İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

9 Soruda Alman meclisindeki ‘Ermeni soykırımı’ tasarısı

Elmas Topcu  / @topcuelmas
Almanya’da ‘Ermeni soykırımı’ tasarısı 2 Haziran‘da federal mecliste oylanacak. Muhalif bir parti tarafından hazırlanan ancak iktidardaki partilerce de desteklenen tasarının kabulüne kesin gözüyle bakılırken Ankara-Berlin hattında nasıl bir kırılmaya yol açacağı merak konusu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bugün, “Bütün ilişkiler zedelenir” diyerek ‘alarm zili’ çalması da gerilimi tırmandırdı… Alman meclisinde ‘Ermeni soykırımı’ ifadesi ilk olarak geçen yıl 1915’in 100’üncü yıldönümü nedeniyle yapılan anmada açık biçimde kullanılmıştı. Hem Meclis Başkanı Norbert Lammert, hem de Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, İttihat ve Terakki yönetiminin 1915’te başlattığı sürgün ve katliamları ‘soykırım’ diye nitelemişti. Yeşiller Partisi geçen yılın sonunda konuyu yeniden dillendirmiş, hazırladığı ve meclise şubat ayında sunacağını söylediği ‘Ermeni soykırımı tasarısı’nı son anda geri çekmişti.

Alman parlamento Fotoğraf: Reuters
***
Almanya’da ‘Ermeni soykırımı’ tasarısı 2 Haziran‘da federal mecliste oylanacak. Muhalif bir parti tarafından hazırlanan ancak iktidardaki partilerce de desteklenen tasarının kabulüne kesin gözüyle bakılırken Ankara-Berlin hattında nasıl bir kırılmaya yol açacağı merak konusu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bugün, “Bütün ilişkiler zedelenir” diyerek ‘alarm zili’ çalması da gerilimi tırmandırdı.
Peki nerden çıktı bu tasarı? Tam olarak ne diyor? Neden şimdi? Destekçileri nasıl savunuyor? 9 Soruda….
1. Nerden çıktı?
Alman meclisinde ‘Ermeni soykırımı’ ifadesi ilk olarak geçen yıl 1915’in 100’üncü yıldönümü nedeniyle yapılan anmada açık biçimde kullanılmıştı. Hem Meclis Başkanı Norbert Lammert, hem de Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, İttihat ve Terakki yönetiminin 1915’te başlattığı sürgün ve katliamları ‘soykırım’ diye nitelemişti.
Yeşiller Partisi geçen yılın sonunda konuyu yeniden dillendirmiş, hazırladığı ve meclise şubat ayında sunacağını söylediği ‘Ermeni soykırımı tasarısı’nı son anda geri çekmişti.
2. Ne deniyor?

