Patrik Mutafyan’ın hayatını kaybetmesinden sonra 40 günlük yas ilan adilmiş ve seçime dair adımların yas sürecinden sonra atılacağı belirtilmişti. Yasın ardından 29 Nisan Pazartesi günü Ruhani Kurul toplanıyor. Toplantıda bundan sonra izlenecek sürecin netleşmesi bekleniyor. Ruhani Kurul Başkanı Episkopos Maşalyan Değabah seçimi yapılması için çalışacağını ve Değabahlık için aday olacağını söylemişti. Başepiskopos Ateşyan ise Değabah seçiminden yana değil ve süreci kendisinin yürüteceğini söylüyor. Patrik seçimi süreci üzerine çalışmalarıyla bilinen hukukçular Setrak Davuthan ve Sebuh Aslangil sürece dair sorularımızı yanıtladı.
Patrik seçiminin prosedürü nasıl işler?
Setrak Davuthan (S.D): Bu soruyu yanıtlarken Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası patrik seçimlerin nasıl yapılmış olduğuna dair bakışın yararlı olacağına inanıyorum. Patrik seçimi cumhuriyet öncesi malum 1863 Nizamnamesi’yle şekillenmiştir. Ancak Cumhuriyet’ten sonra boşalan patriklik makamına Patriğin hangi koşullarla seçilmiş olduğunu irdelemenin günümüze ışık tutacağı ve yerinde olacağına inanıyorum. İki bölümde bunu açıklayacağım: İlk bölümde bilindiği gibi dönemin Patriği Zaven Der Yeğyayan’ın 1922 yılında makamı terk edip yurtdışına gitmek zorunda kalması nedeniyle Patriklik Makamı boşalmıştır. Makam 1863 Nizamname kurallarına ve dönemin şartlarına göre doldurulmuş ancak daha sonra yine dönemin Patriği Mesrob Naroyan’ın 1944 yılında ölümü nedeniyle boşalan Patriklik makamına yenisinin seçimi sırasında yine 1863 kurallarına göre Ruhani ve Cismani Meclis kararıyla bir Değabah (Patriklik Kaymakamı) seçilmiş. O da Arslanyan Episkopos olmuştur. Onun seçimi geciktirmesi sonucu birtakım sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Yandaşları ve karşıtları arasında talihsiz kavgalar yaşanmış ve sonuçta varılan konsensüsle Karekin Haçaduryan Patriklik Makamı’na seçilmiştir. Bu aşamada seçimin nasıl yapıldığına bakmakta yarar var. Bilindiği üzere 1926 yılında Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ve bu kanunun uygulanmasını öngören Tatbikat Kanunu’nun 8/2. Maddesi uyarınca Cumhuriyet’ten önce kurulup, faaliyette bulunan cemaat kurumlarının bir Tatbikat Kanunu’nun eşliğinde kurallar çerçevesinde yönetileceği öngörülmüştür. Bunun anlamı, 1863 kuralları çerçevesinde Ruhani ve Cismani Meclislerin işlevlerini sürdürecekleri ve oluşturacakları umumi kurullarla Patriğin seçilmesi cihetine gidileceğidir. O anlamı çıkartıyoruz, yani 1863 Nizamname kurallarına göre, bir Ruhaniler Meclisi var, bir Cismani Meclis var, patrik bu karma meclis tarafından seçiliyor.
Peki Cismani Meclis, Cumhuriyet döneminde eski esaslara göre mi seçilmiş?
