HYETERT – Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından “Anadolu’da saklı kalmış anıtlar gün yüzüne çıkıyor” projesi kapsamındaki ilk adım olarak Van Gölü’ndeki Ahtamar Adası’nda bulunan Surp Haç Kilisesi ile ilgili bir fotograf sergisi düzenlendi. Serginin açılışı 23 Temmuz 2019 Salı günü saat 19.00’da Topkapı Sarayı külliyesinde bulunan Aya İrini Kilisesi’nin girişinde gerçekleşti.
Patriklik Kaymakamı Episkopos Sahak Maşalyan’ın bu vesile ile yaptığı konuşmanın tam metni aşağıda dikkatinize sunulmuştur:
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı
Ahtamar Adası Kutsal Haç Kilisesi Fotoğraf Sergisi
Fotoğrafçı İzzet Keribar’ın Merceğinden
Topkapı Sarayı Müzesi Aya İrini Kilisesi
23 Temmuz 2019
Sayın Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı
Sayın Mehmet Emin Bilmez, Van Valisi
Muhterem Din büyükleri, basın mensupları ve değerli konuklar,
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca düzenlenen, ülkemizin insanlık mirası olan kültürel zenginliklerini tüm dünyaya tanıtma girişimlerinin ilki olarak açılan bu fotoğraf sergisine katılmaktan dolayı Türkiye Ermenileri ruhani önderi olarak duyduğum memnuniyeti belirtmek isterim. Ahtamar Adası Kutsal Haç Ermeni Kilisesi 1100 yıllık bir tarihi geride bırakarak gelecek bin yıllara uzanıyor. Bu kilisenin 2005 yılında başlanan restorasyon çalışmalarıyla bir anıt kiliseye dönüşmesi, bize bu güveni veriyor. Her gittiğimizde tarihi mekânın daha bir özenle ve titiz çalışmalarla tertip olunup geliştiğini görüyoruz. Devletimizin adaya ciddi yatırımları sayesinde, ada ve kilise zaten çoktan inanç turizmi açısından ülkemizin en gözde ziyaret beldelerinden birine dönüşmüş bulunuyor.
Elbette, bu insanlık mirası mücevherin daha çok kişi tarafından ziyaretini sağlamak için tanıtım çalışmalarına hız vermek gerektiği kanaatinin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığında oluşması memnuniyet vericidir. Dostoyevski, bir keresinde “İnsanlığı Güzellik kurtaracaktır,” demiştir. Antik mabetlerin insan ruhunu soylulaştıran güzelliğine ve gizemine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. İnsan ruhu bazen genleşmek, genişlemek ister. Sınırları dar gelir ona. Günlük hayatı boğar onu. Zamanda ve mekânda uzaklara yelken açmak ister. Ötelere kaymak ister, başka illere, yabancı ülkelere. Şimdiki zamanın baskısından kurtulmak özlemiyle, geçmişe ve geleceğe uzanır ruhu. Büyülü zamanları düşler. İşte tüm bu duyguların tatmin olacağı mekanlar olarak tasarlanmıştır mabetler.
Özellikle Ahtamar Kutsal Haç Kilisesi gibi kadim tapınaklar içine girdiğimizde esenliğin değerini anlatırlar bize. Bir akşam üstü dinginliğieser durur hep kubbelerinin altında. Kendimizle yada başkalarıyla kavga etmeden, huzur içinde geçirilen anların değerini hatırlatırlar bize. Bu dünyadan ötekine gerçekleştireceğimiz zorunlu yolculuğumuzu hissettirirler. Ölümlülüğümüzü fısıldarlar bizi incitmeden. Kâinatın büyük bilinmezi karşısında cehaletimizi vururlar yüzümüze. Alçak gönüllü olmaya davet ederler bizi. Sonsuzluğa doğru bir köprü olurlar.
Şimdi değil ama geçmiş zamanlarda her medeniyetin doruğu, ulaştığı en uç nokta mabetlerinin görkemiyle ölçülürdü. Bu yüzden insanlar sanatlarının ve zenginliklerinin tüm olanaklarını tapınaklarını kurmak ve donatmak için seferber ederlerdi. Çünkü eski zaman insanları hayatın kendilerine Allah’ın sunduğu bir armağan olduğunu bilirlerdi ve tapındıkları mabetler ise onların Allah’larına bir armağanıydı. Ermeni Kralı Gagik ve baş mimar Manuel’in yaptığı da tam buydu işte. Ermeni halkının ve kilisesinin o güne dek ulaştığı medeniyetin ve bu topraklarda oluşan büyük kültür sentezinin bir anıtını dikmek ve onu yerin ve göğün Rabbine armağan etmekti. Onların bu armağanı kabul görmüş olmalı. Çünkü göklerin onayıyla bin yılı aşkın bir zaman diliminde bu mabet ayakta kalmayı başarmış gözüküyor.
