Psikolog ve eğitimci Prof. Dr. Artin Göncü yeni kitabı Oyunda Büyümek-Çocuk Gelişimi ve Eğitimine Sosyokültürel Bakış üzerine konuştuk. Göncü, “99 depreminde kazazedeler ve çocuklarla çalışmak üzere Türkiye’ye geldiğimde çocukların oyunlarında hep yeniden deprem yaşıyormuş gibi yaptıklarını söyledi birçok anne baba! O zaman hem çocuk oyunlarını desteklemek hem de anne babalara bunun sağlıklı bir şey olduğunu anlatmamız gerekmişti. Dolayısıyla, evet, oyun travma yaşamış kişiler için de bir nefestir” dedi.
Batuhan Saç
DUVAR – Psikolog ve eğitimci Prof. Dr. Artin Göncü kırk yılı aşkın bir süredir ayrı kaldığı Türkiye’ye, Oyunda Büyümek’le, yani bilimsel çalışmalarını sunan bu kitapla dönüyor. Kitabında hayatını adadığını ifade ettiği dört temel konuyu çalışıyor; çocuk oyunlarının ruhsal boyutu, çocuk gelişimi ve eğitimi, erken çocuk gelişimi ile insan ilişkileri ve kültürün insan gelişimindeki yeri. Artin Göncü ile oyun kavramının hayatımızdaki yerini incelikle tayin eden kitabı hakkında konuşma imkânı bulduk.
Kitabınıza ilk göz attığımda hemen “ince iğneyle örülü” bir kitap olduğu izlenimine kapıldım.Merak ediyorum, böyle kapsamlı bir çalışma aynı zamanda araştırmalarınız için bir “nokta”yı mı ifade ediyor? Yoksa kitabınız bir “virgül” mü; çalışmalarınızı sürdürecek misiniz?
Her şeyden önce çok teşekkür ederim. Hem bu söyleşi için hem de söyleşiye kitabım hakkında ince düşünülmüş ve sık dokunmuş diyerek başladığın için. Oyun öyle bir etkinlik ki onun hakkında ince düşünmeden ve sık dokumadan ne araştırmasını yapabildim ne de yazabildim. Kitapta ayrıntılarıyla anlattığım gibi oyun her yönüyle kişisel bir etkinlik olarak karşımıza çıkıyor. Oyunu, bağlamını ve oyuncuyu anlamadan çalışmak ve anlamak mümkün değil. Yeats’in dediği gibi nasıl ki dansçıyı dansı anlamadan anlayamayız, oyunu da oyuncuyu ve ortamını bilmeden anlayamayız. Bir çocuğun oyununda neyi neden yaptığını anlamak için çocuğu tanımamız gerekir. Bunun için de gözlenenin ötesine gitmek onun psikolojik kökenlerini, ortaya çıkış biçimlerini, ve kişi için ifade ettiği anlamı incelemek gerekir. Bu da ince elemeyi, sık dokumayı gerektiriyor, ayni bir kanaviçe işler, mekikle oya yapar gibi… Eğer böyle çalışmazsak oyunu da anlayamayız, çocuğu da anlayamayız.
