Tomas Terziyan
İtalya’nın, kırmızı tuğlaları, uzun revaklarıyla ünlü ‘kızıl şehri’ Bologna’yı ikinci ziyaretimdi. Şehirle bir yıl önceki tanışmamızda müzelerini, kütüphanelerini, saraylarını, kiliselerini, tiyatrolarını, meydanlarını, pazar yerlerini, Neptün Çeşmesini, ikiz kulelerini, San Vitale kanalını, Konservatuarı, Certosa[1] mezarlığını gezmiş, Orta Çağ mimarisinin birçok örneğine tanık olmuştum. Emilia Romagna bölgesindeki işlek konumuyla kolay ulaşım olanakları sunan Bologna’yı Padova, Ferrara, Modena, Ravenna gibi kadim şehirleri günübirlik ziyaret etmek için bir sıçrama tahtası olarak da değerlendirmiştim. Bu yolculukların dönüşü, günün ileri saatlerinde kürkçü dükkânı misali Bologna garında noktalanıyor, kendimi giderek yakın hissettiğim şehre ve konakladığım üniversite kampusuna yeniden kavuşmanın keyfini yaşıyordum. Yörenin spagettisi, şarabı, müziği ve daha bilmem nelerinin verdiklerinin ötesinde, başlarda tarif edemediğim bir duyguydu bu.
Bologna, dünyanın en eski üniversitesine sahip. Üniversitenin ilk mekânı ve merkezi olan Archiginnasio saray ve kütüphanesi ile anatomi amfisini gezebilme talihine ermiştim. Bilim tarihçisi dostum Dr. Şeref Etker, bir sohbetimizde bana “Bologna’da Çamiçyan kimya enstitüsü var, bir daha gittiğinizde uğramak istersiniz belki” demiş, sevgililerim arasına giren şehri yeniden görmenin bahanesini içimde tutuşturmuştu.
Enstitü, kaldığım kampusun yakınındaydı. Bologna Üniversitesinin kimya geleneğini yansıtan Istituto Chimico Giacomo Ciamician, aynı zamanda Üniversitenin kimya bölümünü temsil ediyor. Bologna Üniversitesine bağlı, uygulama sınıflarıyla donanmış bir kimya enstitüsü, ilk kez 1737’de kurulmuş. Bugün Via Francesco Selmi’de yer alan ve mimarisi Çamiçyan’ın (bundan böyle Çamiçyan [Erm. Չամիչեան] diye anmakta sakınca görmeyeceğiz) taleplerine göre belirlenen enstitü, 1920’lerin sonlarına tarihlenmekte. Özenli bir dış görünüşe sahip yapıda bir büyük amfi ve zarif süslemeleriyle öne çıkan görkemli bir kitaplık var. Enstitü, 1970’lerde kurulmaya başlamış bir müzeyi de barındırıyor.
Kütüphane sorumlusu Gustavo Filippucci, bana kaynak temininde gösterdiği içten yardımseverliği Enstitünün müze yöneticisi kimya profesörü Maria Teresa Gandolfi’yle temasımda da gösterdi. Böylelikle Gandolfi ve diğer öğretim görevlileriyle görüşüp Çamiçyan koleksiyonunu temaşa fırsatı buldum. Prof. Gandolfi, büyük bir incelik ve kıvançla bana mihmandarlık ederek unutamayacağım simalar arasındaki yerini aldı. Güler yüzünü ve bana armağan ettiği kitapları titizlikle saklayacağım.
Girişten başlayarak zemin ve ikinci katlara belli bir mantık çerçevesinde yerleştirilmiş, bir kısmı bizzat Çamiçyan’ın geliştirdiği araç-gereçler, bir yandan söz konusu ilmin Bologna’da geçirdiği evreleri, diğer yandan 1900 başlarındaki kimya laboratuarlarının havasını yansıtıyor. Müze koleksiyonu, üç ana bölümden oluşuyor: ilmȋ aparatlar, laboratuarda kullanılan cam eşyalar ve tarihi önem arz eden kimyevi ürün örnekleri.
İlmȋ aparatlar arasında: elektron hareketli kimyevi reaksiyonların analizinde kullanılan ilk polarograflar, ışınları dalga boylarına ayıran spektroskoplar, maddelerin optik etkinliklerini ölçen polarimetreler, bir ortamdan geçirilen ışığın şiddetindeki azalmayı ölçen spektrofotometreler, çözeltilerde renk ölçmeye yarayan kolorimetreler, kimyevi analiz aparatları, tartılar, elektron deneylerinde kullanılan gazlı Crookes tüplerinden bir koleksiyon yer almakta. 20. Yüzyıl başlarına tarihlenen bu aparatların büyük kısmı, günümüzün gelişmiş elektrokimya gereçlerinin ataları.
