Gülay Dinçel
Türkiye’de üç kuşak boyunca sanayicilik yapan bir aile ya da sermaye grubu ile karşılaşmak oldukça güç. Bugünün büyük sanayi gruplarının tarihlerini Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar taşımak mümkün olsa bile sanayiye geçişleri ancak 1950’li, 60’lı yıllarda gerçekleşiyor. Önce ticari faaliyet, arkasından sınai faaliyet geliyor. Peki çok cılız da olsa Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayici bir kuşaktan söz etmek hiç mi mümkün değil? Bir kuşak olarak mümkün değil, ancak tekil imalatçılardan söz etmek mümkün. İmalatçı tanımlaması da daha çok zanaatkârlıkla sanayicilik arasında bir konumlanışa işaret ediyor. Bu imalatçılardan üç kuşak boyunca devam edebilen üstelik ölçek büyüterek bugünlere gelebilen çok az.
(Harutyun Yarmayan’ın doktor olan kardeşi Minas Yarmayan).
Yarmayan ailesi bu nadir örneklerden biri. 1922 yılında dede Harutyun Yar-mayan’m Perşembe Pazarı’nda başladığı imalatçılığı önce oğul Mihran bir fabrikaya taşır, ardından da torun Arsen bu atölye irisi fabrikayı modern bir işletme haline getirir.
1910 civarında, Tokat’ta. Harutyun Yarmayan il), Armenuhi Elmon Yarmayan (2), Terez Yarmayan (3), Armenuhi Elmon Yarmayan’ın yakınlarından Dedi Setanciyan (4).
Mihran Yarmayan önde en sağda, Harutyun Yarmayan’ın diğer çocuklarıyla birlikte. |
TOKAT’TAN İSTANBUL’A,
TARIMDAN TİCARETE
TARIMDAN TİCARETE
Yarmayan ailesinin köklerini 19. yüzyıl başlarında Tokat’a kadar götürmek mümkün. 1954’teki Soyadı Kanunu’ndan sonra “Yarman” şeklini alacak olan soyadları “Yarmayan”ı da temel geçim faaliyetlerinden almışlar. “Yarmayan” buğday yarmacısı demek; aile değirmencilikle uğraşmaktadır. Değirmencilik dışında bağcılık başta olmak üzere tarım da temel uğraşılardan biridir. Yarmayanlar 20. yüzyıl başlarında tüm faaliyetlerden elde ettiği gelirle yörenin “varlıklı”, “ileri gelen” aileleri arasında sayılmaktadır. Arşak Alboyacıyan’ın Badmutyun Yevtogyo Hayots (“Tokat Ermenileri Tarihi”, Kahire, 1952) adlı kitabında, büyük dede Abraham Yarmayan’ın 1882 yılında Tokat’ta kilise yönetim kurulu üyesi, 1908 yılında manastırın yönetim kurulu üyesi,
1914 mebus seçimlerinde ise müntehib-i sani olduğu bilgisi bulunmaktadır.
Ermeni Tehciri öncesinde Yarmayanlar kalabalık bir ailedir. Çocuk ve torunlarla 20 kişiyi geçen aile Tokat’ta Sulu Sokak’taki büyük bir konakta yaşamaktadır. Yazları ise Malkayası’ndaki bağevlerinde geçirirler. Yarmayan ailesinin fertleri eğitimlerini Tokat’ta bulunan Amerikan Koleji’nde alırlar. Her ne kadar ilk eğitimden ibaret de olsa o dönemin koşullarında Batılı bir eğitimden geçmek azımsanabilecek bir durum olmasa gerek. Harutyun Yarmayan’ın kardeşlerinden Minas Yarmayan daha da ötesini gerçekleştirir, Beyrut’a giderek eğitimine devam eder. 1906 yılında Amerikan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Minas Yarmayan Ermeni Tehciri sırasında Erzincan Aziziye Hastanesi’nde askeri tabip olarak çalışmaktadır.
Harutyun ve Armenuhi Yarmayan, İstanbul, 1920. Yarmayanlar o sırada henüz Tokat’ta yaşıyorlar. Bir alacak tahsili için İstanbul’a gelindiğinde çekilmiş bir fotoğraf. Fotoğraftan kısa bir süre sonra İstanbul’a göç edecekler.
