S. Bartev GARYAN
3 Mayıs 1905
Van’ın Çatak, Şadakh (Շատախ) ilçesine bağlı, günümüzde tarihi yerleşimi ile ilgili bir veri bulunmayan dönemin Cnug (Ջնուկ) köyünde pancar toplamaya giden anne yağmurdan sığınmak için yakındaki bir mağaraya sığınır, doğum sancıları başlayınca çaresiz bebeğini oracıkta doğurur. Doğan bebek tüm hayatını Ermeni kültürüne ve müziğine adayacak olan Hayrig Muradyan’dir.
Bu ilginç doğumunu mükemmel bir dörtlükle şöyle özetler Muradyan otobiyografisinde:
Pancar yaprakları bana yatak oldu,
Dağlar hemşire,
Gök gürültüsü ve şimşekler karşıladı beni,
Ve ben fırtınanın öpücüğünü hissettim.
Muradyan ailesi için yeni bir ışık daha doğmuştur. Ailenin yedinci evladıdır. Bu doğum hikayesini yaşamı boyunca hep anlatacak ve annesiyle gurur duyacaktır.
Geniş ailenin her bir ferdi değişik bir gelecek temennisi taşıyordu Muradyan için.
Büyükanne torunun beşiğine bir yumak ip koyar büyüdüğünde yük taşıma görevini kusursuz yapabilmesi için. (O yıllarda her şey sırtta taşınırdı, taşıma araçları yoktu.)
Babası yastığının altına deha, din adamı, filozof, edebiyatçı Krikor Naregatsi’nin Nareg kitabini koyar bilgili biri olabilmesi için.
Dedesi ise bir hançer koyar beşiğin altına, halkını, ailesini, ülkesini düşmandan koruyan bir fedaiyi olması için.
Muradyan Cnug köyü kilisesinde vaftiz edilir ve Ermenilerin babası olarak bilinen Khrimyan Hayrig’in (ԽրիմյանՀայրիկ) ismine ithafen ona Hayrig (Baba) ismi verilir.
Hayrig Muradyan çocukluk anılarını şöyle anlatır:
” Köyümde bahar ve sonbahar aylarında ovalarda ateş yakılır etrafında toplanırdık, büyüklerimiz bize kahramanlık hikayeleri anlatır şarkılar söylerdi. Eğlence gibi görünen bu dönemler aslında benim için okul kadar kutsaldı.”
Hayrig Van’da okula gönderilir, Parunag Gabudikyan, Madir Kheranyan, Senekerim ve daha birçokları O’nun hocaları olur.
Ve kara günler…
1915 yılında diğer Ermeni aileler gibi Muradyan ailesi de Ermeni Soykırımına şahit olur, Hayrig 10 yaşındadır, katliamlar görür masum gözleri, acıyı, ızdırabı, açlığı tadacak, vatan yoksunluğundan nasibini ailesi ile birlikte alacaktır.
Aile ölümlerin içinden geçerek, Iran’ın Salmasd köyüne ulaşır. Zor yıllardır, ortamın düzeldiği düşüncesiyle tekrar Van’a dönülür ne var ki kıyım devam etmektedir ve tekrar kanlı yolculuk başlar. İnanılması güç bir inatla yeniden Van’a döner aile, durum hala karanlıktır, bir kez daha yollara düşülür, önce Iran ardından Irak’ın çöllerine ulaşırlar. Ne yazık ki bu kanlı yolculuktan sadece babası, babaannesi, kardeşi, amcası ve kendisi sağ kalmayı başarırlar. 54 Kişilik geniş aliden sadece 5 kişi hayatta kalabilir.
Nihai bir kararla 1921 yılında Ermenistan’a yerleşirler, Verin Ardashad’a (ՎերինԱրտաշատ)
Önce gündelikçi olarak çalışır, aynı zamanda okuluna devam eder.
Daha sonra Üniversite yılları başlar, Muradyan Tarih Fakültesi öğrencisidir artık, hocaları biri diğerinden kıymetlidir. Hracya Acaryan, Yuri Ghamparyan, Arsen Derderyan, Mgrdic Mgryan ve diğerleri.
