“Yozgat’ta 60 haneye yakın ermeni vardı. Bunlar kalaycı, Demirci, Çilingir, terzi sanatkarlardı. Çok eskiden Eskipazar da Ermeniler vardı. 750 hane ermeni vardı. Bütün ticaret Ermeni ve Rumların elindeymiş. Rumlar manifatura işi, Ermenilerde sarraflık varmış. Türklerde hiçbir şey yokmuş. İstanbulluoğlu mahallesinde Fatih Camii olan yer Rumların. Hayri konağı Rumların. Ermeniler ise Eskipazar ve Tuzkaya mahallesinde otururlarmış.”
Erdal Doğruyol. 1934 doğumlu. 7 yaşından Yozgat piyasasının içerisinde olmuş bir esnaf. Erdal Doğruyol, Yozgat’ta ilk sayılabilecek pek çok önemli ticarete imza atan bir isim. Hayatı olduğu gibi ticareti de önemli sırlarla dolu olan Doğruyol’la o yılları konuştuk.
Erdal Doğruyol
1934 doğumlu.
7 yaşından Yozgat piyasasının içerisinde olmuş bir esnaf.
Şu sıra emeklilik hayatını yaşasa da başarılı işadamı olan oğlu Hasan Doğruyol, baba mirası olan ticaret hayatına devam ediyor. Hasan Doğruyol’dan da bu miras oğullarına kalacak.
Erdal Doğruyol, Yozgat’ta ilk sayılabilecek pek çok önemli ticarete imza atan bir isim. Hayatı olduğu gibi ticareti de önemli sırlarla dolu olan Doğruyol’la o yılları konuştuk.
Yozgat Çamlık Gazetesi’nde Salı ve Çarşamba günleri muhabir arkadaşımız Kadir Görgülü imzası ile yayınlanacak bu bölümde Yozgat’ın esnaf ve sanatkarına yer vereceğiz.
Bu ilk bölümde biz susalım Erdal Doğruyol konuşsun:
“Ticaret hayatında çeşitli işlerle uğraştım. İlk olarak akaryakıt, mobil işleri yapardık. Babamdan kalma bir meslek.
Babam Hasan Hayri Doğruyol 1930 senesinde Türk Petrol bayiliğini yaptı. O zaman akaryakıtı Samsun ilenden alırlarmış.
Asıl bize yumurtacılar derler. Biz köylerden gelenler yumurta getirirlerdi. Biz bunları sayar yumurta tabutlarına korduk. Bir tabut bin 440 yumurta alır. Onu istifler 15 günde bir Ankara’ya gönderirdik. Bu arada çorap eskisi, kendir, bakır eskisi, şamdan kırığı yani mıknatısın tutmadığı her şeyi alırdık. Kendirleri balya yapar İzmir’de kağıt fabrikasına verirdik. Bizim 5-6 kamyon, 3 tane tankerimiz vardı. Çorap eskisini İstanbul da firmaya verirdik. Kendiri haral çuvalları vardı. Onlara koyardık.
“BİZDEN BAŞKA
ARABA SATAN
YOKTU”
1990 yılına kadar akaryakıtçılık mesleğine devam ettik. Akaryakıt ferguson bayiliği, doc gibi çeşitli arabalar, lastikler sattık. Bizden başka araba satan yoktu. Çorum’dan, Alaca’dan, Akdağmadeni ve Sorgun’dan müşteriler gelirdi. Otobüslerimiz vardı. Her türlü arabayı gördük. Babamın bir tane evladıydım. Beni kırmazdı.
“TİCARİ HAYAT
ÇOK FARKLIYDI”
Yozgat’ta ticari hayat o zamanlarda vardı. Dürüstlük, namuslu esnaflık vardı. Dayanışma vardı. Daralsan bunalsan bir esnaftan istediğin kadar para alabilirdin. Zaten Yozgatlı olarak kimse kalmadı. Yozgat var Yozgatlı yok. Cenaze oluyor bakıyoruz. Bir tane Yozgatlı göremiyorsun. Hepsi gitmiş.
“BABAMLA ORTAĞI
BİR BİRİNİ
KIRMAZDI”
Rahmetlik babamın bir ortağı vardı. Hafız Ahmet Karaman. O hiçbir işe karışmazdı. Öyle ki birbirlerini kırmazlardı. Doğruluk dürüstlük onlarda gitti.
“YOZGATLI ERMENİ TÜCCARLAR”
Yozgat’ta 60 haneye yakın ermeni vardı. Bunlar kalaycı, Demirci, Çilingir, terzi sanatkarlardı. Çok eskiden Eskipazar da Ermeniler vardı. 750 hane ermeni vardı. Bütün ticaret Ermeni ve Rumların elindeymiş. Rumlar manifatura işi, Ermenilerde sarraflık varmış. Türklerde hiçbir şey yokmuş. İstanbulluoğlu mahallesinde Fatih Camii olan yer Rumların. Hayri konağı Rumların. Ermeniler ise Eskipazar ve Tuzkaya mahallesinde otururlarmış.
İstanbul’da Yahudi, Rumlarla alışveriş yapardık. Hiç incitmezlerdi.
Babam posta müteahhitliği de yapmış. Çorum postası buradan gidermiş.
