İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1915 Felaketi Kaosu ve Türkiye Ermenileri’nin Makus Talihi!… Bölüm I-II

Levon Panos Dabagyan
 – Bölüm: 1 –
Takriben, 1965’lerden beridir ki, “Türk-Ermeni” münasebetleri menfi yönde gelişmeye başlamış ve her geçen gün menfi açıdan biraz daha gelişerek, Azerbaycan kamburunun da eklenmesiyle, günümüzdeki vahim noktaya erişmiştir. Vahim diyorum zira, Türkiye’den de destek gören Azerbaycan, Ermenistan’a saldırabilme ortamı kollamakta, Ermenistan ise, Federal Rusya ile olan müttefiklik bağına güvenerek, küçük Ordusu’nu, amaçlı silâhlarla donatmaya çalışmaktadır.

Görülüyor ki, 2016 Temmuz’unun sonlarına gelmiş olduğumuz şu günlerde de menfi gidişte olumlu açıdan hemen hiçbir gelişme olmamış, olumlu olması açısından beklentiye rağmen, tam aksi daha da belirsiz bir hal almıştır!…

Evet! Durum bu merkezdedir ve mezkûr felâketin kurbanlarının torunları olan bizler, Ermeni ve Türk kardeşlerimizden en azından bir teselli sözcüğü beklerken; Ermeniler kendilerini maddi dünyada boy göstermekle teselli bulmaya çalışıyor, Türk kardeşlerimiz içinde, bizleri gerçek manada sevenler ise, siyasi görüşleri dahilinde meseleye eğilmekte ve bu sebeple, bazı açılardan politik yaklaşımla hareket etmektedirler.
Milliyetçi ve muhafazakâr kesimlere gelince, Türk Milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerinde durum tamamen değişik bir manzara arz eder. Meselâ: (Milliyetçi Cephede “Millî Bütünlük” esas alınmıştır ancak, bu dış görünümdür. Aslında, onlardaki düşünce yapısı, “Irk bütünlüğü üzerine” kuruludur.
Muhafazakârlar ise, bilindiği gibi; Selçuklular devrinde İslâm’la tanışan Türk’ler, bütün resmi mezheplere karşı saygılıdırlar. Ancak, İslâmiyet’in dört büyük mezhep’inden birisi olan “Hanefilik” Türk ulusunda ağır basar.
Gayr-ı Müslimlere karşı bakış açıları ise; Avrupa Devletleri’nin tutumlarına bağlı idi ve bilhassa; İngiltere, Fransa, Vatikan vs. gibi Batı’nın güçlü sesleri zaman, zaman sessizce uyguladıkları taktiklerle, bilhassa dini alanda problemler zuhur ettirmekte ve böylece İmparatorluk dahilindeki azınlık teşkil eden Gayr-ı İslâm unsurların huzurunu kaçırtabilmekteydiler.
Meselenin en hazin ve enteresan tarafı ise; Ermeni’lerin “Malazgirt meydan savaşında” Türk Ordusu saflarına geçmelerini bir türlü unutamayan (1071) Batı Devletler, Ermeni’lerden nefret edercesine kin duymuş ve bir Hıristiyanlık deyimi ile “Aforoz” etmişlerdi.
Siz ona bakın ki, siyasi emellerine uygun düştüğü bir ortam zuhur edince; Hemen hepsi de Ermeni hamisi kesilmiş, Türkiye’yi “Soykırım” suçlamasıyla itham etme yarışında, birbirlerini adeta yaya bırakmışlardır…
O malûm vak’ayı bizzat yaşamış bulunan Türkiye Ermeni’leri ise; öylesine bir kumpasa getirilmiş ki, başı, kıçı belirsiz sadece bir gövdeden ibaret sürü halini almış, dahası, bizzat yaşadığı o malûm trajedinin tamamına, günümüz Ermenistan’ı sahip çıkmış ve böylece Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmaya başlamış ki, bu durum günümüzde de aynen devam edip gitmekte olan bu durum; Türkiye açısından tam manada siyasi bir skandaldır!… Bu vaziyet ortaya, akıl almaz ve iflah olmaz bir durum meydana getirmiş, Türkiye ile Ermenistan aralarındaki açmazlar yetmezmiş gibi bir de “Ermeni-Soykırımı” problemi eklemiş veya ekletilmiştir.