Fotoğraf: Reuters

Diken’in ulaştığı ve kabul edilmesine kesin gözüyle bakılan tasarı, ‘101 yıl önce Ermenilere ve diğer Hristiyan azınlıklara yönelik soykırımın hatırlanıp anılması’ başlığını taşıyor.
Tasarı, ‘Alman Federal Meclisi, Osmanlı İmparatorluğu‘nda 100 yıldan uzun bir zaman Ermenilere ve diğer Hristiyan azınlıklara karşı girişilen tehcir ve katliamların kurbanlarının önünde eğilmektedir’ cümlesiyle başlıyor. Akabinde de ‘Alman Federal Meclisi, zamanın İttihat ve Terakki hükümetinin, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri neredeyse tamamen yok eden icraatlarını da kınıyor’ deniyor.
Beş sayfalık tasarıda, ‘Ermeni soykırımı’nın 24 Nisan 1915 tarihinde dönemin Jön Türk iktidarının emriyle başladığı belirtilip, ‘Ermenilerin kaderi, 20’nci yüzyıla damgasını vuran katliam, etnik temizlik, tehcir ve soykırım tarihine örnektir’ ifadesine yer verilerek Alman meclisinin, bu tasarıyla yaptığı anmanın, yeryüzünün en eski Hristiyan halkına saygı duruşu olduğu vurgulanıyor.
Ortak tasarıda, ‘Ermeni soykırımı’nda Almanya’nın oynadığı rol ve sorumluluk da kapsamlı biçimde ele alınıp kabul ediliyor. Bu bağlamda, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri müttefiki Alman İmparatorluğu’nun, kendi diplomatlarının ve misyonerlerinin, Ermenilere yönelik sistematik sürgün ve yok etme uygulandığına dair raporlarına ve bildirimlerine rağmen, bu suçu durdurmak için harekete geçmemesinden üzüntü duyulduğu’ belirtiliyor ve şöyle deniyor: “Tarihten bu yana Ermenilerle Türkler arasında oluşan uçurumun ortadan kaldırılması, uzlaşma ve karşılıklı anlayışın sağlanması için çaba harcamak da yine Almanya’nın sorumluluklarından biridir.”
Tasarıda şu ifadeye de yer veriliyor: “Alman meclisi, 100 yıl önce başlayan, tarifi güç, korkunç olayların kurbanlarını anarken, o zor koşullarda kendi hükümetine direnerek Ermeni kadınların, çocukların ve erkeklerin hayatını kurtarmak için Osmanlı ve Alman İmparatorluğu’nda elinden gelen çabayı gösterenleri de onurlandırmak istemektedir.”
Tasarıda, Almanya’daki eğitim kurumlarına, Ermenilerin sürülmesi ve yok edilmesi gerçeğiyle yüzleşmede özel bir görev düştüğü, bunda da eğitim konusundan sorumlu eyalet yönetimlerinin önemli rol oynayacağı belirtiliyor. Bazı eyaletler, son yıllarda müfredata ‘Ermeni soykırımı’nı anlatan kitapçıklar dahil etmiş, Türkiye bundan duyduğu rahatsızlığı saklamamıştı.
Tasarıda ayrıca, ülkelerin kendi karanlık tarihiyle yüzleşmesinin ne kadar zor olduğunu Almanya’nın kendi tarihinden dolayı çok iyi bildiği itirafı da yer alıyor. Ancak zorluğuna rağmen geçmişle samimi bir yüzleşme olmadan uzlaşma ve toplumsal barışın sağlanamayacağı da belirtiliyor. Nihayet, geçmişi hatırlamanın toplumları uyanık kıldığı, insanları ve halkları tehdit eden nefret ve imha eğilimini de engellediği kaydediliyor.
Almanya‘nın Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkinin normalleşmesi yönündeki karşılıklı çabaları dikkatle izlediği, bir süredir gerilim ve güvensizliğin damga vurduğu iki ülke arasındaki yakınlaşmanın da destekleneceği, geçmişle yapıcı bir yüzleşmenin, halklar arasındaki uzlaşmanın temeli olduğu da yine tasarıdan yer alan ifadeler arasında.
3. Neler öngörüyor?

erdogan sarkisyan
-Alman halkı olarak Ermenilere 1915/1916’da uygulanan sürgün ve neredeyse tamamının yok edilmesiyle sonuçlanan saldırılarla ve Almanya’nın rolüyle yüzleşmek
-Türk tarafını da o dönemki sürgün ve katliamlarla hesaplaşma yönünde cesaretlendirmek, böylece Ermeni halkıyla uzlaşma için gerekli temeli atmada yüreklendirmek
-Ermenilerle Türkleri geçmişle hesaplaşmak suretiyle karşılıklı tarihi suçları affetmeye ve barışmaya götürecek yönde çaba harcamak
-Türkiye ve Ermenistan’daki bilimsel, toplumsal ve kültürel çalışmalar yoluyla iki ülke arasındaki tecrübe alışverişini, yakınlaşmayı ve tarihle hesaplaşmayı konu edinen projeleri maddi olarak desteklemek üzere bütçe ayırmak
-Geçmişle hesaplaşarak Türkiye ile Ermenistan arasında barışın sağlanmasına, ilişkilerin iyileştirilmesine hizmet eden çalışmalar yürüten bilim insanlarına burslar vermek, bunu yapan sivil güçleri desteklemek
-Türk ve Ermeni hükümetlerini, durma noktasına gelen normalleşme sürecini canlandırmaları için cesaretlendirmek
-Türk ve Ermeni hükümetlerinin, tarihi incelemek, diplomatik ilişkileri başlatmak ve sınırları açmak üzere bir komisyon kurulmasını öngören 2009 Zürih Protokolü’nü parlamentolarında kabul etmeleri için çaba harcamak
-Türkiye’de kısa süre önce başlayan ve Ermeni kültürünün korunmasına yönelik çabanın devam etmesi için uğraşmak
-Almanya’nın ‘Ermeni soykırımı’ndaki rolüyle hesaplaşmasını konu edinen bilimsel, toplumsal ve kültürel projeleri maddi olarak desteklemeyi sürdürmek.
4. Geçme ihtimali ne?
Yine Yeşiller’in öncülüğünde hazırlanan, ancak federal hükümetin bütün ortaklarınca da desteklenen bir ortak tasarı söz konusu. Başbakan Angela Merkel başkanlığındaki Hristiyan Birlik ve Sosyal Demokrat Parti de tasarıya destek açıklamış bulunuyor. Tasarı grupların ortak çalışmasının ürünü ve üzerinde tam olarak uzlaşma sağlanmış bir metin.
Bu nedenle tasarının meclisteki oylamada kabul edilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Kesin gözüyle bakılan bir başka beklenti de tasarının kabulünün Türkiye-Almanya ilişkilerindeki gerginliği artırması.
5. Ankara’nın tavrı ne?