Her bir parçası üzerine titrenen ve hummalı bir ilim faaliyetinin göze çarptığı Enstitü, Giacomo Ciamician’ın büyük bir gurur ve saygıyla anıldığının en yakın tanığıydı.
Zamanının 100 yıl önünde bir bilim insanı
Kimdi Giacomo Ciamician?
Kimyacı Luigi Giacomo, namı diğer Luigi Hagop, fotokimyanın kurucularından olup güneş enerjisini fotokimya reaksiyonları sayesinde yeni bir yakıt türüne dönüştürme imkânlarını araştırmış; gaz, kömür gibi karbon salan yakıtlara karşı daha sağlıklı ve düşük maliyetli bir seçenek sunarak çevre kirliliğini giderme yollarına da ışık tutmuştu. İlmȋ bilginin teknolojiye uyarlanması, özellikle kimya ilminin toplum yararına kullanılmasının ateşli bir destekçisiydi. Sonraları ondan “güneş panelinin babası” diye söz edilecekti.
Babası, ünlü Mıkhitarist tarihçi, dilbilimci, ilahiyatçı, pedagog Mikael Çamiçyan’ın akrabası Hagop; annesi, Carolina Ghezzo idi. 1850’de, bir Mıkhitarist piskoposun önderliğinde, Ermeni cemaatinin serpilmeye başladığı, 1920’ye kadar Avusturya-Macaristan’a bağlı kalan Trieste’ye göçerler. 1857’de Luigi Giacomo Ciamician doğar. Orta halli bir ailenin çocuğudur. İlköğrenimini Trieste’de Imperial Regia Scuola Reale e di Nautica’da (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Denizcilik Okulu) gören Hagop, Adriyatik Tabii İlimler Cemiyeti sekreteri, tatbiki kimya uzmanı öğretmeni Augusto Vierthaler sayesinde kimya ilmine tutkuyla bağlanır. Yetenekleri, özellikle güçlü belleği ve meraklı kişiliğiyle çevresindekilerin hayranlığını kazanır. 1874’te Viyana Politeknik Enstitüsüne geçer ve öğrenimine Viyana Üniversitesinde devam ederek 1880’de Hesse’deki Giessen Üniversitesinden mezun olur. Aynı yıl İtalya’ya döner ve ünlü kimyacı Stanislao Cannizzaro’nun laboratuarında asistanlık yapar. Burada, genç ve ünlü kimyacı, birlikte birçok araştırma ve makale yayınlayacakları Paolo Silber’le tanışır. 1887’de, pirollerin kimyevi davranış ve türevleri üzerindeki çalışmalarıyla Roma’daki Accademia dei Lincei (Vaşaklar Akademisi) tabir edilen kadim kraliyet akademisinin ödülünü kazanır. Yaptıklarıyla İtalya’nın ilgi odağıdır ve henüz otuz yaşındayken Padova Üniversitesinin kimya profesörlüğüne atanır. İki yıl sonra, 1889’da, bu kez Bolonya Üniversitesinin kimya profesörlüğüne getirilir. Sonradan Accademia dei Lincei’yle birlikte birçok İtalyan akademisi; Fransa, Prusya, Bavarya, İsveç, Sen Petersburg gibi akademilerin üyeliklerinde bulunur. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir dizi kimya cemiyetinin asil ve şeref üyesidir. 1910’da, İtalyan Tatbikȋ ve Genel Kimya Cemiyetinin başkanlığına, aynı zamanda Senato üyeliğine seçilir. Beri yandan, Bologna şehir meclisi üyesidir de. Gerekli kanunların çıkarılmasına ön ayak olarak ülke sağlığı ve ilminin gelişmesine katkıda bulunur. Bunlardan biri de kibritlerde beyaz fosfor kullanımını yasaklayan 1906 Bern Konvansiyonunun kabulü için Senato’da verdiği mücadeledir. Birinci Dünya Harbi ortalığı kasıp kavururken, Mayıs 1915’te, alkalin solüsyonlu sargı bezlerinden oluşturduğu, sonradan Ciamician-Pesci Maskesi diye anılacak olan ilk gaz maskesini tanıtır. Çamiçyan, Bolognalı fizikçi Augusto Righi’nin de yer aldığı Società Italiana per il Progresso delle Scienze’nin (İtalyan İlim Terakki Cemiyeti) etkinliklerine katılır. İki dost, disiplinler arası işbirlikleriyle büyük saygı uyandırırlar. Rivista di Scienza (İlim Mecmuası), Scientia (Bilgi) ve La Scienza per tutti (Herkes için ilim) gibi mecmualarda makaleleri yayımlanır.