Sorunun ikinci kısmına gelince, Oyunda Büyümek’te sunduklarım için bir virgül demek doğru olur. Şöyle ki, zaten bu kitap şimdiye kadar yayımladığım yazıların yalnızca bir örneklemi. Belki daha sonra Oyunda Büyümek’te alınamayan diğer yazılarımın Türkçe çevirisini başka bir kitapta çıkarabiliriz. Ama, benim şimdi Oyunda Büyümek’te de yaptığım önemli bir isi daha da geliştirmeye niyetim var. Onun önsözü ve aile-okul ilişkileri konusundaki yazılarım çeviri değil, onları bu kitap için Türkçe yazdım. Bu süreç içinde Türkçe yazmayı çok özlediğimi ve çocuk gelişimi konusunda Türkçe yazmak istediğimi açıkça gördüm. Zaten bildiğin gibi sosyal medyada çocuk gelişimi ile ilgili yazmaya başladım. Şimdi ebeveynler ve öğretmenler için erken çocukluk gelişimi ve eğitimi üstüne bir kitap yazma planım var. Bunun yanında gözlemler ve anılara dayalı bir oyun kitabi yazmayı düşünüyorum. Bu gerçekleşecek olursa yetişkin oyunlarını da içerecek. Bakalım, zaman bulursam öz yaşam öykümü de anlatan bir kitap yazmak istiyorum. Geçmişim, kimliğim, ve başardıklarım itibariyle gençlere ışık tutacağına inandığım bir kitap olacak. Yani, senin anlayacağın, yazı çizi işi herhalde hiç bitmeyecek, hep virgüllerle devam edeceğim. Zaten, hayat böyle bir şey değil mi? Hepimizin bir anlatısı var. Önemli olan onu dile dökebilmek…
Belki de en başta, kitabınızın başlığının söylediği bir şey var. “Oyunda Büyümek” derken, oyunun aynı zamanda büyümeye elverişli bir zemin olduğunu ifade ettiğinizi mi anlıyoruz? Kitabınızın bu adlandırmaya sahip olmasının sebebi nedir?
İngilizce’de “soulmate” diye bir sözcük vardır. Birbirini leb demeden leblebiyi anlayan arkadaşlar/dostlar için kullanılır. Ruhen birlikte olanlar için denir, belki “kanka” kelimesi bir haliyle bu demek. Pek bilemedim şimdi. Demem şu ki, benim Oyunda Büyümek’le neyi kast ettiğimi anlamışsın. Sorundan dolayı İngilizce kitaplarımın da başlıklarını bir düşündüm. Hepsi görüşümü çok iyi ortaya koyuyor: Benim kırkı aşan yıldır yaptığım çalışmalarımda çabam hep etkinlikleri aracılığıyla çocuk gelişimini nasıl öğrenebileceğimizi, anlayabileceğimizi araştırmak oldu. Yani yalnızca oyunları, öyküleri, okula gitmeleri değil bu etkinlikler aracılığıyla çocukları anlamak. Araştırmalarımı yalnızca oyunla sınırlandırmak istemedim. Elbette, oyunun ne olduğunu tanımladım, betimledim. Ama orada kalmadım; oyun sayesinde çocukların neyi nasıl öğrendiklerini, değiştiklerini, geliştiklerini de anlattım. O yüzden bu kitabın adını Oyunda Büyümek koydum.
İlk soruna istinaden şunu da söylemeden edemeyeceğim: Benim akademik hayatım boyunca yapmaya çalıştığım bir şey de şu oldu: Anlattığım etkinliğe uygun yazı şeklini seçmek. Örneğin, otobiyografik bir yazı istendiğinde onu kısa hikâye şeklinde yazmıştım. Bir hayatı makale şeklinde sunmak sıkıcı gelmişti. Oyun konusunda yazdıklarıma bakılırsa büyümenin yalnızca anlattığım çocuk gelişimi olgusuna sınırlı olmadığı da görülür. Yani, büyüyen şey yalnızca çocuklar değil aynı zamanda kendim, görüşlerim, seçtiğim “genre.” O yüzden Oyunda Büyümek bir başlık olarak uygun geldi. Hepimiz hep büyüyoruz, değişiyoruz ya!
‘KURAMLARIM YENİ NESİL ARAŞTIRMACILARI ETKİLEDİ’
Kitabınızda oyuna dair araştırmaları sunmanın yanında, oyun araştırmalarının durumunu da değerlendiriyorsunuz. Kitabınızın oyun kavramına dair yapılan araştırmaları ileri taşıdığını düşünüyor musunuz?
