İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Almanya ile bahar bitti kışa hazır olun

Ünal Tanık
2 Haziran’da “Ermeni Soykırımı yapıldı” iddialarını içeren tasarı Bundestag’da kabul edildikten sonra Ankara yeniden Gezi günlerine dönecek. Devletten devlete bir kriz hızla tırmanmaya başlayacak. Böhmermann’ın okuduğu kriz sonrasında iki kez Dışişleri Bakanlığı’na çağrılan Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann yeniden davet edilecek. En sert şekilde nota verilecek. Büyükelçi Erdmann’ın “persona non grata” ilan edilip ülkeden gitmesi istenmesi kimseye sürpriz gelmez. Ermeni tasarısı konusunda nerede ise bütünüyle yalnız bırakılan Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun süresiz bir şekilde Ankara’ya çağrılması gündeme gelebilir.

 ***
Ortam gerilirken, Türkiye’den Almanya’ya karşı sarf edilecek sözler, AfD tarafından istismar edilecek ve yabancı düşmanlığı körüklenecek. (Almanya’da yabancı dendiğinde Türklerin akla geldiğini unutmamak lazım.)
***
Türkiye’de AK Parti yönetimi, 2010 öncesinde Deniz Feneri e.V. krizinden sonra Almanya’yı doğrudan hedef almayı bir kenara bıraktı. Ta ki 31 Mayıs 2013’te patlak veren Gezi Parkı eylemlerine kadar.
İktidar, eylemlerin sıradan olaylara benzemediğine aydıktan sonra aklına düşman aramak geldiğinde, ABD’den önce Almanya’yı kendine düşman olarak seçmeyi tercih etmişti.
Ne de olsa Başbakan Erdoğan, ABD’den geleli daha iki hafta bile olmamış ve Emine hanıma hediye edilen kitap krizi bir kenara bırakılacak olursa, ziyaret sırasında karşılıklı dostluk gösterileri sergilenmişti.
Türkiye, “yeniden” keşfettiği yakındaki “düşman”ı için demediğini bırakmadı. Üçüncü Havalimanı’nı kıskanan Almanya’nın hasedinden bu ayaklanmayı teşvik ettiği en tepedeki isimler tarafından ileri sürüldü.
Atatürk Havalimanı’nın havacılık açısından bir “hab” haline gelmesinde en büyük payın THY’nin resmi partneri olan Lufthansa’nın katkısı yokmuş gibi bu iddialar ciddi ciddi ortaya kondu.
Almanya tarafı ise iddialara güldü geçti. Nitekim Türk yetkililer ile bir araya gelindiğinde bu “hiddet ve şiddetin” sebebini sorduklarında, aldıkları cevap, “Bunlar iç konular. Biz işimize bakalım”dan ibaret oluyordu.
Araya zaman girdi ve Almanya ile perde önündeki sürtüşme bir kenara bırakıldı.
Suriyeli göçmenlerin Avrupa kapılarına dayanmasından sonra Batılı ülkelerin iki sene önce Türkiye ile imzaladıkları “geri kabul anlaşması” akıllarına geldi. Daha önce onlarca kez ekranlara gelen insan cesetlerini görmeyen Batılı ülkeler, birden bire 3 yaşındaki sahile vuran Aylan Kürdi’nin masum cesedine ağlamaya başladı.
Mültecileri almamak için Batılı ülkeler bin bir dereden su getirirken, Almanya başta Suriyeli olmak üzere gelen mültecilere kapılarını açtı. Merkel, Avrupa için hem liderlik yapmaya çalıştı, hem de kendi ülkesi açısından ciddi bir siyasi risk üstlendi.
Merkel, mülteciler için ana kaynak durumunda olan Türkiye ile birlikte hareket ederek bu sorunun çözülebileceğine Avrupalı liderleri ikna etmeye çalıştı.
Ancak, başta Merkel olmak üzere merkezde siyaset yapan Alman politikacıların duyduğu bir rahatsızlık kendini belli ediyordu. Irkçı AfD (Almanya için Alternatif ya da Alternative für Deutschland) yabancı siyasetçilerin ülkedeki özgürlük ortamından yararlanarak gelip ülkelerinde yaşayanları provoke etmelerinden çok yararlanıyordu.
