Dr.med. Sarkis Adam
Çok üzücüdür ki, son yıllarda Müslüman olmayan Türkiye azınlıkların kutsal mekanları saldırıya uğramaktadır. Türkiye’de, özellikle Müslüman olmayan azınlıklara karşı bitmeyen kin ve nefretin son yıllarda artması derin kaygı ve endişe verici durumdur ve Müslüman olmayan T.C vatandaşlarında ciddi tedirginlikler yaratmaktadır. Bu kaygı ve endişe verici çirkin olaylar Türkiye’de bir ilk değildir.
Türkiye’de yaşayan Müslüman olmayan azınlıkların okullarından kiliselere, mezarlıklarından tutun, tüm kutsal mekanları saldırılara uğramakta, duvarlarına kin ve nefret niteliği içeren çirkin yazılar yazılmaktadır. Çok yakın geçmişte, HDP’nin tutuklu eşbaşkan yardımcısı Aysel Tuğluk’un Ankara’da vefat eden annesinin cenazesinin defnine, bir gurubun ”Burası Ermeni Mezarlığı Değil” sloganı ve küfürlerle müdahale edilmesi sonucunda çıkan olay, devletin yetkili mercileri, yöneticileri ve aydınlar tarafından kınanmasına rağmen Türkiye azınlık toplumunda tedirginliğe neden olmuş, derin kaygılar, kuşkular ve endişeler yaratmıştır.
Diğer bir olay ise 2018’in ilk günlerinde sosyal medyaya yansıyan İstanbul-Bahçelievler Şehit Mehmet Karasalan Anadolu İmam Hatip Lisesinin 15 Temmuz şehitleri anma köşesinde toplumun belirli kesimlerini hedef alan ayrımcı, kırıcı ve son derece üzücü ve kaygılandırıcı ifadeler, İstanbul Milletvekili Sayın Selina Doğan ,İstanbul-Bakırköy Belediye Meclis üyesi Sayın Nurhan Çetinkaya’nın duyarlı çabalarıyla ve sağduyu sahibi duyarlı kişilerin tepkisiyle ,yazılar kısmen değiştirilmiş ve yumuşatılmıştır. Çok kısa bir zaman önce, Ermeni vakfına ait Üsküdar Kalfayan Kız Yetimhanesinin duvarına yazılan ”Azap Ermeni’ye” yazısı hatıralardan silinmeden, son olarak da Kadıköy Surp Takavor Ermeni kilisesi önüne çöpleri yığınlarla döküp, kilise duvarına ”Erzurumlu Bu Vatan Bizim” yazısın yazılması kaygılandırıcıdır, olayın Kadıköy belediyesi tarafından kınanması ve failinin tespit edilmesi olumlu karşılandığı kadar, failin bir akıl hastası olduğu açıklanması inandırıcı olamamıştır.
Başta Hrant Dink suikastı, Sevag Balıkçı cinayetinin perde arkası ve yukardaki kaygı verici olaylar tam olarak aydınlanması, kutsal mekanlara yapılan saldırıların, duvarlarına yazılan çirkin yazıların faillerinin bulunması ve cezalandırılması, gerektiğinde eğitilmeleri kamu vicdanı rahatlatır. Başta Türkiye’de yaşayan Müslüman olmayan azınlıklar tarafından bu tür çirkin olayların ”Belli Bir Hedefe Yönelik Nefret Suçları” olarak algılayarak tedirginliğe kapılmamaları bağlamında ve eşit haklara sahip vatandaşlar olduklarına dair mevcut güvenceler daha da belirgin hale getirilmelidir.
Seneler önce, Uluslararası Azınlık Hakları (MRG) ve Diyarbakır Barosu tarafından ortaklaşa yürütülen Türkiye’de Ayırımcılıkla Mücadele ve azınlık Hakları Destekleme başlıklı projesinin bir parçası olarak hazırlanan ve yayınlanan ”Rapor” un Türkiye Ermeni Toplumunu ile ilgili bölümlerini, paylaşmanın ve konu ile ilgili görüşlerimi belirtmenin yararlı olacağını düşündüm:
Günümüzde Azınlık Hakları Türkiye’nin de tam üye olduğu BM, Avrupa AGİT komisyonu, Avrupa Konseyi, üç temel örgüt tarafından geliştirilmekte ve takip edilmektedir.
