Sosi Kevonyan Hrant Dink Vakfı’nın yasaklanan Kayseri konferansı için Türkiye’ye gelmişti. ABD’de yaşıyor, aile kökenleri Kayseri’ye dayanıyor. Onunla aile hikayesini ve büyükbabasının 1915 soykırımına tanıklık eden günlüklerini konuştuk.
Önce sizi tanıyalım
Evlenmeden önceki soyadım Ghazaryan’dır. Daha önce iki kez İstanbul’a gelmiştim ama bu kez geldiğimde epey farklı buldum. Evet bu kez bu konferans için geldim, çünkü 2015’te büyükbabamın hatıralarını yayınlamıştım. Ermenistan’da Devlet Üniversitesi’nden Aşot Melkonyan’a göstermiştim büyük babamın hatıralarını, o da ‘Mutlaka yayınlamalıyız’ demişti.. Büyükbabamın el yazısını bilgisayara geçirip Ermenice, İngilizce ve Fransızcaya çevirdim, Türkçe, Arapça, ve Rusça için ise bir çevirmenden yardım aldık. İstedim ki birkaç dile çevrilsin çünkü içinde çok fazla detay var. İsimler, yerler, büyükbabamın başına gelen eziyetler. Ben kendisini bambaşka bir insan gibi düşündüm hep çünkü ben çok küçükken ölmüştü. Çok ciddi, kurallara çok uyan bir kişiydi. Ne zaman ki onun yazdıklarını gördüm büyük bir acı hissettim. “Benim tanıdığım bu adam ne tür mahrumiyetler içinde kalmış’ diye düşündüm.
Büyük babanız Kayseriliydi. Sürgün zamanı Kayseri’den nereye gönderiliyor?
Kendisi, yani Hayk Ghazaryan, Kayseri’deki günlük hayatın çok içindeydi, gazeteler yayınlamıştır. Kendisini önce hapsediyorlar ve işkenceye uğruyor. Sonra onu kafile ile sürgüne gönderiyorlar. Halep’e ulaşıyor. Sonra bir sürgün daha, bu kez Ürdün’de Ceraş’a gidiyor. Roma zamanından kalma bir köydür. Günlüğünde bütün bu süreci tasvir etmiştir. Sonra Beyrut’a gidiyorlar, bu süreç de var günlüklerde. Belli bir süre de Beyrut’ta kalıyor. Sonra ülkeye dönülebileceği şeklinde bir haber çıkınca ailesi ile birlikte gemiye biniyorlar ve Mersin’e varıyorlar. Ancak ortaya çıkıyor ki bu dönüş izni iptal edilmiştir. Bu durumda Mersin’de kalıyorlar. Ve oraya birçok Ermeni göçmen geliyor o dönemde. Büyükbabam onların sağlık, giyim, barınma sorunlarıyla da uğraşıyor. Mersin’den sonra tekrar Beyrut’a geliyor. Fakat Beyrut’ta fazla kalmıyor. Çünkü orada da ortam değişmiştir, hayat zorlaşmıştır, kıtlık vardır. Arabalarla ceset taşınır günlerce. Bu kez Şam’a doğru yola çıkıyor.
Peki siz bu günlükleri nasıl buldunuz?
Bundan birkaç yıl önce oldu. Büyükbabam ölünce bütün terekesini, küçük amcama bırakıyor, yazılar, kitaplar vs Ama her şeyi bir yere tıkmış. Büyük amcam sık giderdi küçük amcamın evine. Ve bu terekeyi buluyor. Birkaç yıl önce amcamın oğlu bunları bana verdi. ‘Bunun kıymetini sadece sen bilirsin’ dedi. Ama onun da üzerinden bir zaman geçti çünkü açıp baktım ilk sayfalara ve Türkçe Ermenice birçok deyiş gördüm. Bir zaman sonra bu yazılar bir kez daha elime geçti, bu kez daha dikkatli baktım ve sonraki sayfalarda “Siyah Günler” başlıklı bir bölüm gördüm. Okumaya başladım ve gördüm ki bu adam hayatını yazmış. Okudukça ve çok etkilendim. Ve düşündüm ki bu mutlaka yayınlanmalıdır.. İlk bölümünü de, ki deyişler vardır, ben Ermenistan’da iken benimle tanışan Kayserili bir Türk gazetecinin yardımıyla yayına hazırlıyorum. Çünkü baktım ki epeyce bir deyiş vardır ve bunlar biraraya toplanabilir.
Nasıl bir yankı buldu büyükbabanızın hatıraları?
Ermenistan’da hayli yankı buldu kitap, ilgili çevrelerde. Ben de zaten bu hatıraların günyüzüne çıkmasını istiyordum ki bunu da başardığımı sanıyorum. O dönemin aktörleri ile ilgili de hayli ayrıntı var.
Peki siz hiç Kayseri’ye gitmiş miydiniz?
Evet daha önce gittim ama bu hatıraları okuduktan sonra bir kez daha gitmek istiyorum. Zaten toplantının ilk başta Kayseri’de olması planlanmıştı, bunu duyunca hemen programımı yaptım, sonra izin verilmeyip İstanbul’a taşındığını duyunca “Olsun oraya da giderim” dedim ama ne yazık ki olamadı.
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/23552/kayseriden-beyruta-bir-surgunun-hatiralari
İlk yorum yapan siz olun