İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sanat Dünyamızda Ermeniler Üzerine – Ulaş Başar Gezgin

Levon Panos Dabağyan (1933- 7 Mayıs 2017), Türk milliyetçiliğinin belli başlı fikir babalarından olan bir Ermeni. 3 hilalin mucidi olduğu ileri sürülüyor. Gerekçesi ise, Osmanlı’yı simgelemesi.

MHP’nin kuruluşunda yer almış bir isim. Dabağyan’ın Türk milliyetçi hareketleri başta olmak üzere çeşitli konularda kitapları var. Cenazesine Meral Akşener başta olmak üzere zamanın MHP yönetiminden birçok isim katılmıştı.[1] Onların Levon abisiydi. Ancak Ermeniliğinden vazgeçip Türk-İslam sentezi içinde erimediğini de burada not edelim. Ermenice adını, dinini (mezhebini) ve kültürünü korumuştu. Cenazesi Surp Stefanos Ermeni Kilisesi’nden kalkar ve Şişli Ermeni Mezarlığı’na gömülür.

MHP kurucusu bir Ermeni olmak

Bu durum, çok çelişkili görünse de, o, kendisini ‘millet-i sadıka’ anlayışının temsilcisi olarak görüyordu. Aynı zamanda koyu bir anti-komünisttir.

Bu karmaşık duruşu nedeniyle, milliyetçi kesim dışında pek sevildiği söylenemez. Ona göre, Türklerle Ermeniler bin yıldır barış içinde yaşamış, son iki yüzyılda ise iç ve özellikle dış nedenlerle birbirlerine düşmüştü.

Dabağyan, 1915’te yaşananları yok saymaz, ancak ‘soykırım’ da demez; bunun yerine ‘1915 Tehciri Faciası’ ya da ‘1915 Tehciri Trajedisi’ der; 1915’i uğursuz bir yıl olarak niteler. Ona göre 1915’ten Türk halkı değil İttihat ve Terakki yönetimi sorumludur. Şöyle der:

Şu veya bu şekilde 1915 Tehciri aklıma geldiğinde doğrudan Enver Paşa’yı hatırlar, hep düşünürüm: Acaba bu adamda bir zerre olsun, vicdan yok muydu? Zira, Sarıkamış Harekâtı esnasında bir Ermeni nefer tarafından hayatı kurtarıldıktan sonra, yurdun dört bir yanına Ermenileri öven afişler astırdıktan bir yıl sonra, hemen hepsinin yok edilmesi için canla başla çalışmıştır!” (Dabağyan, 2012, s.187)

Dabağyan, Aksaray-Yenikapı’da (İstanbul) bir yalıda doğar. İlkokul-ortaokul ve lise öğrenimini İstanbul’daki Ermeni okullarında tamamlar. Ailesi gibi kuyumcu olacakken başka mesleklere yönelir. Yıllar boyunca çeşitli gazetelerde yazar. Bir süre patrikhanenin basın sözcülüğünü de yapar. Kitapları şunlardır:

Pearl Harbor’dan Hiroşima’ya 1941-1945, Kum Saati Yayınları, 2001; 2004.

Çağ Açan Hükümdar -Fatih – Aykurt Neşriyat, 1973

Sultan Abdülhamid Han ve Ermeni Meselesi, Kum Saati Yayınları, 2001.

Türkiye Ermenileri Tarihi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003.

Paylaşılamayan Belde: Konstantiniyye, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003.

-Kemalizm Işığında Azınlık Gözüyle- Atatürk, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003.

-Zaman Tünelinde Tüm Yönleriyle-Sinema Dünyası, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004.

Osmanlı’da Şer Hareketleri ve Abdülhamid Han, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2005.

Fatih ve Fetih Olayı, Kum Saati Yayınları, 2005.

100 Makale 100 Yorum, Karadağ Yayınları, 2006.

-Zaman Tünelinde- Şehr-i İstanbul’un Seyir Defteri, Karadağ Yayınları, 2006.

Türk Cihan Hakimiyetine Açılan Yol – Malazgirt Meydan Muharebesi (26 Ağustos 1071), Karadağ Yayınları, 2006.

-Emperyalistler Kıskacında- Ermeni Tehciri, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2007.

Başbuğ Türkeş ve Milliyetçilik -Siyasi Hayatım ve Düşüncelerim-,Yedirenk, 2009.

Tarihin Işığında Ermeni Meselesi ve 1915 Kaosu,Yedirenk, 2009.

Geçmişten Günümüze Millet-i Sâdıka-1: Osmanlı Ermenileri -Âmiralar, Devlet Adamları,

Mimarlar, Hekimler, İlim Adamları-,Yedirenk, 2010.

Geçmişten Günümüze Millet-i Sâdıka-2: Sanat Dünyamızda Ermeniler,Yedirenk, 2012

Görüldüğü gibi, Dabağyan’ın çalışmaları çok geniş bir alanı kapsar. Tarih kitaplarında ne ölçüde bir Ermeni gözüyle ne açıdan bir Türk milliyetçisi gözüyle baktığı ayrı bir inceleme konusudur. Kuşkusuz, her tarihçi için söz konusu olduğu gibi, nereye/neye nereden, kim olarak, nasıl, neden ve ne zaman (5N 1K) baktığı, tarihte neleri nasıl görüp neleri görmeyeceğini belirleyecektir. Tarih bakışımız, bulunduğumuz çağın koşullarından bağımsız değildir. Dabağyan’ın kendisi de, ilginçtir, Türk milliyetçisi bir tarihçi için şöyle demektedir:

Bir tarihçinin, herhangi bir kavmi düşman bellediğinden, o kavim içinden çıkmış dünya çapında sanatçıların haysiyetiyle oynaması ne sanat tarihçiliğine, ne de insanlığa sığmaz!” (Dabağyan, 2012, p.26).

