24 Ocak 2020’de Elazığ’da olan deprem üzerine yazdığım tweet genişçe bir kesimi galeyana getirdi.
Elazığ Tr’nin en bağnaz, en cahil, en paranoyak, cinsel saplantılı, maddi ve manevi tecavüz kültürü gelişkin kentidir. Gasp edilmiş emlak üzerine kuruludur, inkar edilmiş kimliklerden örülü bir hapishanedir. İdolü Mehmet Ağar’dır.
Çocuklara yazık tabii, onlar suçsuz.
Gelen 1500 kadar cevabın ezici çoğunluğu, benim, anamın, kızımın, sülalemin, ırkımın, fikrimin, kravatımın ırzına geçme fantezileri içeriyordu. Bir tweet daha attım:
Yorum yazan 1500 kişi Elazığ ortalamasını temsil ediyorsa, demek ki %99,7’si a) bağnaz, b) düzgün cümle kuramayacak kadar cahil, c) paranoyak, d) ırkçı, e) akılları fikirleri tecavüzle meşgul kişilerdir.
Kalan binde üçten özür dileyerek soralım, yaşasınlar mı sizce?
Bu tweet üzerine, enteresan bir şekilde, depremde ölenlerin sorumlusu olduğuma hükmedildi.
Cevap yazdım.
Elazığ karmaşık fay hatları üzerine oturan çok katmanlı bir il. Karakoçan tarafı candır, severim. Palu bağnazdır, gasp üzerine inşa edilmiştir, ama insanı dobradır, belki 1925’ten sonra çektiği acılarla olgunlaşmıştır, orayı da sevdim. Guleman’da yıllar önce iki gün misafir oldum. Evsahibimiz Alevi bir mühendisti, köyden nefret ediyordu, bizi epey doldurdu. Yakın bir dostumuz var Baskil kökenli, ondan da lehte, aleyhte birçok şeyler duydum.
Şehre yolum kırk yılda dört beş defa düştü. Baştan beri kötü bir yerdi, adım adım büsbütün çirkinleşip iğrençleşmesine tanık oldum. Yobazlık diz boyu, saldırganlık bir hayat tarzı olmuş, dış dünyaya karşı korku ve nefret iliklerine işlemiş. Sokaklarda kadın yok, olanlar korku ve nefretle büzüşmüş, sürekli kaçış halinde. Erkek nüfusu abazanlıktan kudurmuş, başkalarının cinselliğini önlemeyi milli dava edinmiş.
O şehre yolu uğrayıp da “batsın bunlar” diye içinden beddua etmemiş normal bir insan bulunduğunu sanmam.
20. yy başında, biliyorsunuz, kent nüfusunun yaklaşık yarısı ve Elazığ ovasındaki köylerin %35 kadarı Ermeniydi. Şimdiki nüfusun büyük bir bölümü profesyonel katil olarak oraya getirilen aşiret Türkmenleridir. Gerisi Kürt iken aslını inkar eden, kraldan fazla kralcı olunca günahlarının affedileceğini uman problemli bir kesimdir. Medeniyetten biraz nasiplenmiş olanlar genellikle Dersim göçmenleridir. Az miktarda Ermeni dönmesi de varmış diyorlar ama tanışmadım.
*
Deprem görmüş acılı insanlara bu sözler reva mı diye soruyorlar. Doğrusunu isterseniz, deprem olunca acı hakikatlerin hükmü kalkar diye bir kanun bilmiyorum. Gerçekler maalesef böyle. Ölseler de böyle, kalsalar da böyle.
Ha, “deprem yapalım mı Sevan abi ölsünler” diye biri bana teklif etse muhtemelen yapmayalım derim, neme lazım, bin tane puştun arasında üç tane masum zarar görse yazık. Lakin onca puştun arasında puştluğa boyun eğmeden yaşamayı başarmış kaç kişi vardır, o konuda da bir fikrim yok.
Çocuklar konusunda da samimiyim. Soyu ne olursa olsun çocukların günahı yok. Eğitildikçe puşta dönüşüyorlar. Eğitilmemişleri dünyanın her yerinde aynıdır, düzgün bir ortama düşseler pekala insanlaşmaları mümkün.
*
Türkiye’de ne zaman deprem olsa birileri “oh olsun” der. Van’da deprem olduğunda Kemalci kardeşlerimizin zil takıp oynamadığı kalmıştı. İstanbul’da deprem olduğunda “zinacıdır bunlar, müstahaktır” diyenler oldu. Doğrusunu isterseniz ben ikisinden de fazla gocunmadım. Fiilen üçüncü şahıslara gerçek bir zarar vermedikçe insanların fikir ve duygularını ifade etmekte serbest olmaları gerektiğini düşünürüm. Hoşuna gitmiyorsa vay gerzo der geçersin, fikri disiplin sahibiysen “acaba söylediğinde bir doğruluk payı var mı” diye sorup beş dakika düşünürsün.
Devlet tapıcısı Türk ve Türkçü Sünnilere “oh olsun” demeye kimsenin maçası sıkmamıştı bugüne dek. O şeref de bana nasip oldu sanırım.
http://nisanyan1.blogspot.com/2020/01/deprem-oldu-diye-elazgllar-bagrmza-m.html
İlk yorum yapan siz olun