Her tapınağın ayrı bir kişiliği vardır. Bu kilise de kişiliği, kimliği olan bir tapınaktır. Kilisenin bu kimliğini yakalayabilmek için bütüncül bir bakış gerekir. Bu kilise bir adada, bir büyük gölde, kıyılarla ve ötelerde sıradağlarla çevrilmiştir. Her mevsimde, her iklimde ve hatta günün her saatinde değişebilen yansımalar sunar seyredenlere. Bunu yakalayabilmek için bir ışık ve gölge avcısı fotoğraf ustası olmak gerekir. İşte böyle bir usta olduğunu her vesileyle kanıtlamış sayın İzzet Keribar üstadın objektifinden Ahtamar Adasını ve Kutsal Haç Kilisesini daha bir sevdik ve ayrıntılarına ve nüanslarına bir kez daha hayran kaldık. Ben bu adanın fotoğraflarına baktığımda hiç tüketilemeyecek bir gizem, efsunlu bir sırrı fark ediyorum. Ve anlaşılan, bu sır hiçbir zaman kendini bütünüyle kimseye teslim etmeyecek. Adanın efsanesinde olduğu gibi, hep ışığa doğru yüzersiniz ama bir türlü ulaşamazsınız ve ağzınızdan “ah Tamara” nidası çıkıverir kendiliğinden. Bizlere Ahtamar’ın bu kadim gizemini fotoğraflarında aktarabildiği için İzzet Keribar üstadımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Rahmetli Ara Güler bir İstanbul fotoğrafçısıydı. Bu sergiden sonra İzzet Keribar dalayıkıyla Ahtamar fotoğrafçısı diye anılmaya hak kazanacaktır. Sayın üstadın emeğine sağlık, bakışına güç ve kudret diliyoruz.
Bu fotoğrafların ve serginin Ada’ya ilgiyi artırmasının yanı sıra bir katkısı da seyredenlerde eğer bir gün Ahtamar’ı ziyaret ederlerse hangi gözle ve nazarla bakmaları gerektiğini öğretiyor olmasıdır. Aslında bu fotoğraflar ziyaretçilere bir çağrı niteliğindedir. Onlara bu ziyaretten en üst verimi almaları için bu mabedin sütunlarıyla, kubbesi ve kemerleriyle, sonsuza açılan pencereleriyle, kadim taşları, oymaları ve freskleriyle nasıl bir iletişime geçmeleri konusunda bir kurs niteliğindedir.Üstat bize bakmayı öğretiyor.
Ermeni halkının emeğiyle oluşmuş bir dini anıt olan Kutsal Haç Kilisesi bugün dünya halkları ama özellikle Ermeni ve Türk halkları arasında bir köprü vazifesi görmeye başlamıştır. Adanın tanıtımının İletişim Başkanlığı tarafından üç dilde, Türkçe, İngilizce ve Ermenice dillerinde yapılan dijital etkinliklerle gerçekleştirilmesi bir kültür ve dostluk köprüsü oluşturulduğunun en güzel kanıtıdır. Şimdi o köprüden geçip dostlukla kucaklaşacak halkları Ahtamar adasının doğa ve tarih cennetine davet edip, ziyaretlerini teşvik etmek bize düşüyor. Anladığımız kadarıyla bu etkinlik bir fotoğraf sergisi olmanın çok ötesinde uluslararası bir tanıtımı öngören daha geniş kapsamlı bir projenin bir parçası olarak düzenlenmektedir. Dünyanın ülkemizdeki kültür ve medeniyet zenginliğiyle daha yakından tanışmaya gereksinimi var. Tarih bu topraklarda başladı ve insanlığımızın kökleri bu topraklarda gömülü. Göbekli Tepe’ye uzanan on iki bin yıllık bir medeniyetin taşıyıcısı ülkemizin tüm dünyaya anlatacakları, gösterecek ve söyleyecekleri var elbette. Resmi kanalların yanı sıra biz dini ve sivil bireyler ve kurumlar olarak ülke tanıtımına her türlü katkıyı ve hizmeti sunmaya her daim hazır olduğumuzu belirtmek isteriz. Eğer dünyayı güzellik kurtaracaksa, biz de ülkemizin güzelliklerinin dünyaya sergileyelim.
Etkinliği düzenleyen yetkililere ve nazik davetlerine teşekkürlerimizi sunar, serginin ve tanıtım etkinliklerinin başarıyla taçlanmasını dileriz.
Teşekkür ederim.
Saygılarımla
İlk yorum yapan siz olun