Yıllardır; Kitaplarımda, makalelerimde, konferanslarımda hep dikkatlere çekmiş ve hâlâ çekmekteyim; birilerinin uydurması(?) olarak boy göstermiş, “Soy-Kırım” tabiri ile dikkatlere çekilmiş olan “Ermeni Felâketi”nin siyasî gayelere göre değerlendirilmesi; ne Türkiye’ye ve ne de Ermenistan’a hiçbir kazanç sağlamaz ve günümüzde de asla sağlamayacaktır.
Ünlü Fransız Filozof Yazarı Voltaire, (1694-1778) bu gibi meseleler bahsinde şöyle buyurmuşlar: (Bir anlaşmazlık uzun sürerse iki taraf da, haksız demektir.)
Biz bu değerlendirmeyi günümüze aktaracak olursak, “Türk-Ermeni Anlaşmazlığı” babında her iki cenahın da haksız oldukları açıklıkla görülebilir!…
Türkiye haksızdır, çünkü kendi iç meselesini dışa aktarmakla, düşmanın dahi pek beceremeyeceği bir maharetle, kendisine kötülük yapmıştır.
Ermenistan’a gelince; Hiç beklenmedik bu durum karşısında, hayli sevinmiş, Ermenistan lehine kullanabileceği umuduna kapılmış ve fakat, kısa zamanda aldandığını anlayarak, gafil avlanmanın kamburu ile baş başa kalmıştır!…
Bu karmaşık gelişmelerde talih en ziyade Azerbaycan’ın lehine gülmüş, onların o meşhur politik deyimi, tekrardan birinci plana çıkmıştır. (Bir Millet İki Devlet).
Gerçi Ermenistan, Federal Rusya’nın Müttefiki ve blok’unda bulunmasının güvencesi altındadır. Ancak, yarınların siyasi manevraları nelere gebe ise, orasını şimdiden kestirebilmek gerçekten pek zordur?…
Meselâ; ABD. Türkiye sürtüşmeleri, Türkiye’nin komşularıyla iyi münasebetler kurabilme politikasına yeşil ışık yakması, Türkiye-Rusya mektup teatisi vs. Muhakkak ki, Ermenistan’ı derin, derin düşündürecek bir ortama itmektedir!…
Zira, Türkiye-Ermenistan bahsinde, Federal Rusya, Türkiye’yi kazanabilmek gayesiyle, Ermenistan’ın “Milli Menfaatlerini” es geçebilecek bir ortam içinde bulunmaktadır. Böyle bir durumda; ABD’nin ve adına NATO denen, ABD’nin uydu Müttefikleri’nin Karadeniz’e inebilme tehlikesi de böylece ortadan kalkmış olacaktır.
Mezkûr ortamı, dikkatle izleyen Türk Parlamentosu’nun muhalefet kanadının ikinci partisi MHP Lideri: “Tehcir zaruri idi!” iddiası ile bir türlü kapanmak bilmeyen bu yarayı daha da deşmiştir ki, makalemizin ikinci bölümü bu konuya atanmıştır.
Yeni bölümde buluşabilmek inancı ile cümle okuyucularıma hayırlı yarınlar diliyorum efendim.