Harutyun Yarmayan 1882, Armenuhi Yarmayan ise 1886 doğumlu. Armenuhi Hanım, özgür ruhlu, modern bir kadındır. 1928 yılında bir yıl boyunca tüm Avrupa’yı tek başına dolaşır.
|
Doktor Mezburyan’ın Ermeni Kökenli Doktorlar (1957, s. 243) adlı kitabında ve İstanbul’da Ermenice olarak yayımlananNor Gyank (Yeni Hayat) adlı gazetenin 1.2.1918 tarihli nüshasında yayımlanan “Şehit Verilen Ermeni Doktorlar” başlıklı yazıda Minas Yarmayan’ın Erzincan Aziziye Hastanesi’nde kolları hemşireler tarafından tutularak zorla ilaç zerk edilmek suretiyle öldürüldüğü belirtilmektedir.
1915 tehcirinde aile Tokat’ı terk etmez; konakta saklanma kararı alır. İki istisnayla; birincisi yukarıda sözü edilen Erzincan’da doktorluk yapan Minas Yarmayan, İkincisi üç çocuğu ve eşiyle Harutyun Yarmayan.
Konağın altında gizli bir sığınak bulunmaktadır. 6-7 aylık yiyecek stoğu ile yaklaşık 17 kişi burada saklanır. Hepsi ölümle tanışır, kurtulan olmaz. Eşi ve çocuklarıyla beraber ormanda saklanan ve tanınmamak için kadın kıyafetiyle dolaşmak zorunda kalan Harutyun Yarmayan ise sağ kalmayı başarır.
Arşen Yarman’ın elinde Tokat’taki mülklerine ait, dedesinden kalma 80’i aşkın Osmanlı tapusu var.
|
1916 yılında Harutyun Yarmayan ve ailesi Tokat’a geri döner. Tehcir olayı büyük servetlerin el değiştirmesine de yol açmıştır. Yarmayanlar mülklerinin büyük bölümünü geri alamasalar da başlangıçta oturdukları konağı ve bağevini geri almayı başarırlar. Ancak bir süre sonra, dönemin yükselen isimlerinden, Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticilerinden muhtar Yoğurtçuoğlu, Harutyun Yarmayan’ın eşi Ar- menuhi Elmon Hanım’ı kaçırır. Ancak bağevi de Yoğurtçuoğ- lu’na terk edilerek büyükanne kurtarılır. Bu olayın da ardından aile Tokat’ı terk eder ve 1920 yılında İstanbul’a gelir.
Arsen Yarman’ın elinde o dönemden kalma 80’i aşkın tapu var. Tokat’tan ayrılırken aile bu kadar mülkten de yoksun kalmış olur. Ancak Arsen Yarman, ailenin İstanbul’a geldiğinde maddi anlamda çok sıkıntı çekmediğini, bir miktar altının elde kalmış olduğunu söylüyor.
Mihran Yarmayan, 1926 yılında İstanbul’da. Mihran Bey o sırada 20’li yaşlarının başında bir delikanlı. |
HURDA ALIM-SATIMINDAN
İMALATA
İMALATA
Harutyun Yarmayan İstanbul’da oğlu Mihran’la birlikte hurdacılık yapmaya başlar. Bugünkü Çırağan Oteli, eski Şeref Stadı’nın bulunduğu yerde İngilizlerden aldıkları malları satarak hurda ticareti yaparlar. 1924 kritik yıl olur; ticaretten imalata geçiş yılı. Hurdacılıktan imalata geçilir. Perşembe Pazarı’nda demir mamul üretimine başlanır. Başlangıçta tek dükkân varken, zaman içinde 2-3 dükkânları olur.
Buradaki üretim yapısını sanayi olarak nitelemek yanlış olacaktır, usta-çırak ilişkisine dayalı zanaatkârlığı biraz aşmış bir imalat yapısından söz etmek daha doğrudur.
