Öncelikle, istismara ve yanlış anlamalara pabuç bırakmamak için iki hususu belirtmem gerekiyor; bunlardan biri tüm inançlara ve mezheplere eşit uzaklıktayım, bir diğeri de hangi ırka/etnik gruba mensup olursa olsun tüm insanların ödünsüz bir şekilde eşit bulunduklarına, saygıdeğer olduklarına yürekten inanıyor; net bir şekilde kabul ediyorum.
Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM
Ancak Türklerin vatan yaptığı ve ezici çoğunluğunu teşkil ettiği Anadolu topraklarında, birileri duyguları ile herhangi bir etkinlik/siyaset yaparak Türk ulusunu yok saymaya kalktığı taktirde, onu en kallavi ırkçı sayarak gardımızı almaktan asla geri durmayız.
Maalesef Anadolu topraklarında bir kısım insanların kerameti kendinden menkul olarak, kendilerine aydın yaftası takıp Türklüğe sövmeyi ve karşılarına almayı evrensellik, ama azınlıkta olanları güya insan hakları çerçevesinde kayırma yoluna girerek mazlum ve ezilmiş göstererek en aşağılık ve sinsi ırkçılığı yapıyorlar ki, bunu yememizi hiç kimse beklemesin.
Şimdi yavaş yavaş makalenin başlığında anlamını bulan konumuza girelim.
Herkesin çok iyi bildiği gibi Cumhuriyet Halk Partisi’ni Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurdu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni iki büyük eserinden biri olan bu parti ile şekillendirdi, devrimlerini yaptı.
Ayrıca Ulu Önder’in söylediği ”Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ahaliye Türk denir!” ifadesi anakolonlardan biridir.
Diğeri ise ”Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü üzerine kurulmuştur!” ifadesi anakolunu üzerine oturmuştur.
Büyük Atatürk bu ifadelerde Anadolu’da yaşayan diğer etnik azınlıkları yok saymıyor, ama devletimizin en hassas esprilerini ödünsüz olarak ortaya koyuyor.
Etnik kökenine bakmaksızın tüm yurttaşlar için ‘’Ne mutlu Türk’üm!’’ demeyi yeterli buluyor.
Atatürk, İnönü ve ondan sonra gelen tüm genel başkanlar indinde, Büyük Atatürk’ün direktifi ve Cumhuriyet’in temeline koyduğu Türklük daima bilinçli olarak temel unsur olarak tutulmuş ve buna itirazı olanlar CHP’de asla barındırılmamıştır.
Ta ki, Deniz Baykal’ın, alçakça bir kaset operasyonu ile genel başkanlığı bırakıncaya kadar.
Dersimli Kemal’in genel başkanlığından önce parlamentoda bulunmuş biri olarak CHP milletvekillerinin en beğenmediğinizin bile ne kadar da Atatürk’e sadık ve harfiyen yolunda olduklarına bizzat tanıklık eden biriyim.
Kılıçdaroğlu, nam-ı diğer kendi koyduğu adla Dersimli Kemal’in CHP’ye genel balkan olduktan sonra, partinin fiziksel görünümü ile birlikte, iç organlarının da toptan değiştiğini herkes gördü.
Dersimli Kemal genel başkan olduğu 22 Mayıs 2010 tarihinden itibaren geçen sekiz yıl içinde CHP’nin en alt biriminden başlamak üzere, milletvekilliği ve üst yönetim birimlerine kadar Kürtçüleri, Ermenicileri, Liboşları, Atatürk düşmanlarını doldurdu.
Büyük bir günah galerisini oluşturan bunları tek tek saymamızın bir makale çerçevesinde olanağı yoktur, ama başlıkta belirttiğimiz gibi bunun üç sütunu vardır.
Bunları belirtmeden önce Dersimli Kemal’in ağır korkaklık hastalığı ve en katı dincide bile bulunmayan yoğun takıyyeciliği ile siyasal rakiplere ve özellikle RTE’ye teslimiyeti asla bağışlanabilir bir durum değildir.
Bunlardan biri, 15 Temmuz sahte darbecilik oyunundan sonra Yenikapı mitinginde parti ile birlikte RTE’ye teslim olması ve milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması hususunda yine tek adamın isteği doğrultusunda oy kullandırtarak, CHP milletvekillerinin başında sürekli olarak ‘’demokles kılıcı’’ sallandırarak Cumhuriyet yıkıcısının önünü açmasıdır.
Dersimli Kemal Afrin’e asker gönderilmesine bile korku ve takıyye ile destek vererek kendi arzuları doğrultusunda CHP’yi yok hükmüne getirmiştir.