O HALDE TEHCİR OLMUŞTUR!…
Levon Panos DABAGYAN
Bölüm: 2
Yok Soykırımdır, yok değildir iddiaları bir diğerini takip etsin. Diğer taraftan bu konularla bilhassa ilgilenen MHP Lideri, Sayın Bahçeli, öyle bir iddia ile konuya eğildi ki, inkârı gayrı kabildir!… Basında neşredilmiş olan beyanatlarını aynen geçiyorum:
(Tehcir yerindedir: Tehcir sırasında Osmanlı Ordusu katliam yapmamıştır. Türk milletini sırtından vuranların tehciri, Türk vatanının 100 yılını kurtaran muhteşem bir karardır ve çok şükür gereği yapılmıştır. Tehcir yerindedir, bugün olsa yine kaçınılmazdır. İttihatçı kadrolar milli şuurla vazifelerini yapmıştır. Almanya’nın sözde Ermeni Soykırımı kararı hükümsüzdür.) Bakınız: (Haber-Türk 9 Haziran 2016 Perşembe.)
Demek ki, Ermeni’lerin “Büyük Felâket”, Ermeni dışındakilerin, “Soykırım” adını yakıştırdıkları Tehcir hadisesi olmuştur. Bu duruma göre, inkârı gayrı kabildir!…
Günümüz Almanya’sının kararı “geçerlidir veya değildir”. Bu durum biz “Türkiye Ermeni’lerini” hiç bir surette alakadar etmez.
Ancak, Sayın Bahçeli’nin iddiaları tam aksi, A’dan, Z’ye yakinen alakadar eder. İlk başta bizler; Türk Milletini sırtından vuran hainler değiliz! Bu pek ağır ithamı, kesinlikle reddediyoruz!
Osmanlı Ordusu’nun katliam yapmamış olduğu, Ermenilerce de malûmdur. Nitekim, İttihatçı Liderlerinden olduğu hâlde, merhum Cemal Paşa’yı rahmetle anar, evlerinde resmini bulundururlardı.
Tehcir: (Türk vatanının 100 yılını kurtaran muhteşem bir karardır.) deniyor. Bu nasıl bir kurtarmadır ki; Millet bütünlüğü tarafından hâlâ benimsenmiş değildir!?…
İttihat ve Terakki Fırkası’nın Türk Ulusuna yaptığı yegâne hizmet ve tabii ki, hizmet(!) sayılacak olursa; (Beş milyon Km. kare olan koca İmparatorluk topraklarının; Yedi Yüz Seksen Bin km. kareye inmesine sebep olmuştur.)
İttihatçılar’ın icra ettikleri “Ermeni Tehciri” bir vilayetten, bir başka vilayete nakil olmayıp, Suriye çöllerine gönderilerek, dehşetengiz bir akıbetle karşı karşıya kalmasının temini olmuştur.
Halbuki, Sultan II.Abd-ül-Hamid Han döneminde durum tamamen değişiktir. İsyancılarla Devletine sadık Ermeniler arasındaki farkı iyi analiz etmiş bulunan Sultan; Hazine-i Hassa’nın iyi idare edilmediğini tespitle, durumun düzeltilmesi ile alakalı çalışmayı, “Agop Kazazyan Paşa”ya tevcih etmişti. Düşünün Anadolu’da Ermeni İsyanı var. Ancak, Hazine-i Hassa bir Ermeni’ye teslim edilmektedir?!… Netice: “Hazine-i Hassa”nın normale dönüşünden sonra, Maliye de Agop Paşa’ya teslim edilmiş ve her iki devlet bütçesi de en ala şekle getirilmişti.
Şimdi sorarım: “Agop Kazazyan Paşa’yı (1831-1891) günümüz Türkiye’sinde kaç kişi tanır?…”
Merhum Senatör Sadi Koçaş Bey’in, “TARİH BOYUNCA ERMENİLER VE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ” adlı ve belge açısından hayli değerli eserlerinde, Ermeniler hakkında şu değerli pasajı geçmişlerdir ki, bilhassa Sayın Bahçeli Beyefendi’nin okumalarını bilhassa tavsiye ederim efendim. Noktasından virgülüne kadara, aynen geçiyorum. Hep birlikte okuyalım: “Baskı: 1967 – Ankara – Sayfa:93”
(Osmanlı Devleti içinde her sahada hizmet vermiş, muhtelif kademelere yükselmiş ve Devlete büyük hizmetler ifa etmiş Ermeni o kadar çoktur ki, bunlar hakkında mufassal bilgi vermek için birkaç cilt eser yazmak lâzımdır. Halbuki biz her konuda ancak özet bilgi vermeye çalışıyoruz.)