Baba Harutyun Yarmayan’ın da oğul Mihran Yarmayan’m da teknik ya da mühendislik eğitimi yoktur. Ancak, sonraki yıllarda daha da artacak olan imalat tutkusu kanlarında vardır. Tokat’ta Amerikan Koleji bulunmasına ve ailenin bir bölümü burada okumasına rağmen, okul çağı savaş ve tehcir gibi olağanüstü durumlar içinde geçen Mihran Yarmayan doğru düzgün eğitim alamaz, o yıllarda henüz yabancı dil de bilmemektedir. Fransızcayı 45 yaşından sonra öğrenir.
Yarmayan ailesi İstanbul’a ilk geldiğinde Harbiye’ye yerleşir. Uzun yıllar burada otururlar. Yazları ise Yakacık’ta kalırlar.
1920’li yıllar Cumhuriyetin kuruluş yılları, toplu iğneden çiviye, basmadan kunduraya, şekerden çimentoya kadar her şeye çok büyük talep vardır. Bunları üretmek de dışarıdan almak da çok güçtür. Nasıl üretilecek? Neyle alınacak? 1920’li yıllar biraz dışarıdan alarak, biraz da özel sektörün bir şeyler üretmesini bekleyerek/destekleyerek geçer. 1930’lar değişen uluslararası konjonktürün de etkisiyle “devletçilik” yılları, yani devletin sanayiye el attığı yıllar olur. Osmanlı’dan devralman bir imalat sanayii var mıdır? İki savaş, hem maddi birikim olarak hem de bilgi birikimi olarak ortada pek de bir şey bırakmaz. Bir süreklilik elbette var, sıfırdan başlandığını söylemek abartı olacaktır. Ancak ihtiyaçlarla var olan arasındaki açı çok geniştir.
Yarmayanların imalat serüveninde, cesaretleri kadar bu boşluk da çekici olur. Harutyun Yarmayan ve oğlu Mihran Yarmayan, nal, çivi, kazma, yaba, bel, tırmık, semer, eyerden sobaya, kovadan baltaya, atlı çöp arabasından arazöz üretimine 1920’lerin ortasından 1930’ların sonlarına kadar önemli bir mesafe kaydederler. Bu tür demir mamullerin yanı sıra döküm-kaynak işlerinde de ustadırlar. İngiltere Kralı VIII. Edward’ın 1956 yılında İstanbul’u ziyareti sırasında Sirkeci Garı’nda hazırlanan “Hoş geldiniz” tabelası, Harutyun Yarmayan’ın üretimidir. 1938’de Atatürk’ün ölümünün ardından Dolmabahçe Sarayı’nda naaşının konduğu katafalkın etrafına yerleştirilen pirinç meşalelerin Mihran Yarmayan tarafından yapılmış olması ise aile için hâlâ bir övünç kaynağıdır.
1931 yılına gelindiğinde Mihran Bey hem babasının yanında çalışır, hem de başkalarıyla ortak ayrı bir işi vardır. 1931-43 arasında bu şekilde çalışır, ikinci Dünya Savaşı yıllarında ordu için etüv (buharla dezenfeksiyon makinesi), sis bombası, hava defi lambası (projektör), istihkâm kazması üretirler.
Mihran Yarmayan ilk hava defi lambasını ürettikten sonra Perşembe Pazarı’ndaki işyerinin çatısında bir deneme yapar. Sansaryan Han’dan görülür. Gelip Mihran Bey’i apar topar götürürler. Düşmana işaret verdiği düşünülmüştür. Ordu’nun devreye girmesine rağmen iki günde zor çıkar.
ÇİVİ, KOVA, KAZMA DERKEN MAKİNE ÜRETİMİ
Etüv ise bu sürecin her anlamda en kritik üretimi olur. Öncelikle etüv, işle ilgili bir dönüm noktasıdır, demir mamulden makineye geçmiş olurlar. Diğer yandan etüv üretimi ailenin başına gelecek olan bazı olumsuzlukların da başlangıcıdır. Ailenin kanısına göre, Mihran Bey’in 1943’te Aşkale’deki çalışma kampına gönderilmesine etnik kimliğinden daha çok etüv neden olmuştur.