Bugünkü koşullarda RTE önünde hep siyasal olarak domalmak, parti ile birlikte hiç olmamaktan daha iyidir.
Eğer CHP’nin başında bir Atatürk evladı ve Atatürkçü milletvekilleri olsaydı, geldiğimiz durum itibariyle bu alçaklıkların hiçbiri olmazdı.
Dersimli Kemal CHP’yi Atatürkçüler’den temizlerken ve partiyi Atatürkçülük’den soyutlarken, üç olumsuz sütuna göre hareket etmiştir.
Bunlardan biri, 1938 Dersim isyanını Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin zorunlu olarak kanlı bastırması ve isyancıların kayıplar vermesidir.-Bu isyancıların baskınlarla askerlerimizi şehit ederek ağır kayıplar verdirdiklerini anımsatalım!-
Dersimli Kemal bu kalkışmanın çokça uydurulmuş masalları ile büyümüştür ve bu nedenle Atatürk’e sinsi bir şekilde kin beslediği çok açıktır.
Çünkü daha önceleri de 1930 ve 1940’lı yılları eleştirdiği biliniyor; aslında 1920’li yılları da eleştirecek ama Atatürk karşıtlığının açığa çıkacağından çekiniyor.
Atatürk karşıtlığını nasıl yapıyor?
Atatürkçüleri partiden tasfiye edip, elden geldiği kadar Kürtçü ve Ermenicileri CHP’ye doldurarak yapıyor.
Selina Doğan, Sezgin Tanrıkulu, Canan Kaftancıoğlu vs. size neyi anımsatıyor?!
Bir diğer husus Dersimli Kemal’in annesinin Ermeni olması, kendisini duygusal davranmaya ittiğini düşünüyorum!
Yazının başında da belirttim, bir insanın ane veya babasının Ermeni olması asla suç değildir ve tüm etnik gruplar eşit ve saygıdeğerdir, ama birileri bunu gözönüne alarak siyasal değerlendirmeye tabi tutarak Türklüğü elimine etmeye kalktığı taktirde en büyük suçtur.
CHP İstanbul il Başkanlığına getirilen Canan Kaftanlıoğlu’nun Ermeni soykırım yalanını kabul ihanetine rağmen, onu görevden almıyorsa, İstanbul’da bir milletvekilliğinin 10’da 1’ini bile seçecek sayıda Ermeni asıllı Türk vatandaşı oyu yokken, tescilli Ermenici-daha önce bir makalemde bunu uzunca yazmıştım-Selina Doğan’ı CHP’de 1. sıradan daha başkası yokmuş gibi kontenjandan milletvekili seçtirirse, kimse kusura bakmadın annesinin Ermeni asıllı olmasını değerlendirmeye alırım.
Süleyman Yeşilyurt adlı bir yazar 2011’de ‘’DERSİM ERMENİSİ YEMUŞ HANIM’IN OĞLU ÇARKÇI KEMAL ‘’
Adında bir kitap yazmıştır saptamalarını devlet kaynaklarını baz alarak yapmıştır.Bu kitaptan haberi olan Dersimli Kemal bu gerçeği inkar edememiş ve dolaylı yanıtlar verdiği gibi, yazarı hakkında suç duyurusunda da bulunamamıştır; çünkü devlet kaynakları ortadadır.
Bu kitaba göre Dersimli Kemal’in annesi Yemuş Hanım, o bölgede bulunan Ermeni Arel aşiretindendir.Yemuş Hanım’ın babası 1915 tehcirinden sonra adını Zülfü koyuyor.Soyadı kanunu gelince 1934 yılında Zülfü Düzgün olarak nüfus kayıtlarında yerini alıyor.
Yemuş Hanım daha sonra, Kamer Karabulut adlı biri ile evleniyor ve bu evlilikten birçok çocukları ve Dersimli Kemal dünyaya geliyor.Bu arada Yemuş Hanım’ın adı değişiyor, Nimet oluyor, nüfus kayıtlarına Nimet Karabulut olarak geçiyor.
Şu bilgiyi de aktaralım, o bölgede Ermeniler arasında Yemuş, Haydamuş, Amuş gibi adlar o tarihlerde çok yaygındı.
Nimet Hanım(Yemuş) evlendikten sonra din hanesine Müslüman olarak yazılıyor, ama Ermeni dinine göre yaşıyor-o bölgelerde Ermeni cemaatleri olmadığı için, din hanesini Müslüman olarak doldurma uygulaması elbette bir devlet politikasıydı-
Nimet Hanım(Yemuş) Ermeni adetlerine göre yaşıyor, kocasının cem ve cemaatine gitmiyor, gizli bir Ermeni gibi yaşıyor ki, bugün Anadolu’nun birçok yöresinde de gizli Ermeni olarak yaşayanların varlığını biliyoruz.