S.D: Kilise, hastane, yetimhane ve okullar cemaatin ortak malı olarak mezkur kurulların sevk ve idaresinde faaliyetini sürdürmüştür. O kadar ki, 1950’li yıllarda Ermeni Müşterek Mallarını İdare Komitesi adında bir komite oluşturulmuş. Ama burada yine fark var, neşri öngörülen yasa, ki 2762 sayılı Vakıflar Yasası, 1935 yılında yürürlüğe girmiş ve cemaatin denetimi altında bulunan kurumlar bu sefer bağımsız işleyen hukuki varlıklara dönüştürülmüşler. Ve idareleri, mütevelliler veya seçilmiş heyetlerle yapılmış. Her ne hikmetse bu kanunun neşrinden sonra 1938 yılında yapılan bir değişiklikle bu kurumlar Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından atanan, iş başına getirilen tek mütevelliler tarafından idare edilmeye başlanmış. Bu idare şekli, 1949 yılında neşredilen 5404 sayılı yasa ile o tarihe kadar böyle devam etmiş. Bu sıralarda Arslanyan’ın 1863’e göre seçim sürecini başlatmak ve sürdürmek üzere Değabah olarak göreve getirilmesinin ardından olağandışı durumlar nedeniyle oluşan belirsizlikler sonucu önce tek mütevellilerin oluşturduğu ve buna da 1949 yılı yasal değişikliği sonucu kurumların mensuplarınca seçilen mütevelli heyetlerinden davet eden ikişer üye, ayrıca 1/7 oranında ruhaninin eklenmesiyle oluşan umum heyetle, tek aday olarak konsensüse varılan Karekin Haçaduryan 1950’de Patrik seçilmiş. Demek ki 1922’lerden sonra artık günün koşullarına göre böyle işler yapılmış. Ancak buradan çıkaracağımız sonuç bu seçimde Değabah seçilerek bu seçim gerçekleşmiştir. Esas mesele Haçaduryan Patrik’in ölümünden sonraki dönem. Patriğin ölümü 27 Mayıs 1960 darbesi günlerine rastlıyor ve olağanüstü bir durum söz konusu. Bu dönemde 1863’ten beri varlığını sürdüren Cismani Meclis ve Umumi Heyet işlevsiz hale gelmiştir. Yani Patrik’in seçilme süreci belirsiz bir hal almıştı. Cumhuriyet’ten önce tüm Osmanlı topraklarından sivil ve ruhani temsilci delegeler bulunmaktaydı. Ve bu delegeler sayıca 140’tı. Bunun 120’si taşra ve İstanbul’dan sivildi, İstanbul’dan ruhanilerce seçilen 20 delegenin de eklendiği Umumi Meclis, Patrik seçme sürecine gidiyordu. Bu süreçte Patrik Kaymakamı’nın aktif rolü bulunmaktadır. Örneğin, aday Episkoposların listesinin hazırlanması ve Ruhani Kurul’a tevdii; Ruhani Kurul’un hazırladığı adaylar listesinin Cismani Meclis’e tevdii, ilk turda adaylar arasında Patrik’in seçilememesi durumunda hazır bulunmayan delegelerin yazılı reylerini Değabah’a göndererek seçime katılmaları, seçimi müteakip hazırlanan mazbataların devlete sunulması gibi. Seçilen Patrik’in yemin töreninden sonra Değabah’ın görevi kendiliğinden sona erer.
Değabah’ı biz ilk nerede görüyoruz?
S.D: Değabah’ı ilk kez Zaven Der Yeğyayan’ın seçimi esnasında görüyoruz. Onu takip eden Naroyan Badriark’ın seçim zamanında Arslanyan Değabah olmuş ve daha sonra en son Mesrob Sırpazan’ın Değabah olduğunu görüyoruz. 1961 Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle seçimle ilgili bir düzenleme getirildiğini görüyoruz. Kararnamenin tevdiiyle birlikte sivillerden ve ruhanilerden oluşacak olan ‘Patrik Seçim İntihap Heyeti’nin kurulması ve 1950 yılında olduğu gibi bir Cismani Meclis oluşumuna meydan verilmemesi şeklinde Emniyet Müdürlüğü’nden gelen bir yazı var. Yürürlüğe konulan kararname, sivil ve ruhani delegelerle bir seçim intihap heyetiyle yeni patrik seçilmesi için iki dereceli bir seçim sistemini getiriyor. Şimdi ‘Cismani Meclis teessüsüne meydan verilmemesi’ şeklinde yansıyan idarenin tutumu, bizde cemaatin Cumhuriyet öncesi var olan örgütlenme hürriyetine getirilen bir kısıtlama ve temel hakkın ihlalini gösteriyor ve bir müdahale söz konusu. Cismani Meclis’in kadük hale gelmesi sonucu seçimle ilgili onun yapması gereken hazırlık çalışmalarını götürmek üzere bir Müteşebbis Heyeti’nin faaliyette bulunması bir zaruret haline geldiğinden kararnameye bir kavram olarak giriyor Müteşebbis Heyet. Müteşebbis Heyet’in ne şekilde kurulacağı, nasıl işleyeceği ve çalışacağı konusunda herhangi bir açık fikir yok. Kararname’de bu heyetin kurulması ve faaliyette bulunmasına dair hükümlerin bulunmaması yüzünden kurulması ve faaliyet alanı tamamen cemaat mensuplarının iradesine bırakılmıştır. Bu sonuca nereden varıyoruz? Diyor ki, kilise bir seçim bölgesi olacak ve o seçim bölgelerinde iş başına bulunacak olan vakıf yönetim kurul temsilcileri Patrikhane’de biraraya gelme suretiyle Müteşebbis Heyet’i oluşturacaklar; ki bu 1961, 1990 ve 1998 seçiminde böyle olmuş. Çalışması ve görev bölümünü kendi içinde çözmüştür ama Değabah sözü geçmiyor. Mesrob Sırpazan’ın Patrikliğe aday olması, Şahan Sırpazan’ın vekil olarak süreci yürütmesi ve Mesrob Sırpazan’ın kendisini Değabah olarak seçtirmesi süreci var bir de.
