İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ani, dünyaya emanet

Nebahat Koç
Dünyanın ortak miras alanları insanlığın buluştuğu noktaların başında geliyor. Yedi milyar nüfuslu dünyanın bugünkü ortak miras alanı bin 52’ye ulaşırken, Türkiye’nin de buradaki payı 16’ya yükseldi. Dünya Ortak Miras Alanları’na, Türkiye’den en son Ani Arkeoloji Alanı eklendi. Dünya mirası, insanlığın ortak geçmişidir. Bir anlamda bugüne kadar iz bırakmış medeniyet, devlet, kültür ve dinin geçmişi. Geçmişe sahip çıkmak için, ortak mirasın oluşturulması öyle çok eskiye değil; 45 yıllık bir geçmişe sahip. Startı, UNESCO’nun (BM Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu), 1972 yılındaki sözleşmeyle verildi. Böylece, dünya üzerindeki kültürel ve doğal miras korunacaktı.

Türkiye de 10 yıl sonra sözleşmeye taraf oldu. Startın verildiği o günden bugüne, dünyanın ortak mirası binleri aştı. Bu mirasların belirlendiği toplantının en sonuncusu daha geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapıldı. Bu toplantıyla yeni miras alanları kabul edildi. Böylece kültürel alanlar, doğal bölgeler, anıtlar ya da karma alanlardan oluşan dünyanın miras varlık sayısı bu yıl kabul edilen 21 varlıkla 1052’ye yükseldi. 165 ülkeye yayılan bu varlıkların 814’ü kültürel varlık. Doğal miras alanının sayısı ise 203. Tabii ki bu dağılım ülkelere göre farklılık gösteriyor. Listeye baktığımızda, ilk sırayı 51 varlığı ile İtalya alıyor. Onu 50 varlığıyla Çin, 45 varlığıyla da İspanya takip ediyor. Avrupa ise Almanya ve Fransa’yla öne çıkıyor. Bu iki ülke, 42 miras varlığıyla dördüncülüğü paylaşıyor.

TÜRKİYE YÜKSELİYOR
İstanbul toplantısında, Ani Harabeleri de dünya mirası olarak kabul edildi. Böylece, dünya miras varlığımız 16’ya yükseldi. Tabii daha birçok miras varlığımız söz konusu. Bu varlıklarımız da Dünya Geçici Miras Listesi’ndeki yerini koruyor. İshakpaşa Sarayı, Sümela Manastırı, Zeugma Arkeolojik Siti, Yıldız Sarayı Kompleksi, Kekova, Antik Aspendos Tiyatrosu ve Su Kemerleri de geçici listedeki varlıklardan sadece birkaçı. Geçici listedeki varlığımızın sayısı 59. Gelelim bu yıl listeye giren Ani Arkeolojik Alanı’na. Birçok kültür ve uygarlığa ev sahipliği yaptığı için üzerine çok sayıda dörtlükler yazılmış, efsanelere konu olmuş. Ani kenti, Kars’ın Ocaklı köyünde. Arpaçay ve Alacasu vadilerine hakim yüksek bir kayalık üzerinde kurulmuş. Kars merkezine 45 km uzaklıkta. Tarihi, MÖ. 5000 yılına kadar gidiyor. Kent, konumu nedeniyle tam bir cazibe ve çekim merkezi. Çünkü, İpek Yolu üzerinde. Çin, Hindistan, Pakistan, Kafkaslardan gelen deve kervanlarının uğrak ve geçiş noktası. Develerin taşıdığı eşyalarla birlikte bu yöre ve uygarlıkların gelenekleri, kültürleri de Ani’ye taşınmış. Böyle olunca, Ani hem ticaretin hem de çeşitli kültürlerin yükseldiği bir yerleşim alanına dönmüş.
KAPILARIN ÖNEMİ
Hem kente giriş kapıları hem de yer altındaki şehirlerin binlerce kapıdan oluşması nedeniyle kent ‘Kapılar Şehri’ olarak adlandırılıyor. Kente girişler yedi kapıdan sağlanmış; Arslanlı Kapı, Divin Kapısı, Satrançlı Kapı, Acem Ağılı Kapısı, Kars Kapısı, Uğurun (Gizli) Kapı, Mığmığ Deresi Kapısı.
ANİ’DE NELER VAR?