Sanat dünyamızda Ermeniler

Dabağyan’ın kitapları arasında, en kapsamlı ve ansiklopedik nitelikte olan yapıtlardan biri, yukarıdaki dökümde yer alan 2 ciltlik son çalışma.

Bu çalışmanın 2. cildi, yukarıda görüldüğü gibi, ‘Sanat Dünyamızda Ermeniler’ başlığını taşıyor. 453 sayfalık kitap, üçe ayrılmış: ‘Türk Sanat Musikisine Hizmeti Geçen Türkiye Ermenileri’, ‘Türk Tiyatrosu ve Kuruluşuna Hizmeti Geçen Ermeni Sanatçılar’ ve ‘Plastik Sanatlar, Fotoğrafçılar’.

Bu oylumlu çalışmada, yazarlarla şairlerin eksikliği göze çarpıyor. Belki de 3. cilt onları kapsayacaktı. Ayrıca, sanat musikisi dışındaki Ermeni müzisyenler (örneğin Batı müziği) ve diğer dallardan sanatçılar dışarıda bırakılmış. Kimi sinemacılar aynı zamanda tiyatrocu da oldukları için kendilerine kitapta yer buluyorlar. Örneğin, Nubar Terziyan, Kenan Pars vd. Ancak yine tiyatrocu-sinemacı olan Adile Naşit (kitapta anılan Amelya Hanım’ın kızı, Ermenice adı Adela) ve ağabeyi Selim Naşit’e, Amelya Hanım’ın çocukları olarak yer verilse de ayrı birer madde ayrılmamış.

Aynı biçimde, kitapta Toto Karaca’ya yer ayrılırken, Cem Karaca ayrı bir madde olarak yer almıyor. Bu gibi tercihlerin gerekçeleri önsözde belirtilebilirdi. Son olarak, son yılların Ermeni sanatçılarına çok az yer verildiğini görüyoruz. Günümüzün yeni yeni tanınan sanatçıları anılmamış. Kitap yine de önemli bir boşluğu dolduruyor.

201 Ermeni sanatçı

‘Sanat Dünyamızda Ermeniler’ kitabında, 89’u müzisyen, 83’ü tiyatrocu ve 29’u fotoğraf sanatçısı ya da plastik sanatçı olmak üzere, tam 201 sanatçıya yer verilmiş.

Kitapta ‘müzisyenler’ başlığı altında yer verilen isimler şöyle:

Hampartzum Limonciyan [Baba Hampartzum] (1768-1839), Zenop Limonciyan [Neyzen] (1810-1866), Bedros Çömlekciyan [Kemani] (1785-1840), Baron (Parunak) (1834-1900) [Enstrüman İmalatçısı], Mandoli Yarutin Havadurin [Mandoli Artin, Hânende, Bestekâr ve Notist] (?-1890?), Afet (Apet) Mısırlıyan [Ûdî Hapet] (1850-1922), Agop Efendi (Şaşı Agop) [Kemani] (?-1910?), Agopos Alyanak [Kemani-Hanende] (1875-1964), Ağyazar Akyüz Garabedyan [Hanende ve Kanûnî] (1887-1967), Aleksan Efendi [Kemani Ağa] (1852-1910?), Aleksan Efendi [Hanende] (?-1925), Aleksan Efendi [Tanburi-Notacı] (1815 – 1864?), Andon Bedrosyan [Lavtacı] (1875-?), Andon Düzyan [Tanbûrî] (1765-1814), Arisdages Hisarlıyan [Papaz] (1856-1937), Asadur Efendi (Hasadur) [Hanende] (?-1904), Aristakes Şalcıyan (Aris Hovhannesyan) [Mûsikî Hocası] (1812-1878), Ûdî Arşak Efendi Çömlekçiyan (1880-1930) [Ûdî], Hagopos Alyanakyan [Kemani ve Hanende] (1868-1964), Artaki Candan [Kanuni Artaki] (1885-1948), Asadur Hamamcıyan (Asdik Ağa) [Hanende] (1846-1912), Avedis Zarmayr Gezüryan [Bestekâr] (1865-1955), Asadur [Hanende] (?-1900?), Boğos Hamamcıyan [Asdikzade-Hânende] (1872-1945), Bağdasar Ağa [Ekmekçi] (?-ı88o), Kirkor Berberyan [Ûdî] (1884-1959), Bimen Şen Der Ğazaryan [Bestekâr] (1873-1943), Cenk Taşkan [Besteci-Müzisyen] (1947-), Kirkor Ciğercioğlu [Hânende-Bestekâr] (?-1940), Hovhannes Çekiçyan [Bestekâr-Koro Şefi] (1929-), Dikran Çuhacıyan [Operet Bestecisi] (1836-1898), Hampartzum Çerciyan veya Çerçyan Küçük Hampartzum [Neyzen] (1828-1901), Prof. Edgar Manas [Müzikolog] (1875-1964), Kapriyel Yervant Apraham Ebeyan Efendi [Bestekâr] (1869-1958), Garbis Efendi Uzunyan [Bestekâr] (?-1925), Garbis Bakırcıyan [Kanunî] (?-?), Karabet (Garabed) Ağa [Hânende-Hacı] (1855-1915), Karnik Garmiryan [Bestekâr] (1872-1947), Garo Mafyan [Besteci – Aranjör ve Müzik Hocası] (1951- ), Haçarsum [Kemani] (? -1925?), Harutyun Hanesyan [Besteci ve Yönetmen] (1911-?), Harutyun Sinanyan [Müzik Eğitimcisi] (1872-1939), Istepan Gedik [Müzisyen-Bestekâr] (1886-1970?), Karabet Ağa