Fotoğraf: DHA
Son olarak dün Berlin’de çok sayıda Türk tasarıyı protesto yürüyüşü düzenledi. Fotoğraf: DHA
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, geçen hafta, “Biz metni görmüş değiliz. Ne tür ifadeler yer alacak? Soykırım iddiası ciddi bir iddiadır. Bununla ilgili tarihi ve hukuki bir delil olmadan konuşmak ancak siyasi istismar yapmak demektir“ dedi.
Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu da, tarihte yaşananlar hakkında karar verme yetkisinin parlamentoların görevi olmadığını söyleyip ‘soykırım’ tanımının kullanılmasının da Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine nasıl bir katkı sağlayacağının da merak konusu olduğunu belirtti.
Son olarak bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şöyle konuştu: “(Almanya Başbakanı Angela) Merkel’le bir iki saat kadar önce görüşme yaptım. Kendileri ‘Elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz’ gibi ifadeler kullanıyor. Biz şuna inanacağız, bizim sözde Ermeni soykırımı gibi bir problemimiz var mı? Bizim böyle bir problemimiz yok. Biz bu konuda rahatız. Bize bu şekilde yaklaşım gösteren Almanya, 3 milyonu aşkın Türk’ün yaşadığı bir ülke, aramızdaki ilişkiler çok çok üst düzeyde. Böyle bir oyuna girecek olursa bu bizim geleceğimize yönelik, iki ülke arasındaki gerek diplomatik, ekonomik, ticari, siyasi, askeri, aynı zamanda NATO’da olan iki ülkeyiz, bütün bunları zedeler. Öyle zannediyorum ki bunların hepsi düşünülecektir. Biz şu anda çıkmamış bir kararı değerlendirme doğru bulmam. Ama bir karar çıkar, bu karar çıkar bunun gerekçesi nedir, ha ondan sonra bunun değerlendirmesini gerek hükümetimiz gerekse bizler bunun değerlendirmesini yaparız. Ama uluslarası hukukta hiçbir bağlayıcılığı yoktur, bilinmesini istiyorum.”
6. Eğer Türkiye büyükelçisini geri çeker veya mülteci anlaşmasını iptal ederse Alman hükümetinin tepkisi ne olacak?
Tasarının raportörlerinden CDU milletvekili ve Saksonya-Anhalt eyaletinin eski başbakanı Dr. Christoph Bergner Diken’e şu yanıtı verdi: “2 Haziran’da meclise gelecek tasarı Alman hükümetinin değil, Alman meclisinin takdirinde olan, onun karar vereceği bir belge. Bu nedenle Alman hükümetinin tavrı konusunda bir şey söyleyemem. Ayrıca Ermeni tasarısının AB’nin Türkiye ile yaptığı mülteci anlaşmasıyla içerik olarak da bağlantısı yok. Alman meclisinin aldığı bir kararın, AB-Türkiye anlaşmasına etkisi olursa, bu zaten içeriğine yabancılaşması demektir. Bir de AB üyesi ülkeler, Türkiye ile mülteci anlaşmasının kabulünden çok uzun süre önce, Osmanlı topraklarındaki Ermeni soykırımı konusundaki duruşlarını açık ve net biçimde ortaya koymuştu.”
7. Tasarının mimarı Yeşiller Partisi’nin eş başkanı Cem Özdemir’in görüşü ne?