Şimdi burada Değabah olmalı mı olmamalı diye benim kanaatim sorulduğunda, Patrik Seçimi’nin din ve vicdan hürriyeti kapsamına girmesi nedeniyle ve bu yöndeki gelenek ve göreneklere bağlı kalmak adına Patrik Seçimi sürecini sevk ile idare etmek üzere bir Değabah’ın seçimi ve onun yanında da zaruret sonucu Müteşebbis Heyet’in (çünkü Umumi Meclis yok) görevlendirilmesi gerekir. Zaruret sonucu, çünkü yine geleneklerimize göre seçim işlemlerini yönetecek eskiden var olan heyetlerin faaliyette olmaması ve 1961 sonrası Cismani Meclis’e meydan verilmemesi şeklinde tezahür eden siyasi irade nedeniyle seçim iş ve işlemlerini bitirmek üzere bir Müteşebbis Heyeti’nin kurulması zarurettir.
Patrik Mutafyan’ın vefatıyla başlayan bir süreç var. 40 gün yas denildi ve herkes 40 günlük yasa uyuyor. Ama şu an herkesin aklında birkaç soru var. İlk olarak ne yapılması lazım, Değabah mı seçilmesi lazım?
S.D: Geleneklerimize ve bu yöndeki uygulamaları da dikkate alınarak bir Değabah’ın seçilmesi gereklidir. Bu görüşe sahibim.
Değabah’tan sonra bir Müteşebbis Heyeti kurulması mı gerekli?
S.D: Kesinlikle kurulmalı.
Sebu Aslangil (S.A): Ben de aynı kanaatteyim. Değabah seçilmesi şart, çünkü Değabah’ın özünde; kiliseyle sivil kesimin iş birliği yatar. Çünkü Patrik’i sivillerin olduğu bir heyet seçiyor. İçinde ruhaniler de olacak. Dolayısıyla koordinasyonun görünür olması lazım. Yani burada sivili temsil eden Müteşebbis Heyet, ama Patrikhane ve ruhanilerin tamamını temsil eden Değabah’tır. Bunun yokluğu, iki ayaktan birinin eksikliğini gösterir ve mutlaka Değabah seçimi şarttır. Bugünkü konumda sürece bakmamız lazım. Baktığımızda tıpkı 1863 Nizamnamesi’ndeki Değabah seçimiyle ilgili prosedüre uygun bir biçimde bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde kalan tek kurum Ruhaniler Genel Meclisi’dir. Nitekim, 2016 yılında ilk Ruhaniler Genel Meclisi toplandı ve kararlar aldı. Bu kararlardan birisi Mesrob Badriark’ın emekli edilmesiydi. Dolayısıyla geleneklere uygun olarak bir Değabah seçimi yapılması kararı alındı. Sonra da bu karar uygulamaya konuldu. Bu süreçte Ruhaniler Meclisi bazı faaliyetlerde bulundu. Aday olabilecek nitelikle olan din adamlarına çağrıda bulundu ve o çağrı sonucunda seçime iki aday girdi. O zaman Genel Vekil sıfatını taşıyan Aram Srpazan, diğeri Bekçiyan Sırpazan. Bu, tamamen geleneksel bir kurumun ayağa kaldırılmasıydı ve orada bir oylama yapıldı. Oyların çoğunu alan Bekçiyan Sırpazan Değabah seçildi. Bu, işin dini kısmının bitirilmesi anlamına geliyor. Çünkü Değabah seçildikten sonra artık seçim Ermeni toplumu için resmen gündeme girmiş oluyor. Akabinde yapılacak şey sivillerle işbirliği. Onun da yolu – Cismani Meclis olmadığı için- onun yerine 1961 yılında getirilmiş Müteşebbis Heyet’in seçimi. Ve bir Müteşebbis Heyet seçildi. Bu Müteşebbis Heyet