Sayın Bahçeli: “Tehcir, bugün olsa yine kaçınılmazdır. İttihatçı kadrolar millî şuurla vazifelerini yapmıştır.” buyurmuşlar.
Tehcir hareketinden iki küçük numune sunacak ve yorumsuz olarak, değerlendirilmesini değerli okuyucularıma bırakacağım.
Belge mahiyeti arz eden numuneler ne şu, ne bu. Doğrudan şerefli bir Türk Subayı’nın bizzat görüp tanık olduğu veya bizzat mesullerin ifadelerinden aldığı belgelerdir.
Dolayısıyla, kesin vicdan sahibi merhum Ahmet Refik Altınay’ın (1880-1937) aziz hatırası huzurunda saygı ile eğilmemek mümkün değildir.
Mevzubahis pasajlar, “İKİ KOMİTE İKİ KITAL II ERMENİ MEZALİMİ” adlı eserinden alınmıştır. (Krikor Zohrab Efendi ve Vardges Serengulyan ile diğer sürgün arkadaşları, Cemal Paşa’nın bölgesi Halep’de sürgünde iken, Talat Paşa’nın kesin emri ile Diyarbakır’da yargılanmak üzere bir at arabasıyla yollara düşerler. Hayli endişeli olan bu bahtsız kimseler, hayatlarından endişe duyarak yargılanma yolunda ilerlerken, karşılarına aniden İttihatçıların en azılı çetelerinden meşhur katil Çerkez Ahmet’in Çetesine tesadüf etmişler ve Krikor Zohrab başı taşla ezilerek, Vardges Efendi ise, bir mavzer kurşunu ile beyni parçalanarak hayatından olmuştu ki, değerleri de hemen, hemen aynı metotlarla yoklara gönderilmişlerdi…)
Bu insan kılıklı canavar, Zohrab’ı anlatırken: (Zohrab’ı yakaladım ayağımın altına aldım koca bir taşla kafasını ezdim, ezdim geberinceye kadar ezdim…)
POZANTI KÂBUSU!…
Bir taraftan Ermeniler Tehcir ediliyor, sürülüyor. Diğer taraftan da Türk insanı kafile, kafile ateşe götürülüyordu (Cepheye). İstanbul’da ise sabırsız bir bekleyiş vardı; aylardan beri sokak ortalarında yaşayan, yahut yaşamak için dilenmekten başka çare bulamayan Ermeniler sefalet içinde idi. Şimdi İstasyon civarı boşalacaktı. Birkaç aydan beri buradaki bahçeleri işgal edenler, artık; Konya’ya, Pozantı’ya gönderilecekti. Fakat kimse yerinden kımıldamak istemiyordu. Hemen hepsi de Pozantı’da kendilerini ölümün beklediğine inanmaktaydı.
Gerçekten de; Dağların etrafı, Çamlıklar, İttihat Hükümeti’nin İstanbul’dan gönderdiği gözü kanlı çetelerle doluydu. Dolayısıyla, halk ölmek için Eskişehir’de kalmaya çoktan razı idi. Hem zavallıların ne günahı vardı ki; “İsyanı hazırlayanlar vaktiyle İttihatçılarla birleşenler değiller miydi!..”
Saygıdeğer Okuyucularım, önceki satırlarda belirtmiş olduğum gibi bu konunun yorumu sizlere aittir. İnşallah yeni bir makalemde buluşabilmek umudu ile, cümle milletimize huzurlu yarınlar diliyorum efendim. Saygılarımla.

Yorumlar kapatıldı.