[Dividci] (?-?), Karakin Efendi [Ûdî-Bestekâr] (?-1925?), Kirkor Mehteryan [Sazende] (1866-1937), Krikor Çulhayan [Kemâni ve Nısfiyezen] (1868-1938), Krikor Kâhyayan [Enstrüman Ustası] (1855-1922), Krikor Sinanyan [Maestro] (1839-1914), Hovrik (Ovrik) Kazazyan [Lavtacı-Bestekâr] (1872-1936), Kapril Ağa (Tanburi Kapriyel) [Tanburi] (?-1872?), Levon Hancıyan Efendi [Bestekâr] (?-1947), Manol Ağa (Hanende Manuk) [Hânende] (?-1902?),  Mardik Ağa [Bestekâr] (?-1910), Markar Ağa Çilingir [Hânende] (?-1880?), Melik Efendi Mahdesi (Hacı Merker) [Mûsikîşinâs] (?-1920?), Mihran (Bursalı Hanende) [Bestekâr-Hânende] (?-1910?), Mihran Keresteciyan [Enstrüman Ustası] (1865-1940), Misak Ağa [Kemanî-Hânende] (?-1930?), Mihran Kavukcuyan [Mûsikî Hocası] (1882-1931), Melekzet (Mustafa Nuri) Efendi [Notacı] (1857-1937), Nigoğos Ağa Melkonyan [Bestekâr-Hânende] (1820-1890), Nigoğos Nişan Taşçıyan [Tanburî] (1841 – 1885), Nigoğos Hûdaverdi [Kemânî] (1829-1884), Nigoğos [Müzik Hocası] (?-?), Nubar Efendi [Kanûnî-Bestekâr] (1885-1954), Nubar Tekyay Çömlekçiyan [Kemânî] (1905-1955), Onnik Sarı [Bestekâr] (?-1885?), Onno Tunç Boyacıyan [Besteci-Aranjör] (1948-1996), Osep Ebeyan [Hânende-Üsküdarlı] (1873-1959), Ohannes Göçeyan [Piyanist] (1848-1872), Oskiyan Voskiyan [Tanburi-Neyzen] (1780-1870), Ovrik (Hovrik) Kazasyan [Lavtacı] (1872-1936), Ardaş Panosyan [Dans Hocası] (1881-1981), Sahak Hocasar [Kemânî ve Ûdî] (1889-1946), Sebuh Ağa Simonyan [Samatyalı-Amâ-Kemâni] (1828-1894), Sami Hazinses (Samuel Uluç) [Aktör-Bestekâr] (1925-2002), Serkis Efendi Suciyan (Kemani Searkis) [Kemanî-Bestekâr] (1885-1944), Sarkis Nurluyan [Sungurlulu-Şair] (1836-1888), Serkis Efendi [Ûdî-Büyük Serkis] (?-1925), Serkis Efendi [Ûdî – Küçük Serkis] (?-?), Serkis (Sarkis) Gülbenkyan [Bestekâr] (?-1940?), Serupe (Serovpe) Efendi [Ûdî] (?-1925?), Şınork Efendi [Ûdî] (?-189?), Tatiyos Enkserciyan Efendi [Kemâni ve Kânuni] (1858-1913), Ûdî Hrant Emre Kengülyan [Âmâ Ûdî] (1901-1978), Prof. Vahram Mühendisyan [Müzik Hocası] (1895-1953), Yetvart Margosyan [Viyolonist] (1912 -1956) ve Rahip Gomidas Vartabed (1869-1935).

Kitapta ‘tiyatrocular’ başlığı altında yer verilen isimler şöyle:

Agop (Hagop) Vartovyan [Güllü Agop (Yakup)] (1840-1891), Arşak Ğaçaduryan [Benliyan-İbiş] (1865-1923), Arusyag Bezirciyan [Aktrist] (1841-1907), Harutyun Aleksanyan [Tiran rolleri uzmanı] (1857-1918), Siranuş Aleksanyan [Aktrist] (1878-1959), Ohannes Acemyan [Heykeltıraş-Aktör] (1841-1871), Bedros Adruni [Yazar ve Aktör] (1862-1922), Ohannes Acemyan (?-1895) [Tenor ve Tiyatro Münekkidi], Mıgırdiç Acemyan [Şair ve Mütercim] (1838-1917), Altundürri [Arakel Altunyan] (1840-1886), Araksi Hanım [Aktrist] (?-?), Azniv Hraçya (1853-1920) [Aktrist], Acemyan Hanım [Aktrist] (?-?), Bedros Atamyan [Aktör] (1849-1891), Aşot Madat [Yazar-Oyuncu-Sahne koyucusu] (1886-1965), Araksiya Bistos [Aktrist] (1852-1882), Agop (Hagop) Ayvaz [Aktör-Tiyatro tarihçisi] (1911-2006), Amelya Hanım [Kanto ve Düetto] (?-1966), Ağavni-Zabel Binemeciyan [Tiyatro Aktrisi] (1865-1915), Rupen Binemeciyan [Aktör] (1857-1912), Onnik Binemeciyan [Aktör] (?-?), Eliza Binemeciyan [Aktrist] (1890-1981), Serovpe Benliyan [Ses ve Sahne Sanatçısı] (1835-1900), Agop Benliyan [Aktör] (?-?), Rozali Benliyan [Ses Sanatçısı] (?-1951), Berberyan [Oyuncu] (?-?), Mıgırdiç Beşiktaşlıyan [Şair ve Piyes Yazarı] (1828-1868), Bedros Baltazaryan Efendi [Aktör] (1866-1953), Agop Baronyan [Komedi Müellifi] (1842-1891), Nubar Bayvertyan [Tenor] (1922-1994), Bedros Mağakyan [Aktör] (1826-1891), Civanyan [Tiyatro oyuncusu] (?-?), Jirayr Çarkçıyan [Opera Sanatçısı-Maestro] (1929-1970), Mikayel Çaprastçıyan [Aktör] (1848-1907), Yetvart Çaprastçıyan [Aktör] (1892-?), Karekin Çaprastçıyan [Rejisör-Aktör] (1830-1862), Krikor Çobanyan [Aktör] (1861-1944), Teresa & Annik Çuhacıyan [Kerime Aktristler] (?-?), Dikran Efendi [Karagözcü] (?-?), Dağ “Kınar Hanım” Sıvacıyan[Aktrist] (1876-1950), David (Tavit) Triyans [Aktör] (1840-1898), Dikran Tosbatyan (1852-190?) [Aktör], Istepan Ekşiyan [Aktör] (1834-1901), Tomas Fasulyeciyan [Yönetmen ve Aktör] (1843-1901), Bayzar Fasulyeciyan [Aktrist] (1845-1920), Roza Vartiter Felekyan [Aktrist] (1869-1952), Dikran Kalemciyan [Yazar] (?-?), Mari Kamer [Opera Sanatçısı] (?-?), Şazig Köylüyan [Aktrist] (1857-1935), Toto Karaca [Aktrist] (1912-1992), Mari Nıvart Karayan [Aktrist] (1853-1885), Yeranuhi Karakaşyan [Aktrist] (1848-1924), Verkine Karakaşyan [Aktrist-Soprano] (1856-1933), Kuharik Şirinyan [Aktrist] (1860-?), Karekin Ristuni [Aktör] (1840-1879), Kevork Holâs [Aktör] (1858-1907), Siranuş Kantarciyan [Aktrist] (1857-1932), Mardiros Mınakyan [Aktör, Yönetmen] (1837-1920), Maryam Asdğig [Aktrist] (1852-1884), Manuk Sisak [Aktör] (1839 -1897), Nalyan Takvor [Aktör-Oyun Yazarı] (1843-1876), Nıvart Aleksanyan (Nıvart Suat Hanım) [Aktrist] (1895-1973), Anna Papazyan [Aktrist] (?-?), Arusyak Papazyan [Aktrist] (1841-1907), Garabed Papazyan [Mütercim] (?-?), Haçik Papazyan [Aktrist] (1845-1877), Peruz Terzakyan [Kantocu] (1866-1920), Dikran Sancakciyan [Aktör] (1845-1915?), Ani İpekkaya [Aktrist] (1939- ), Şamram Hanım [Kantocu] (1871-1955), Tokatlı Lüsi [Tiyatro ve Opera Sanatçısı] (1901-?), Sarkis Tütünciyan [Tiyatro Tarihçisi] (1880-1948), Agop Topuz [Opera Sanatçısı] (1923-?), Tospatyan [Aktör] (?-?), Nigoğos Tülbentçiyan [Aktör] (?-?), Kenan Pars [Aktör] (1920 – 2008), Nubar Terziyan [Tiyatrocu-Aktör] (1909-1994), Misak Torosyan [Tiyatrocu-Aktör] (1941-2010), Anta Torosyan [Tiyatrocu-Aktrist] (1909-1994), Kamer Sadıkyan [Tiyatrocu-Aktrist] (1911-1986), Nişan Hançeryan [Tiyatrocu-Aktör-Senarist-Ressam] (1923-1997), Arşavir Alyanak [Aktör-Senarist-Yönetmen] (1907-1981) ve Hovsep Yazıcıyan [Oyun Yazarı-Mütercim] (?-?).

Son olarak, kitapta ‘fotoğraf ve plastik sanatçıları’ başlığı altında yer verilen isimler şöyle:

Hovhannes İvan Konstantinoviç Ayvazovski [Ressam] (1817-1900), Maide Arel [Ressam] (1907-1997), Mari Gerekmezyan [Heykeltraş] (1913-1947), Sirvart Şahbaz [Heykeltraş] (1894-1985), Süzan Âdil [Ressam] (?-?), Istepan Akayan (1870-1937) [Minyatür Sanatçısı-Ressam], Viçen Aslanyan [Ressam] (1866-1942), Andon Babayan [Ressam] (?-1904), Beyzad Hovhannes Umed [Ressam] (1809-1874), Sepon Bezirciyan [Ressam-Dekoratör] (1839-1919), Harutyun Civanyan [Ressam] (?-?), Mıgırdiç Civanyan [Ressam-Dekoratör] (1848-1906), Çalgıcyan [Ressam] (?-?), Diran Çırakyan [Ressam] (1875-1921), Takvor Çırakyan [Ressam] (1873 – ?), Tavit Çırakyan Efendi [Ressam-Resim Hocası] (?-?), Hagop Damadyan [Ressam] (1839-1920), Esayi [Ressam] (?-?), Kirkor Köçeoğlu [Ressam-Hattat] (1845-1883?), Rupen Manas [Ressam] (1810?-1875?), Sebuh Manas [Ressam] (1816-1889), Mıgırdiç Melkonyan [Ressam] (1810?-1881), Parseğ [Ressam] (?-?), Dirazdsu Parseğ [Ressam] (?-1745), Bedros Sırabyan [Ressam] (1831-1898), Rafayel Şişmanyan [Ressam – Sanat Tarihçisi] (1885-1959), Voskan Yervant Efendi [Ressam-Heykeltraş] (1855-1914), Erol Sarafyan [Ressam-Heykeltraş] (1937- ) ve Ara Güler [Fotoğraf Sanatçısı] (1928- ).

Kitabın önsözüne göre yazar, Ermenilerle ilgili medyadaki olumsuz ifadelerden rahatsızdır. Ona göre, Türk sanatında emeği olan Ermeniler yeterince tanınmamakta; Ermenilerin olumlu yönleri gözden kaçmaktadır. Dabağyan, bu boşluğu doldurmayı amaçlar.

Kitapta kimi isimler sayfalarca anlatılırken, kimileriyle ilgili ancak birkaç satır bilgi toplanabilmiş. Kitap, notalara, resimlere, belgelere ve bulunabilmişse sanatçının resmine yer vermiş. Kitap yazımında Ermenice ve Türkçe kaynaklardan yararlanılmış. Kitaptaki kimi eksik bilgiler İngilizce ve Fransızca kaynaklar yardımıyla tamamlanabilirdi belki… Yine de dolu dolu bir kitap olduğunu söyleyebiliriz.