çalışmalarını yaptı ve Devlet’e başvurdu. Seçim tarihini saptayarak bilgilendirdi. Bu bir bilgilendirme, izin içeriği yok. Bu bilgilendirme yapılmasına rağmen Devlet buna karşı sessiz kaldı. Şubat ayında bir yazı gönderdi. Yazı doğrudan Patrikhane’ye gönderilmişti, Değabah veya Müteşebbis Heyet’e değil. Orada şunu diyordu ‘Patriğiniz yaşıyor, bu nedenle yeni bir Patrik seçilmesi mümkün değildir. Onun ölümünü beklemeniz gerekir.’ Yazıdaki ana unsur bu. İkincisi o zamana kadar bütün bu Patrik seçimi yolunda yapılan çalışmaların ‘mutlak butlan’ olduğunu söylemiştir. Şimdi şuraya bakmak lazım, öncelikle Değabah’ın istifa yönünde herhangi bir irade beyanı bugüne kadar söz konusu değil. Burada dışardan bir müdahale var, Devlet, seçim yapılma sürecini dondurdu fiilen.
Yalnız burada bir şey daha oldu, bu kâğıttan sonra Ruhani Kurul toplanıp ‘Valilik’ten gelen kağıtla uyumlu hareket edeceğiz’ kararını aldı. Ruhani Kurul bir anlamda Devlet’in kararını benimsemiş oldu.
S.A: Dondurma işini benimsemiş oldu. Şimdi burada Ruhaniler Genel Meclisi’nin, Değabah’ın azledildiğine ya da bir şekilde artık görev yapamayacağına ilişkin bir kararı yok. Burada olaya hukuken bakmak lazım. Osmanlı Devleti bir din devleti. Dolayısıyla din devletinde, dinî faaliyetlerin denetim altına tutulması ya da bir izin müessesine tabi tutulması var. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın açık hükmü var; 3. Maddesi’nde Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik bir devlettir. Laik düzen gereği Devlet’in din işlerine karışması söz konusu olamaz. Şu ana kadar saydığımız faaliyetlerin -Değabah ve Müteşebbis Heyet seçimleri- tamamı Türkiye Ermeni cemaatinin dinî bir faaliyeti. Yani Değabah seçimi konusunda Devlet bir kural getiremez. Dolayısıyla, ‘Değabah seçilemez, bu işlemler yoktur’ anlayışı laikliğe aykırıdır. Şimdi, Ruhani Genel Meclisi’nin bu karara uyum sağlaması, kanaatimce, Devlet’in ‘Patriğiniz yaşıyor’ sözüne uyum sağlaması şeklindedir, ona evet demiştir. Çünkü biliyorsunuz Ruhaniler Genel Meclisi, 2008 yılında toplanmıştır ve Mesrob Badriark’ı ölünceye kadar Patrik ilan etmiştir. Devlet’in gönderdiği yazıya uyumlu davranmak zorundaydı, çünkü Patrik yaşıyordu.
Dolayısıyla söylediklerinizden çıkardığım, seçim sürecinin önünü açacak olan, Ruhaniler Genel Meclisi’nin tekrar toplanıp ya Değabah’ı davet etmesi veyahut yeni Değabah seçimi yapmalıyız demesi.
S.A: Ya istifa edecek Değabah ve yeni seçim yapılacak, ya da Meclis seçilmiş Değabah’ı davet edecek. Sebebi çok basit. Aldığı karar dinî karara girdiği için, şimdi eğer ‘Devlet senin seçimini onaylamadı, seni istemiyorum’ dediği takdirde şöyle bir yol açılır; Ruhani Genel Meclisi’nin aldığı bütün kararlar, Devlet’in duruşuna göre uygulamaya konulabilir ki bu aslında Ermeni kilisesinin bağımsızlığı açısından bir felakettir.
