplerinin sistemli biçimde ve art arda paramparça edilmeleridir. Beyazlar yalnız yerlileri doğramakla kalmadı, kültürlerini ve uygarlıklarını da yok etti. İletişim, yayınevleri, eğitim kurumları, öğretmenler, yasalar ve güvenlik güçleri de Anglo-Amerikan göçmenlerin ve onların çocuklarının elinde olduğundan, doğruyu yazacak kişiler ve dengeli yayınları basacak kuruluşlar yoktu. Doğruyu düşünenler de onu açığa vurmaktan korkuyorlardı. Yanlışla savaşacak para ve örgütlenme de yoktu. Doğu’ya ayak basıp oraya “Yeni İngiltere” adını takanlar yerli olan her şeyi zamanla ortadan kaldırdılar. Bugün toplama kamplarına atılmış yerlilerin yaşamlarındaki yoksulluk, kirlilik ve umutsuzluk geçmişte neler olduğunu anlamaya yeter. 26 Aralık 1890 tarihli soykırım olaylar dizisinin en belirginidir. ABD kendi toprağına da yakışan bir tarih arıyorsa “29 Aralık” en doğrusudur.
29 Ocak 2020 Çarşamba
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1716942/abdye-uygun-soykirim-tarihi-29-aralik.html
İlk yorum yapan siz olun