11 Ağustos 2018 Cumartesi 20:245 Eylül 2017’de yazdığı Kurtuluş Savaşı’nda ‘mandacılık’ ve bolşevik rüzgarı” başlıklı bir yazı kaleme alan Yeni Söz Gazetesi Yazarı Hüseyin Yağmur ‘Amerikan Mandacıları’nın atalarını kaleme aldı.
İşte tekrar gündeme gelen o yazı:
Bugün; bundan 98 yıl önce Kurtuluş Savaşı‘nın ileri gelenleri tarafından 2 Eylül 1919 tarihinden itibaren gerçekleştirilen mandacılık görüşmelerini ve Bolşeviklik çabalarını sizlerle paylaşacağız.
Dönemin Gizlenen Siyasi Havası
Kurtuluş Savaşı’nın liderleri ilk günlerden itibaren ülkenin en kolay ve kestirme yoldan kurtuluşu için uzun süre yöntem arayışları içerisinde olmuşlardır. Bu yöntem arayışları içerisinde en çok öne çıkan iki formülden biri; ‘Mandacılık‘, diğeri ‘Bolşeviklik‘tir.
Kurtuluş Savaşı‘na yöneticilik eden liderlerden Batı terbiyesinin tesiri altında kalmış olanlar; daha ziyade Amerika ve Avrupa mandacılığını, yani bu ülkelerden birinin himayesine girmeyi ülkenin kurtuluşu bakımından en kestirme yol olarak görmekteydiler.
Doğu ve Şark kültürünün tesiri altında bulunan Kurtuluş Savaşı liderleri ise, komşu ülke Rusya‘da ortaya çıkan Bolşeviklik’in yeni Türkiye’nin vücut bulmasında önemli bir yapı taşı olacağını düşünmekteydiler.
Mandacılık fikri bilhassa Erzurum Kongresi günleri öncesi bariz bir şekilde öne çıkar. “Halide Edip Adıvar, Ahmet Emin Yalman, Bekir Sami Bey gibi sivil menşeli şahısların yanı sıra İsmet Paşa gibi asker menşeli Kuvayı Milliyeciler, Amerikan Mandasını bir kurtuluş çaresi olarak görmektedirler.” (Glosneck,1998:32)
Bir millî şuursuzluk sendromu yaşayan Türk aydını, yıllardır fiilen devam eden Alman egemenliğinin yerine, İngiliz veya Amerikan egemenliğini geçirerek bu muhataralı işten sıyrılmayı düşünmektedir.
Sonradan Kurtuluş Savaşı’nın mühim simalarından biri olarak tãrihte önemli bir yer işgal edecek olan İsmet Paşa (İnönü) dahi o günlerde, “Amerika milletine müracaat edilirse pek ziyade faydalı olacak. Memleketi Amerika’nın murakabesine tevdi etmek yegâne ehven çaredir!”demektedir. (Ağaoğlu,1993:238)
Atatürk’le birlikte Samsun’a çıkan heyet içinde yer alan Binbaşı Hüsrev Gerede‘nin günlükleriyle ortaya çıkan saklanan bir gerçek daha vardır. Buna göre 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan heyetin tamamı uzun süre, ‘tam bağımsızlık‘ yerine ‘Amerikan mandası ve yardımı‘ için zemin yoklaması yapmıştır.
Binbaşı Hüsrev Gerede’nin günlüklerinde bu mandacı yaklaşım kendini çok net bir şekilde gösterir. Şimdi Hüsrev Gerede’nin günlüklerinden manda ve yardım arayışı çabalarını takip edelim:
Amerikan Mandası ve Yardımı Çalışmaları
28 Temmuz 1919:Mustafa Kemal Paşa’nın evinde toplandık.İngiliz Yarbayı Rawlinson, Kazım Karabekir Paşa’yla görüşmüş.Paris’te “Amerika Türkiye’yi mandasına almak isterse alsın” diye ortaklaşa karar verilmiş. Amerika almazsa İngilizler alacaklarmış.Mandaya alma biçimi şöyle imiş:İzmir’in Yunanlılarda, Antalya’nın İtalyanlarda, Suriye’nin Fransızlarda kalmasından sonra elde kalan parça ile sınırlıymış. Bu görüşmeden, İngilizlerin Türkiye’yi Amerikalılara bırakmak istemedikleri anlaşılıyor.Eğer Türkiye Amerikan mandasına girerse, İngilizler bölgede Kürt ayaklanması,Ermeni Sorunu gibi olaylar yaratıp Amerikalıları yıldırmak, sonunda da ülkemizi ele geçirmek istiyorlar. Kazım Karabekir Paşa, Yarbay Rawlinson’a, Türk ulusunun bağımsız yaşamayı temel prensip olarak benimsediğini başka bir seçenek düşünülemeyeceğini güzelce anlatmış.(Gerede-Önal-2003:63)
Eylül ayına gelindiğinde manda görüşmelerindeki tempo artar. Şimdi, Amerikalı gazeteci kılığında hareket eden Mr. Brown Amerika adına devrededir.
