İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aynı tip hata: Türkçülüğe karşı İslamcılık

Adnan Gümüş / agumus@evrensel.net
Ana sorun, sorun olmayanın soruna dönüştürülmesidir ki, aidiyet veya bağların totalleştirilip hiyerarşiye sokulması, dahası başkalarına da bunların dayatılmasıdır:
1- Cinsiyet kimliğimizin cinsiyetçiliğe dönüşmesi,
2- Etnik grup kökenimizin veya dil-kültür aidiyetimizin biyolojik-kültürel ırkçılığa dönüşmesi,
3- Din-mezhep kökenimizin dinciliğe ve mezhepçiliğe dönüşmesi,
4- Millet (devlet) bağımızın (yurttaşlığımızın) nasyonalizme (milletçiliğe-milliyetçiliğe) dönüşmesi.

***
Laz olmak, Türk olmak, Müslüman, Hristiyan veya Budist olmak, Türk, Alman veya Rusya yurttaşı olmak, erkek veya kadın olmak… Bunlar doğduğumuz gruptan, aileden, ülkeden, coğrafyadan veya devletten gelen verili durumlarımız olarak, yurttaşlık, memleket, kültür bağı veya benimsediğimiz birer kimlik parçası olarak sorun değildir.
Soru şu ki bu memleket bağımız, yurttaşlık bağımız, kültürel unsurlar veya kimlik parçalarımız ne zaman soruna dönüşüyor?
Bunun veciz bir örneğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat ideolojik-dini bir kimlik kurgusu için böyle bir kutlama haftasının oluşturulması dahil “Kutlu Doğum Haftası” kutlamaları nedeniyle yaptığı konuşmada görebilirsiniz: “Aklıma rahmetli babama sorduğum bir soru geldi. Bir gün babama sordum; ‘Biz Laz mıyız, Türk müyüz?’ dedim. Babam dedi ki ‘Oğlum büyük dedem mollaymış, ona sordum ‘Dede biz Laz mıyız, Türk müyüz?’ Büyük dedem de babama şu cevabı vermiş; ‘Torunum, yarın öleceğuk, Allah bize Men Rabbüke, Ve men nebiyyüke, Ve ma dinüke sorularını soracak. Ve ma kavmüke diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman Elhamdülillah Müslümanım de geç’ demiş.” “Bir mezhepçilik, iki ırkçılık, üç terör belasıyla karşı karşıyayız. Bu hafta boyunca İslam İşbirliği Teşkilatının 13. Liderler Zirvesini yaptık (…) Biz ne Şia ne Sünni, böyle bir din tanımıyoruz, bizim tek dinimiz var, İslam dedik. Biz İslam’ın, o bütünleştirici çatısı altında toplanacağız.”
Burada birden de çok hata var. Örneğin DİB (Diyanet) veya Cumhurbaşkanı, Namık Kemal’in, M. Kemal’in, Yaşar Kemal’in veya bir başkasının doğumunu kutlamayı dince makbul bulmazken peygamberin doğumunu 23 Nisan kutlamalarına da denk getirerek kutluyor. Doğumlar kutsal ve kutlanacaksa diğerlerinin doğumu da doğadan veya Allah’tan değil mi? Birininki kutsal da diğerlerininki makbul değil mi?
Neyse konumuz şimdilik buradaki mantık hatası değil.
Ana sorun, sorun olmayanın soruna dönüştürülmesidir ki, aidiyet veya bağların totalleştirilip hiyerarşiye sokulması, dahası başkalarına da bunların dayatılmasıdır:
1- Cinsiyet kimliğimizin cinsiyetçiliğe dönüşmesi,
2- Etnik grup kökenimizin veya dil-kültür aidiyetimizin biyolojik-kültürel ırkçılığa dönüşmesi,
3- Din-mezhep kökenimizin dinciliğe ve mezhepçiliğe dönüşmesi,
4- Millet (devlet) bağımızın (yurttaşlığımızın) nasyonalizme (milletçiliğe-milliyetçiliğe) dönüşmesi.
MEZHEPÇİLİĞİN BABASI DİNCİLİKTİR
Erdoğan örneğinde ırkçılık eleştirilirken birinci, üçüncü ve dördüncü sapmaların yani cinsiyetçilik, mezhepçilik ve nasyonalizmin emareleri bol miktarda gözükmektedir. İslami jargonla “millet” salt “İslam bağı” ile özdeşleştirilip tek başına da ağır problemler oluşturan mezhepçilik ile nasyonalizmi daha ağır bir şekilde iç içe geçirmektedir. Erdoğan’ın, AKP’nin, genel olarak İslamcıların bu anlayışları hem büyük bir mezhepçilik hem de büyük bir nasyonalizm (milletçilik) örneği oluşturmakta, ikisini aynı çatıda birleştirmeye çalışmaktadır.
İsmet Özel “Türk Müslümandır” (Müslüman olmayanı Türk saymam) gibi bir şeyler söylüyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Özel’den daha öte şeyler söylüyor. Gelin “İslam şemsiye altında toplanalım”, İslam’ı yaşamın ana tarzı olarak kabul etmeyenleri, İslamcılık yapmayanları bu şemsiyenin altına almayalım, yurttaş bile saymayalım (En azından tam yurttaş saymayalım, azınlık, cariye, köle, gayrimüslim veya Zimmi olabilirler).
Erdoğan Devletin İslami emirlere uygun hale getirilmesini, herkesin bu şeriata uymasını istiyor (mille veya millet Arapçada kavim bağı veya modern Fransız milliyetçiliği anlamında devlete yurttaşlık bağı (Egemenlik kayıtsız şartsız yurttaşlarındır) ifade etmiyor, aksine “İbrahim’in milleti”, diyanetin mealindeki çevirileri ile doğrudan “din” bağı anlamında kullanılıyor.
En büyük mezhepçiliği İslamcılıkla, en büyük nasyonalizmi “Millet” (şeriat düzeni) ile ısıtıp dini kodlarla halkın önüne sunuyor: “Biz İslam’ın, o bütünleştirici çatısı altında toplanacağız.”
Laz, Türk veya Kürt olmak mesele değil. Müslüman veya ateist olmak mesele değil. Ana mesele etnikçilik-Türkçülük, dincilik-İslamcılık, cinsiyetçilik, ırkçılık, milletçilik-milliyetçilik-nasyonalizm yapmakta, aynı zamanda paracılık da yapmaktadır.
İnsanı, doğayı sayıp sevenler uğraşıyor ama bizlerin uğraşısı yetmiyor. Allah sonumuzu, Allah Müslümanların ve şu dünyanın sonunu hayır eylesin.

Yorumlar kapatıldı.