Bu arkeolojik alanı birlikte gezmeye ne dersiniz? Meryem Ana Katedrali’nden (Fethiye Cami) başlayalım. Bu katedralin yapımına 1010 yılında başlanmış. II. Sembat döneminde başlayan yapı I.Gagik döneminde tamamlanmış. Yapı, 1064 yılında Alpaslan’ın Ani’yi fethetmesiyle cami olarak kullanılmış. Büyük deprem görmesine rağmen Ani’deki en iyi korunan yapılar arasında. O yapılardan birisi de, Aziz Havariler Kilisesi. Kilise patrikhane olarak inşa edilmişti. Ancak 1064’teki Selçukluların burayı ele geçirmesiyle yapı, kervansaray haline getirildi. Bu tarihi kentin bir başka kilisesi de, Kemserakanlı Kilisesi. Üzerinde halen ilkel insan motifleri bulunan duvarı bugün de ayakta. Diğer bir dini yapı da Güvercinli Kilise. Genç Kızlar Kilisesi olarak da biliniyor. Bu kilisenin özelliği ise, büyük surların dışında, Arpaçay kenarındaki sarp bir kayalık üzerine yapılmış olması. Polatoğlu Kilisesi, Sırlı, Keçel kiliseleri ise diğer dini yapılar arasında.
MİRAS LİSTEMİZ İSTANBUL’UN TARİHİ ALANLARI(1985):
Farklı din, kültür ve topluluklara ev sahipliği yapan İstanbul, dört bölgeyle listeye katıldı. Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı; Süleymaniye Camii ve çevresini kapsayan Süleymaniye Koruma Alanı; Zeyrek Koruma Alanı ile Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor.
GÖREME MİLLİ PARKI VE KAPADOKYA (1985):
Göreme Milli Parkı, Derinkuyu ve Kaymaklı Yeraltı Şehirleri, Karain Güvercinlikleri, Karlık Kilisesi, Yeşilöz Theodoro Kilisesi ve Soğanlı Arkeolojik Alanından oluşuyor.
DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE DARÜŞŞİFASI (1985):
Sivas Divriği ve civarının en erken yerleşimi Hititler’e uzanıyor. Yöre, Mengücekoğullarının yönetimindeyken Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından bu cami yaptırılıyor. İslam mimarisinin bu önemli yapıtı, bir cami ve hastaneden oluşuyor.
HATTUŞA-HİTİT BAŞKENTİ (1986):
Hattuşa (Çorum- Boğazköy), Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkezdi. Kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunuyor.
NEMRUT DAĞI(1987):
Adıyaman’daki Nemrut Dağı yamaçlarında hükümdarlık yapmış Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı mezarı, anıtsal heykelleri ve benzersiz manzarası ile Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarından.
XANTNHOS-LETOON(1988):
Fethiye’deki Xanthos, Antik Çağda Likya’nın en büyük idari merkeziydi. Ayrıca, Pers, Roma ve Bizans egemenliğine girmiştir. Yerleşen her uygarlığın inşa ettirdiği yapılarda Likya gelenekleri, Helenistik ve Roma dönemi etkilerini gösterdiği için mirasta yer aldı. Xanthos’a dört kilometre uzaklıktaki Letoon ise, Antik Çağda Likya’nın dini merkeziydi. Bu kutsal alanda Leto, Apollon ve Artemis tapınakları ile manastır, çeşme ve Roma Tiyatrosu kalıntıları da var.
HİEROPOLİS-PAMUKKALE (1988):
Çaldağı’ndan gelen kalsiyum oksitli suların oluşturduğu beyaz travertenler ile geç Helenistik ve erken Hıristiyanlık dönemlerine ait kalıntılar içeren Hierapolis arkeolojik kenti, antik çağlardan bugüne kadar ulaşan en çarpıcı merkezlerden. Denizli’ye iki kilometre uzaklıktaki bu alan, çeşitli rahatsızlıklara iyi geldiğine inanılan şifalı suları ile de ünlü.
SAFRANBOLU (1994):
18. yüzyılda Asya ve Avrupa arasındaki ticaretin önemli bir merkezi olan Safranbolu, geleneksel şehir dokusu, ahşap yığma evleri ve anıtsal yapılarıyla Türk kentsel tarihinin bozulmamış bir örneği.
TROYA ANTİK KENTİ (1998):
Dünyadaki en ünlü antik kentlerden birisi. Troya’daki dokuz katman, üç bin yıldan fazla bir zamanı gösteriyor. Troya ayrıca gösterdiği kesintisiz katmanlaşma ile Avrupa ve Ege’deki diğer arkeolojik alanlara örnek bir alan.