cem özdemir sb
“2005 yılında da şimdi olduğu gibi grupların ortak hazırladığı benzer bir önerge, meclisin gündemine gelmiş ve gerek 1915’te yaşananların katliam ve tehcir olduğu vurgusu gerekse Osmanlı’nın  o dönemki müttefiki Alman imparatorluğunun bu korkunç hadiselerdeki rolüne dikkat çekilmişti. Ancak dönemin başbakanı Erdoğan’ın Nisan 2005’te dönemin Ermenistan devlet başkanı Robert Koçaryan’a bir mektup göndererek ortak bir komisyon kurma çağrısında bulunmasından sonra başlayan ve hepimizi ümitlendiren diyalog sürecini zedelememe kaygısıyla soykırım tabirine sadece gerekçede yer verilmişti. Biz de dahil olmak üzere tüm parlamenterler, yaşananların soykırım olduğu hususunda hemfikir olmalarına rağmen Türkiye’nin kendi geçmişiyle nihayet yüzleşmek istediğine ve yüzlerce yıl bir arada yaşamış iki kadim halkın birlikte barışçıl bir gelecek inşa edebileceklerine dair heyecanlanmıştık. Lakin gelinen noktada bütün bu umutların boşuna olduğunu gördük. Geçmişin bu karanlık sayfasıyla yüzleşme talebi sadece Türkiye sivil toplumunun kimi zaman olağanüstü cesaret örneği göstererek dillendirdiği bir talep olarak kalıp resmi makamlarca bir türlü kabullenilemedi. Bu cesaretin bedelini kardeşim Hrant Dink güpegündüz kendi gazetesinin önünde vurularak ödedi. Resmi yetkililer ise resmi söylemde ısrar etmeye ve inkar politikalarını sürdürmeye devam etti. Nitekim 2008 yılında başlayan ilişkilerin normalleşmesine ve sınırların açılmasına yönelik girişimlerin sonuçsuz kalması da geriye kalan bütün umutlarımızı söndürmüş oldu.
Bizim asıl derdimiz, dünyanın ne tarafında yaşanmış olursa olsun bütün halkların acılarının konuşulması ve hepimizin omzunda koca bir yük olan bu felaketlerin bir daha yaşanmaması, gelecek kuşakların bunu unutmaması. Başta Ermeniler olmak üzere Anadolu topraklarında yaşayan Asurilerin, Süryanilerin ve Keldanilerin yaşadığı felakete dikkat çekmek, adını koymak bizim mağdurlara ve onların torunlarına hem ahlaki sorumluluğumuz hem de gönül borcumuz. Alman meclisi parti politikalarını bir kenara bırakarak, 101 önce yaşanan korkunç hadiselerdeki sorumluluğunu kabul edecek ve ‘Türkiye de bu geçmişle yüzleşilmelidir’ diyenlere açık bir sinyal göndererek seslerine ses olacak.
Almanya’nın kendi meclisinde Ermenilerin uğradığı zulmü ‘soykırım’ olarak nitelemesinin hiçbir siyasi art niyeti olmayıp aksine bambaşka bir önemi var. Nitekim Almanya, o dönemki Osmanlı imparatorluğunun müttefiki konumundaydı ve Alman imparatorluk ordusunun üst düzey subaylarının  ve diplomatlarının Osmanlı devleti içerisinde ciddi ağırlığı vardı. Buradan hareketle Almanya’nın artık üzerine düşeni yaparak, yaşanan korkunç hadiselerdeki tarihsel sorumluluğunu kabullenmesi ve türlü türlü kelime arayışlarına girmeden yaşananları soykırım olarak nitelendirmesi çok önemli.”
8. Neden şimdi?
Başbakan Angela Merkel’in sağ kolu, Hristiyan Birlik Partileri Meclis Grup Başkanı Volker Kauder, tasarı için, “Yazdan önce geçecek” vurgusunu yapmıştı.
Hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti Meclis Grup Başkanı Thomas Oppermann da ‘Ermeni soykırım’ deneceğini vurgulayıp mülteciler konusunda Türkiye’yle işbirliği ile tasarı arasında bir bağlantı olmadığını söylemiş, ayrıca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘a karşı alttan alma tavrına da son verilmesini talep etmişti.
Bergner, ise ‘Neden şimdi’ sorumuzu şöyle yanıtladı: “Şimdi, çünkü meclis görüşülmüş ve akabinde sorumlu komisyonlarına gönderilmiş tasarılar hakkında karar vermekle yükümlü. Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin yaşadığı trajediyi anmaya ilişkin taslak 14 aydır sorumlu meclis komisyonunda bekliyor. Mecliste grubu bulunan partiler de yazdan önce oylanması konusunda uzlaştı.”