Ermeni müzik insanları

‘Sanat Dünyamızda Ermeniler’, III. Selim döneminde müziği notalamak için yeni bir yöntem geliştiren, hem kilisede hem de mevlevihanede müzik eğitimi almış olan besteci Hampartzum Limonciyan ile başlıyor söze…[2]

İlk bölümde öne çıkan isimlerden biri, Bimen Şen Der Gazaryan (1873-1943).[3]Bir diğer öne çıkan isim, Osmanlı’da operanın temellerini atan, Türkçe’de de Ermenice’de de ilk operayı besteleyen Dikran Çuhacıyan (1836-1898).[4] ​Kendisi aynı zamanda, II. Abdülhamit için ‘Hamidiye Marşı’nı yazmıştı. Osmanlı’da tek bir devlet marşı bulunmuyordu. Her padişahın ayrı marşı vardı ve padişah tahtta olduğu sürece bu marş Osmanlı’nın devlet marşı oluyordu. Dolayısıyla, Çuhacıyan, aynı zamanda devlet marşının yazarıydı.​ Fakat bu marşın kabul edilip edilmediği bilinmiyor. Bilinen başka bir Hamidiye Marşı var. Yine de, II. Abdülhamit’ten sanat çalışmaları için destek aldığı, onun huzurunda yapıtlarını icra ettiği ve ödüllendirildiği biliniyor.​ Öte yandan başka kaynaklar onu Ermeni ulusal hareketinin sanattaki sesi olarak görüyor. Ayrıca ‘Plevne Marşı’nın bestecisi olduğu ileri sürülüyor (“Tuna Nehri akmam diyor”). Daha kapsamlı bir açıklama için Çuhacıyan’la ilgili olarak Ermenistan’da yazılmış olan kitapları incelemek gerekiyor.[5]

Bir diğer isim, besteci ve müzikolog Prof. Edgar Manas. Manas, hem sarayda hanedanlık üyelerine müzik dersleri veriyor hem de kilise korolarını yönetip Ermeni halk müziği araştırmalarından kalkarak yeni besteler yapıyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstiklal Marşı’nın orkestra düzenlemesini Manas yapıyor.[6] Harutyun Sinanyan ise, İttihat ve Terakki Marşı ile Şehitler Marşı’nın bestecisi… Kendisi, Prens Sabahattin için de bir beste yapıyor. Bir başka isim, Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin ileri gelenlerinin dans hocası olan Prof. Ardaş Panosyan. Öne çıkan diğer isimler arasında, ‘Kimseye Etmem Şikayet’ şarkısı[7] ünlü olan Serkis Efendi Suciyan ve ‘Gam’zedeyim Deva Bulmam’[8]şarkısı iyi bilinen Tatiyos Enkserciyan Efendi de var.

Yazara göre Ermenilerden bu kadar çok müzisyen çıkması, Ermenilerin çocukluktan başlayarak kilisede müzikle tanış olmalarından ileri geliyor ve kilise müziği ile Türk sanat musikisi benzerlikler taşıyor. Dolayısıyla, Ermeni kilise müziğinden Türk sanat musikisine yönelmek çok kolay oluyor. Birçok Ermeni sanatçının Osmanlı sarayında ders verdiği ve/ya da mevlevihanelerde eğitim görüp burada müzik icra ettiklerini görüyoruz.

Gomidas / Komitas: Bir Ermeni Derviş

Kitapta Kütahyalı Gomidas’a (Komitas) haklı olarak özel bir bölüm ayrılıyor ve yine haklı olarak Gomidas, kitapta kendisine en çok sayfa ayrılan sanatçı olarak karşımıza çıkıyor. Dabağyan, Gomidas’ı ‘Ermeni İnsanının Ruh Bütünlüğü’ olarak adlandırıyor. Gomidas, Sayat Nova’dan[9] sonra Ermeni müziğinin en önemli ismi. 1915’ten önce Anadolu’yu karış karış dolaşıp Ermeni türkülerini derleyen bir derviş.[10] Çokça kendi bestesi de olan bir din insanı. 1915’te ölüme gönderilen 250 Ermeni aydını arasındadır; ancak Halide Edip ve Mehmet Emin Yurdakul başta olmak üzere Türk-Müslüman sevenleri tarafından kurtarılıyor; fakat eskisi gibi olamayacaktır. 1915’te gördükleri nedeniyle akıl sağlığını yitirir ve bir daha kendine gelemez.

Dabağyan’ın altını çizdiği gibi, Gomidas, İttihat ve Terakkicilerin çok yakından tanıyıp folklor araştırmaları nedeniyle örnek aldığı bir isimdir. Tehcir ayının başında Gomidas bir konser ve konferans verir ve bu etkinliğe Talat Paşa başta olmak üzere birçok ileri gelen İttihat ve Terakkici ve Türkçüler katılır. Bunlardan biri olan Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dabağyan’ın aktardığına göre, bu etkinliğin sunuş (takdim) konuşmasında şöyle der:

Anadolu’nun çocuğu bu Ermeni Rahip, uzun çalışmaları neticesinde Ermeni Müziği’ni kanatlandırmıştır. Rahatından vazgeçip bütün zamanını köyleri tek tek gezerek eserleri toplamaya harcamıştır. Ermeni ulusunun mirasını sergilemiştir. Bizim din adamlarımız da aynı şeyi yapmalıdır. Türk ulusunun gelişmesi ve hâzinesinin keşfi için yürekleriyle çalışmalıdır. Şu bir gerçektir ki, Ermeni kültürü, bizim kültürümüz karşısında gelişmektedir. Türkiye’ye giderek Anadolu’nun hangi köşesini gezerseniz gezin Ermeni yaratıcılığını ve aklını göreceksiniz. Eserleriyle, ürettikleriyle ‘Ben buradayım’ı size anlatacaklardır. Saraya giderseniz göreceksiniz mimarın Ermeni olduğunu. Ermeni ustaların dünyaca meşhur yüzüklerini göreceksiniz Van’dan. Geliştirdikleri tıp mekteplerini ve yazarlarının yazdıkları kitaplar ile bilim alânındaki kitapları, hepsi Ermeniler’in. Bunlar asırlardır birlikte yaşadığımız insanlardır.” (s.185)

