İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Suriye’de savaş : Ermeni hayatlarından kesitler

Marie Thibaut De Maisieres / Belçikalı yayıncı

Marie Thibaut De Maisieres Belçikalı bir yayıncı ve çocuk kitapları yazarı. Aralık 2015’te Belçikalı bir federal milletvekili, gazeteciler ve insani yardım görevlileri ile birlikte Doğu Hristiyanları Belçika Komitesi’nin Irak Kürdistan’ı ve Rojava’ya düzenlediği bir ziyarete katıldı. Peşmergelerin, YPG’nin ve Süryani güçlerinin koruması altında gerçekleşen bu seyahatte De Maisieres Suriye ve Irak’ta savaş sırasında hayatları altüst olan Ermenilerin portrelerini kaleme aldı. Bu makale ilk olarak blog şeklinde Hay Stories’de yayınlanmıştır.

Bu yazıda Suriye ve Irak’ta savaş yüzünden hayatları değişen birkaç Ermeni’nin hikâyesini bulacaksınız. Bazılarının hikâyesi hüzünlü, diğerlerinin ise değil. Bu portreler vasıtasıyla bölgede neler olduğunu aktarmaya çalıştım.
Neden Ermenilerin hikayeleri ? Çünkü Ermeniler benim için bir tutku : ailemden beş kişi bu toplumun bir parçası. Ayrıca bence Ermenilerin tarihi aracılığıyla bölgenin -ve tevazuyu bir kenara bırakırsak- tüm insanlığın tarihini daha iyi anlayabiliriz. 
İlk Hristiyanlar arasında yer alan ve çoğunlukla Müslümanlarla komşu olarak yaşayan Ermeniler dinler arasındaki diyalektiği anlarlar. “Soykırım”, “sürgün”, “entegrasyon” ve bazen “müreffeh bir hayat” kelimelerinin anlamını bilirler. Günümüz dünyasını anlamak için anahtar kelimeler bunlar. Seçtikleri ya da kendilerine dayatılan ülkelere göre, Ermeniler demokrasilerde ya da diktatörlüklerde yaşadılar, yönetime katılabildiler ya da katılamadılar, savaşı ya da barışı yaşadılar, ama neredeyse her zaman güçlü bir şekilde kimliklerini korudular.
Hikâyeleri bize sesleniyor. Kısacası, dinleri, savaşları, soykırımları, Hristiyanlığı, kimlik, çatışma, hoşgörü ve barış meselelerini anlamak için bir anahtar oluşturuyorlar. Neden olmasın ?
SOSSI
Sossi Kamışlı şehrindeki mülteci ve yerinden olmuş Ermenilere yardım komitesinin sorumlusu. Elle tuttuğu hesaplarını kuruşu kuruşuna çok kalın ve çizgili, içinde daha çok beyaz sayfası olan defterine işliyor. Kamışlı’daki 540 Ermeni aileyi şahsen tanıyor. Ve onların ihtiyaçlarını en ince ayrıntısına kadar biliyor.
Sossi bize Kamışlı Ermenilerinin yarısından fazlasının bölgeyi terk ettiğini anlatıyor. Onlara Işid’in ele geçirdiği –Rakka gibi- ya da Işid bölgelerine komşu –Halep ya da Haseke gibi- şehirlerden gelen Ermeniler eklendi. Kamışlı çoktan tehlikeli hale gelmişti. İntihar saldırıları önceden de oluyordu ama Aralık 2015’ten beri sayıları ve şiddetleri arttı. Bombalı araba ya da kamyonla gerçekleştirilen intihar saldırıları Işid’in sivilleri öldürmek ve cepheye bu şekilde yüklenmekle özetlenebilecek savaş yönteminin bir parçasıydı. Bir peşmerge bana “Çatışmadan sonra evine dönmek zorunda olmayan bir acayip düşman” demişti Işid hakkında. Bir başka peşmerge bize şehirlerde kendini havaya uçuranların sadece savaşçılar olmadığını, kimi zaman Işid’in ailelerine 10 bin dolar vermeyi vaat ettiği çaresizler olduğunu belirtiyor.
Kamışlı’da kalan Ermeniler bunu ya başka bir seçenekleri olmadığından, ya da topraklarında kalmayı ve asla terk etmemeyi bir görev olarak gördüklerinden yapıyorlar. Ve hayat devam ediyor, gözyaşları ve kahkahalarla. Hala lezzetli restoranlar, gürültülü ve kadehlerin bolca kaldırıldığı, her zaman biraz fazla içen bir amca oğlu Armen ya da Bedo’nun olduğu aile toplantıları ve çok uzun ayinler var.