1912’de New York’ta düzenlenen uluslararası tatbiki kimya konferansında “Geleceğin Fotokimyası” başlığıyla sunduğu bildiriyi okurken şöyle der: “Kömüre dayalı kara ve asabi medeniyeti güneşin temiz enerjisini kullanmayı temel edinen huzurlu ve tehlikesiz bir medeniyetle ikame edebiliriz. Kıraç topraklarda dumansız ve fabrika bacasız sanayi kolonileri serpilecek; cam tüplerden oluşan ormanlar ovalara yayılacak ve her yerde cam yapılar boy verecek. Bu cam yapıların içinde, şimdiye dek bitkilerin sırrı olan fotokimya işlemleri yürütülecek; ancak bu işlemleri, tabiattan daha verimli kılmayı bilen insan sanayisi yönetecektir. Çünkü tabiatın acelesi yok ama insanlığın var. Ve eğer gelecekte kömür tedariki tükenecek olursa, medeniyet bununla durmayacak ve güneş parladığı müddetçe yaşamaya devam edecektir”.
1889-1922 yılları arasında Bologna Üniversitesinde profesörlük yapan Çamiçyan, yüz yıl önce bio-teknolojinin temellerini atar. Spektroskopiyle uğraşırken yirmi yaşında bile değildir. Periyodik sistemdeki aynı grup elementlerinin benzer emisyon spektrumlarına sahip olduğunu bulmuş; bu buluşu sonradan, henüz kuantum nazariyesi şekillenmemişken, atomların enerji seviyeleri fikrinin doğmasına yol açmıştı. Organik kimyadaki ilk araştırmalarına 24 yaşında, tabii reçine komponentlerini inceleyerek başlamıştı. Pirolü (Kemik yağı ve taşkömürü yağı komponenti) incelemiş, 1885’te Silper’le birlikte, iodol tabir ettikleri tetraiodopirolün sentezi hakkında bir bildiri sunmuşlardı. Güçlü bir antiseptik olan bu madde, eczacılığın en önemli buluşlarından sayılmaktadır. Çamiçyan’ın nazari ve fiziki kimya sahasındaki araştırmaları naftalin, pirol ve diğer heterosiklik, yani halkasında karbon dışında atomlar da bulunduran aromatik molekül yapılarının incelenmesiyle ilgiliydi. Silber’le birlikte tabii bileşikler üzerinde çalışırken, ışığın bileşiklerdeki kimyevi etkisini incelemeye yönelirler. Böylece Çamiçyan, organik fotokimyaya katkılarıyla da dünyaca tanınmış kimyacılar arasında yer alır.
Bütün Avrupa’da ün kazanan birçok çalışması yayınlanır. Bunlardan biri, 1877-1880 yıllarını kapsayan, Roma’da büyük kabul gören “Ricerche sulla biologia”dır (Biolojiye dair araştırmalar). 1880-1890 yılları arasında piroller ve türevleriyle ilgilenir. Aynı yılları kapsayan bir diğer çalışması, “Ricerche sopra alcune sostanze vegetali” (Birkaç nebati madde hakkında araştırmalar) yayınlanır ve akademisyenlerin büyük ilgisini çeker. Hepsinin yanı sıra birçok elyazması, ders kitabı, ilmȋ semineri de unutmamak gerekir. Bunların içinde “I problemi chimici del secolo” (Yüzyılın kimya meseleleri), “Chimica organica negli organismi” (Organizmalardaki organik kimya) vs gibi önemli başlıklar döneme damgasını vurmuştu. Çamiçyan, 1898’den sonra birçok kitap yazarak kendini ışığın etkisini incelemeye adamış ve giderek bitkilerin hayati meseleleriyle ilgilenmiştir.
İtalyan hükümeti, Bologna Üniversitesinin önüne Çamiçyan’ın bir büstünü diker; 1922’de, Trieste’deki Ermeni sokağına onun adı verilir. 1979’da, İtalyan Kimya Cemiyetinin organik kimya bölümü, genç bilim insanları için Çamiçyan’ın adıyla yıllık yarışmalar tesis eder. 2007 Eylül’ünde ise, Bologna Üniversitesinin Giacomo Ciamician bölümü, ünlü kimyacının 150. doğum yıldönümüne atfen bir konferans düzenleyerek, onun bugün de önemini fazlasıyla duyuran “yeşil kimya”ya yaptığı vurguyu saygıyla anar. 1997’de, Erivan’da, Luigi Çamiçyan adıyla bir Tatbiki Kimya enstitüsü kurulur.
Çamiçyan’ın, İtalyan bestecilerinden üstün tuttuğu Wagner, Beethoven, Bach gibi Alman büyüklerine hayran, Bologna kuartetinin şeref üyesi bir müzik sevdalısı olduğunu; 9 kez Nobel’e aday gösterildiğini, özellikle 1914’te bir oy farkla ödülü kazanamadığını da söylemeden geçmeyelim.
- Yazının orjinali 2015 Eylül’ünde hem Yedikule Ermeni Hastanesi dergisi hem de Paros Dergisi’nde Yayımlanmıştır
[1] İtal. Manastır.
İlk yorum yapan siz olun