HABER MERKEZİ – Aras Yayıncılık, Beyoğlu’ndaki Hıdivyal Palas’ta artık yeni mekanında. Bu yeni mekan adını yazar Zabel Yesayan’dan alıyor. Yesayan Salonu, bir çalışma alanından fazlası. Aras Yayıncılık’a bu mekanda Hippo Kitap da arkadaşlık ediyor. Aras’ın yayın yönetmeni Rober Koptaş’la Yesayan Salonu’nun hayata geçirilme sürecini ve mekanın amacını konuştuk. Ayrıca 20. yüzyılın en büyük Ermeni yazarlarından biri olarak kabul edilen ve kadın mücadelesinin önemli isimlerden olan Zabel Yesayan’ı da ondan dinledik.
Söyleşi: Marta Sömek
Yesayan Salonu’nun hayata geçirilme sürecini özetler misiniz? Bu mekana ihtiyaç duyma sebebiniz neydi?
Aslında biraz tesadüfi oldu diyebiliriz. Yani biz bir salon kuralım, orada etkinlikler yapalım, hem yayınevinin etkinlikleri hem bağımsız etkinlikler olsun gibi bir özel arayışta değildik. Aslında bizim bir depoya ihtiyacımız vardı ve depo arıyorduk. Beyoğlu Tünel’de Hıdivyal Palas’ın bodrum katında yaklaşık 1996 yılından beridir bir ofisimiz vardı. Daha sonra binanın 1. katında daha önce bir Ozalit firmasına ait olan bu mekan boşaldı. Bu bina tamamiyle Karagözyan Vakfı’nın mülkü, biz de onlara bir teklifte bulunduk, burayı kiralayabilir miyiz diye.
Biz buraya talip olduk çünkü ilk gördüğümüz andan itibaren terası, deniz manzarası, ferahlığı ve genişliği ile bize başka türlü şeyler düşündüren bir yer oldu. Yesayan fikri de aslında o zaman doğdu. Biz mekanı görünce ve kiralamayı da başarınca, burayı Aras Yayıncılık ve Hippo Kitap’ın ofisi olarak kullanmak biraz haksızlık olur, burası çok merkezi bir yer ve çok güzel bir mekan, burayı kamusal bir alana dönüştürürsek hem bir kültür hizmetinde bulunmuş oluruz hem bizim de biraz yaşantımız, hayatımız, faaliyetlerimiz değişir, çeşitlenir, boyutlanır diye düşündük.
Yesayan Salonu’nu onun üzerine hayata geçirmeyi planladık ve kendi ofis alanımızdan biraz kısarak, girişteki oturma alanı ve kitap sergileme alanına daha çok yer ayırdı. Burada daha önceki ofisimize göre daha farklı bir günlük hayatın işleyeceği bir alan yaratmış olduk. Burası elbette küçük bir alan ama insanların yan yana geldiği, tartıştığı, diyaloğa girdiği, paylaştığı bir açık alan olsun diye hayal ettik ve o yönde ilerlemesine gayret ediyoruz, edeceğiz.
Şimdiden pek çok şey yapıyoruz; ortak etkinlikler, bizden bağımsız etkinlikler ve Aras’ın etkinlikleri işlemeye başladı bile. Ama tahmin ediyoruz ki, şu anda öngöremeyeceğimiz tanışıklıklar, hikayeler de hayata geçecektir, o yüzden de heyecanlıyız.
Mekan hakkında bilgi verir misiniz? Hangi günler açık, kapasitesi nedir, hangi amaçlarla kullanılacak, kimler faydalanabilecek?
Yesayan Salonu pazar günleri hariç her gün açık. Her cumartesi günü etkinlik olacak. Salon cumartesi günleri 11.00’dan akşam 19.00 – 20.00’a kadar, hafta içi 09.30’dan 19.00’a, etkinlik olduğunda ise 21.00’a kadar açık olacak. Salonun kapasitesi için 50 kişi diyebiliriz.