Ermeni tiyatrocular

Buraya kadar Ermeni müzik insanlarını ele aldık ama içlerinde bir tane kadın bile geçmedi. Bu, kuşkusuz Dabağyan’ın sanat tarihçiliği yaklaşımından da kaynaklanabilir, Ermeni müzik kadınlarının daha az sayıda olmasından da… Fakat tiyatroya geldiğimizde bu tablo değişiyor:

Kitapta yer verilen Ermeni tiyatrocularının neredeyse yarısı kadın. Bu, Müslüman kadınlara yönelik sahne yasağından kaynaklanıyor. Bir de şu var: ‘Batı’ tarzı tiyatro, Tanzimat’la geliyor; ancak müzik Tanzimat’tan da önceye dayanıyor. Yine de müzikte de dönüm noktası, Tanzimat oluyor.

Dabağyan, bu bölüme, Ermeni tiyatroculara yönelik önyargı ve yanlış bilgilerden yakınarak başlıyor. Milliyetçi tarih, Osmanlı’da tiyatronun öncülerinin Ermeniler olduğunu gözden kaçırmamızı istiyor ve sanki dönemin Ermeni tiyatrosu, Ermeni şivesiyle Türkçe’ymiş gibi bir yanlış algı oluşturuluyor. Oysa, Osmanlı Ermenileri bu dönemde hem Ermenice hem de Türkçe olarak çeşitli yapıtları sergiliyorlar. Osmanlı tiyatrosu, Metin And’ın da belirttiği gibi, Muhsin Ertuğrul’la değil Güllü Agop’la başlıyor.

Sahnedeki ilk Müslüman kadın, Afife Jale. Fakat sonraki oyunlara çıkması polis zoruyla engellenecektir. Yaklaşık yüz yıl, sahnede yalnızca gayrı-müslim kadınlar vardır. Sahnedeki ilk Müslüman kadını gerçek yaşamda ağlatı üstüne ağlatı beklemektedir.

Bu bölümde Dabağyan en fazla sayfayı doğal olarak Güllü Agop’a ayırıyor. Agop, Müslüman olduktan sonra Güllü Yakup adını alacaktır. Bu nedenle, ne Türk’e yaranabilir ne Ermeni’ye. Ermeni onu artık kabul etmez; Türk’se ona geçmişini anımsatacaktır.

Dabağyan, Arusyag Bezirciyan’ın (1841-1907), Osmanlı sahnesindeki ilk kadın sanatçı olduğunu belirtir. Ondan önce başka bir Ermeni kadını sahne almışsa da, bu, sürekli olmamıştır. Bu nedenle, bu nitelemeye Bezirciyan’ı uygun görür. Dabağyan’ın yakındığı milliyetçi sanat tarihi anlayışı öylesine güçlüdür ki, Google’da bu isimle arama yalnızca birkaç sayfa veriyor. “İlk kadın tiyatrocu” araması ise, ekrana Afife Jale’yi getiriyor. Yalnızca bu nedenle bile bu kitabı değerli sayabiliriz.

Arusyag Bezirciyan, 10 yıl sahnelerde görünecek; evlenince sahnelerden çekilecektir. İlk kadın sanatçı, ilk Müslüman kadın sanatçı gibi çile çekecek, ilerleyen yaşlarında yalnızlık ve hastalık içinde son nefesini verecektir. ‘Vatan yahut Silistre’ oyunu sahneleneceği sırada Müslüman kadınlar sahneye çıkamadığı için, kadın rollerini Ermeni kadınlar (örneğin Zekiye’yi Aznif Hraçya oynar) alırlar.

Tiyatro, Hamid’in sansürü karşısında müzik kadar şanslı değildi. Bir dönem Ermenice oyunlar yasaklanacaktır. Ayrıca,

“(…) bilhassa İstanbul’daki tiyatroların siyaset mahfiline döndürülmesi Saray’ı tedirgin etmiş ve böylece Sultan’ın iradesiyle İstanbul’daki bütün tiyatrolar tatil ettirilmişti.” (s.360)

İlk Ermeni ve Türk tiyatro oyunlarının ve oyuncularının sahne aldığı tarihi Gedikpaşa Tiyatrosu (1859-1884) ise, Ermeni ulusal hareketine ilişkin bir nedenle kapatılması beklenirken, Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı ‘Çerkes Özdenleri’ adlı oyunda Çerkes bağımsızlığına çağrı yapıldığı iddiasıyla kapatılmakla kalmaz, yıktırılır!!! Bir daha da böyle bir tiyatronun sözü edilmez.

Öne çıkan tiyatroculardan biri, Ermenilerin Molière’i olarak bilinen Hagop Baronyan. Baronyan, ‘Şark Dişçisi’ adlı yapıtıyla tanınıyor. Bu yapıt, kitapta ‘Alaturka Dişçi’ olarak geçiyor. Dabağyan, Baronyan’ın abartıldığını, gerçekte Molière çapında olmadığını ileri sürüyor ve Baronyan’ın Güllü Hagop’a yönelik bitmek bilmez saldırılarından rahatsız olduğunu dile getiriyor.

