İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayrık otları ayıklanırken…

Aybars Yanık
Uğur Ümit Üngör’ün İletişim Yayınları’ndan çıkan ufuk açıcı kitabı ‘Modern Türkiye’nin İnşası’, bizlere devlet seçkinlerinin modern Türkiye’yi ve ulusu inşa sürecinde nüfus ve iskân politikaları üzerinden kitlesel şiddet, tecrit, soykırım ve hafızasızlaştırma politikaları aracılığıyla kendini nasıl kurduğunu titiz bir uğraşla göstermeye çalışıyor. Üzerinde yaşadığımız topraklarda hangi kimliklerin, niçin ‘ayrık otu’ olarak görüldüğünü, neden unutturulmak istendiğini, odağına Doğu Anadolu’yu, bilhassa ‘Diyarbekir’i alarak aktarıyor… . İttihatçı ve Kemalist dönem, yeni rejimin inşasında pratikleri açısından farklılaşsalar da yeni devletin ve milletin inşasındaki ideolojik motivasyonların hangi bağlamlarda çakıştığını görmek de ‘modern’ Türkiye’nin azınlık olarak kodladığı topluluklara dair kavrayışının bugüne dek uzanan sürekliliğini anlayabilmek için elzem görünüyor. Ermenilerin mezar taşlarının dahi yol inşaatlarında kullanılarak ortadan kaldırılması, rejime karşı yayınların Matbuat Kanunu (1931) ile yasaklanması, tarih kitaplarında Çerkeslerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Arapların, Ermenilerin, Rumların adlarına yer verilmemesi ve yeni rejimin propagandacılarından Bedri Günkut’un 1937 yılında yazdığı ‘Diyarbekir Tarihi’ kitabında “Tüm şehirde tek bir ermeni [‘e’yi bilinçli olarak küçük yazar!] izi olmadığını kesinlikle söyleyebilirim” gibi sözleri ‘yeni bir kimlik için yeni bir hafızanın’ oluşturulma çabasının yalnızca birkaç örneği…

***
Modern Türkiye’nin inşa sürecinde nüfus ve iskân politikaları nasıl kuruldu? Hangi kimlikler ‘ayrık otu’ olarak görüldü? ‘Modern Türkiye’nin İnşası’ verdiği yanıtlarla ufuk açıcı bir çalışma…
   
İçinde yaşadığımız çağın en önemli özelliklerinden biri, çok fazla ‘uyaran’ ile meşgul zihinlerin tembelleşmesi sonucu ‘şey’lerin başka türlüsünün de olabileceğini düşünememektir belki de. Oysa ‘doğal’ olanın, doğal akışın sorgulandığı modernitenin vaadi bu değildi. Her türden kurumun iradi olarak akıl ile değiştirilebileceği varsayımı, ezeli/ebedi normların sorgulanmasıyla da sonuçlanabilirdi ama görünen o ki bunu gerçekleştirme kapasitemizin son derece sınırlı olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Bir devlet biçimi olarak ulus-devlet modern bir kavram ve günahıyla sevabıyla, tarihsel bir momentte iradi biçimde oluşturulmuş bir kurum. Fakat bununla kalmayan, kendinden öncesini efsanelerle/mitlerle üreten, bir yandan da arzu edilmeyen geçmişi birtakım araçlarla unutturan, unutturduklarıyla ve hatırlattıklarıyla da kendini ebedi biçimde kurgulayan bir yapı. Tam da bu nedenle, hafıza ve bellek politikası ile rabıtası kuvvetli bir örgütlenme. Haliyle, kendini her kritik momentte yeniden kuran, inkâr eden veya onaylayan, ama her halükarda ‘düzenleyen’, bahçeyi hâkim iktidar seçkinlerince oluşturulan aklıyla yabani otlardan temizleyen bir aygıt.
Modern Türkiye’nin oluşumu da bir ulus-devlet biçimi olarak yukarıdaki soyutlamalardan azade değil ve bu nedenle araştırılmaya muhtaç. Uğur Ümit Üngör’ün İletişim Yayınları’ndan çıkan ufuk açıcı kitabı ‘Modern Türkiye’nin İnşası’, bizlere devlet seçkinlerinin modern Türkiye’yi ve ulusu inşa sürecinde nüfus ve iskân politikaları üzerinden kitlesel şiddet, tecrit, soykırım ve hafızasızlaştırma politikaları aracılığıyla kendini nasıl kurduğunu titiz bir uğraşla göstermeye çalışıyor. Üzerinde yaşadığımız topraklarda hangi kimliklerin, niçin ‘ayrık otu’ olarak görüldüğünü, neden unutturulmak istendiğini, odağına Doğu Anadolu’yu, bilhassa ‘Diyarbekir’i alarak aktarıyor. Nüfus ve iskân politikalarının hususiyeti vurgulanırken asimile edici, ortadan kaldırıcı, yerinden edici tedbirlerin hangi araç ve söylemlerle uygulandığı konusunda tarihî arşivler kadar tanıklıklardan da faydalanılarak, her türlü doküman titizlikle eşelenerek son derece çarpıcı bir tablo ortaya konuyor.
‘Yeni kimlik için yeni hafıza’
Unutmanın ve hafızasızlığın neredeyse norm haline geldiği ‘flaş ve şok’ çağında deneyimlediğimiz süreçlerin anlamlandırılması bakımından, özellikle kitabın son bölümünün oldukça faydalı olduğunu söylemeliyim. Bu bölüm, aynı zamanda ulus-devlet-bellek ilişkisini araştıranlar açısından da oldukça verimli. İttihatçı ve Kemalist dönem, yeni rejimin inşasında pratikleri açısından farklılaşsalar da yeni devletin ve milletin inşasındaki ideolojik motivasyonların hangi bağlamlarda çakıştığını görmek de ‘modern’ Türkiye’nin azınlık olarak kodladığı topluluklara dair kavrayışının bugüne dek uzanan sürekliliğini anlayabilmek için elzem görünüyor. Ermenilerin mezar taşlarının dahi yol inşaatlarında kullanılarak ortadan kaldırılması, rejime karşı yayınların Matbuat Kanunu (1931) ile yasaklanması, tarih kitaplarında Çerkeslerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Arapların, Ermenilerin, Rumların adlarına yer verilmemesi ve yeni rejimin propagandacılarından Bedri Günkut’un 1937 yılında yazdığı ‘Diyarbekir Tarihi’ kitabında “Tüm şehirde tek bir ermeni [‘e’yi bilinçli olarak küçük yazar!] izi olmadığını kesinlikle söyleyebilirim” gibi sözleri ‘yeni bir kimlik için yeni bir hafızanın’ oluşturulma çabasının yalnızca birkaç örneği…
MODERN TÜRKİYE’NİN İNŞASI
Doğu Anadolu’da Ulus, Devlet ve Şiddet (1913-1950)
Uğur Ümit Üngör Üngör
Çevirmen: Ali İhsan Dalgıç
İletişim Yayınları, 2016
480 sayfa, 32 TL.

Yorumlar kapatıldı.