Burada paneller, söyleşiler, film gösterimleri, küçük müzik dinletileri, belki başka sanatsal etkinlikler yapılabilecek, çocuklara ve yetişkinlere yönelik atölye çalışmaları yapılabilecek. Çocuklar için boyama etkinlikleri, kukla, okuma etkinlikleri, felsefe atölyeleri gibi etkinlikler olabiliyor. Yetişkinler için de edebiyat, dil, tarih üzerine masa etrafında oturup 20 kişinin konuşabileceği, tartışabileceği faaliyetler var.
Peki, neden Yesayan? Bu ad ile mekanın ilişkisini nasıl özetlersiniz?
Buranın temelde kültür, sanat, tarih, edebiyat etrafında dönen, çocukları önemseyen, kadın hareketini, kadın hareketinin birikimini, kadın edebiyatını önemseyen ve önceleyen bir alan olmasına özen gösteriyoruz. Yesayan adını vermemiz sadece sembolik bir jest değil. Gerçekten de Türkiye’de Ermeni olsun olmasın kadınların üretimine ve kadınlar için önemli olan meselelere, toplumsal cinsiyet sorununa duyarlı bir alan olarak hayata geçirdik burayı ve öyle devam etmesini istiyoruz.
Mekana ilişkin hedefleriniz neler?
Belirli bir hedef kitlemiz yok, yapacağımız faaliyetlerin çok boyutluluğu, yelpazenin geniş tutulması da o hedef kitleyi genişletecektir. Dolayısıyla 7’den 70’e hatta 7’den de değil daha küçük yaşlardan başlıyor hedef kitlemiz.
Temelde şunu diyebiliriz; kültür, sanat, edebiyat, dil, toplumsal cinsiyet, çevre meselelerine duyarlı ve bu konularda çalışan veya öğrenmek isteyen, tartışmak isteyen herkes aslında hedef kitlemizin içinde. Aras, Ermeni edebiyatı, Ermeni kültürü ve tarihi konularında yayın yapıyor gibi görünüyor ama müzik, yemek kitabı da basıyoruz, balıkçılık üzerine kitaplar da basıyoruz, çok farklı toplumsal kesimlere değebilen kitaplar… Sadece Ermeni meselesi odaklı bir yayınevi değiliz, kültürün ve hayatın her alanına değinmeye çalışan bir yayıneviyiz. Yesayan Salonu da öyle olsun istiyoruz ve o gerçekleştiği sürece Aras’ın misyonuna yaymak istediği fikirleri, oluşturmak istediği kültüre ya da katkıda bulunmak istediği kültürel ortama doğru adım atmış oluruz diye düşünüyoruz. Bu konulara açık ve meraklı herkes hedef kitlemiz diyebiliriz.
İstanbul’un tarihsel, kültürel, hayat ve ticari olarak merkezindeyiz. Aslında bir Beyoğlu, İstanbul yayıneviyiz. Türkiyeli Ermenilerin kültürel mirasını yansıtmaya çalışan bir yayınevi burası. İstanbul’un son yıllarda zor zamanlar yaşayan, değişimler, dönüşümler geçiren merkezinde küçük bir oda, küçük bir ada oluşturmak ama bu adayı da benzer başka odalarla irili ufaklı temas halinde tutmaya çalışan, toplumsal olarak da açıklık mesajı veren, birlikte çalışma, diyalog ve dayanışma mesajı veren bir yayıneviyiz aynı zamanda Yesayan Salonu’yuz.
Bu zeminde kültür alanında temas edebileceğimiz herkesle, bizimle temas etmek isteyen herkese de bir küçük alan açmak, onların nefeslenecekleri bir ortam yaratmak gibi gayemiz de var. Hele memleketin uzun yıllardır sıkışık olduğu, politik, toplumsal ve sosyolojik olarak sıkıştığı, baskılandığı bir dönemde bu tip nefes alma alanlarına çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Biz de bize benzeyen ya da benzemeyen insanlar için bir nefes alma alanı yaratabilirsek mutlu olacağız çünkü bu bizim de daha rahat nefes almamızı sağlayacak diye düşünüyoruz.