(…) 2 Eylül 1919: Amerikalı gazeteci Mr.Brown yaptığı teşekkür konuşmasında; görevinin Anadoluda örgütlenme ve Kuvayı Milliye’nin varlığı hakkında incelemeler yapmak olduğunu söyledi. Bu amaçla Haydarpaşa’dan Sivas’a dek tam anlamıyla tarafsız bir gözle inceleme ve gözlemlerde bulunduğunu belirterek ulusal davamıza başarılar diledi.(Gerede-Önal-2003:73)
(…) 5 Eylül 1919: Kongre canla başla çalışıyor. Tüm delegelerin ortak düşünceleri Hükümeti düşürmek,Ulusal Direniş düşmanlarına karşı eylemde bulunmak, Manda Sorununun ise Mr.Brown ile özel görüşülmesi ondan sonra da kongrede söz konusu edilmesi kararlaştırıldı. (Gerede-Önal-2003:75)
Daha sonra devreye Amerikalı General Harbord girer.(…) 13 Eylül 1919: Amerikalı General Kurmay Başkanı Harbord’un, biri Ermeni asıllı olmak üzere iki subayı geldi. Heyetle görüştüler.Bunlar özel bir heyet olarak Doğu illerini ve Kars’ı gezeceklermiş. Robert Kolej öğretmenlerinden Hüseyin Bey, heyette çevirmen olarak bulunuyordu. (Gerede-Önal-2003:80)
Kaynaklara göre; Kuvayı Milliye’nin ileri gelenleri Amerikalı General Harbord ile saatlerce süren gizli görüşmeler yapmaktadır.
(…)22 Eylül 1919: General Harbord ile Heyet-i Temsiliye saatlerce gizli bir görüşme yaptı.General, Kuvayı Milliye’nin ilk kuruluş ve kapsamını, gayrı müslimler ve özellikle Ermeniler hakkındaki görüşlerimizi, yardım konusundaki düşüncelerimizi sordu. Rauf ve Ahmet Rüstem Beylerin de katılımıyla kendisine verilen cevaplarda örgütlenme ve Ulusal Birliğin oluşum nedenleri açıklanarak, ateşkes sınırları dışına çıkan bir istek ve girişim olmadığı anlatıldı.(Gerede-Önal-2003:83)
Bu görüşmelerde Amerika’dan açıkça yardım istendiği kayıtlarda şu şekilde yer alır: Yardım konusunda tarafsız, güçlü bir devletin, bildirgenin yedinci maddesiyle sınırlı yardımına gereksinimimiz olduğu, bu tür bir yardımı memnunlukla benimseyeceğimiz söylendi. (Gerede-Önal-2003:84)
Görüşmeler sonrası Amerikan Mandası konusunda mutabık kalmış heyet, bu konuda nazlanan Amerikan heyetine ABD makamlarının manda konusunda ikna edilmesini telkin ederler.
27 Kasım 1919: Amerika’nın büyük gazetelerinden Chicago Tribune’un yazarı William James aynı zamanda Paris Barış Heyeti’ndeki Amerikan temsilcisi idi.Kara Vasıf bey bununla da görüşmüş. General Harbord heyeti, bizden yana bir rapor hazırlamış. Bu heyet, Türkiye’de Amerikan mandasını kabul etmek istiyor. Bizim, Amerikan Ulusu ve senatosu üzerinde etki yapmamızı öneriyorlar. (Gerede-Önal-2003:127)
28 Kasım 1919: Kabinenin Amerikaya bir heyet göndermek isteyişi, ödünç para alma girişimleri Amerika’ya olan eğilimlerini gösteriyor.(Gerede-Önal-2003:129)
Mustafa Kemal ve arkadaşları bir yandan da Fransızlarla görüşmeler yürütmektedirler. Binbaşı Hüsrev Gerede‘nin günlüklerinde bu görüşmeleri şöyle anlatır:Fransa’nın Suriye fevkalade Komiseri Mösyö Fcaut, Suriye’den Sivas’a kadar gelip Mustafa Kemal Paşa, Rauf ve Ahmet Rüstem beyler ile kısa bir görüşme yaptı. Mösyü Picaut buradan Paris Barış Konferansı’na gidiyormuş. Konuşması sırasında “Eğer sizinle anlaşabilirsek Türkiye’nin alın yazısı üzerinde etkili olur” demiş. (Gerede-Önal-2003:135)
Kuvayı Milliyecilerle manda görüşmelerinde bulunun Fransızlar ise başka taleplerle ortaya çıkarlar.