BM, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 27. maddesi ile azınlıkların dini hakları korunurken, BM Evrensel Beyannamesi de ayırımcılığı yasaklamaktadır, buna ek olarak ayrıca BM in Her Türlü Irk ayırımcılığını Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme(CERD) ise ayırımcılığa karşı evrensel korumayı sağlamaktadır:
Avrupa’da azınlıklara ilişkin ilk önemli belge Ulusal Azınlıkların korunması için ”Çerçeve Sözleşmesi”dir. Konseye üye 47 devletten, içlerinde Türkiye olmak üzere 4 üye devlet bu sözleşmeyi imzalamamıştır. Bu bağlamda en güçlü koruyucu Avrupa Belgesi İnsan Hakları Ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesidir (AİHS), bu sözleşmenin 14. maddesi Ulusal Azınlık mensubu olma temeline dayalı ayırımcılığı yasaklar. Türkiye AİHS’e taraftır ve AİHS’i yargı yetkisine sahiptir:
Türkiye’de azınlıkların statüsü, azınlıkları din temeline dayalı olarak tanımlayan 1923 Lozan Antlaşması ile tesis edilmiştir. Türkiye sistematik bir şekilde Lozan antlaşmasını ihlal etmektedir. Kaldı ki Lozan antlaşmasının şartlarının tam olarak uygulanması halinde dahi Türkiye’deki tüm azınlıklara yasal korunma sağlanmış ve azınlıkların beklentileri karşılanmış olmayacaktır.
Türkiye’de Anayasanın 10. maddesi ayırımcılık yasağını ve eşit muameleyi güvence altına almaktadır, Lozan antlaşması özel olarak Müslüman olmayanları kanunlar önünde eşitlik ve ayırımcılığa uğramama hakları tanımaktadır.
Türk Ceza Kanunu ve İç kanun maddelerinde ırk, din, mezhep, veya bölge temeline dayalı kin ve düşmanlığı tahriki ve bu tahrik nedeniyle, kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde yasaklamaktadır. Ancak çoğu zaman savcılar bu madde hükmünü genel olarak azınlıklara nefret söylemlerine, ırkçılığa ve antisemitizme karşı korumak için başvurmamaktadır.
Müslüman olmayan azınlıkları potansiyel iç düşman olarak gören hâkim zihniyetler değişmedikçe, yapılacak yasal yeniliklerin azınlıkları ayırımcılığa ve nefret söylemlerine karşı tek başlarına korumak için yeterli olacaklarını sanmıyorum.
1-Kanımca bu doğrultuda değişim ve düzeltmeler için önce sosyal projeler üretmek ve geliştirmekle başlamalı.
2-Okul öncesi eğitimde ve okullarda ayırımcılığa, nefret ve hoşgörüsüzlüğe karşı eğitim verilmeli.
3-Kapsamlı bir şekilde ayırımcılık ve nefret uyandıran ifadelerle mücadele yasası çıkartılmalı.
4-Ayırımcılık Yasağı ve Nefret Suçları ile ilgili bağımsız bir Ulusal Kurum Oluşturulmalı.
4-Tüm ders kitapları, sosyologlar, psikologlar, insan hakları savunucuları, tarihçiler tarafından incelenmeli azınlıklar hakkında ayrımcı ve nefret ile ifadeleri kitaplardan temizlenmeli ve Türkiye tarihine ilişkin yanlı kayıtlar kitaplardan çıkartılmalıdır.
5-Güven Ortamı yaratmak için, etkin bir ”KİN ve NEFRET SUÇLARI YASA TASARISI” hazırlanıp TBMM sunulmalıdır.
İlk yorum yapan siz olun