Mekanın adını da aldığı Zabel Yesayan’ı, onun buradaki rolünü nasıl tanımlarsınız?
Zabel Yesayan yaptıklarıyla, karakteriyle, edebi üretimiyle, politik tavrı ve duruşuyla, hayatıyla ve yazdıklarıyla bir ilham esasen, mücadele etmenin, baskılara karşı yılmamanın, zorluklar karşısında da üretmeye devam etmenin ilhamı. Yesayan aynı zamanda ataerkiye karşı kadınların verdiği mücadelenin de Türkiye’deki önemli aktörlerinden biri.
Kitaplarını hem Ermenice hem Türkçe yayınlıyoruz ve bir gün bütün külliyatını ortaya çıkarmak gibi bir hedefimiz var. Yesayan geçmişte kalmış gibi görünen, 1940’lı yıllarda tam bilinmeyen bir tarihte öldü. Bir dönem belki unutulmuş ama bugün yeniden hatırlanan , hatırlanmakla da kalmayan, bugünkü tartışmalara, toplumsal meselelere, toplumsal cinsiyet, kadın meselelerine dair ışık tutan, dolayısıyla bugün de bizimle konuşmaya devam eden biri. Yesayan’ın eseriyle konuşmak aynı zamanda bugünkü politik dertlerimizle temas ediyor, bu yüzden Zabel Yesayan’ın adını salona koymayı çok istedik, neredeyse aslında başka alternatifimiz yoktu.
Neden?
İlk günden burası Yesayan Salonu olsun dedik ve öyle de hayata geçti ve bundan dolayı da çok mutluyuz. Belki Yesayan ve onun mücadelesinin bugünkü sürdürücüleri yani kadın hareketi, toplumsal cinsiyet konusunda ve eşit toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda mücadele verenlerin de yarattığı dönüşümün bir ifadesi olarak verilebilir. Çünkü belki 20 yıl önce olsaydı buraya bir erkek yazarın adı verilecekti, belki Zaven Biberyan’ın adı verilecekti, Zaven Biberyan bunu hak etmediğinden değil ama biz bugün buraya mutlaka bir kadının adı verilmeli düşüncesiyle otomatikmen fikir olarak ve oy birliğiyle kendi içimizde bu adı veriyorsak, o mücadelenin geldiği noktanın da küçük bir işareti aslında. Bundan dolayı da son derece mutluyuz.
Yesayan Salonu’nun neden Yesayan adını aldığı pek sorulmadı çünkü sanki öyle olması gerekiyormuş gibi, çok doğalmış gibi karşılandığını hissediyorum ben. Kimse bunu sorgulamıyor, “Neden Zabel Yesayan?” sorusu gelmedi. Bunun tam da hak edilmiş bir mücadeleyle, geri dönmüş ve yaşayan bir hafızanın teslim edilmesiyle, bugünkü mücadeleyle temas halinde olmasıyla, bugün bizi hala etkiliyor olmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Biz burada bir anıt yaratmak istemedik, Yesayan’ı dondurmak ve ondan bir heykel yaratmak istemedik, hayatın içinde, günlük hayatımızın, üretimlerimizin, düşüncelerimizin bir parçası olarak burası Yesayan Salonu. Burada herkes çok rahat ettiğini, evi gibi hissettiğini, çok ışıklı, aydınlık, ferah bir mekan yaratmış olduğumuzu söylüyor, bunlar bizi mutlu eden yorumlar. Yesayan’a da tam yakışan şey oldu diye düşünüyoruz ve heyecanlıyız, insanların tepkilerinin olumlu olması, kendilerini burada iyi hissetmeleri bize de çok iyi geliyor.
https://gazetekarinca.com/2020/01/arasin-ismiyle-musemma-yeni-mekani-yesayan-salonu/
İlk yorum yapan siz olun