Sossi’nin etkin olmak için feminist olmaya ihtiyacı yok. Neredeyse sadece erkeklerin olduğu halk konseyi toplantılarında pek söz almıyor, kahve servisi yapıyor ama kesin yanıtlar almak için bütün sorular hep ona soruluyor.
Bize bahsetmiyor ama Sossi bir anne. Oğlunu kaybetmiş bir anne. Olabilecek en talihsiz ve üzücü bir şekilde. Çok sayıda genç gibi, o da halk savunma grubundaydı. Mahalleyi korumak için geceleri devriye gezen bir çeşit Ermeni milis grubu. Savaşçılardan çok silahlı izciler gibiler. Sossi’nin oğlu 19 yaşındaydı. Silahını temizlerken ateş almış.
Ateş alan bir silah, kahve, çok kalın çizgili bir defter ve kuruşu kuruşuna tutulan hesaplar. Kamışlı’daki 540 Ermeni aile –biraz da- Sossi sayesinde ayakta kalabiliyor.

Kamışlı
Suriye’nin kuzey batısında, Türkiye sınırında bulunan Kamışlı Suriye Kürdistan’ının, Rojava’nın « başkenti ». Resmi olarak var olmayan özerk Suriye Kürdistanı. Ama pratikte Suriye bölünmüş durumda :
1. Beşar Esad yönetiminin –Rusya, İran ve Lübnan Hizbullah’ından destek alarak Işid’le savaşıyor- kontrolündeki Lübnan tarafındaki Batı bölgeleri
2. Doğuda Işid tarafından kontrol edilen bölgeler
3. Kuzey doğuda, Suriye Kürdistan’ında PYD’nin Kürt güçleri (ve bir ölçüde Süryani güçleri) tarafından kontrol edilen bölge
4. El Kaide’ye yakın cihatçı Nusra Cephesi, Özgür Suriye ordusu ve başka Selefi gruplar tarafından kontrol edilen bölgeler.
Kişisel olarak feminist gönlüm Suriye Kürtlerinin partisi PYD’den yana çünkü tam anlamıyla kadın-erkek eşitliğini savunuyorlar (ki bu bölgede inanılmaz bir istisna oluşturuyor). Orduları YPG saflarında %40 oranında kadın savaşçı var. Kimilerine göre bu durum onlara cihatçı gruplara karşı avantaj sağlıyor, çünkü bu gruplar “Bir kadın eliyle öldürülürlerse cennete giremeyeceklerine” inanıyorlar deniliyor. Süryani Askeri Konseyi üyesi kadınlarla tanıştığımda içlerinden biri kadın savaşçıların silahlarının Işid tarafından alınmadığını, çünkü bu silahları kirli kabul ettiklerini anlattı.
Kamışlı’ya dair son bir bilgi : şehrin sakinlerinin önemli bir kısmı Hristiyan.
GEORGES