Etüvün Almanya’dan ithal edildiği 1930’lu yıllarda Mihran Yarman fabrikalarında bir numune üreterek etüvü askerlerin bitlenmiş elbiselerinin temizlenmesinde yaygın olarak kullanan Silahlı Kuvvetler yetkililerine götürür. Ürettiği malla ilgilenilmediğini görünce Mihran Bey başka bir yönteme başvurmaya karar verir. Açılan etüv alım ihalesine, üretici firmanın Türkiye’de bir mümessilinin bulunmasına rağmen, Mihran Bey, kendisini firmanın Orta Şark mümessili olarak göstererek ve sahte teminat mektubu bularak katılır. Çok büyük fiyat kırarak ihaleyi kazanan Mihran Bey daha ileri gitmek istemez, askeri yetkililere giderek “Ben yerli üretimin ispatı adına sahtekârlık yaptım, beni ne yaparsanız yapın” der. Bu durumda ihale iptal edilir.
5-6 ay sonra ise yerli alıma gitme kararı verilir. Ancak Mihran Bey’in daha önce hazırlayıp verdiği dosya bulunamaz. Dolayısıyla Mihran Bey’e de ulaşılamaz. Bunun üzerine Genelkurmay, İstanbul Emniyet Müdürlüğünden Mihran Yarman’m bulunup Ankara’ya getirilmesini ister. Apar topar alınıp, ellerinden zincirlenerek hayvan katarıyla Ankara’ya sevk edilen Mihran Bey, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktığını sanır. Mihran Bey ancak, daha önce etüv ihalesi sırasında muhatap olduğu paşanın karşısına çıkarılmak üzere at arabasıyla Genelkurmay’a girerken durumu anlayarak rahatlar. Paşa da Mihran Bey’in halini görünce “ne yaptınız adama?” diye sorar. Maceralı biçimde de olsa ilk etüv siparişi bu şekilde alınmış olur.
1939-42 arasında Ordu’ya başka şeylerin yanı sıra etüv de üretirler. Bu dönemde Yarmayanlar neredeyse tamamen Ordu’ya üretim yapmaktadır. Savaş yıllarında Yarmayanların işyerinde çalışıyor olmak bir nevi askerlik yapmak sayılmaktadır. Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmanın askerlik yapmakla eşdeğer tutulduğu, savaş dönemine özgü bu uygulamanın kapsamında Yarmayanların işyeri de vardır.
Ancak 1942 yılma gelindiğinde dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte, Mihran Bey’i çağırır ve “Yeni etüv ihalesi açılacak, ama sen katılmayacaksın” der. Mihran Bey’in nedenini sorması üzerine, kendisinin bir yakınının ihaleye katılacağını belirtir. Mihran Bey ise etüv işinden çekilmeyeceğini söyleyerek ayrılır.
Kısa bir süre sonra Varlık Vergisi Kanunu çıkar. İstanbul defterdarının başkanlığında kurulan komisyon Harutyun ve Mihran Yarman’a çok yüksek miktarlarda vergi yazar. Baba- oğuldan istenen toplam miktar 1 milyon TL’dir.
Bu kadar çok vergi istenmesini etüv ihalesindeki çekişmeye bağlayan Mihran Bey bir hışımla Defterdarlığa giderek Ökte’nin gırtlağına sarılır, masanın camını yumruklayarak kırar. Ökte masanın arkasındaki zile basıp jandarma çağırır. Mihran Bey’i Moda’daki toplama merkezine götürürler. Üç gün tek başına kalır. Varlık Vergisini ödeyemediğinden ötürü ilk alınan insan olmuştur. Aşkale’ye ilk kafilede sevk edilir. Harutyun Yarman oğlunu bulamadan, Mihran Bey Aşkale’ye gitmiş olur. Arsen Yarman, bu olayları anlatırken “Üzücü olan yanlardan biri, vergi miktarına ilişkin rakamın hiçbir yerde doğru olarak bulunmayışı ve babamın kafile 1, no 1 götürüldüğünün hiçbir yerde yazılmayışı” diyor.
Mihran Yarman, bir yıla yakın kaldığı Aşkale çalışma kampında Kop Dağı ile Aşkale arasında posta görevi yapar. Yazın atla, kışın köpeklerin çektiği bir kızakla posta taşır. Arsen Bey’in babasından duyduklarına göre, kampta insanlar genelde yol inşaatında çalıştırılmaktadır; özel bir zulüm yoktur. Savaşın seyri değiştikten sonra çalıştırmayı da bırakırlar, serbest bırakılana kadar boş biçimde bekletirler. Mihran Yarman’ı Aşkale’de en çok etkileyen şey, 1924 Anayasası’nı hazırlayanlar arasında bulunan ve Türk Ocakları’nın İzmir şubesinde yöneticilik yapmış olan 80 yaşının üzerindeki Gad Franko’nun da orada bulunmasıdır.