Ermeni toplumu olarak, siviliyle, ruhanisiyle her kesimiyle gözümüzü çevirdiğimiz yer Ruhaniler Genel Meclisi’nin toplanıp ne diyeceği. Bundan sonra yolumuz açılacak. Dolayısıyla siz diyorsunuz ki; Patrik Genel Vekili’ne görev düşmüyor.
S.A: Diyelim ki, seçilmiş olan Değabah, şu veya bu nedenlerle görev yapmaktan imtina ederse zaten yeni seçim için de tıpkı daha önce Setrak Bey’in de dile getirdiği gibi Değabah seçimi yolunun izlenmesi şart. Çünkü 1961’de yayımlanan Nizamname’nin özü böyle ve Cumhuriyet döneminde de Değabah seçimi yoluyla Patrik seçiminin yürütüldüğü açık bir gerçek. Hiçbir zaman vekil devreye girmemiş. Olağanüstü dönemler hariç. Mesrob Badriark ‘Ben vekilim, seçimi yürütürüm’ demiş, toplumdan gelen tepkiler doğrultusunda Değabah seçimine evet demiştir. O da kendini Devlet’e Değabah olarak belirtmiştir.
‘Ateşyan istifa etmezse sıkıntılı günler yaşarız’
Şimdi buradaki durumda Ateşyan Patrik Genel Vekilliği sistemini devam ettirmek istiyor, Değabah seçimine gerek yok diyor.. Bunun üzerine Setrak Bey sizin söyleyeceğiniz bir şey var mı?
S.D: Burada çok enteresan bir durum var, bizim uygulamamızda olmamasına rağmen, Devlet’in ihdas ettiği hukuka aykırı bir makam var. Patrik Genel Vekili makamı ve bu makamın da doldurulması maalesef ruhanilerimiz tarafından.
Eğer Ateşyan istifa etmezse daha sıkıntılı günlerle karşılaşacağız gibi bir endişem var. Ruhaniler Genel Meclisi’nin bir araya gelip, onu Patriklik Genel Vekili’nin makamının doldurulmasına dair iradeden soyutladığını da bildirmesi lazım. Ruhaniler Genel Meclisi’ne büyük iş düşüyor.
Ruhani Kurul Başkanı Maşalyan iki hafta önce bize verdiği röportajda “siviller de bu işin ucundan tutsunlar, her şeyi bize yüklemesinler sivillerin de bu konuda ses çıkarması lazım” demişti. Bu röportajdan 2-3 hafta sonra VADİP toplandı ve orada Patrik seçimine dair bir irade çıkmadı. Halbuki bu iş bizim geleneğimizde ruhanilerin ve sivillerin denge içinde yürüttüğü bir süreç olmuş. Müteşebbis Heyet’ten önce de böyle olmuş. Dolayısıyla burada VADİP’in pozisyon almak istememesi ve ‘bekleyelim, görelim’ demesini nasıl yorumluyorsunuz?
S.D: Yegâne legal kurul Ruhani Kurul’dur. Ruhani Kurul’un bu iradeyi ortaya koyması lazım. Ondan sonra siviller Müteşebbis Heyet olarak ortaya çıkarlar ve seçim sürecini yürütürler.
S.A: Değabah seçildikten sonra Ruhani Genel Meclisi’nin bir kararı var; bu da Ateşyan Sırpazan’a yönelik bir karar. Orada aynen şu sözler geçiyor: “Artık Ruhani Meclis bir Değabah seçmiştir. Dolayısıyla Ruhani Genel Vekili’nin bütün fonksiyonları sona ermiştir” diye bir kararı var. Yani o karar haliyle yaşıyor. Yine farklı bir durum yok. Mantık olarak aynı yerdeyiz. Yani ‘Ben genel vekilim, bu Değabahlığı da içerir’ demesi mümkün değildir. Kaldı ki, hukuki bir açmaz var burada, Devlet’in bunu gözetmesi lazım. Hukuki açmaz şu; genel vekillik müessesi zaten Ermeni kilisesinde olmayan bir müessese. Bunu şuradan da anlıyoruz, genel vekilliğin göreviyle ilişkili Ermeni kilisesinde tek bir mevzuat bulamazsınız. Yani çıkıp bir genel vekil ‘Ben Değabahlık da yaparım’ diyemez. Yazılı veya geleneksel bir kurala dayanması lazım. Dolayısıyla bu iddianın dayanağı bulunmamaktadır.