Samsun’dan alışveriş yaparlardı. Babamın anlattığı Seyit Bilal Esen isminde biri varmış. Babam da yeni ticarete atılmışlar. Amasya’dan sebze gelirmiş. O zaman ki arabalarda 750 kilo 1 ton alırmış. Yolda arıza yapıyor. Parça almaya gidiyorlar. O anda bir sel geliyor arabayı ağacın başına çıkartıyor. İndiriyorlar yaptırıyorlar ama düzen tutmuyor, Satıyorlar. Satınca Samsun’a gidiyorlar. O zaman Seyit Bilal ile de alışveriş yapıyorlar. Bizim araba tat vermiyor. İki tane araba çıkacak diyor. Onları size vereyim diyor. 15 gün sonra araba çıkıyor. O zaman telefon yok bir telgraf geliyor. Arabanız çıktı ya gelin arabanızı alın ya da burada 2 bin lira fark veriyorlar. O parayı mı istersiniz arabayı mı alırsınız diyor. Adamdaki ahlaka bakar mısınız. Babamda telgraf çekiyor biz arabayı alacağız diye. O zamanda kasa orada yapılıyormuş. 15 gün sonra gidip arabaları alıyorlar. Ondan sonra da araba çıkmıyor.
“8-9 ARABA VARDI”
Yozgat’ta 1945 tarihine kadar 8-9 tane araba vardı. 4 tanesi bizdeydi. Şimdi genç ticaret yapanlara tavsiyem, şu ortamda çok dikkatli gitmeleri lazım. Şu olsun bu olsun demesin. Yavaş yavaş giden çok yol alır. Hızlı giden yolda kalır.
“7 BİN 500 LİRAMIZ
BATTI”
1940’larda İstanbul’da harp olduğunda gayri Müslimleri Anadolu’ya gönderiyorlar. 5-6 tane tezgahımız vardı. Genç kızlarımız halı dokurlardı. Netice alamadık. En son paranın o kıymetli zamanında 7 bin 500 lira zararla sattık.
Mesela Zafer Özışık’ın babası babamın dayısının torunu. Sonra bizim ortağımız vardı. 7,5 sene askerlik yapmış. Karavana gelmez. Bit var. Açlık dizboyu diyor.
Yozgat’ın eski ticaret yapanlardan kimler vardı diye düşünüyorum; Nizamlar, Topaçlı Hacı, Hamamcıoğlulları vardı. Allının Celal vardı. Topaçlı Hacı Yozgat’ta 5 milyon biriktirmiş. İstanbul’da demişler ki Yozgat’ta nasıl biriktirmiş bu kadar parayı. Darphane gibiydi. Alışveriş yaptığında kağıt paraları kutusuna atardı. Manifaturacılık yaptılar. Orada adamı dolandırmışlar. O dönem türlü türlü işler yaptık. İzibüyük, keser deresi, söğütlü bizim hududu. Orada epey para batırdık. O olmadı dedik. Çiftçilik yapalım dedik. Sekili’de çiftçilik yapıyorduk.
“YOZGAT’TA KAYAK
YAPARLARDI”
Burada kayak yapılırdı. Nohutlu tepesinden kayılırdı. Rahmetli simitçi kel Hasan vardı. 1947 yıllarında kayak müsabakası vardı. Bu yukarı tepeye kadar çıkıp simitleri satıyor. Bir sefer daha simit getireyim diyor. Yürüsem aşağıya 1 saatte inemem diyor. Elindeki simit tepsisine biniyor aşağı doğru kendisini damdan aşağı uçuyor.
Buralarda çok spor olurdu. Okullarda sporlar vardı. Gençlerbirliğinde oynadı milli takımda Hadi vardı. Karabüklü idi burada pansiyonda kalırdı. Ziya, Turgut vardı. Ebenin oğlu Kenan vardı. Kayseri’den Sümerspor geldi. Bizim okul takımı bunları bizim lise takımı yendi. Voleybol takımı vardı Türkiye üçüncüsüydü. Şimdi yok gibi. Öyle bir hocalarımız vardı ki. Başmuavin bir anda geldi arama yaptı Oktay isminde arkadaşımızda sigara buldu. Bir defa daha yakalandı sonra okulu bıraktı. O zaman tek tük içerlerdi. Ama şimdiki çocuklara bakıyoruz hepsi içiyor.
“HASAN DOĞRUYOL
DA ANLATTI”
Hasan Doğruyol;
Babamın babası dedem 13 yaşında başlamış çalışmaya. Babaannesi ilkokul 3’ten çıkarmış gel eve bak diye. Dedemin babası da Galiçya tepesi gazisi. Orada nöbette karın içine yatmış. Buraya gelince ayaklarından rahatsızlaşmış. Köylerde çerçilik yapmaya başlamış. Çerçilik yaparken haydutlar önünü keşmiş dövmüşler. Aralarından biri diyormuş ki niye dövüyoruz öldürelim. O da diyormuş ki arıyı söndürmeden balı yenir mi demiş. Dedem eve gelince kötürüm olmuş. Babaannem 6 sene kayınbabasına bakmış. Tek odada yaşamışlar. Akraba bile kabul etmemişler.
16 Ağustos 2018 Perşembe
http://www.yozgatcamlik.com/haber/3807/bize-yumurtacilar-derler
İlk yorum yapan siz olun