Georges 20 yaşında, insanlara yayılan bir gülümsemesi ve futbolcu gibi bir saç kesimi var. Buraya kadar dünyadaki milyonlarca Georges’dan bir farkı yok. Ama bu Georges Haziran 2013’ten beri Işid’in başkenti olan Rakka’da doğmuş ve büyümüş. Ailesi hep Rakka’da yaşamış olduğu ve sahip oldukları her şeyi kaybetmek istemedikleri için Rakka’da kalmış. Bir buçuk sene kadar. Sonunda Rakka’dan ayrılmışlar.
Rakka Fırat’ın kıyısında, Büyük İskender tarafından kurulmuş çok güzel bir şehirdi.
Georges bize Rakka’da gördüğü ayaklarından ve bacaklarından bağlanmış Ezidi kadınlarının satıldığı köle pazarını anlatıyor. Komşularından biri -mahalleye yeni taşınmış Işid’li bir tip- bu kadınlardan birini satın almış. Karısıyla birlikte pazara köle seçmeye gitmiş. Georges köle yapılan Ezidi kadınını her gün balkonda çamaşır asarken görüyormuş.
Georges bize Rakka’da Ermeni okuluna gitmediğini, devlet okulunda okuduğunu anlatıyor. “O zaman kimse sen Ermenisin, sen Şiisin demiyordu. Kimse bunu umursamıyordu”. ,
Georges Işidlilerin Rakka’ya geldiği zaman bütün Hristiyanları topladıklarını, onlara “Ya gidersiniz, ya Müslüman olursunuz, ya da Hristiyanların vergisi cizyeyi ödersiniz” dediklerini anlatıyor. “Babam cizye ödemeyi seçti. Önce Şii camilerini yıktılar. Onları öldürdüler ya da kaçırttılar. Hristiyanlar öldürülmedi, hükümetin ordusunda görev yapmış olanlar hariç. Onların kafasını kestiler”.
Georges Rakka’yı çok seviyor. Geri dönebilmenin, tekrar orada yaşamanın hayalini kuruyor. Işid gittiği zaman.
Georges özellikle belirtiyor : “Işid Rakka’daki insanlardan oluşmuyor. Yabancılar geldi ve bunu dayattılar. Rakka’daki insanlar bunu istemedi”. Brüksel’den gelen ben hep bizdeki terörizmin Rakka’dan geldiğini sanırdım. Her şey Rakka’nın suçuydu. Şimdi karşımda bu şehirden bir çocuk bana Rakka’daki meczupların aslında benim ülkemden geldiğini anlatıyor.
Georges’a “Annen baban nerede ?” diye soruyorum. “Rakka’dalar. Cizyelerini ödemeye gittiler. Yarın dönecekler”, diye cevap veriyor.
Rakka bundan önce bana sadece kafa kesmeleri, Ezidi köleleri ve burkalarının altından tamamen siyah olmayan ayakkabıları görünen kadınların dövülmesini hatırlatıyordu. Şimdi “Rakka” denildiğinde aklıma Büyük İskender ve Georges’un gülümsemesi geliyor. Ve her ay olduğu gibi cizyesini ödemek için şimdi belki de Rakka’da olan Georges’un annesi için korkuyorum.

Birkaç not
2011 ve 2013 arasında şehir hükümet güçleri ve El Kaide’nin kolu Nusra Cephesi arasındaki çatışmalara tanık oldu. Mart 2013’te Rakka Nusra’nın eline geçen ilk büyük şehirlerden biri oldu. Aynı yılın Haziran ayında şehir burayı başkentleri ilan eden Işid’in kontrolüne geçti.
Işid Musul’u ele geçirip de facto olarak Suriye ve Irak arasında 1916 yılında Sykes-Picot anlaşmasıyla İngilizler ve Fransızlar tarafından çizilen yapay sınırları ortadan kaldırmakla övünüyordu.
Neden Nusra ve Işid arasındaki farkları belirtiyoruz ? Çünkü aynı çizgide değiller. Kendisi de El Kaide kökenli olmakla birlikte Işid Nusra’yla savaşıyor. Belki de ikisi de Selefi ideolojiden kaynaklandığı halde El Kaide Halifeliği kurmak için küresel cihatı savunuyor iken, Işid küresel cihatı yaymak için Halifeliği kurmayı istediğindendir. Belki de her ikisi de meczup olduğu içindir. Allah’ın ve iktidarın meczupları, sadece bu yüzden herkesle savaşan meczuplar.

YEVA

Yeva Kamışlı’daki üç Ermeni okulunun muhasebecisi. Genç ve güzel bir kız, leopar desenli son moda bir kazağı ve masasında Steve Jobs’un daha Apple’ı yaratmadığı zamanlardan kalma gibi görünen bir cihazı var.
Bu sene okullar açıldığında okuldaki 500 çocuğun 120’sinin ailesi kayıt ücretini ödeyemez durumdaymış. “Ama çocukları okulsuz bırakamayız, bu yüzden onları yine de aldık” diyor Yeva. Biraz şansla okul dünyadaki Ermenilerden gelen yardımlarla iki yakasını bir araya getirebilecek. “Yoksa başka bir çözüm bulmamız lazım, sadece birkaç ayımız var”.
Bu durum onu çok endişelendiriyor gibi gözükmüyor. Okul yönetiminin endişesi belirli bir öğrenci sayısını korumak. Kamışlı Ermeni toplumu 2013’ten beri yarısını kaybettiğinden beri okulda gitgide daha az öğrenci var. Sayıları daha da azalırsa okula el konulabilir. Ve Kamışlı’da Ermeni okulu artık yok olur.
Paralı ya da değil, ilkokul neşe dolu. Bir ilkokul her zaman neşelidir. Işid’in birkaç kilometre uzağında Hristiyan bir ilkokul olsa bile.

Ortaokulda hava biraz daha ciddi : sınav zamanındayız.
Yeva’ya mümkün olsaydı Suriye’yi terk eder miydi diye soruyoruz. “Evet, neden olmasın. Belki Almanya için” diyor. Sanki “Kahve ister misin” sorusunu yanıtlar gibi inanmadan söylediği bir cevap. Yeva işini yapıyor, hesaplarla ilgileniyor. Ve hayat devam ediyor.
MICHAEL
Michael bir Yunan tanrısı gibi güzel bir çocuk, New Yorklu bir hipster’a benziyor. Glendale’de (Los Angeles’ın banliyösünde Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı şehir) büyüseydi belki de kendini Hollywood’da bulurdu. Ama Michael Haseke’de doğmuş ve üstelik çok çekingen.
Michael Ermeniceyi iyi konuşamıyor (devlet okuluna gitmiş olduğu için Arapça, Kürt nüfusun yoğun olduğu Rojavalı olduğu için de Kürtçe konuşuyor) ama o bir vatansever. Cep telefonunun ekranında kırmızı-mavi-turuncu bayrak var (Ermenilerde oldukça yaygın olduğu için tek başına bu bir anlam ifade etmese de) ve Ermeni halkı için canını vermeye hazır.
Glendale’li olmadığı, çekingen ve vatansever olduğu için Michael Ermenileri ve tüm Hristiyanları korumak için Sutoro’ya katılmış.
Burada Sutoro’dan ve Haseke Süryanilerinden bahsetmek gerekiyor :
-Sutoro askeri polis birimlerinden biri. Pek çok askeri birim mevcut : Işid’le cephede savaşanlar ve insanları yaşadıkları yerlerde Işid saldırılarından koruyanlar.
– Süryaniler Aramice ailesinden bir dil konuşuyorlar (İsa gibi). Mezopotamyalı ilk Hristiyanlar. Bu kategoride pek çok farklı grup mevcut : Maruniler, Süryani Katolikler, Keldani Katolikler, Ortodoks Süryaniler vs.. Bu liste daha da uzatılabilir ve her zaman memnun olmayanlar olacaktır çünkü kimse “Süryani”nin ne demek olduğu konusunda hemfikir değil. Ermeniler Süryanilerden farklılar, dilleri Aramicenin bir lehçesi değil ve başka bir tarihe sahipler. Ama onlar da “Doğu Hristiyanları”na mensup oldukları ve aynı çileyi paylaştıkları için Ermeniler Süryani güçlerine katılıyor1.


1. Suriye’deki savaş ve Işid’in ortaya çıkma sürecinde Rojava bölgesinde çoğunluğu oluşturan Kürtler kendilerini korumak ve Işid’le mücadele etmek için bir ordu kurdular : YPG (Halk Savunma Birlikleri). Bölgede Kürt çoğunluğun yanı sıra Süryani Askeri Konseyi adıyla örgütlenen bir askeri güce sahip önemli bir Hristiyan azınlık mevcut.
 http://repairfuture.net/index.php/tr/identite-baska-bir-bakis/suriye-de-savas-ermeni-hayatlarindan-kesitler

Yorumlar kapatıldı.