Nimet Hanım(Yemuş) 2008’de vefat ediyor, cenazesi cemevinde kaldırılıyor-başka çare yok, çünkü Ermeni kilisesi bulmak olası değil-ama Ermeni mezarlığı olan Atlanti mezarlığına defnediliyor.-vasiyet etme olasılığı çok yüksek-
1966’ailenin soyadı değiştiriliyor ve Kılıçdaroğlu soyadını alıyor.Bu ad da Kılıçdarolu’nun dedesi, Cumhuriyet’ten önce adına Eşkıya Hüseyin dedikleri zattan esinlenerek konulmuş.
Tüm bu gerçekler ışığında Baba da Kürt Alevisi olan Dersimli Kemal’in CHP’yi Atatürk çizgisinden toptan çıkarmasının duygusal nedenlere dayandığından artık kuşkum yok.
Türkiye’de Alevilerin büyük çoğunluğunun Türkmen olduğunu çok iyi biliyoruz.
Rahmetli Kamer Genç bile Türk olduğunu açıklamıştı ve ‘’Atalarımız Hazar Denizi kıyılarından göç ederek Tunceli’ye yerleşmişlerdir’’ ifadesini kullandığını yakından biliyorum.Zaza denilen bu insanlar Türk boylarıdır ve Oğuzlar’dan çok daha önce buralara yerleşmiş, zaman içinde Antrapoloji biliminin kurallarına göre dilleri farklılaşmıştır.
Niçin rahmetli Kamer Genç vasiyetinde ‘’Öldüğümde beni Türk Bayrağı’na sarın ve Tunceli’ye defnedin!’’ demiştir?
Liderlik, rakiplerin önünde siyasal olarak domalıp, siyasal ibne olma sanatı değildir!
Liderlik rakiplere meydan okuma sanatıdır.
Rakiplerine meydan okuyamayan biri asla lider olamaz…
Siyasal iletişim dili , İnce İnce dansöz gibi kıvırma sanatı da değildir!
Çağımızda siyasal iletişim dili kuralları çok değişmiştir ve tam anlamıyla açıklığa, ne yapacaklarını seçmene doğrudan söylemeye dayanır!
Bakın, bunun en somut örneğini ABD Başkanlık seçimlerinde Trump yönteminde gördük.
Trump, ne yapacaklarını, hiç yüksünmeden seçmene söylemiş ve kazanmıştır.
Hatta Trump, rakiplerinin belaltı vuruşlarında bile sözlerini esirgememiş, her şeyi doğrudan söylemiştir.
Örneğin seçim yarışmalarının birinde, televizyon izlencesinde(program) rakiplerinden biri Trump’a ellerinin küçüklüğünü söylemiş, o da buna mukabil penisinin, onunkinden büyük olduğu beyanında bulunmuştur!
Yukarıda, makalenin başından sonuna kadar yazdığım gerçekler çerçevesinde Dersimli Kemal, CHP’yi Atatürk’ün genlerinden taammüden soyutlayarak, Türkiye’yi RTE’ye teslim edip ülkemizi mahv-u perişan etmiştir!
Türk ulusunun Ulu ve Ebedi önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’EFENDİLER, SIRASI GELMİŞKEN AZİZ MİLLETİME ŞUNU TAVSİYE EDERİM Kİ, BAĞRINDA YETİŞTİREREK BAŞININ ÜSTÜNE KADAR ÇIKARACAĞI ADAMLARIN KANINDAKİ, VİCDANINDAKİ ÖZ CEVHERİ ÇOK İYİ TAHLİL ETMEK DİKKATİNDEN BİR AN GERİ KALMASIN!’’ direktifini, Cumhuriyet Halk Partisi’nin delegesinden üyesine ve seçmenine kadar herkesin üzerlerine düşen görevi hakikaten layıkıyla yapmasını bir vatansever olarak rica ediyorum.
Dersimli Kemal, boynunda taşıdığı günah galerisi ile birlikte, Atatürk’ün dediği gibi CHP’lilerin başlarının üstünden demokratik yollarla atılmalıdır.
Her şeyi çok açık olarak söyleyen ve ödünsüz olarak Kemalizmi tek yol olarak gösteren Pof.Dr.Ümit Kocasakal’ı CHP’nin başına getirmelidir delegeler.
İlk yorum yapan siz olun