6-7 Eylül 1955 olayları, çok uluslu Osmanlı devlet yapısından, Türk – Ulus devlet yapısına geçiş döneminde yaşanan sorunlarla ilişkilendirmek mümkün. Farklı etnik gurupları bağrında barındıran Anadolu’nun mozaik yapısının ve Osmanlı zihniyetinin başarıyla değiştirilmesinden sonra geliştirilen zihniyet Ulus- Devlet anlayışının devlet kuruluşunda “Türk Kimliği”ni vazgeçilmez unsur ve şart olarak görmüştür. Yeni kurulan devlet yapısı ve anlayışı Müslüman olmayan azınlıkların bazı haklarını korumasına rağmen, günlük yaşamda kimlik politikasını “Türklük” üstünde temellendirmiş ve bu yolla çağdaşlaşmayı amaçlamış, batılaşma sürecine bu şekilde hız kazandıracağını ümit etmiştir.
***
1955’de zamanın Türkiye’ sinde iktidar partisi Demokrat Partinin yanlış, hatalı politikası ve yönetimi sonucunda oluşan ve gittikçe kötüleşen Ülke ekonomisi, Ülkenin dış politikada kaybettiği saygınlık, halk arasında huzursuzluk, gerginlik, iktidara karşı güven ve itibar kaybı yaratmış, buna karşılık muhalefeti daha güçlü duruma getirmişti. Bu arada Kıbrıs sorunu Türkiye kamuoyu gündemine oturmuş, iktidarın yandaş basını halkın milliyetçi duygularını ateşleyen “Kıbrıs Türk’tür” sloganlarını manşet yaparak, gündemi çarpıtıyor halkı galeyana getirmeye çalışıyordu.
Diğer taraftan ise Londra’da Kıbrıs sorunuyla ilgili Uluslararası görüşmeler devam ediyordu, 6 Eylül 1955 öğle saatlerinde Londra’da alınan kararla dar boğaza giren DP iktidarı, bu durumu Türk kamuoyundan gizlemek ve durumu dengelemek için halkın milli duygularını kullanmak amacıyla yandaş basın yoluyla “Atamızın Evi Bombalandı” yalan haberin yaygınlaşmasını sağladı ve halkın milli duygularını kaşıyarak halkı galeyana getirdi. Başta Rumlar olmak üzere Müslüman olmayan halkın evleri, işyerleri, ibadethaneleri, okulları yağmalandı, talan ve tahrip edildi. Ölüm, yaralama, darp, ırza tecavüz olayları yaşandı.
6-7 Eylül 1955 olayları Türkiye ‘de toplumsal ve siyasi yaşamın karanlık dönemlerinden ve utanç sayfalarından biri olarak anılmaktadır ve böyle anılacaktır. Bu olaylarda 15 ölü, 300 yaralanma olayı olmuş, 400 kadın tecavüze uğramış, 4210 ev, 1004 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar, atölye gibi yerlerin bulunduğu 5300 mekân tahrip edilmiştir.
6-7 Eylül 1955 olayları, çok uluslu Osmanlı devlet yapısından, Türk – Ulus devlet yapısına geçiş döneminde yaşanan sorunlarla ilişkilendirmek mümkün. Farklı etnik gurupları bağrında barındıran Anadolu’nun mozaik yapısının ve Osmanlı zihniyetinin başarıyla değiştirilmesinden sonra geliştirilen zihniyet Ulus- Devlet anlayışının devlet kuruluşunda “Türk Kimliği”ni vazgeçilmez unsur ve şart olarak görmüştür. Yeni kurulan devlet yapısı ve anlayışı Müslüman olmayan azınlıkların bazı haklarını korumasına rağmen, günlük yaşamda kimlik politikasını “Türklük” üstünde temellendirmiş ve bu yolla çağdaşlaşmayı amaçlamış, batılaşma sürecine bu şekilde hız kazandıracağını ümit etmiştir.
6 – 7 Eylül 1955 Olayları, 1930’larda Kürtlere uygulanan göç politikasının, 1934’te Yahudileri zorunlu göçe zorlayan “Trakya Olayları” politikasının, 1942’de yalnızca Müslüman olmayanlara uygulanan “Varlık Vergisi” politikasının ve zihniyetin 1955 ‘de de devam ettiğini göstermektedir .
6-7 Eylül 1955 yılında ben 10 yaşında idim, rahmetli annem, rahmetli babam ve iki kız kardeşlerimle Kurtuluş- Büyük Akarca mahallesinde ara sokakların birinde kiracı olarak ikamet ediyorduk. 6 Eylül akşamı saat 18-19 ‘a doğru mahalleye ellerinde kazma, kürek, balta, döner bıçağı gibi yaralayıcı aletler taşıyan “Kıbrıs Türk’tür” diye sloganlar atan, çevreye korku saran insanlar akın akın guruplar halinde gelerek, Müslüman olmayan insanların evlerine, iş yerlerine, ibadet yerlerine ,kutsal mekanlarına , okullarına,mezarlıklarına saldırmaya, tahrip etmey, talan etmeye ,yağmalamaya ve müslüman olmayan kadınlara saldırmaya ve tecavüz etmeye başladılar.. Bizi korku sarmış, korkudan evin bir köşesine sinmiştik, özellikle hamile olan annem korkudan baygınlık geçirmiş titriyordu. Rahmetli babam,bir yandan bizlere rahatlatmaya çalışırken, bir taraftan “Korkmayın, arka bahçe kapısından çıkar, dedenizin evine gideriz, babamın kapı komşusu polis Muzaffer Bey (dedemin komşusu) bizi korur” diyerek bize kuvvet vermeye çalışıyordu. Bu arada evimizin kapısı çalındı, hiç birimiz kapıyı korkudan açamıyorduk. Babam, benden pencereden kapıya bakmamı istedi, kapımızı çalan, komşumuzdu. Heyecandan ve korkudan bayrak asmayı unuttuğumuz için bize yardıma ve ikaz etmeye gelmiş beraberinde de bayrak getirerek bana:”Oğlum bu bayrağı pencereden asın “demiş bizleri rahatlatmıştı.
6-7 Eylül 1955 Olayları, Türkiye’nin yakın tarihinin kara ve utanç sayfalarından biridir, o tarihte ,ben 10 yaşında bir ilk okul çoçuğu olarak iç dünyamda derin bir sarsıntı ve ayırımcılığın ve dışlanmışlığın ,insan omurunu yaralayıcı ağır acılarını yaşamış oldum.
Toplumların yaşalanmış acıları vardır,bu acılar konuşuldukça ve paylaşıldıkça hafifler,ancak konuşurken acıları doğuran hataların üstlenmesi ,çarpıtmadan,doğru ve eksiksiz anlatılması ve aynı zamandaacıları paylaşırken samimi bir iyi niyet göstergesi,acıların tekrar yaşanmaması ve hafifletilmesi bağlamında çok önemlidir.Aksi halde,yaşlanmış bu acılar depreşir,yaraya dönüşür, derinleşir ve kanar. Toplumların geçmişlerindeki kara sayfalarıyla yüzleşmeleri çok zordur,fakat geçmişini sorgulamak ,geçmişiyle yüzleşmek toplumları ”Çağdaşlaşma”ya ve ”Evrenselleşme”ye götürür,toplumu yüceltir,acıları hafifletir.
6-7 Eylül 1955 olaylarını nefretle anıyor, çağımızda , hiç bir kimsenin ,benzeri dramlar ve acılar artık yaşamamasını diliyorum.
Dr. med. Sarkis Adam
Yorumlar kapatıldı.