Sedat Ergin
11 Ağustos 2018
Bunlar arasında CIA ajanı olduğu ileri sürülen bazı kişiler açıkça isimleri verilerek kayda geçiriliyor bu metinde. İddianamenin ana eksenini oluşturan gizli tanık ‘Dua’nın ifadesinde adı ‘CIA Ankara Bölge Şefi’ diye geçen Jason Griffen’e tam yedi kez atıf yapılıyor. Birçok isim Amerikan istihbaratı adına çalışmakla suçlanıyor.
Dikkat çekici bir nokta, gizli tanığın, Griffen’in 2006 yılındaki rahip Santoro cinayetiyle ilgili olarak tanıdığı bazı kişilere gönderdiği ikaz amaçlı bir e-mail mesajının çıktısını da savcılık makamına delil olarak vermiş olmasıdır. ‘Dua’, bu e-mail mesajının gönderildiği kişilerin isimlerini de veriyor. Kendisinin bu elektronik posta mesajına nasıl ulaştığı hususunda bir açıklık yok.
Bunun gibi misyonerlik faaliyeti yürütmek üzere Türkiye’ye gelen daha çok emekli konumda olan çok sayıda Amerikalı askerin isimleri –eşleriyle birlikte- listeleniyor, bunlardan bazılarının istihbaratçı yönlerine de atıf yapılıyor. Bu isimlerin ayrıntılı bir şekilde sıralanması, aslında misyonerlik faaliyetlerini yürüten yabancıların kayıtlarının bir yerlerde tutulduğunu düşünmenize yol açıyor.
Keza, iddianamede misyonerlik faaliyetleri için kullanıldığı söylenen mekânlar arasında Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne de rastlamak mümkün. Örneğin, 5 Temmuz 2011 tarihinde büyükelçinin evinde yapılan bir toplantıdan söz ediyor ‘Dua’. O dönemde ABD’nin Ankara’daki büyükelçisi Frank Ricciardone idi.
***
İddianamede -‘Dua’nın ifadesi üzerinden yürüyen akış içinde- Amerikan tarafınca yürütülen ve rahip Brunson’un da ilişkili olduğu “casusluk faaliyetleri” arasında -olası işgal ve kaos ortamlarında yararlanmak amacıyla- Türkiye’deki benzin istasyonları ve demiryolları hakkında bilgi toplamaya dönük çalışmalar da yer alıyor.
Bu çerçevede, kiliseye giderek Brunson ile gizlice görüşen Aysel Barışcan Alldredde ve kocasının “Akdeniz’deki benzin istasyonları gibi, olası bir savaş, işgal veya bir kaos ortamında işgal veya düşman kuvveti tarafından lojistik merkezler olarak kullanılabilecek, yakıt desteği sağlayabilecek, stratejik önem arz eden bu petrol istasyonları hakkında bilgileri derlediği” ileri sürülüyor.
Bunun gibi Amerikan istihbaratının Devlet Demiryolları’nda çalışan 700-800 görevlinin kimlik bilgileri ile ilgilendiği de öne sürülüyor. Bu çalışmayı yürüten kişi 2009-2011 yıllarında Türkiye’de bulunan, Özel Kuvvetler’den emekli albay Kenneth Abney’dir. İddianamenin delil değerlendirme bölümünde Andrew Brunson ile de yakın irtibat içinde olduğu belirtilen Abney’in yürüttüğü faaliyet hakkında şöyle deniliyor:
“Ancak ülkenin bir şekilde işgal edilmesi durumunda, lojistik bir ulaşım ağı olarak demiryollarının kullanılması ve direniş gösterebilecek çalışanlar tarafından demiryollarının sabote edilmesinin önüne geçmek amacıyla ihtiyaç duyulacak mahiyette bilgilerin tespiti yapılmaktadır.”
İddianamedeki bilgilerden, gerek Alldredde gerek Abney hakkında ‘şüpheli’ sıfatıyla soruşturma yürütüldüğünü, dosyalarının tefrik edildiğini anlıyoruz.
***
İddianamede dikkat çekici bulduğum bir bölüm daha var. Brunson’ın aynı zamanda Türkiye’de karışıklık çıkarmak amacıyla Gezi olaylarının organizasyonunda yer aldığı da ileri sürülüyor. Bir tanığın ifadesine göre “2013 yılı mart ayının ortalarında Bostancı Gösteri Merkezi’nde bir toplantı yapılmış, bu toplantıya telekonferans yöntemiyle Andrew Brunson, John Woodall ve Aslan Salti isimli şahıslar katılmış, bu toplantıda o yıl bahar sonu ve yaz ayı başlangıcında gerçekleştirilecek olan Gezi eylemlerine yönelik olarak planlama yapılmış, bu üç kişi kendi gruplarına kaos kalkışması talimatı vermiştir”.
Tanığa göre, Aslan Salti İsrailli, John Woodall ise muhtemelen Amerikalıdır. Tarık Üçüncü adındaki bu tanık, ifadesini İnebolu Ceza İnfaz Kurumu’ndan vermiştir. İfadesinde “bir adam öldürme” dosyasından dolayı hapiste olduğunu söyleyen bu tanık çok güven telkin etmiyor.
***
Türk-ABD ilişkilerinde bütün zamanların en önemli krizlerinden birine yol açan Brunson’un tutukluluk halinin yasal dayanağını bu iddianame oluşturuyor. Metinde ABD istihbaratını hedef alan suçlamalar ana başlıklar halinde bu şekilde özetlenebilir. İddianamenin aslında Brunson’un şahsında doğrudan ABD istihbaratını suçladığını söylemek pek hata olmaz.
İlk yorum yapan siz olun