SELİMİYE CAMİİ VE KÜLLİYESİ (2011):
Edirne’nin en önemli anıtsal eseri olan Selimiye Camii ve Külliyesi, 16. yüzyılda Sultan II. Selim adına yaptırıldı. Teknik mükemmelliği, boyutları ve estetik değerleriyle döneminin ve sonraki zamanların en muhteşem eser, Mimar Sinan’ın ustalık dönemi eseri.
ÇATALHÖYÜK NEOLİTİK KENTİ (2012):
Bu kent, toplumsal hayata geçişle birlikte, tarım ve avcılık gibi önemli sosyal değişim ve gelişmelere tanıklık ediyor. Doğu ve Batı Höyüğü olarak iki höyükten oluşuyor. Doğu Höyüğü, 18 Neolitik yerleşim katmanından oluşurken, Batı Höyüğü Kalkolitik dönemin kültürel özelliklerini yansıtıyor.
BURSA VE CUMALIKIZIK (2014):
Bu alan da, Orhangazi Külliyesi ve çevresini kapsayan Hanlar Bölgesi, Hüdavendigar Külliyesi, Yıldırım Külliyesi, Yeşil Külliye, Muradiye Külliyesi ve Cumalıkızık Köyü olarak altı bölümden oluşuyor. Osmanlı İmparatorluğunun ilk başkenti olarak kurulan ve külliyelerle şekillenen Bursa’nın tarih boyunca sahip olduğu önemli ticari rolü, kentteki büyük hanlar, bedesten ve çarşılarla ortaya konuluyor.
EFES (2015):
Antik dönemin en önemli merkezlerinden olan Efes, Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemlerince dokuz bin yıl yerleşim görmüş. Efes Dünya Miras alanı, Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Camii, Artemision), Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi olarak dört kısımdan oluşuyor.
DİYARBAKIR KALESİ VE HEVSEL BAHÇELERİ (2015):
Bu miras alanı da, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri olarak iki bölümden oluşuyor. Yedi bin yıllık tarihe sahip Diyarbakır Kalesi’nin sur ve burçları orijinal ve özgün kültür varlıkları olarak ayakta. Hevsel Bahçeleri de 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan bir bölgede sekiz bin yıl gibi çok uzun süredir bahçe olmasının yanı sıra kültürel ve tarihi özelliğe de sahip.
CAMİLER ÖNPLANDA
Ani, camileriyle de öne çıkıyor. En öne çıkanı, Menucehr Camii. 1072 yılında Sedatoğlulları’ndan Ebu Süca Manucehr tarafından yaptıran bu caminin önemi, Selçukluların Anadolu’da inşa ettikleri ilk cami olması. Yapı, süslemesi ve estetiğiyle de etkiliyor. Tavanlarında mozaik görünümlü renkli taşlar ve çeşitli motifli geometrik süslemeleriyle Anadolu Selçuklu eserlerinin güzel bir örneği. Bir başka camii de, Ebul Muammeral Camii. Bir diğer adı ise Boz Cami. Bu eser de, Seddatlı Sultanı Şahan Şah tarafından yaptırılmış. Bugün ise sadece caminin minaresi yana devrilmiş olarak varlığını sürdürüyor. Tabii bu yapılar arasında İpek Yolu köprüsünü de es geçemeyiz. Arpaçay üzerinde kesme taşlı köprünün kemer kısmı tamamen yıkılmış, günümüzde iki yakadaki ayaklarının kalıntıları varlığını sürdürüyor.
ORTAÇAĞ KENTİ
Pagan ve Hristiyan kültürlerinin, son dönemde de Müslüman kültürünün izlerini taşıyan bu önemli miras alanı, tam bir Ortaçağ kenti. Bugün ayakta kalmış surları, dini ve sivil mimarlık örnekleri ve şehir planlaması ile Ortaçağ kentinin adeta bir özeti niteliğinde. Bu arkeolojik alanda, birçok medeniyetin, dinin izlerini taşıdığını bugün ayakta kalan kilise, cami, tapınak, saray kalıntılarıyla görebiliyorsunuz. Bu mimari ve süslemeleriyle nadir sayılabilecek yapıların yanı sıra gelenekleri aktarma, kültürel etkileşimleri yansıtma bakımından da yapılarıyla bu çok tarihli alan öne çıkıyor. Doğu’nun Efes’i olarak görülen Ani Arkeolojik Alanı’nın, çeşitli kültürlere ev sahipliği yaptığını, yaygın olarak bilinen, ‘Ani bir dünya ama dünya bir Ani değil’ sözünden de anlıyorsunuz.

Yorumlar kapatıldı.