Dolayısıyla siz sivillerin devreye girmesini Müteşebbis Heyet’in oluşmasıyla beraber mümkün görüyorsunuz?
S.D: Benim kanaatim öyle.
S.A: Eğer Değabah’ın görevinin devamı kabul edilirse, onun riyasetinde seçilmiş bir Müteşebbis Heyet var; birtakım istifalar olmasına rağmen. Şimdi bu durumda Değabah’ın önünde iki yol var: ya bu mevcut Müteşebbis Heyet’le yetinip yoluna devam edebilir ya yenisinin seçilmesini cemaatten isteyebilir. Bunu onun hareketine bırakacağız. Ama yeni bir Değabah seçildiği takdirde artık o Değabah’ın yeniden Müteşebbis Heyet organize etmesi gerekir.
Peki üstrahipler aday olabiliyor mu?
S.D: Dönem olarak 1863’ten önceki dönemlerde var. Nizamname öncesi var ama sonrasında yok.
S.A: Şimdi diyelim iki aday var. Beş adaydan ikisi ‘ben seçime gireceğim’ dedi. Eğer aday olmayacağım diyenler olursa bir alt rütbeye geçiş mümkün. Olamaz diye bir şey yok.
Son olarak demek istedikleriniz…
S.A: Sıklıkla ‘Patrik seçim sürecine ilişkin Devlet’in izin vereceğine dair bir işlem var mı’ şeklinde sorular geliyor ve bazı çevreler tarafından dile getirilen sanki her şeyin hep izin ve onay alınarak yapıldığı gibi propaganda var maalesef. Halbuki onay değil ama Patrik kisve giymesi için Bakanlar Kurulu kararına ihtiyaç var. Yoksa bunun dışında hiçbir girişim için -bilgilendirme ayrı- onay alınmadığının cemaate bildirilmesi gerekir. Şunu şöyle ifade etmek istiyorum: Devlet’e ‘Şu gün Değabah veya Müteşebbis Heyet seçimleri yapacağız’ diye yazı yazılıyor ya, aslında doğal anlamda o sürecin yürütmesinden sorumlu olanlar Ermenilerin -ruhanisiyle, siviliyle- kendileri. Bir Patrik seçimini başarabilirlerse o süreç tamamlanabilir. ‘Ben izin vermedim, sen Patrik seçemezsin’ deme durumu yok. Sana gelen yazılar da ‘Sana izin veriyorum, artık bu seçimi şu gün yap’ şeklinde gelmez, ‘şu şekilde yap ya da aşağıdaki kurallara göre yap’ şeklinde gelir.
Tam da bunu soracağım. Nasıl ki 1961 Darbesi’nden sonra hükümet bir talimatname yayımlamışsa, mevcut hükümet de bir talimatname yayımlayabilir mi?
S.D: Yayımlayabilir fakat bundan önceki Patrik seçimlerinde itiraz edilen usullerin dışına çıkmamız mümkün değil. 1990 yılında bu şekilde ‘papazlar toplansın, patriğini seçsin’ diye bir karar gelmişti ve buna tepkiyle müracaat edildi. Onun akabinde bizim geleneklerimize göre seçimin gerçekleştirilmesi için kararname geldi ve yürütüldü. Gelecek kararname tamamen teamülleri, gelenekleri ortadan kaldıracak mahiyetteyse ben şahsen buna itiraz ederim.
S.A: Burada olması gereken şey seçme ve seçilme hakkı. Eğer seçme ve seçilme hakkına riayet edilecek bir süreç olacaksa bu hazmedilebilir diyebilirim. Ama ruhaniler seçsin diye bir şey olamaz. 1961 İhtilali’nden sonra Cismani Meclis yerine geçen heyetlerin ortadan kaldırılmasındaki amaç şuydu, Cismani Meclis’in yalnızca Osmanlı döneminde varlık sebebi vardı çünkü Cumhuriyet döneminde ikinci bir meclis olamaz anlayışı vardı. Ama buna rağmen idare, Patrik’in sivillerin oylarıyla seçilmesine ilişkin bir engel getirmemiştir.
(Setrak Davuthan-solda-, Sebuh Aslangil. Foto: İşhan Erdinç)
İlk yorum yapan siz olun