Önce ABD ve Rusya ‘ateşi kesin’ dedi, ardından Fransa… Bunu Avrupa Birliği’nin Dış Politika Temsilcisi izledi. Son olarak da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Türkiye’yi uluslararası hukuka uymaya çağırdı. Türkiye üzerinde artan baskının nedeni Suriye’nin kuzeyindeki Azez kasabasına yaklaşan YPG hedeflerinin üç gün boyunca topçu ateşine tutulması. Türkiye, ilk saldırının YPG mevzilerinden yapıldığını, kendilerinin angajman kuralları gereği yanıt vermekle yetindiklerini söylüyor. Ancak uluslararası kamuoyu ikna olmuş değil.
Türkiye’nin ateşin ilk YPG saflarından açıldığına dair kanıt sunması yönünde bir beklenti var.
Azez etrafında kopan fırtınanın beş yıldır devam eden Suriye savaşına nasıl bir yön vereceği, sahada yeni aktörlerin doğmasına yol açıp açmayacağı da tartışma konusu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Azez konusunda hayli sert konuşmuş, kasabanın YPG güçlerine düşmesine asla izin verilmeyeceğini söylemişti.
Peki Azez’i Türkiye için bu kadar önemli kılan ne?
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan (SETA) Can Acun, Azez ve etrafındaki bölgenin hem Türkiye’nin ulusal güvenliği hem de Suriye savaşının gidişatı açısından önem taşıdığını söylüyor.
“Bu bölge Halep’in merkezi ile Türkiye arasındaki ana koridoru oluşturuyor. Hem insani olarak bölgeye yardımların ulaşabilmesi hem de askeri açından muhaliflerin bölgede tutunabilmeleri için stratejik olarak önem arz ediyor.
“PYD-YPG’nin elinde bulundurduğu kantonları (Afrin ve Kobani) birleştirip Türkiye’nin güney hattında bir kuşak oluşturulmasının önündeki en büyük engel olarak da bu koridor ön plana çıkıyor.
“Türkiye ayrıca Azez’i Cerablus’a kadar uzanan hatta DAİŞ’e (IŞİD) yönelik olası bir operasyon için dayanak noktalarından birisi olarak görüyor.”
Halep’e giden hat
Azez, tarihi açıdan Selçuklular ile Haçlılar arasında 1125 yılında çıkan “Azez Muharebesi”nin geçtiği yer olarak biliniyor.
Kasabada ağırlıklı olarak Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenler yaşıyor. Türkmenlerin mevcudiyeti, burayı Türkiye için hassas kılan nedenlerden biri.
Halen muhalif güçlerin kontrolündeki Azez, sınırdan 7-8 kilometre kadar mesafede, Kilis-Öncüpınar sınır kapısına doğrudan bağlanan bir hat üzerinde bulunuyor. Bu hat, 30 kilometre kadar sonra ise Halep’e uzanıyor.
Türkiye sınırından Halep’e giden bu koridorun Esad karşıtı güçlerin desteklenmesi açısından hayati önemde olduğu ifade ediliyor.
Ancak söz konusu hat üzerindeki birçok nokta zaten YPG’nin de bağlı olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ya da Esad kuvvetleri tarafından ele geçirilmiş durumda.
Zehra ve Nubl kasabalarının düşmesinden sonra, önce Menag (Miniğ) Havaalanı ve son olarak da Tel Rifat kasabası SDG güçlerinin kontrolüne geçti.
‘Kürtler için hayati değil’
Gazeteci Cengiz Çandar, bu gelişmeler nedeniyle zaten Azez-Halep hattının anlamını yitirmiş olduğu, Azez’e şu anda atfedilen hassasiyetin Türkiye’nin mevcut Suriye politikasını meşrulaştırması bakımından önem taşıdığı görüşünde.
“Azez, Türkiye’nin ABD ve uluslararası koalisyona dönüp IŞİD’e karşı kendilerinin de tavır alabileceği bir mücadele alanı olarak sunabileceği bir coğrafi bölge.
“Ayrıca Kürt kuşağının tamamlanacağı halka oradan oluşabilir, yani Türkiye’nin kendisi için güvenlik tehdidi olarak gördüğü bir nokta.
“Bir de orada Türkmenler var. Dünyaya ve iç kamuoyuna milliyetçi bir politika inşası üzerinden iktidarını konsolide etmeye bakan bir yönetim için, kullanabileceği çok elverişli bir argüman Türkmenlerin orada olması.”
Cengiz Çandar, ayrıca Azez’in YPG açısından hayati önemde olmadığını, YPG’nin Afrin ile Kobani kantonları arasındaki boşluğu başka bir hat kullanarak da bağlayabileceğini söylüyor.
“YPG Tel Rifat üzerinden Mare’ye yönelerek, Afrin ile Mare arasında bir hat kurar. Mare’den de yukarı doğru Cerablus’a çıkıp, Azez’i es geçerek yine bir hat oluşturabilir.
“O zaman da Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bir bravado imkanı sağlanmış oluyor ‘YPG’yi Azez’e sokmadık’ diye. Azez’e gireceğini söyleyen kim YPG’nin?”
Sembolik değer
Washington Enstitüsü’nden Fabrice Balanche da Azez’in Halep’teki çatışmalar ya da Halep’e gönderilecek destek açısından artık stratejik bir önemi kalmadığında hemfikir.
Ancak Balanche, “Azez Türkiye için sembolik bir değere sahip” diyor.
“Türkiye, Kürtlerin Azez’i ele geçirmesini istemiyor. Bunu engellemek, Azez’i savunmak da kolay Türkiye için. Çünkü askerlerini Suriye’ye sokmadan, sınır ötesi topçu atışlarıyla bunu yapabiliyor. Aynı şey Cerablus için de geçerli.
“Davutoğlu, Kürtler Azez’i alırsa, Cerablus’u da almaya kalkabilir diye korkuyor. Kürtler zaten bir yıldır Cerablus’un önünde bekliyor. Davutoğlu, şimdi Azez’i alırlarsa, Kobani’den Batı’ya, Afrin’den de doğuya büyük bir saldırı başlatabilirler diye düşünüyor.”
‘Rusların stratejisi bu’
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ukrayna ziyareti öncesinde basın mensuplarına yaptığı açıklamada “YPG Fırat’ın batısına, Afrin’in de doğusuna geçmeyecek” diye konuşmuştu.
Fabrice Balanche, Azez’in Türkiye üzerinden muhalif gruplara gönderilen destek için de kilit önemde olduğunu belirtiyor.
“Eğer Kürtler Azez’i alırsa, Türkiye’nin desteklediği Sultan Murat Tugayları gibi grupların umudu kalmaz. Suriye’ye giriş yolları kapanır.
“Rusya’nın stratejisi de bu. Çok basit. Kürtler sınır boyunu kontrolleri altına alsın, Halep’in kuzeyi ile Türkiye arasındaki tüm bağlantı kesilsin istiyorlar.
“Sonra Suriye ordusu ve Şii milisler İdlib tarafından sınırı kapatmaya çalışacaklar. Böylece Türkiye’nin Suriye içindeki muhalifleri destekleme imkanı kalmayacak.”
Son olarak dün Sabah gazetesinde yer alan bir haberde, 500 kadar savaşçının Türkiye üzerinden Azez’e geçtiği ifade edilmiş, Feylak-ı Şam grubunun İdlib’te bulunan militanlarını 13 Şubat’ta Cilvegözü sınır kapısı üzerinden Türkiye’ye soktuğu, Öncüpınar üzerinden de Azez’e yolladığı öne sürülmüştü.
Türkiye tek taraflı müdahil olur mu?
Peki Türkiye, Azez’i korumak adına kara birliklerini Suriye’ye gönderme, savaşa doğrudan müdahil olma yoluna gidebilir mi?
Bir Türk yetkili BBC’ye yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kara operasyonu için uluslararası koalisyonu ikna etmeye çalıştığını, Ankara’nın tek taraflı olarak Suriye’ye girmesinin -şartlar değişmezse- söz konusu olmayacağını söyledi.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da geçtiğimiz günlerde, “Herkes yerinde durursa Türkiye kendiliğinden bir şey yapmaz ama ilave bir kazanım Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturursa, Türkiye buna gerekli karşılığı verir” diye konuşmuş, ancak Türk askerinin Suriye’ye girmesi gibi bir düşüncelerinin olmadığını ifade etmişti.
SETA Vakfı’ndan Can Acun, Türkiye’nin bu bölgeye tek taraflı olarak karadan askeri bir müdahale gerçekleştirmekten ziyade muhaliflere zaman kazandırabilmek adına sınır hattının gerisinden topçu atışları yapmakla yetineceğini savunuyor ve şöyle devam ediyor:
“Türkiye’nin temel oyun planı, Körfez ülkeleriyle kurulan ittifak üzerinden DAİŞ’e karşı oluşturulmuş koalisyonun desteğini alarak Azez-Cerablus hattına müdahale gerçekleştirebilmek.
“Ben Türkiye ve Körfez ülkelerinin ciddi bir kararlılık göstermeleri ve yeterli askeri hazırlık yapmaları halinde ABD’yi bir şekilde pozisyon değiştirmeye ikna edebileceklerini düşünüyorum.
“Mülteciler için de bir güvenli bölge oluşturabilecek böyle bir hamle her geçen gün daha fazla mülteci krizi ile yüzleşen Avrupa’nın desteğini artırabilir.”
Gazeteci Cengiz Çandar ise ABD’nin mevcut koşullar altında bir kara operasyonuna sıcak bakmasının mümkün görünmediği kanaatinde.
Çandar şöyle diyor:
“Şayet, Türkiye ve Suudi Arabistan Suriye’ye bir kara operasyonu düşünüyorlarsa, bu ancak ABD’nin desteği, onayı, katkısı ve güvencesiyle olabilir. ABD’siz bir kara operasyonu olamaz. Olursa Rusya’yla çatışma çıkar. Rusya’yla çatışmanın göze alınması ancak ABD’nin ‘arkanızda ben varım, merak etmeyin’ güvencesine bağlı.
“Peki Rusya’yla bir kara savaşını göze alabilecek kadar Rusya’ya ters duran bir ABD mi var? Tam tersine, el altından Rusya’yla bir takım anlaşmalar aradıkları yönündeki işaretler çok daha güçlü.
“Ayrıca görev süresinin sonuna çok yaklaşmış olan Obama yönetimi, Suriye’de ABD’yi küresel çapta bir sıcak çatışma riski içine sokacak hiçbir siyasi sinyal vermedi şimdiye kadar.”
‘ABD, Kürtlerin Ruslara yanaşmasını istemez’
Washington Enstitüsü’nden Fabrice Balanche da IŞİD karşıtı koalisyonun kara operasyonuna yeşil ışık yakmasının çok uzak bir ihtimal olduğunu savunuyor.
Balanche, bu durumda bölgedeki güç mücadelesinin vekalet savaşı üzerinden verilmeye devam edeceğini söylüyor.
“ABD, Kürtleri yanında tutmak istiyor. Ama biliyorlar ki Ankara Kürtleri topçu ateşine tutmayı sürdürürse, Kürtler Ruslara doğru kayacaklar. ABD bu nedenle Türkiye ve Kürtler arasında bir arabuluculuk yapmaya çalışmak zorunda.
“Ancak ABD şu anda zayıf. Seçimlere hazırlanıyor. Obama Suriye’ye müdahil olmak istemiyor. Türkler bu durumda herhalde muhalifleri desteklemeye devam edip, seneye Suriye konusunda daha şahin bir ismin ABD Başkanlığına gelmesini bekleyecekler. Belki de yeni bir Ronald Reagan’ın çıkmasını, ABD sahalara geri döndü demesini bekliyorlardır.”
Yorumlar kapatıldı.