Güngör Uras / guras@milliyet.com.tr
Bugün Ermeni komşularımızın paskalyalarını kutlayacağız. Rum komşularımızın paskalya kutlamaları bu yıl 1 Mayıs’a kaydı. Nasıl ki Nevruz Türkler için baharın müjdecisi ise, İstanbul’daki Rum ve Ermeni vatandaşlarımızın paskalya kutlamaları da baharın müjdecisidir. Ortodokslar ve Katolikler bazı dini bayramları, kullandıkları takvimin farklılığı nedeniyle ayrı tarihlerde kutluyorlar. Fark, 16’ncı asırda yapılmış olan bir takvim düzeltmesinden kaynaklanıyor. Katolik Kilisesi ve bütün Batılı ülkeler (Türkiye dahil) “Gregoryen takvimi”ni kullanıyorlar. Ortodoks Kilisesi ise bazı dini günleri “Jülyen Takvimi”ne göre belirliyor.
Paskalya’nın anlamı
İstanbul’da Yeniköy’de yaşıyoruz. Binamızın arsası Yunanistan’a göç eden bir Rum vatandaştan satın alınmış. Sağımızda solumuzda bulunan, ayakta kalabilmiş eski evlerin çoğu Yunanistan’a göç eden Rum vatandaşların yaşadıkları evler. Yeniköy’ün yaşlıları 1950’lere kadar, 300 dolayındaki hanede Rumların, 70 dolayındaki hanede Ermenilerin, 30 dolayındaki hanede Musevilerin devamlı yaşadığını, zengin Rum ve Ermenilerin Yeniköy’e yazlığa geldiklerini anlatırlar.
Şimdilerde Yeniköy’de çok az Rum ve Ermeni komşumuz kaldı. Bugün Ermeni komşularımızın Yeniköy’de Surp Asdvadzadzin Kilisesi’ndeki törenlerini izleyeceğiz. İnşallah 1 Mayıs’ta da Rum komşularımızla birlikte oluruz. Bizim mahallemizde din ayrımcılığı yok. Hıristiyanlar, biz Müslümanların kutsal günlerine nasıl saygı gösteriyor ise, bizler de onları yalnız bırakmıyoruz.
Hıristiyanlar Paskalya’da, İsa’nın öldükten sonra “dirilişini”, ruhunun göğe yükselmesini kutluyor.
Hıristiyanların bazıları Paskalya’yı 40 gün, çoğunluğu 7 gün oruç tutarak karşılıyor. Hıristiyan orucunda hayvansal gıdalar yasak. Perşembe – cuma nebati yağ da yasak. İsa perşembe gecesi havarilerle son yemeğini yiyor. Yemekte mercimek var. Bunun için perşembe gecesi “mercimek” pişiriliyor. Paskalya çöreği hazırlanıyor. Yumurtalar kırmızıya boyanıyor. Mercimek perşembe gecesi yeniliyor. Yumurta dünyayı simgeliyor. Dış kabuk gökyüzünü, zarı havayı, akı denizleri, sarısı ise yeryüzünü, kırmızı rengi ise İsa’nın kanının tüm dünyanın kurtuluşu için aktığını gösteriyor. Mercimek perşembe gecesi yeniliyor ama yumurtaya ve çöreğe cumartesi gecesine kadar dokunulmuyor.
Cumartesi gecesi kilisede “İsa”nın dirilişi kutlanıyor. Oruç bozuluyor. Aileler sofra başında toplanıyor. Kutlama pazar günü kilisede devam ediyor.
Paskalya vesilesiyle İstanbul’da yaşayan Rum, Ermeni ve Musevi nüfusun durumu hakkında sayın okuyucularıma bilgi vermek istiyorum. Murat Cano’nun “Tükenen Azınlıklar” isimli araştırmasına göre, 1927’de İstanbul nüfusu 694 bin idi. Nüfusun % 65’i Müslüman, % 11’i Rum Ortodoks, %7’si Ermeni, %7’si Musevi ve % 10’u diğer gayrimüslimlerdi. 1950’de nüfus 1 milyona ulaştı. Nüfusun % 80’i Müslüman, % 10’u Rum Ortodoks, %5’i Ermeni, % 5’i Musevilerden oluşuyordu. Nüfus 1965’te 1.5 milyon oldu. Nüfusun % 91’i Müslüman, % 3’ü Rum Ortodoks, % 3’ü Ermeni, %3’ü Musevi’ydi. 1980’de nüfus 4.7 milyona yükseldi. Nüfusun % 97’sini Müslümanlar, %1’ini Rum Ortodokslar , %1’ini Ermeniler, % 1’ini Museviler oluşturuyordu.
Sayıları azaldı
1998 yılında, Rum Vakıfları yönetiminin seçmen kütüklerine dayalı çalışmasında İstanbul’da yaşayan 18 yaşın üzerindeki Rum nüfusun 3.850 olduğu belirlendi. 18 yaşın altındaki Rum nüfus ise 400 civarındaydı. 1998 yılında Türkiye’de; 4.250 Rum Ortodoks, 15 bin Süryani, 75 bin Ermeni Ortodoks, 3 bin Ermeni Katolik, 50 Ermeni Protestan, 300 Bulgar Ortodoks, 1.500 Protestan, 20 bin civarında Musevi yaşıyordu.
Biz genelde Rumlardan, Ermenilerden, Musevilerden “Türkiye’nin özellikle İstanbul mozaiğinin parçaları, renkleri olarak” söz ederiz ama mozaiğin parçaları giderek azalıyor. İnsan sayısı azaldıkça gelenekleri, farklı yaşam biçimleri de unutuluyor, yok oluyor.
Ermeni vatandaşlarımızın paskalyalarını kutluyoruz.
Yorumlar kapatıldı.