Özdemir de zamanlamayla ilgili şunları söyledi: “Sonbaharda aslında üzerinde bir yıl çalışılan ve grupların içerik olarak üzerinde mutabık kaldığı metin Türkiye ile yapılacak mülteci anlaşması öncesine denk geldiğinden iktidar gruplarının ‘Aman Türkiye’yi, bilhassa Erdoğan’ı ürkütmeyelim, şimdi zamanı değil’ itirazlarına maruz kaldı. Lakin açık oylamada takınacakları tavrın birçok insanı hayal kırıklığına uğratacağından endişe duyan iktidar grubu, ‘Gelin o vakit şimdi yapmayalım birlikte ortak bir tasarıyı yakın zamanda tekrar gündeme getirelim’ sözünü vererek tasarıyı geri çekmemizi rica etti.”
9. ‘Bu konunun yeri parlamentolar değil’ eleştirilerine ne yanıt veriliyor?
Bergner: “Alman politikacılar olarak tarihi gerçekleri açık ve net biçimde, adıyla dillendirmekle yükümlüyüz. Arşivlerimiz, o dönem yaşananlara dair belgelerle dolu. İstedik ki Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli vatandaşlarımız da seçilmiş vekillerinin ne düşündüğünü, o dönemi nasıl değerlendirdiğini bilsin. Ancak bu sayede hepimizin ihtiyacı olan diyaloğu sağlamayı başarabiliriz.”
Özdemir: “Biz siyasiler, halkların geleceği hakkında, savaştan tutun da tehcire kadar her türlü kararı verebilelim, lakin mesele bu kararların sorumluluğunun tespiti ve hesap verebilme olunca işi tarihçilere bırakalım! Bakın bir kez daha altını çiziyorum. Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı’nda Alman imparatorluğu yanında savaşa girmesininin kararını ne siz gazeteciler ne de soykırımın olmadığını iddia eden bilim adamları verdi. İttihat ve Terakki önderlerince çıkarılan tehcir yasasının altında ne tarihçilerin ne de hukukçuların imzası vardı. Parlamentolara tarihin gidişatını kurmak, bir halkın acılarının faili olmak serbest ama tarih hakkında hüküm kurmak haşa yasak! Bunu kabul etmem mümkün değil.
Bizim siyasetçiler olarak buradaki irademiz, topluma öncü olup tabu kalan ne kadar mesele varsa onların kapağını açmak ve bu konuda çalışma ve araştırma yapmak isteyen uzmanların, tarihçilerin ve bilim insanlarının faaliyetlerini yürütebileceği çalışma zemininin -meselenin adını koyarak- yasal çerçevesini hazırlamak. Ki 2009 yılında imzalanan Zürich Protokolleri ile kurulması istenen ortak tarih komisyonunun bir türlü hayata geçememiş olmasını engelleyen ve bu protokolleri onaylamayan da parlamentolar. Bu konuda atılması söz verilen adımları atmayan merciler de parlamentolar.
Burada sürekli belgelerden, ‘İşi tarihçilere bırakalım’dan dem vuruluyor lakin şahsen benim için en önemlisi 1915 öncesi Osmanlı’da 1 milyonun üzerinde Ermeni yaşıyorken, şimdi bu Ermenilerin nerde oldukları sorusu. Bunun yanısıra ortada devlet mühürlü tehcir yasası var. Sevkiyat defterleri var. Ha keza diplomatların yazışmaları var. Sadece Alman dışişleri bakanlığı arşivlerinde yer alan belgeler dönemin İttihat ve Terakki liderlerinin asıl niyetinin soykırım olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Nitekim bu belgelerin bir kopyası mikroçip halinde gerek Türkiye’ye gerekse Ermenistan’a teslim edilmiş durumda. Hatta bu dökümanlardan bir kısmının yer aldığı Wolfgang Gust’a ait kitap Türkçe’ye de çevrilmiş durumda.
Açık olduğu iddia edilen ve araştırmacıların kullanımına serbest olan Türkiye’deki başbakanlık devlet arşivlerinin, bir milletvekilinin verdiği soru önergesi üzerine öğrendiğimiz Osmanlı döneminin en önemli Ermeni gazetelerinden Jamanak gazetesini arşivlerinde bulamadıkları yanıtı da ayrı bir komedi tabii.
Biz bu önergeyle zaten uzun süredir tarihçilerin üzerinde uzlaştığı soykırım gerçeğinde birleşiyoruz. Soykırım inkarına hukuki dayanak olarak gösterilen Soykırım Sözleşmesi’nin sonraki yürürlük tarihine atıf yapanları da, soykırım sözcüğünü ilk defa kullanan ve Soykırım Sözleşmesi’ni kaleme alan Raphael Lemkin’in bu sözleşmeyi hazırlarken Ermenilerin acılarının başlangıç noktası olduğuna dair sözlerini hatırlatmak istiyorum.

Yorumlar kapatıldı.