(…) 6 Aralık 1919: Fransızlar Adana’da bir Ermenistan kuramayacakları kanısına varmışlar. Bu nedenle orada ekonomik çıkarlar elde etmek koşuluyla Adana’yı bize bırakmaya razı oluyorlar. Yalnız, Osmanlı yönetiminde Azınlıklar Hukukunu denetlemek üzere Bakanlıklara birer Fransız danışman yerleştirilmesini önermişler. (Gerede-Önal-2003:136)
(…)Adana’nın boşaltılmasına karşılık Fransız konsoloslarına fazla yetki verilmesi ile kendi Hükümetimize başvuracak yurttaşlarımızın başvurularını Paris üzerinden, Fransız Hükümeti aracılığı ile yapmalarını kabul etmişiz.(Gerede-Önal-2003:138)
Gerede’nin naklettiğine göre; Amerika, Fransa ve İngiltere ile yürütülen manda pazarlıklarında en son Amerikalılarda karar kılınır.
(…)Öğleden sonra yeniden toplanıldı.Picaut yardım konusundaki düşüncelerimizi sormuş. Tarihten bu yana emperyalist olan İngiltere’nin yardım önerisinin benimsenemeyeceği Amerikalıların yapacakları yardımın ise kabul edileceği söylenmiş.(Gerede-Önal-2003:137)
10 Aralık 1919: Heyetteki üyelerin yetkileri ve çalışma biçimleri aşağıda sıralandığı gibi saptandı.16-Amerikalıların yardım önerileri bizim koşullarımıza uygun ise bunları benimsemek. Eğer İngilizler yardım sözü verirlerse ancak işgaller kalktıktan sonra ve ulusal bağımsızlık gerçekleştikten sonra özgür bir devlet kimliği ile ekonomik ve teknolojik yardımlarını kabul edeceğiz. (Gerede-Önal-2003:141)
Rusya’dan Bolşeviklik ve Yardım Alınması
Amerikan ve Avrupa Mandacıları’nın aksine birkaç yıl önce ortaya çıkan Sovyet Bolşevizminin, emperyalizme karşı çıkan ideolojisi bir diğer grup Kuvayı Milliyeciyi derinden heyecanlandırıyordu.
Şahitlerin naklettiğine göre; Mustafa Kemal Paşa, “İstanbul günlerinden beri Bolşevikliği kurtarıcı bir formül olarak görüyordu.” (Mumcu,1998:30)
Atatürk bu görüş istikametinde Anadolu’ya geçtiği zaman bir süre Bolşevik mefhum ve ifadelerini çeşitli temaslarında kullanmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Çerkez Ethem’e gönderdiği mektupta III. Enternasyonal’e bağlı Ankara’da bir genel merkez kurulduğu, bu cemiyet merkezine kendisi, Refet Bey ve Çerkez Ethem Bey’in aza olarak yazıldığı belirtiliyordu. Bahsi geçen mektupta Mustafa Kemal Paşa, Çerkez Ethem’e ‘Ethem Yoldaş’ şeklinde hitap ediyordu.” (Ethem,2000:79)
Bir dönem Mustafa Kemal Paşa’nın bu yönü o kadar öne çıkmıştı ki, dini hassasiyetleriyle tanınan Nureddin Paşa’nın Kuvayı Milliye’ye katılmak üzere Ankara’ya geldiğinde Mustafa Kemal Paşa’ya sorduğu ilk soru ‘Bolşeviklik hakkındaki görüşü‘ olmuştu.
Mustafa Kemal öncülüğündeki bu grup, zaman içerisinde önce Yeşil Ordu’yu tesis etmiş ardından resmen bir komünist parti dahi kurmuşlardı.