Ermeni ressamlar, fotoğrafçılar ve plastik sanatçılar

Dabağyan bu bölüme ünlü Ermeni ressam Ayvazovksi’yle başlar. Bunu şöyle gerekçelendirir:

Hovhannes İvanoviç Ayvazovski ile başlamamın sebebi ise, ruhumdaki fırtınaları en iyi dile getiren ressam olmasıdır! Bu hâl sadece bende değil, hemen birçok Ermeni’de mevcuttur. Zira, aynı yalnızlığı, aynı ızdırapı onlar da çekmektedirler. Çünkü, 1939’dan başlayarak, kademeli şekilde birileri, bizlere “sizler azınlıksınız, bizler sizlerin Efendileriniziz” gibi lüzumsuz kelamlar sarfetmişler ve bu da bizleri çok, hem de pek çok üzmüşlerdir!” (s.399)

Bu bölümde birçok Ermeni ressam yer almıyor. Bunlar içinden ilk akla gelenler Jak İhmalyan ve Sarkis.

Dabağyan’ın milliyetçiliği

Dabağyan’ın yazım biçimi, soğuk ansiklopedi dilinden uzak. Yer yer okuruyla söyleşiyor, yer yer anılarına yer veriyor. Ansiklopedi türünden çoğu kez ayrılıyor. Bu, bir yandan olumlu, bir yandan ise (ansiklopedik bilgi beklentisinde olanlar için) olumsuz olabilir. Sık sık milliyetçi ve ırkçı olarak değerlendirdiği kimi Osmanlı ve Türk sanatı tarihçilerine veryansın ediyor. Örneğin;

Ancak, Milliyetçilik akımının, ırkçı çehresini günümüzde dahi gösterebilmesi ve özellikle aydın sınıfın böylesi zararlı kimselerin aralarında barınmalarını görmezliğe gelmeleri, tarihimizin hemen her alamnda siyaseten kayıtlar geçilmesine ve böylece tahrif edilerek, uzak-yakın tüm mazimizin hemen her karesine, düşmanlık ve ayrılık tohumları serpilmesine başlıca sebep teşkil etmiştir!” (s.134)

Ne denir böylesi hamaset ruhlu ciddi konuları dahi kendi menhus inançlarına âlet edebilen zavallı sözde mûsikî tarihi yazarlarından Hz. Allah milletimizi korusun. Ve ne acıdır ki, bu iğrenç yaratıklar millî ve siyasi tarihimiz ile alâkalı eserlerde de iğrenç kalemlerini oynatabilmektedirler…” (s.136)

Yine Dabağyan, görme engelli olan bir Ermeni müzisyenle ilgili olarak bir Türk müzik tarihçisinin yakıştırmalarına öfkelenir:

““Kördü. Belki Ermeni Çingenesi’dir. Bu benim şahsî tahminimdir, bir yerde kayda rastlamadım.” Bu çirkin ve yersiz yakıştırma ile açıklamayı aynen iade ediyor ve Ermeni mûsikîşinas ve bestekârların hemen hepsine de birer menfi kulp takmalarının, o güzelim insanlardan hemen hiçbir şey eksiltmeyeceğini ve fakat kendisinden çok şey alıp götürdüğünü bilmesini isterim!” (s.155-156)

Ve büyük harflerle şöyle der:

“Türkiye sadece Türk ırkından olanlarin değil, bir bütün olarak, Türk milletinindir! Ne bir eksik, ne bir fazla!” (s.156)

Anlaşıldığı kadarıyla Dabağyan, kendini Ermeni ırkından bir Türk milleti mensubu olarak görmektedir. Öte yandan, Ermeni Cemaati’ne mensup olmaktan gurur duyduğunu belirtir. Bu durum, yazarın nasıl olup da MHP’nin kurucularından olduğunu açıklayabilecek bir veri olabilir.

Dabağyan, yurtdışındaki 1915 tartışmalarında Türk dostu sayılanlara güvenmez. “Çünkü bu şahıslar şayet gerçekten Türk dostu olsaydılar, Türk-Ermeni ihtilafına değil taraf olmak, sadece iki cenahı da birleştirici önerilerde bulunmaları yeterdi.” (s.199) Dabağyan’a göre, taraf olmaları zaten Türk dostu olmadıklarını gösterir. Yazar, okura emperyalizmin hain ve ‘iğrenç’ planlarını sık sık anımsatır.

Daha sonra şöyle devam eder:

Ermeni’yi savunanı Türk düşmanı, Türk’ü savunanı Türk dostu olarak vasıflandırmak, yanlışların en büyüğüdür. Çünkü, iki kavim arasında bulunan bir hayati problemi dostlar değil, tarafsız ve dürüst kimseler tarafmdan olumlu yöne kaydırılabilir. Bunun dışmda davranmak işlenmiş bir suçu örtbas edebilecek pek kuvvetli bir savunma avukatı bulmaya çalışmaktan ileri gitmez. İşlenmiş suç var mı? Evet vardır! Mezkûr suçu işleyen ise Türk Milleti değil, doğrudan bir hükümet, yani namı diğer İttihat ve Terakki Fırkası’dır. Bunu gizlemeye çalışabilmek için Türk adını bu konuda kullanmaya kalkışmak ise, doğrudan vatana ihanetle eşittir.” (s.200-201)

Dolayısıyla, Dabağyan’a göre ortada bir suç vardır, fakat bunun Türklükle ilişkilendirilmesi doğru değildir. Bu açıdan, Dabağyan, Türk tezini savunanlardan da Ermeni tezini savunanlardan da ayrılır. 1071 ise yazar için şu anlama gelmektedir:

Doğu Anadolu topraklarının kadim halklarmdan Ermeniler, Bizans İmparatorluğu’nun dost ve şefkâtli(!) yaklaşımı ile Ermenistan’ı ele geçirmesinden sonra, millî hürriyetini kaybetmiş, Bizans esaretinde bir hayat sürmeye başlamıştır. Selçuklu Türklerinin, Anadolu’ya girişleri, Ermeniler’in karşısına yeni imkânlar çıkarmış ve böylece huzura kavuşarak, kendilerini din ve güzel sanatlara hasretmişler, güzel sanatların hemen her dalında nice harikalar meydana getirip nice sanat eserine imzalarını basabilmişlerdir ki, bunlardan birisi de, hiç şüphesiz resim sanatıdır.” (s.399)

