Şehrin tüm meydanlarının “tarihi misyonu” da göz önüne alınarak yeniden düzenleneceği duyurulduğundan beri, Taksim Meydanı’nın gözüne uyku girmiyor.
Kendi kişisel tarihini ve o tarihin ona yüklediği misyonu hatırlıyor da hatırlıyor. Ve hatırladıkları kalbini sıkıştırıyor.
-Evet, meydanların kalpleri vardır. O kalplerin attığı vardır… Durduğu vardır.-
Misal, 6-7 Eylül olaylarını hatırlıyor. Yakılıp yıkılan, yağmalanan dükkânları hatırlıyor. Evlerinde perdelerin arkasına saklanarak başlarına gelecek korkunç şeyleri bekleyen Ermenilerin, Rumların, Musevilerin o meydana taşa taşa yaşanan bayramlardaki neşelerini, fener alaylarındaki renklerini, birbirine hiç benzemeyen dillerini, farklı lehçelerini, gülüşmelerini, koşturmacalarını, flörtlerini, aşklarını hatırlıyor.
Onların meydanı, caddeyi, ülkeyi terk edişlerindeki acıyı, hüznü, küskünlüğü hatırlıyor. Kendisine emanet ettiklerini ve o emanete nasıl da sahip çıkamadığını hatırlıyor.
Bunları hatırladıkça midesine kramplar giriyor.
-Evet, meydanların mideleri vardır. O midelerin hazmedebildiği vardır, hazmedemediği vardır.-
Yetmiş yedi 1 Mayısı’nı hatırlıyor Taksim Meydanı.
Meydanda toplanan o muhteşem kalabalığı. Atılan sloganları. Söylenen şarkıları marşları hatırlıyor. Havalara havalara kalkan yumrukları. Umutları, idealleri, hedefleri ve özlemleri hatırlıyor.
Derken o kurşunlar yeniden atılıyor. Alan kana bulanıyor. Taksim Meydanı’nın aklı karışıyor.
-Evet, meydanların akılları vardır. Bazen akılları başlarındadır bazen bir karış havada.-
Kim kime neden ateş etmişti? Kazancı Yokuşu’ndan kaçarken üst üste yığılarak ölenlerin müsebbibi kimdi? Hangi iktidarlar, hangi zamanlarda neden başa gelmişti? Her biri ayrı ayrı bu ülkeye nasıl zarar vermişti? Hani devrim şehitleri ölmezdi? Taksim Meydanı’nın gözü önünde her biri işte tek tek can vermişti.
-Evet, meydanların gözleri vardır. Bazen onları dört açarlar, bazen olmadık şeylere yumarlar.-
Teröristlerin patlattığı bombaları hatırlıyor o meydan. Bir yılbaşı günü teröre kurban giden o kıymetli isimleri tek tek hatırlıyor ve hatırladıklarından utanıyor. Ölülerinin ardından gerektiği gibi yas tutamamaktan ve dostun düşmanın adını bir türlü doğru koyamamaktan utanıyor.
-Evet, utancı vardır meydanların, zaman zaman gösterdiği, zaman zaman gizlediği.-
Gezi’yi hatırlıyor bu meydan. Daha dün olan Gezi’yi.
Oradaki umudu, coşkuyu, dirilişi, gençliği. Duran adamı, piyano çalanı, kırmızı elbiseli kadını, Kürtleri, Müslümanları, ulusalcıları, anarşistleri, solcuları, liberalleri, eşcinselleri, kadınları, çocukları, anneleri, sanatçıları, köprülerden yürüyerek geçen ve meydana varan ve bu düzen değişsin diye barışçıl bir isyanın ateşini yakan ve kalbi bu meydanda günlerce bir atan koca bir halkı hatırlıyor. Sonra… Pat… Lobna vuruluyor meydanda.
Sonra Berkin öldürülüyor biraz uzakta.
Sonra Ali İsmail…
Sonra Ethem… Sonra…
Hatırlıyor işte meydan, hiç durmadan her şeyi hatırlıyor. Ama en çok ölümleri, yıkımları ve kayıpları hatırlıyor. Topçu Kışlası’nın yıkılışını da, AKM’nin yok edilişini de bir bir hatırlıyor. Acıları bir türlü dinmiyor, üzerlerine hep yenileri ekleniyor, hepsini hafızasında dünden bugüne sürüklüyor.
-Evet, meydanların hafızaları vardır. Zaman zaman canlanan, zaman zaman uykuya dalan.-
Ama Taksim Meydanı’nın hafızası en tehlikelilerindendir. Geçmişini hem kendi unutmaz hem de başına ne gelirse gelsin, kimseye unutturmaz.
O yüzden…
Yeni bir ibadethanenin hem cismen hem de fikren zarafetten yoksun varlığıyla tarihine ve misyonuna kastedilen o meydanı, iktidarın niyetini aşarak ve meydanın gerçek hafızasına dayanarak gerektiği gibi yenilemek güçlü bir irade ve büyük bir yürek ister.
Yorumlar kapatıldı.