Varlık Vergisi ve Aşkale sürgünü Yarmayan ailesini maddi anlamda bitirir. Aşkale’den döndükten sonra 1945 yılında Mihran Yarman Ortaköy’de yeni bir yer kiralayıp her şeye sıfırdan başlar. Harutyun Yarman ise Varlık Vergisi’nden sonra çalışmayı bırakır. Hayata küsüp ölümüne kadar hiç konuşmaz. Ağzından günde en fazla 10 kelime çıkar.
MİHRAN YARMAN’IN
AŞKALE’DE YAZDIĞI ŞİİR
AŞKALE’DE YAZDIĞI ŞİİR
HATIRA
Aşkale yurdumda yok bizi anan
Kuleye benzeyen dağına bakan
Soluksuz kalıyor yokuşu çıkan
Kıymayın kardeşler bizimki de can.
Tanrıyla konuşmak isteyen aza
Bu dağı tırmanır düşe ve kalka
Burada yaşamak haza bir cefa
Dilerim Tanrıdan yalnız veda.
Ümidler kesilir azalır derman
Berbat’tır ederse böylece devam
Diyorlar cesur ol, kendine güven
Cefaya katlanır hayatı seven.
Eylülde hemence kesilir sıcak
Bu dağın rüzgârı buzdan bir bıçak
Diyorlar bu kış da karlı olacak
Gönlümüz ser-a-pa yeisle dolacak.
Günümüz zehirdir hicranlar derin
Acılar fanidir bugünlük barın
Göze hor görünen yağmurlu karın
Şafağı parlaktır doğacak yarın.
İstanbul dünyanın en güzel şehri
Beyoğlu bu şehrin en lâtif semti
Şimdilik anmıyor terk etti bizi
Hasreti yakıyor aylardan beri.
Bülbüller güllükte heceler aşkı
Mehtap ia nurlanır sulmetler gamlı
Rüyayı andıran geceler aşklı
Hatıra kalacak bu günler acı.
Kop Dağlı, 2.5.1943
1944 başında Ortaköy’de kiralanan yerde Kızıl Çelik fabrikası, Baboyan isimli bir ortakla beraber kurulur. Bu fabrika daha sonra Demir Çelik fabrikası olur. Bu fabrikada seri biçimde arazöz, çöp kamyonu, su tankı, asfalt tankı gibi mamuller üretilir.
40’lar, 50’ler boyunca bu tür mamullerin yanı sıra ilk akaryakıt tank ve tesisleri, ilk yerli asfalt tankı ve tesisleri, yükleme- boşaltma tesisleri de kurulur. 60’larda yükleme-boşaltma tesisi yapımına başlarlar. Haydarpaşa’da, İzmir Alsancak’ta TMO (Toprak Mahsulleri Ofisi) silolarına yükleme-boşaltma tesisleri yapılır. Kazlıçeşme-Dolmabahçe gazhanelerinin komple bakımı yapılır.
MAKİNE ÜRETEN MAKİNEMihran Yarman’ın iş hayatı boyunca temel prensibi “yerli üretim”’dir. Her tür makinanın yapılabileceğini düşünmektedir. Yalnızca düşünmekle kalmaz, projeler hazırlar, modeller yapar, imal eder, dener. Mihran Bey’in hemen bütün işyerleri onun için büyük bir laboratuvardır; ticaret tutkusundan da öte bir tür “icat” tutkusu taşımaktadır. Sürekli yeni araştırmalar yapmanın, yeni makineler üretmenin peşinde koşar. 1940’lı yılların ortalarından 80’lere kadar yüzlerce makine üretirler. Bunların önemli bir kısmı sipariş üzerine bir defaya mahsus olmak üzere üretilmiştir. Tam anlamıyla 1989’dan sonra seri üretime geçilir; ki tek bir başlık olsa da -asfalt makinesi- hala 50 çeşit makine üretiyorlar. Örneğin 1967 yılında Press Cold Buzdolabı Fabrikası üretime geçerken, buzdolabı üretiminde kullanılan bir makineyi bu fabrika için Yarmanlar üretir. Ülkenin ekonomik durumuna, ihtiyaca, açılan ihalelerin çeşidine göre üretim yaparlar.
