İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Konuşamıyoruz, dilsiz kaldık! | Dil mühendisliği -4

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Bir millet yok ediliyor dünya duyarsız

Prof. Dr. Osman Köse Bir millet yok ediliyor dünya duyarsız

Şımartılmış ve sevilmeyen çocuklar gazeteci olursa

Betül Soysal Bozdoğan Şımartılmış ve sevilmeyen çocuklar gazeteci olursa

Konuşamıyoruz, dilsiz kaldık! | Dil mühendisliği -4

Mustafa Kemal’in ‘Aşırı Özleşmeci Hareketi’ tasvip etmese de çevresindeki, “Türkçe’nin yabancı kelimelere ihtiyacı yok” görüşlerinin tesiriyle “o zaman bir deneyelim bakalım” diyerek bu işe giriştiği iddia ediliyor.

Bu iddia doğru değildir zira bu görüşü savunanlar, aynı zamanda Mustafa Kemal’in 1917 yılında Suriye’de 7. Ordu komutanlığı sırasında Agop Martayan (Dilaçar) ile Türkçe üzerine mülahazalar ve istişareler yaptığını kabul ederlerken iki görüş arasındaki çelişkinin farkında değil gibiler.

O mülahazalarda Agop’un elinde bir kitap vardı. Kitap hakkında saatlerce konuştular.

Agop’un Türkçe’ye dair görüşleri, açıklamaları ve kitabın Latin harfleriyle yazılmış olması Mustafa Kemal’i etkiledi. Çünkü ilk kez Türkçenin Latin harfleriyle yazılışını görmekteydi.

Savaş bitince Agop Martayan Sofya Üniversitesi’nde çalışmaya ve İstanbul’daki bir Ermeni gazetesine öz Türkçeyle ilgili yazılar yazmaya başladı.

Ermenice yazıların çevrisini okuyan Mustafa Kemal yazarını tanıdı, onu 1. Türk Dili Kurultayına davet etti.

Martayan, kurultaydan sonra İstanbul’a yerleşti.

Dolmabahçe Sarayındaki sofralarda dil tartışmalarına katılarak öz Türkçenin ihtiyaç olduğunu savundu.

2. Türk Dili Kurultayı’ndaki bildirisinden sonra Mustafa Kemal tarafından Türk Dil Cemiyeti başuzmanlığına getirildi.

Ankara’ya taşınarak gündüzleri TDC’deki işine devam ederken geceleri de Çankaya Köşkünde düzenlenen dil toplantılarına katıldı.

Sözcüklerin kökenleri ve öz Türkçe çalışmalarından dolayı Mustafa Kemal ona Dilaçar soyadını verdi.

Agop (Martayan) Dilaçar’ın eserleri arasında, Güneş Dil Teorisi’nin Biyopsikolojik Kökenleri (1936), Devlet Dili Olarak Türkçe (1962), Türk Diline Genel Bir Bakış (1964), Türkiye’de Dil Özleşmesi (1965), Dil, Diller ve Dilcilik (1968) ve Anadili İlkeleri ve Türkiye Dışındaki Uygulamalar (1978) gibi öz Türkçe sadeleştirme seferberliğinin temel kitapları da vardır.

Mustafa Kemal’in ‘Dili bir çıkmaza saplamışızdır’ itirafının hemen ardından ‘Dili kurtarın’ emri üzerine yeni bir komisyon daha kuruldu.

Komisyon, bu sefer Tarama Dergisi’ndeki bir sözcüğe birden çok anlam yüklenmesine sebep olan Osmanlıca kelimelerin karşılıklarını azaltarak ‘Osmanlıca –Türkçe Cep Kılavuzu’ hazırladı.

Kılavuz Öz Türkçe sözcük sayısını 8 bin 752 kelimeye indirdi.

Bu kılavuz da Öz Türkçe’nin sıkıntısını çözmekte yeterli olmadı.

Çünkü çok kısırdı.

Mustafa Kemal kılavuzu görünce daha da pişman ve daha da ümitsiz halde;

“Konuşamıyoruz, dilsiz kaldık, bu kadar çalıştık, ancak küçücük bir kılavuz ortaya koyabildik. Memleketin en büyük bilginlerini, yazarlarını bir komisyon halinde aylarca çalıştırdık. Elde edilen netice şu küçük lügatten ibaret. Bu tarama dergileri ve cep kılavuzlarıyla bu dil işi yürümez. Osmanlıcadan ve batı dillerinden istifadeye mecburuz” dedi.

İstanbul’dan Ankara’ya dönüşünde TDC azalarını çağırarak onlara Viyanalı Kvirgiç’in Fransızca yazılmış bir eserinden bahsetti.

Eserde bütün dillerin ve elbette Türkçe’nin doğuşu güneşe bağlanıyordu.

Böylece Güneş-Dil Teorisi ortaya çıkmış oldu.

Gayesi yabancı kelimelerin köken itibariyle Türkçe olduğunu ortaya koymaktır.

Artık Frenkçe ve Arapça kelimelerin köklerinin Türkçe olduğu iddia edilmeye başlanmış, daha da ileri gidilerek Arapça’nın Türk dili temelleri üzerine oturduğuna dair kitaplar yazılmaya başlanmıştır.

Teori gerçeklikten çok uzaktır ama başında Mustafa Kemal olduğu için kimse itiraz edememiştir.

Falih Rıfkı Atay gibi bazı isimler de Mustafa Kemal’in Güneş Dil Teorisi’nden vazgeçmesini beklemektedir.

Çünkü Mustafa Kemal’in mevcut anlayışı bırakıp böyle bir adım atması daha evvelki heveslerinin yanlış olduğunu ispat ediyordu.

Çünkü Arabî ve Farisî kelimelerin tasfiyesini bu şekilde durdurmuş, uydurma kelimelere de son vermişti.

Fakat Güneş Dil Teorisi çalışmalarının neticelenmesine ömrü vefa etmedi.

Mustafa Kemal’in ölümünden sonra 1940 yılında Ankara’da bir Türkoloji kongresi yapıldı.

Yabancı Türkologlar, Güneş Dil Teorisini yerden yere vurdular.

Eleştirilere verilecek cevap bulunamayınca İsmet İnönü’nün emriyle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Güneş Dil Teorisi dersleri kaldırıldı.


https://www.dirilispostasi.com/makale/konusamiyoruz-dilsiz-kaldik-dil-muhendisligi-4

Yorumlar kapatıldı.