HABER MERKEZİ – 1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde bu hafta Vartan Melkonyan var. Orkestra şefi olan Melkonyan’ın hikayesi Muş’tan Britanya’ya uzanıyor. Gördüğü bir rüya üzerine Hıristiyanları kurtarmak için Lübnan’a giden Maria Jacobsen adlı bir hemşirenin gramofonuyla müzikle tanışan Melkonyan, “Biz Ermeniler şöyle diyoruz: ‘Yaşam için teşekkürler’” ifadelerini kullanıyor.
Çeviri-Derleme: Tolga Er
Londra merkezindeki Abbey Road Studios, The Beatles’ın onu 1969 yılında ölümsüzleştirmesinden bu yana birçok kayda ve konsere tanıklık eder. Ancak hiçbiri 2014 senesinin Nisan ayında düzenlenen etkinlik gibi değildir.
O gün hayatının ilk 26 yılında mülteci olan, yetimhanelerde ve Beyrut sokaklarında yetişen bir erkek, Royal Filarmoni Orkestrası (RPO) ile kendi senfonisinin kaydını yapmak için sahneye çıkar.
Vartan Melkonyan şöyle diyor: “Eseri yazabilmek onlarca yıl aldı. Ancak bu sorun değil çünkü bu, gerçekten de bir ömrün hikâyesi; benim ömrümün ve diğer birçok Ermeni’nin.”
“Maria’ya Veda” senfonisinin ikinci çalışması, aynı zamanda bildiği tek anneye kendince “teşekkürler” demektir.
Vartan’ın büyükanne ve büyükbabası Ermeni Soykırımı’nda öldürülür, ancak çocukları yani onun anne ve babası Ermenistan ve Ortadoğu’daki güvenli yetimhanelere ulaşabilmiştir. Annesinin ölümünün ardından Vartan, erkek kardeşi ve üç kız kardeşi Beyrut’ta Danimarkalı misyoner Maria Jacobsen tarafından yönetilen bir yetimhaneye götürülür. Jacobsen’in 1960 yılında yaşamını yitirmesinin ardından “Maria’ya Veda” adlı eserini yazar.
“Devasa boynuzu olan eski usul gramofonla Maria’nın yetimhanedeki vinil plaklarını dinledim” diyen Vartan Soykırım’ı böyle anıyor ve şöyle “teşekkür ediyor”:
“Varlığımı ve olduğum kişiyi, kadınların yalnız seyahat etmediği bir dönemde Hıristiyanları katliamdan kurtarmak için daha önce hiç bulunmadığı topraklara gitmesini söyleyen bir meleği gören Danimarka’dan bir hemşireye borçluyum. Duyduğum minneti ve Maria gibi insanların ne kadar harika olduğunu yeterince anlatamam. Ben ve yetimhanedeki diğer çocuklar ona ‘Anne’ derdik. Büyüyüne kadar onun gerçek adını bilmiyordum.”
Büyük kaçış
Vartan’ın ailesi Van yakınlarındaki Muş’tan gelir. Şimdilerde Türkiye’nin olan o topraklar o dönem Ermenilerindir. Vartan babası Moses’in kendisine altı yaşındayken anne babasının Osmanlı askerlerince nasıl alındığını ve götürüldüğünü anlatır. Anne ve babasını bir daha göremezler ve onların başına ne geldiğine ilişkin bir kayıt yoktur.
Moses daha sonra Yakın Doğu Yardım Komitesi adı verilen bir teşkilatın yetimhanesine yerleştirilir. Daha sonra Beyrut’taki mülteci kampına götürülür. 1940 yılında yine kendisi gibi bir yetim olan Haiganoush’a işte burada aşık olur ve onunla evlenir. Vartan birkaç yıl sonra doğar. Ancak Haiganoush, Vartan daha dört yaşındayken salgından ötürü yaşamını yitirir. Moses büyük bir üzüntü içindedir, çocuklarıyla ilgilenemez. O yüzden Vartan, erkek kardeşi ve kız kardeşleri Biblos’ta bulunan ‘Kuş Yuvası’ adlı yetimhanede yaşamaya gider. Burası Beyrut’un 55 kilometre kuzeyindedir. Moses ile irtibatı kaybederler.
Kuş Yuvası’nda hayat zordur ancak burası evdir. Daha önce Ermenistan’a hiç gitmemesine rağmen Jacobsen sayesinde yetimhanede kültürüne dair bazı şeyler öğrenir: “Her ayın ilk Pazar günü Ermeni Ayini düzenlerdik. Bu, geleneğimizi devam ettirdi.”
Ona “Anne” derdim
Vartan’a Soykırım’ı anlatan ilk kişi Jacobsen’dir: “Bir ağacın altına otururduk, o da bize görgü tanıklarının hikayelerini anlatırdı. Benim soyumdan olanların nasıl bir barbarlığa maruz kaldığını anlamak neredeyse imkansızdı. Bu yüzden yüzüncü yılda anmak çok önemli. Sadece Ermeniler için değil, tüm sıradan insanlar ve herkes için de öyle.”
Müzikte teselli arardım
Maria Jacobsen, Vartan’ın hayatını kurtaran ise, müzik de onun hayatını hayat yapandır. Jacobsen’in gramofonunda ilk kez klasik müzik dinledikten sonra bir gitar alıp, çalmasını kendi kendine öğrenir.
Büyük çıkışını daha gençken, Fontana gece kulübünün grubunda solist olarak yapar. Kulüpteki İngiliz bir müzisyen İngiltere’nin kuzeyindeki kulüp ve barlarda sahne alabilmesi için iş yardımında bulunur:
“Lübnan’ı terk ettiğim için mutluydum çünkü o zamanlar 1970’lerdi ve çatışma başlıyordu. Güneşli Beyrut’tan Skegness’e gitmiştim ve Tom Jones’un şarkılarının cover’ını yapacaktım – Delilah’yı!”
Vartan bir süre sonra Leicester Meydanı’ndaki Talk of the Town isimli Londra kulübü ve Bond Sokağı’ndaki Celebrity gece kulübünde daimi oturma izni alır. O döneminde X Faktör benzeri yetenek programı olan ITV’nin Yeni Yüzler programına çıkar. Celebrity’de bir gece iki Ummanlı prensesle tanışır ve Royal Filarmoni Orkestrası ile bir parça kaydedebilmesi için gereken miktarı karşılamasına onları ikna eder.
Londra yakınlarında yaşamasına rağmen Beyrut’taki zamanını unutmamıştır, unutamaz:
“Her yıl üç kere giderim. Yetimhanede kalırım. O hala orada. Küçük bir odada, hücrede uyurum. Yönetici beni her zaman çocuklarla tanıştırır. Onlarla oturur öğlen yemeğini çocuklarla beraber yerim. Bunu hiçbir otele değişmem. Orası benim evim. Bildiğim tek evim.”
Vartan ve kızı Veronica Soykırım’ı anmak ve Maria Jacobsen’i onurlandırmak için Van’dan Beyrut’a bin kilometre yürümeyi planlar. Bu aynı zamanda annesi ve babası ile binlerce diğer Ermeni’nin yürüdüğü rotadır:
“Özünde insanlar iyidir. En önemlisi bir araya gelmektir. Maria Jacobsen’in ettiği iyiliğe dikkat çekmek istiyoruz. Minnettarlık ciddi derecede önemlidir. Basit ve güçlüdür. Neredeyse ölmemizin üzerinden yüz yıl geçtikten sonra biz Ermeniler şöyle diyoruz: ‘Yaşam için teşekkürler.’”
İlk yorum yapan siz olun