Mihran Yarman bu teknoloji tutkusunun sonucu olarak bir dizi patentin de sahibi olmuştur. 1950’lerde önden yanmalı soba, 60’larda piramit şeklinde yemleme-sulama-havalandırma-atık alma üniteleri otomatik olan bir tavukhane projesi patentleri almıştır. Yarmanların sanayi faaliyetlerinin ilkleri de bulunmaktadır; ilk selektör üretimi, ilk otomobil ve kamyon şasesi (BMC’ye) üretimi gibi.
1944-60 arası iş hayatı açısından parlak yıllar olur. Ancak 1960’ta büyük bir darbe yerler. Çok büyük ve gizli bir NATO ihalesinin demir imalat ihalesini kazanırlar. Bu sırada 27 Mayıs Darbesi gerçekleşir ve imal ettiği mal elinde kaldığı için iş iptal edilir. Bu darbenin ardından kendilerini toplamaları 10 yılı bulur.
Fabrika 1956 yılma kadar Ortaköy’dedir, 1956’dan itibaren bugünkü yerine Topkapı’ya taşınır. 1944 yılından itibaren kriz dönemleri dışında fabrikada çalışan sayısı 150’nin altına düşmez.
Ailenin üçüncü kuşak temsilcisi Arsen Yarman, 1967 yılında İtalya’da Padova Üniversitesi’nde mühendislik eğitimine başlar. Ancak 1971 yılında işte kendisine duyulan ihtiyaçtan ötürü beşinci sınıfta okulu bırakıp döner. Arsen Bey’in ilk işlerinden biri işletme organizasyonu yapmak olur. Kendi ifadesiyle o güne kadar “büyük bir atölye” olarak yönetilmiş fabrika artık “modern bir işletme” olarak yönetilmeye başlar.
Arsen Bey de dedesi ve babası gibi birtakım ilklere imza atmıştır. Boğaziçi Köprüsü’nün yapımında kullanılan Türkiye’nin ilk öngerilimli beton kalıbı (300 tonluk) Yarmayanlar tarafından üretilmiştir.
Arsen Yarman, sanayi maceralarını şöyle özetliyor:
“1960’lara kadar römorktan asfalt tankına ‘ölü makina’ ürettik, 60’lardan sonra ‘canlı makina’ üretmeye başladık. 80’lere kadar ‘bilgi+beceri’ ayakta kalmayı sağlıyordu. Ancak artık güçlü bir sermaye birikimi olmadan ayakta kalmak imkânsız.”
80’ler Yarman ailesinin iş hayatı açısından en zor yıllar olur. Özal yıllarının, sınai üretimi bir bütün olarak tehdit eden ekonomi politikaları, Yarmanları da oldukça fazla etkiler. Yıllar boyunca tüm darboğazlara karşın yapmadıklarını 1989 yılında yapmak zorunda kalırlar, küçülürler. Şu anda sadece asfalt makineleri üreten işyerinde yaklaşık 25 kişi çalışıyor.
Kaynak: Toplumsal Tarih Eylül 1999, sayı: 69
Harutyun ve Mihran Yarman’a 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi kanunuyla çok yüksek miktarlarda vergi tahakkuk ettirilir.
Harutyun Yarmayan’a ait olan kısmı baba-oğul bütün varlıklarını ortaya koyarak öderlerse de Mihran Yarmayan’ın kaderine Aşkale çalışma kampı düşer.
Aile, Varlık Vergisi makbuzlarını hâlâ muhafaza ediyor. Defterdarı Faik Ökte tarafından yazılan Varlık Vergisi Faciası adlı kitapta Yarmayan ailesine ilişkin yer alan bilgi. Kitaba göre Mihran Yarman Aşkale’ye 1. kafilenin 20. ismi olarak gidiyor. Mihran Yarman’a tebliğ edilen Varlık Vergisi 200 bin TL, ödediği kısım 2.970 TL. |
Yorumlar kapatıldı.