Tabii ki! Düşünmekten ziyade biliyorum. Oyunun tanımı, kültürel bağlamı, eğitimdeki yeri, akranlar arasındaki gelişimi konusunda yaptığım çalışmalarımın ve yazılarımın gelişim psikolojisi sahasını ne denli etkilediğini görmek çok kolay. 1984 yılında çıkan ilk kitabım oyun iletişimini anlatan ilk kitaplardan birisi olmuştu. Daha sonra doksanlı yıllarda oyun iletişiminde özneler arasılığın nasıl geliştiğini araştıran makalelerim bu konudaki kuramımı ortaya koydu. Yıllar sonra araştırma hayatımın bu ilk döneminde yaptığım çalışmalara hala gönderme yapıldığını görmek beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Bu çok önemli bir katkıydı. İkinci dönemimde, hayatımın her döneminde beni çok meşgul eden konuyu ele almaya karar verdim. Bu da kültürün oyun ve çocuk gelişimindeki yerini araştırmak oldu. Anne-çocuk ilişkisinde ve oyunda kültürel farklılıkları anlattığım çalışmalarım, ve bu konulardaki kuramlarım da yeni nesil araştırmacıları etkiledi. Sosyal ilişkilerin ve kültürel bağlamın oyundaki yerini belirleyen bu çalışmalarım sayesinde dergi editörlüğüne atandım, ve birçok derginin yönetim kurulunda yer aldım. Halihazırda bu konularda yapılan birçok çalışmanın değerlendirilmek üzere elimden geçtiğini söylemek yerinde olur. Son olarak da, erken çocuk eğitimcisi ve öğretmen eğitimcisi olarak yaptığım çalışmalar hem araştırmacılar, hem de öğretmenler tarafından okunuyor, inceleniyor, ve tabir-i caizse takdir ediliyor. Öyle ki bu konulardaki derinliğim beni İsviçre’de ünlü psikolog Jean Piaget’nin öğrencilerine, Paris Üniversitesi’ne, Monash Üniversitesi’ne (Avustralya), Güney Rio Grande Üniversitesi’ne (Brezilya) ve diğer birçok yere konferanslara götürdü.
Eğitim konusunda, öğrencilerin oynadığı oyunlar üzerine yapılan araştırmalar bizlere pek çok şey öğretiyor. Peki ya öğretmenler-hocalar? Onların oyun oynayabilmesinin nasıl bir önemi var?
Aristo’nun söylediği gibi oyun bir insanlık hakkıdır. Ayrıca, felsefe ve antropolojideki çalışmalar oyunun hayat boyu süren bir etkinlik olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla, her ne kadar psikoloji ve eğitimde yetişkin oyunları incelenmemiş olsa da, oynamak öğretmenlerin de hakkıdır dersek doğru bir şey söylemiş oluruz. Ben öğretmenlerin de hem sınıfta hem de kişisel hayatlarında oyunu vurgulamaları gerektiğini düşünüyorum. Eğer oyunun hayatı keşfetme, ve yaşamı yorumlama etkinliği olduğunu hatırlarsak daha kolay anlarız ki öğretmenler de oynamalıdır. Bunu hem kendi sağlıkları hem de sınıftaki başarıları için yapmalıdır. Aslında, yetişkinlerin de her zaman oynadıklarını biliyoruz. Bu gerçeği bilim insanlarının gözüne sermek ve araştırılması gerektiğini göstermek için son on yılda yetişkin oyunlarını incelemekte ve bu konuda araştırmalar yapmaktayım. İnandığım gibi ve diğer alanlarda gösterildiği gibi benim çalışmalarım da ortaya koydu ki oyun ihtiyacı hayat boyu var olan bir şey, hiç yok olmaz. Yalnızca kiminle, neyle, ve nasıl oynadığımız değişebilir.
Oyunun travmatik yaşantılarla ilişkisini merak ediyorum; belki de “tekrarlayan oyun” mu demeli? Adapazarı’nda yaptığınız kitap söyleşilerinde “Oyun çocuğun nefesidir” demiştiniz, oyun travmanın bu boğucu etkisine karşı nasıl bir kanal açıyor?