Nitekim “Ankara’daki hükümet tarafından kurulmuş Komünist Parti’nin genel sekreteri olan Hakkı Behiç, partinin kurulduğunu ordu komutanlarına resmî bir yazıyla bildirmişti” (Başkaya,1991:158)
Yaveri Kılıç Ali, Atatürk’ün bir dönem Komünist Parti’yi yararlı gördüğünden bahseder. Atatürk -Gerektiği zaman kapatmak şartıyla- bir Komünist Partisi kurulmasını yararlı gördü.(Kılıç-Turgut, 2010:171)
Taha Akyol bu vakıayı şöyle izah eder: Milli Mücadele sırasında genellikle sosyalist terminolojiyi kullanan Atatürk o dönemde taktik olarak “Komünizm taraftarıyım” diyordu.(Akyol,2009,2012))
Zürcher de Atatürk’ün Komünist Fırkayı resmen kurduğunu yazanlardandır. Mustafa Kemal, Halk Zümresi’nin bazı ılımlı üyelerini yeni bir parti, ‘resmi’ bir Türkiye Komünist Fırkası kurmaya ikna etti. Bu yeni partiyi kontrol altında tutmak için bazı yüksek rütbeli askerlerin de partiye katılmalarını sağladı. (Zürcher,2005:97)
Nitekim bu yoldaşlık meyvelerini verir ve Ankara’ya Rusya’dan maddi destek gelmeye başlar
14 Temmuz 1919: Gelen temsilcilerle Tiflis’te Mehmet Emin Resulzade, Halil Bey, Hacı Mehmedof gibi Rauf Bey’i tanıyan kişilere haber göndererek, ulusal örgütümüz için para yardımı istemek de bu kararlara eklendi. Rauf Bey’in daha sonra verdiği bilgiye göre Cemil Cahit Bey aracılığı ile 25.000 lira tutarında bir yardım gönderilmiş.Bu para Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya sunulmuştur. (Gerede-Önal-2003:56)
2 Ocak 1920: Azerbaycan’dan istenilen para yardımının da Cemil Cahit aracılığı ile geldiğini ve Atatürk tarafından alındığını daha sonra Rauf Orbay söyledi.(Gerede-Önal-2003:154)
Büyük Taarruz hazırlığı öncesinde, Rusya’nın bir milyon yüz atmış bin ruble ve ilave olarak yüz bin altın ruble yardımda bulunduğu, bu paranın akıbeti ve bunun Nuri Conker ile bağlantısı Ali Fuat Cebesoy‘un hatıralarında yer alır. Olay Ankara kulislerine yansımış; Nuri Conker’in paraları Almanya’da borsaya kaptırdığı ve M. Kemal’in himayesiyle örtbas edildiği dedikodularıyla Meclise intikal ettirilmiştir. Milli Müdafaa Vekaletinin isteği üzerine olayı yerinde tahkik için Saruhan Mebusu Sabri Toprak ile Celal Bayar’dan oluşan heyet Almanya’ya gönderilmiş; Berlin’de olay incelendikten sonra raporu anılan vekalete verilmiştir. Raporda, Nuri Conker ve Saffet Arıkan’ın dolandırıldığı ama kötü niyetleri olmadığına karar verilmiştir. (Cebesoy,2007:45)
Selahattin Adil Paşa da bu yardımın akıbetinin meçhul olduğundan şöyle bahseder:Sakarya savaşlarında Almanya’dan fişek ve uçak satın alınması için Saffet (Arıkan) ve Nuri (Conker) Beyler Rusya yolu ile Almanya’ya gönderilmişlerdi. Ne yazık ki bir milyon altın liraya mal olan bu girişim beklenilen sonucu vermemişti. (Sarıbay,1982:401)
Zaman içerisinde atmosfer birden değişiverince Mustafa Kemal Paşa, kendi himayesinde başlattığı ‘Bolşeviklik‘ teşebbüsüne noktayı koymuş, o güne kadar bu istikamette ortaya çıkan teşekküllerin de varlığına son verdirmişti. “Türk Halk Komünist Partisi’nin liderleri kısa sürede tutuklanmış, Ankara’ya dönmekte olan Mustafa Suphi ve 15 arkadaşı Trabzon’da öldürtülmüş, sol güçlere böylece öldürücü bir yumruk indirilmişti.”(Glosneck,1998:80)
KAYNAKLAR
Ağaoğlu Samet, (1993), Siyãsî Günlük,İstanbul:İletişim Yay
Akyol Taha, (2009), Neşe Düzel, Taraf, 16-17-18.11.2009
Başkaya Fikret, (1991), Paradigmanın İflası,İstanbul:Doz Yay
Cebesoy Ali Fuat,(2007),Siyasi Hatıralar, İstanbul:Temel Yayınları
Çerkez Ethem, (2000), Anılar,İstanbul:Berfin Yay.
Gerede Hüsrev-Önal Sami,(2003),Hüsrev Gerede’nin Anıları,İstanbul:Literatür Yay
Glosneck Johannes, (1998), Kurtuluş Savaşı, İstanbul:Cumhuriyet Gaz. Yay
Kılıç Ali -Turgut Hulusi,(2010)Kılıç Ali’nin Anıları, İstanbul:İş BankasıYay
Mumcu Uğur, (1998), Kazım Karabekir Anlatıyor, Ankara: UM.AG Yay.
Sarıbay Selahattin Adil, (1982), Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları, İstanbul: Zafer Matbaası
Yalman Ahmet Emin,(1997),Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, İstanbul:Pera Yay
Zürcher Erik Jan,(2005),Milli Mücadelede İttihatçılık,İstanbul:İletişim Yayınları,
İlk yorum yapan siz olun