Sovyet yıllarını yaşar ve o yıllardaki adaletsizlikleri. İllerde eşi olacak Anna ile tanışır, aşık olur ve evlenirler. Tüm bu yıllarda çok önemli çalışmalarını aksatmadan yapacaktır. Örneğini Gomidas’tan bildiğimiz, köyleri dolaşıp, kaybolmaması için Ermeni şarkılarını kaleme alır.
1937 yılında dönemin diğer aydınları gibi O da hapse atılır. Khanciyan’a destek ve yârdim iftirasına maruz kalmıştır.
Diktatörlüklerde sıkça görülen bir durumdur bu, reformist, muhalif, hâksiz düzene boyun eğmeyenler hep yasamıştır bu süreci. Ne var ki Muradyan’in politik bir durusu yoktur, O’nun derdi özgürce Ermeniliğini yaşamak, kaybolma tehlikesine karşı tarihini korumak ve gelecek nesillere milletinin kültür mirasını aktarabilmektir.
Yaşam arkadaşı Anna, esinin tüm çalışmalarıyla ilgili kayıtlarını toplar ve ilgili makamların kapısını usanmadan aşındırır, iddia edilen konuyla ilgisi olmadığını, eşine iftira atıldığını bıkmadan anlatır.
Muradyan bir yıl hapis hayatından sonra beraat kararıyla serbest bırakılır, ne var ki özgürlük ona ağır bir darbe ile gelecektir, kendisi hapisteyken oğlu bu dünyayı terk etmiştir.
Muradyan inandığı hedefine sığınır, bu acıyı sadece müzik dindirecektir. Çalışmalarını yoğunlaştırır.
İkinci Dünya Savaşı’nda vatanını korumak için orduya yazılır, artık savaş alanındadır. ‘Yurtseverlik Savaş Madalyası”, ”Şeref Rozeti” ve üç madalya daha alır.
1965 yılında Muradyan yoluna baş koyduğu mücadelesinde hedefine ulaşır. Ermeni milli şarkıları yayımı serbest bırakılır, Sovyet despotluğunu ilk yıkan kişi olarak tarihe geçecektir.
Sadece dost meclislerinde okunan milli şarkılar şimdi tüm Ermenistan’da özgürce dinlenebilecektir. Sesi artık her yerdedir.
Durmaksızın her türdeki Ermeni şarkılarını yaymaya başlar, herkes onun cesaretini konuşur, üniversiteler kendisini davet eder, dikkatle konuşmaları, şarkıları dinlenir.
Öğrenciler sürekli onu çevreler, yağmur gibi sorular sorar, o da büyük bir heyecanla tüm bildiklerini anlatır. Köklerine sevdalı biri için paha biçilmez zamanlardır bunlar. Hiç yorulmadan anlatır…
İlerleyen yıllarda Muradyan’in canını acıtan iki büyük olay olur.
Birincisi 1988 yılındaki Sumgayit Katliamı ve aynı yıl dünyada görülmüş en büyük depremlerden biri olan Spidak depremi.
1993 yılının kış aylarında sevgili eşi Anna rahatsızlanır ve hastalığına yenik düşer.
Hayrig eşinden sonra 6 yıl daha yaşar.
Harig Muradyan 23 Aralık 1999’a kadar adanmış, onurlu, mücadeleci biri olarak yaşamış, zorlu, acılı hatta kanlı bir yaşamdan kazançlı çıkmıştır. Onun kazancı inandığı şeylerin gerçekleşmesiydi.
Dilini, şarkısını, geçmişini, tarihini asla terk etmedi. Asimilasyonla mücadele etti, kendi değerlerini özgürce yasayabilme kavgasını kararlılıkla yürüttü ve başarılı oldu. Ardında kaybolmakta olan ikiyüzün üzerinde ezgi, edebi eserler bıraktı. Çalışmalarını akademik boyuta taşıdı, okul kurdu, çocuklar için ayrı, yetişkinler için ayrı müzik toplulukları kurdu. Gelenekleri ve kökleri ile gurur duydu ve bunu her fırsatta dile getirdi.
O Ermeni müziğinin babası oldu, ismi gibi.
Anısının önünde saygıyla eğiliyorum.
İlk yorum yapan siz olun