Bu durum, merkezin hem sağında, hem solunda siyaset yapan başta hem Hıristiyan Demokratları hem de Sosyal Demokratları (CDU ve SPD) zor durumda bırakıyordu. 18 Mart’ta Brüksel’de imzalanan mülteci anlaşması, bu gelişmelerin tuzu biberi hükmünde görüldü.
HAZİRAN AYINDA NELER OLACAK?
Almanya Şansölyesi Merkel, mülteci sorununun bütünüyle Türkiye’nin üzerine yıkılmaması ve Avrupa’ya mümkün olduğu kadar adaletli dağıtımının yapılması çabalarına en yoğun destek veren lider oldu. Hatta tek lider dense yanlış olmaz.
Bu gelişmeler yaşanırken, komedyen Jan Böhmermann’ın ZDF televizyonunda güya çirkini gösterme kılıfı içinde sunduğu hezeyanları, en çok Merkel’i zora soktu.
Almanya’daki değerlendirilmelere bakıldığında bu Merkel açısından öngörülemeyen bir krizdi. Ortadaki tablo, deyimin tam anlamı “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumu idi.
Nitekim, Böhmermann’ın açıklamaları ile ilgili erken konuşup, “kasten yaralayıcı” çıkışının hatalı olduğunu kısa süre kabullenmek durumunda kaldı. 4 Nisan’daki çıkışını, 22 Nisan’da “hata yaptım” diyerek iç politika açısından toparlamaya çalıştı.
İşte bu tartışmalar olurken bir taraftan Alman Federal Meclisi Bundestag’da çok önemli bir çalışma yürütüldü. Türkiye iç kamuoyu, şiir tartışmaları ile meşgulken gündeme alınan “Ermeni Soykırımı Tasarısı”nın oylanacağı tarih belli oldu.
Diplomatlar, 2 Haziran’da yapılacak olan oylamada tasarının kabul edilmesine nerede ise kesin gözüyle bakıyorlar.
Hıristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve öteki partilerin destek vereceği açıklanmış durumda.
Geçen sene aynı konu gündeme geldiğinde tasarının reddedilmesi için büyük çaba harcayan Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, şimdi kendini “Umarım, bu önerge yüzünden Türk-Alman ilişkileri zarar görmez ve birlikte iyi bir şekilde çalışabiliriz” açıklamasını yapmakla yetinmek durumunda hissediyor.
2 Haziran’da “Ermeni Soykırımı yapıldı” iddialarını içeren tasarı Bundestag’da kabul edildikten sonra Ankara yeniden Gezi günlerine dönecek. Devletten devlete bir kriz hızla tırmanmaya başlayacak. Böhmermann’ın okuduğu kriz sonrasında iki kez Dışişleri Bakanlığı’na çağrılan Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann yeniden davet edilecek. En sert şekilde nota verilecek. Büyükelçi Erdmann’ın “persona non grata” ilan edilip ülkeden gitmesi istenmesi kimseye sürpriz gelmez. Ermeni tasarısı konusunda nerede ise bütünüyle yalnız bırakılan Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun süresiz bir şekilde Ankara’ya çağrılması gündeme gelebilir.
Ortam gerilirken, Türkiye’den Almanya’ya karşı sarf edilecek sözler, AfD tarafından istismar edilecek ve yabancı düşmanlığı körüklenecek. (Almanya’da yabancı dendiğinde Türklerin akla geldiğini unutmamak lazım.)
AfD’nin yükselişini önlemek için merkezde siyaset yapanlar kendilerini daha milliyetçi söylemler içerisinde bulacak. Bu yolda atılan her adım da Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanların işini zorlaştıracak.
En fazla hayatları zorlaşacak (dünyaları kararacak demeye dilim varmıyor) olanlar da Türkiye ile her türlü gönül bağı güçlü bulunanlar olacak. Hangi kesimler olduğunu adlandırmaya gerek yok.

Umarım, ufukta toplanan kara bulutlar iki ülke ilişkilerini insanları savuracak boyuta varmaz.
Ünal TANIK / Rotahaber
unaltanik@gmail.com

Twitter: @tanikunal  

Yorumlar kapatıldı.