Evet, oyun bir nefestir. Hayatın en zor zamanlarında da “normal” zamanlarda olduğu gibi bize yardım ediyor. Yaşadıklarımızı anlamamızı sağlıyor. Yaşamak zorunda kaldığımız zorluklarla nasıl baş edeceğimiz konusunda bize yol gösteriyor. Unutma, Freud oyunun bu yanını vurgulayarak çocukların yaralarını onmak için oynadıklarını söylemişti. Oyun için bir merhemdir de diyebiliriz. Travma yaşamış kişilere oyunla yardım edebileceğimize dair birçok veri ve gözlem var. Mesela, Nazi Almanya’sında anne ve babalarını kaybetmiş olan çocukların akranlarıyla oynayarak birbirlerine destek olduklarını biliyoruz. Ben öğrenme zorluğu olan çocuklara oyun terapisi yaparken kendim bizzat gördüm ki istismara uğramış çocuklara oyunla yardım edilebilir. Son olarak, 99 depreminde kazazedeler ve çocuklarla çalışmak üzere Türkiye’ye geldiğimde çocukların oyunlarında hep yeniden deprem yaşıyormuş gibi yaptıklarını söyledi birçok anne baba! O zaman hem çocuk oyunlarını desteklemek hem de anne babalara bunun sağlıklı bir şey olduğunu anlatmamız gerekmişti. Dolayısıyla, evet, oyun travma yaşamış kişiler için de bir nefestir.
‘YETİŞKİN OYUNLARINI DAHA AYRINTILI YAZMAK İSTERİM’
Kitabınızda “şu da olsa daha iyi olurdu” diyebileceğiniz bir konu var mı?
Tabii ki söyleyeceğim çok şey var! Ama bir kitaba her şeyi sığdırmak çok zor. Şöyle diyeyim, ilk önce iki ciltlik bir proje olsun demiştik. Sonra, iki ayrı bölümü olan bir kitap olsun dedik. Daha sonra da 22 yazıdan 17 yazıya indik. Yani, söylediğim ve söylemek istediğim her şeyi Oyunda Büyümek’te ifade edemedim. Gelecekte oyunun gelişim ve eğitimdeki yerini daha çok açmak isterim. Yetişkin oyunlarını daha ayrıntılı yazmak isterim. Maalesef, sosyokültürel yaklaşım Türkçe’de yalnızca birkaç kitap ve makaleye sınırlı kalmış. O yüzden Amerikan Psikoloji Cemiyeti’nin el kitabı için yazdığım yazıyı Oyunda Büyümek’te koyduk. Ama, çok daha derin anlatılması gerekir.
Uzun yıllar boyunca oyun üzerine çalıştınız, tabiri caizse oyunun hikayesini yazdınız. Peki 30-40 yıl sonra oyun araştırmacıları sizce hangi konuyla ilgileniyor olacak? Bu hikâye sizlerden sonra nasıl devam edecek?
Giderek ihtisaslaşan araştırma alanları ortaya çıktı. Örneğin, bir grup araştırmacı oyuna evrimsel bir açıdan bakarak farklı türdeki canlıların oyunları arasındaki benzerlik ve farklılıkları derinlemesine araştırmaya başladılar. Bildiğin gibi, ikinci bir grup araştırmacı sanal etkinlikleri ve oyunları konu edindiler. Şimdiye dek sanal oyunların çocuk gelişimini olumlu etkilediği konusunda kesin veya güçlü bulgular olmamasına rağmen, aksine çocukların bu konuda büyük bir dikkatle yetiştirilmesi gerektiğine dair birçok uyarı bulunmasına rağmen sanal oyunlar ve araştırmacıları arttı! Üçüncü bir grup araştırmacı oyunun gelişimini diğer alanlarındaki etkisini araştırmada karar kıldı. Örneğin, bugünlerde oyunun okuma yazma, şayi kavramı, yaratıcılık, problem çözme gibi konularda nasıl bir etkisi olduğu araştırılıyor.
Hadi şimdilik bu kadar olsun, yeter çalıştırdın beni, sokağa çıkacağım, oyun zamanı!
İlk yorum yapan siz olun