Mustafa Elveren*
Bir ülkede; Hukukun üstünlüğü ilkesi işlemiyorsa, İnsanlar hak ve özgürlüklerini evrensel çerçevede kullanamıyorsa, İnançlar arasında eşitlik sağlanamıyorsa, Düşünceyi ifade etme özgürlüğü yoksa, Gerçek laiklik olmazsa, Dört yılda bir yapılan yerel ve milletvekilliği seçimleri göstermelik bir hal almışsa, O ülkeye karanlık güçlerin hâkim olması kaçınılmaz olur. Ne yazık ki, bugün ülkemiz böylesi bir duruma düşmek üzeredir.
Kuruluşundan bu güne kadar birçok cemaat ve tarikatlar AKP içinde açıktan örgütlendiler. Bunlardan en güçlüsü Gülen cemaati oldu. Çünkü bu cemaat Türk-İslam sentezi olan resmi ideolojiyi çok iyi kullandı. Dolayısıyla ülkenin sivil alanlarında (Vakıf, dernek, şirket…vs). ve devlet kurumlarında çok etkili bir konuma geldiler.
“Bu hükümet döneminde maalesef kamu örgütlenmesi cemaatler koalisyonuna terk edildi. Bakanlıklar paylaşıldı cemaatler arasında. Belli bakanlıklar bazı cemaatlere verildi. Belli bakanlıklar başka cemaatlere verildi. Şimdi FETÖ denilen cemaat dışında kamuda örgütlenen başka cemaatler olduğunu bilmiyor muyuz, biliyoruz. Ve bunlara bu hükümet bugün dahi güvence veriyor. ‘Bizim hedefimizde sadece Fetullah Gülen cemaati vardır, FETÖ cemaati vardır onun dışında kimse yoktur’ diye güvence veriliyor. ‘O cemaatten temizledik başka cemaate verdik’ anlayışının bu aşamadan sonra kamuda olmaması lazım.” (1)
AKP iktidarı tarafından kamu örgütlenmesi cemaatler koalisyonuna terk edildiği, Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun yukarıdaki mesajından anlaşılmaktadır.
Esasen tarikat ve cemaatlerin en yoğun olarak örgütlendikleri kurumların başında belediyeler gelmektedir. AKP’li belediyelerde farklı tarikat ve cemaatlerin etkin olduğu tahmin etmek zor değildir. O nedenle bu gibi belediyelerde hangi cemaat ya da tarikat etkiliyse, kişiler ve kurumlar buna göre işlerini yürütmeye çalışıyorlar.
Bu durum bize açıkça göstermektedir ki, “(…) Fethullah Gülen Cemaatinden boşalan yerlere hızla Süleymancılar, Nakşibendiler, Menzilciler, İsmail Ağa Cemaatçiler, Işıkçılar, Tebliğciler, Aczmendiler, Yahyalı Cemaati, Cerrahi Cemaati, Haydar Baş ve Kırkıncı Hoca Cemaati gibi ve başkaca cemaatler dolacaklar, kadrolaşacaklar…” (2)
Tüm bunlar; resmi ideolojinin “TEK”lik mantığına dayalı göstermelik demokrasi nedeniyle oluyor.
Gülen Cemaati’nin darbe girişimi üzerine eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül şu tespiti yaptı; “Gerek yeni bir cemaat olsun, ideolojik bir yapı olsun, siyasi yapı olsun eğer aklını fikrini bir kişiye teslim ederse sonu böyle olur…” (3)
Sayın Abdullah Gül’ün bu tespitine ben de katılıyorum.
İnsanlar başkasının aklından yararlanabilir. Ancak kendi aklını da özgürce kullanmalıdır.
Ne Tevrat ne İncil ne de Kurana
Benim başım benim gövdeme bağlı
Ne hacı hoca’ya ne de ruhbana
(Feramuz Acar)
Türkiye’yi bu çıkmazdan kurtarmak, özgür bir ülke konumuna getirmek için demokratik kurum ve kuruluşların birlikte hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. O nedenle, herkese ideolojik mücadelesini bundan sonraki aşamaya ertelemesini öneriyorum.
17.08.2016
*Em.öğrt.
NOTLAR:
(1) – Sezgin Tanrıkulu / https://www.evrensel.net/haber/287700/tanrikulu-bakanliklar-cemaatlerle-paylasildi
(2) – Erdal Yıldırım / http://www.gomanweb.org/index.php/yazarlar/gomanweb-yazarlar/164-erdal-y-ld-r-m/21962-tarihe-not-dueselim
(3) – Abdullah Gül / http://www.birgun.net/haber-detay/abdullah-gul-akil-bir-kisiye-teslim-edilirse-sonu-boyle-olur-124151.html
Yorumlar kapatıldı.