Dabağyan’a göre, Ermenilerin başına gelenlerin temelini cemaatin mezheplere bölünmesi atmıştır. Vatikan ve Fener’den bağımsız olarak kendi kilisesine sahip olan Ermenilerin yoksul olanları, yazarın ileri sürdüğüne göre, 1835’lerden başlayarak Katolik ya da Protestan olmuştur. Bugün de İstanbul’daki Ermeni kiliseleri, mezarlıkları, hastaneleri ve diğer kurumları mezhebe göre ayrışmış durumda. Dışarıdan gözler için, dış-grup olarak Ermeniler birbirine benzer gibi görünse de, gerçeklik bu değil… Ermenilik, Hıristiyanlık ile özdeş gibi görülse de, içeride mezhep farkları söz konusu, birçok inançsız Ermeni var ve onları temsil eden kurumlar yok denecek kadar az… Ayrıca, Dabağyan, 1915’e inkarcı bir biçimde bakmamakla birlikte, 1915’te Ermenilerin siyasete bulaşmalarının rolü de olduğunu söylüyor. Oysa bu, dönemin koşulları düşünüldüğünde kaçınılmaz olacaktır. Aynı biçimde, Dabağyan, Robert Kolej için, “sonradan Türkiye Ermenilerinin başına belâ olacak Robert Kolej” der (s.437).

Sonuç

‘Sanat Dünyamızda Ermeniler’ kitabı, eksiklerine karşın büyük bir boşluğu dolduruyor. Haklarında yeterince bilgi bulunamayanların isimlerinin anılması bile önemli. Kitapla birlikte ilk notacıdan İstiklal Marşı düzenlemecisine, ilk operadan ilk tiyatrocuya nice sanatçının Ermeni olduğunu bir kez daha anımsıyoruz. Bir yandan da, kitap yardımıyla, Dabağyan’ın MHP kurucusu bir Ermeni oluşunu anlamlandırmaya çalışıyoruz ve kitap bu konuda kayda değer veriler sunuyor.

Tarihi tekçi bir açıdan değerlendirmedikçe, köklerimize indikçe, bu topraklar çokkültürlü sanat ve çokkültürlü yaşamla yeniden yeşerecek. Kitap, bu umuda yönelik değerli bir katkı…

Kaynakça

Dabağyan, L.P. (2012). Geçmişten Günümüze Millet-i Sâdıka-2: Sanat Dünyamızda Ermeniler. İstanbul: Yedirenk.


[4] Çuhacıyan’ın bestelediği ilk Ermeni operası Arşak II için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=fNVPChsr_pI

Yine Çuhacıyan’ın bestelediği ilk Türk operası olan ‘Arif’in Hilesi’nin videolarına ulaşılamıyor. Eser, Gogol’un ‘Müfettiş’inin Türkçe uyarlamasıydı ve 1872’de bestelenmiş ve aynı yıl Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelenmişti. 1875’te yazdığı ‘Leblebi Horhor Ağa’ opereti çok daha iyi biliniyor. Operet daha sonra Muhsin Ertuğrul tarafından filme çekilecek (1934), senaryolaştırma işini ise Nazım Hikmet üstlenecektir. Bu, ‘Ağa’nın 3. film uyarlaması olacak ve uluslararası düzeyde bir ödül alacaktır. 1916’daki ilk deneme, ‘Türk sineması’nda ilk konulu film olarak anılmaktadır, fakat yarım kalmıştır. Günümüzde bu operet Türkiye ve Ermenistan başta olmak üzere birçok ülkede sahnelenmektedir (örneğin bkz. Vahagn Margaryan Hor Hor From Operetta ‘Leblebiji Hor Hor Agha’ https://www.youtube.com/watch?v=mY6qrM4l5oI ). Çuhacıyan’ın operası (ki ilk Osmanlı opera yapısıydı) bugünkü Hazzo Pulo Pasajı’ndaydı (bkz. https://www.youtube.com/watch?v=XLbXiODupWw ).

[6] Yeri gelmişken bu konuda az bilinen bir bilgiyi paylaşalım: İlk İstiklal Marşı’nın sözleri aynıydı ama bestesi alaturkaydı. 1930’da bugünkü sürüm kabul edildi. 1923-1930 arasında İstiklal Marşı şöyle söylenirdi: https://www.youtube.com/watch?v=a212vKMoi_k

[7] Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=UPbctEtYQhg

“Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime

Perde-i zûlmet çekilmiş, korkarım ikbâlime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime”

Bu parça, yazara göre, Türkiye Ermenilerinin buruk duygularına tercüman olmaktadır.

[8] Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=piJpkq8Luis

Yaygın bir yanlışlığı da bu vesileyle düzeltelim: Söz konusu olan gamze değil gam. Gam’zedeyim, gam kurbanıyım.

Tatyos Efendi’nin soyadı birçok kaynakta ‘Ekserciyan’ diye geçmektedir. Dabağyan ise, ‘Enkserciyan’ diyor.

Dabağyan, bu parçanın da Türkiye Ermenilerinin duygularına tercüman olduğunu belirtir.

“Gamzedeyim deva bulmam

Garibim bir yuva bulmam

Kaderimdir her çektiğim

İnlerim hiç rehâ bulmam

Elem beni terk etmiyor

Hiç de fasıla vermiyor

Nihayetsiz bu ta’kîbe

Doğrusu tâkat yetmiyor”

 

Ulaş Başar Gezgin
İstanbul – BİA Haber Merkezi
12 Mayıs 2018, Cumartesi 00:00


http://bianet.org/biamag/kultur/197081-sanat-dunyamizda-ermeniler-uzerine

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın