İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Osmanlı’nın sıra dışı bürokratı: Ali Faik OZANSOY

Mehmet Çek
TEHCİR kararı alındığında Faik Ali Bey, Kütahya Mutasarrıfı’dır ve şehir önemli sayıda Ermeni nüfusa sahiptir. Kütahya eyaletinin kadim cemaatlerinden olan Ermeniler, aynı zamanda bugün Türkiye’nin uluslararası gururlarından Kütahya çini sanatının da yaratıcısı ve erbabıdır. Faik Ali Bey, 1915 yılı başlarında dönemin önemli gazetecilerinden biri olan ağabeyi Süleyman Nazif’ten bir mektup alır. Ağabeyi yakında gerçekleşmesi muhtemel bir zorbalığa dolaylı ya da dolaysız olarak alet olmaması ve pasif de olsa bu olaya katılmaması ve aile şerefine leke sürmemesi konusunda kardeşini uyarmaktadır… Faik Ali Bey ilk iş olarak şehrin ileri gelen Müslümanlarını, Kütahya meclisini toplar ve Ermeni ahalisinin siyasi ama ille de ekonomik olarak şehre katkılarından, dürüstlük ve sadakatlerinden söz ederek, onlardan bu konuda kendisine yardımcı olma sözü alır. Kütahya Meclisi bu konuda yazılı karar alır. Tehcir emri geldiğinde bu emre uyulmayacaktır. Faik Ali Bey Kütahya’da ikamet eden Ermenilerin sürülmemesi konusunda var olan yetkilerine dayanarak elinden geleni yapar.

***
Bu topraklarda böyle GÜZEL İNSANLAR da yaşadı…
26 Mart 1876’da Diyarbakır’da edebiyatçı bir ailenin çocuğu olarak geldi. Babası Said Paşa dönemin önemli edebiyatçılarındandır. Faik Ali Bey’in kendisi de önemli bir siyasetçi olduğu kadar da edebiyatımıza önemli eserler bırakmış bir şair ve yazardır.
TEHCİR kararı alındığında Faik Ali Bey, Kütahya Mutasarrıfı’dır ve şehir önemli sayıda Ermeni nüfusa sahiptir.
Kütahya eyaletinin kadim cemaatlerinden olan Ermeniler, aynı zamanda bugün Türkiye’nin uluslararası gururlarından Kütahya çini sanatının da yaratıcısı ve erbabıdır.
Faik Ali Bey, 1915 yılı başlarında dönemin önemli gazetecilerinden biri olan ağabeyi Süleyman Nazif`den bir mektup alır.
Ağabeyi yakında gerçekleşmesi muhtemel bir zorbalığa dolaylı ya da dolaysız olarak alet olmaması ve pasif de olsa bu olaya katılmaması ve aile şerefine leke sürmemesi konusunda kardeşini uyarmaktadır…
Faik Ali Bey ilk iş olarak şehrin ileri gelen Müslümanlarını, Kütahya meclisini toplar ve Ermeni ahalisinin siyasi ama ille de ekonomik olarak şehre katkılarından, dürüstlük ve sadakatlerinden söz ederek, onlardan bu konuda kendisine yardımcı olma sözü alır. Kütahya Meclisi bu konuda yazılı karar alır. Tehcir emri geldiğinde bu emre uyulmayacaktır.
Faik Ali Bey Kütahya’da ikamet eden Ermenilerin sürülmemesi konusunda var olan yetkilerine dayanarak elinden geleni yapar. Bununla da kalmaz diğer bölgelerden kaçarak Kütahya`ya sığınan Ermeniler içinde bir çözüm bulur ve şehrin Ermeni kampına dönmüş görüntüsü vermemesi için dışarıdan gelen Ermenileri kendisine bağlı civar köylere üstelik mesleklerine göre gayet planlı bir şekilde dağıtır.
Kendisine yardımcı olan çok sayıda Müslüman aileye karşılık ilk başta yazılı olarak destek sözü veren kimi İttihat Terakkiciler ise kendisini İstanbul`a Talat Paşa`ya gammazlarlar.
İlk olarak Kütahya İttihat Terakki Cemiyeti sorumluları, Faik Ali beyin kapısına dayanır ancak Faik Ali Bey çekmecesinden çıkardığı Kütahya Meclisi’nin konuya ilişkin kararını masanın üstüne atar.
Çünkü kararın altında onların da imzası vardır.
“Dün devlete sadık, dürüst hemşehriler dediğiniz kişiler bugün vatan haini mi oldu ?” diye sorar.
Ve devam eder : “Beyler, ya dün meclis kararını imzalarken ya da bugün suçsuzları itham ederken hükümete yalan beyanda bulunuyorsunuz. Bu suçtur!”
Ardından Talat Paşa’nın kendisi bizati devreye girer.
Kasım ortalarında bir cuma ikindisi, Talat Paşa haber gönderip, Faik Ali beyi telgraf odasına çağırtır.
O sırada bu çağrılma olayına şahit olanlara Faik Ali Bey “Talat Bey telgrafhaneye çağırmış, muhtemelen tehcirle ilgili. Kesin çatışma olacak. Galibiyetle dönmem için dua edin lütfen” der.
Evet, Talat Paşanın derdi odur. Tehcir emrinde Kütahya’ya ayrıcalık yapılamayacağını söyler. Faik Ali Bey Kütahya’da bir asayiş sorunu yaşanmadığını, Müslüman halkın da durumdan memnuniyetini ayrıca Ermenilerin gönderilmesi halinde şehir ekonomisinin çökeceğini belirten cevaplar verir.
Talat Paşa’nın emirde ısrarı üzerine Faik Ali Bey “Bu cinayeti işleyemeyeceğime göre istifamı kabul buyurun, halefimi tayin edin, emirlerinizi uygulasın” der.
Talat Paşa : “Madem öyle, al Ermenilerini ve yerinde otur!” diye bağırır ve konuşma böyle sonlanır.
Hükümet, Faik Ali Bey’in ailesinin siyaset ve edebiyat dünyası içindeki tanınmışlığı nedeniyle istifasını kabul etmeyi göze almaz.
Bundan sonra farklı yöntemlerle yıldırılmaya çalışılır. Linç politikası uygulanır.
Adi “Gavur mutasarrıf” a çıkarılır, sokakta yürürken küfürler yer, üstü kapalı tehditler de çabası…
Ancak kararından dönmez, geri adım da atmaz.
1915 sonlarına doğru bir kaç günlüğüne Kütahya’dan ayrılmak zorunda kaldığında yaşanmış bir olayı da aktarmadan geçemeyeceğim.
Kendisinin şehirde olmamasını fırsat bilen birileri harekete geçer ve Ermenilerin ileri gelenlerini karakola çağırarak Müslümanlığı kabule zorlar.
Bazıları korku içinde bunu kabul ederek dilekçelerini verirler.
Ancak yardımcısı Kemal beyin olayı telgrafla kendisine bildirmesi üzerine Faik Ali Bey alelacele geri döner ve hükümet konağının kapısında elinde dilekçelerle bekleyen Ermenileri görünce niçin beklediklerini sorar;
– Kendi serbest iradeleriyle İslamlığı kabul etmek üzere başvurdular ve başvuruları kabul edildi, diye cevaplar şehrin Müftüsü.
– Bir Ermeni İslamiyet’i kabul için baskı veya zorunluluk olmadan kesinlikle başvuruda bulunmaz, Aldığım haberlere göre onlar sürgüne gitme korkusuyla başvuruda bulunmuşlar. Bu olay da Meclisimizin yüz karasıdır. Der Faik Ali Bey,
Toplantıya katılanlar kesinlikle böyle bir baskı olmadığını iddia ederler.
– Şimdi görürüz, diyen Ali Faik Bey, polis müdürünü çağırtıp sorar:
– Birkaç gün önce birtakım Ermenileri makamınıza çağırtmışsınız. Bu davetin nedenini söyleyebilir misiniz?
Polis müdürü oldukça tedirgin:
– “Beyim, ne iş yaptıklarını soracaktım?” Cevabını verir.
Bunun üzerine Ali Faik Bey:
– “Ne o? Yoksa onlara sermaye mi tahsis edecektiniz?” der ve ekler “Hazırlanın, en geç on-on beş gün içinde buradan gidiyorsunuz.”
– “Affedin beyim” diye yakarır polis müdürü. “Kış kıyamette çoluk çocuk nasıl giderim?”
– “Bu zavallı Ermeniler için kış kıyamet değil miydi? Onlara acıdınız mı? Gidin ve derhal hazırlanın” diye kesin emir verir Ali Faik Bey.
Sonra da toplantıdakilere dönerek:
– “O dilekçelerin hemen simdi yırtılıp imha edilmesi gerek, Ermenilere karşı gerçekleşen mezalime Kütahya Türkleri bugüne kadar katılmadı ve bugünden sonra da katılmayacak” der.
Tüm meclis, hatta müftü mutabık kalırlar. Bunun üzerine Ali Faik Bey dışarıda bekleyen Ermenileri içeri çağırtır ve şu sözleri söyler:
– “Sizleri İslamlaşmak için dilekçe vermeye zorlayan neden malumumuzdur. Sizleri sürgüne gönderme vicdansızlığını hiç kimse göstermeyecek. Alın dilekçelerinizi ve bu Meclis’in huzurunda kendi ellerinizle yırtın.”
Hepsi dilekçelerini alıp yırtarlar.
Ülkenin dört bir yanından tehcirden kaçanlar onun eyaletine sığınır.
Adapazarılı öğretmen çift Stepanyan’larda bunlar arasındadır.
Stepanyanlar daha sonraki yıllarda Ermeni Tarihçi Alboyacıyan`a yazdıkları bir mektupta Faik Ali beyi anlatır ve mektuplarının sonunu “Faik Áli’yi anlatmak gecikmiş bir vicdan borcuydu” diye bağlarlar.
Sonuç itibarıyla Kütahya Eyaleti bir istisna olarak kalmış ve tehcir yaşanmamıştır.
Ancak bunun intikamı Kütahya’dan farklı şekilde alınır ve şehir ülkenin savunması kisvesi altında orantısız vergi yaptırımlarıyla cezalandırılır.
Faik Ali Bey elinin ulaştığı Ermenilerin hayatlarını kurtarmakla kalmaz, geride kalan çoğu yetim Ermeni çocuklar için Ermenice eğitim verilen bir okulda kurar.
Ermeni cemaatinin kendisine teşekkür amaçlı toplayıp ulaştırdığı parayla da kendi eyaleti dışında ve yetkisinin yetmediği Ermeni sürgünlere besin ikmal istasyonu kurar.
En nihayet 14 Ocak 1918’de Gelibolu`ya tayini çıkarılan Faik Ali Bey bunu kabul etmeyerek istifa edip İstanbul`a döner.
Bundan sonra hayatına öğretmenlik yaparak ve edebiyat çalışmalarını sürdürerek devam eder.
Kütahya`da olanlara ilişkin Tasvir-i Efkar muhabiri Sahak Efendi`ye gönderdiği mektup aşağıdaki gibidir;
“… Gelişmekte olan feci olaylarda sizleri zarar görmekten korumayı resmi ve insani anlamda görev bilerek çalıştığım dönemde, Kütahya’nın merkezi ve dahil olan bölgenin Müslüman ahalisinin tümü benimle aynı fikirdeydi ve hatta benimle ortak duygular beslemekle kalmayıp, başka iller ve kasabalardan, hadiseler selinin önünde düşe kalka topraklarınıza sığınan sayısızca Ermeni ailesine rehber ve koruyucu oldular. Yerli ve yabancı olmak üzere hepiniz malınız, canınız ve namusunuzun mutlak dokunulmazlık içinde kaldığını gördünüz. İşte bunu hiç bir zaman unutmamalısınız.
Ama hayır, unutmamak yetmez! Gelişen tüm olayların ve fecaatin milletin kastiyle gerçekleşmediğini, ancak bazı nankör vatan haramilerin in işlediği cinayetler olduğunu ve de Türk vatandaşlarınızın bu suça katılmayacak kadar yüksek duygular beslediğini dünya medeniyetlerine ve tüm insanlığa en gür sesinizle ilan etmeniz de, aynı zamanda vicdani yükümlülüğünüz olmalıdır. Evet, Ermenilerin de Türkler kadar mağdur, Türklerin de Ermeniler kadar mağdur ve mazur olduğunu siz de bizimle beraber ilan ediniz.
 Bu savaş ve kitlelerin dahil edildiği katliamın vebali ve de günahı, buna sebep olan bazı şahısların irade ve işlevi olmaktan çıkararak tüm insanlığın suç hanesine kayıt ve mal edilecek olunursa, hem gerçeğin hem de adaletin ruhu ayaklar altına alınmış olacağı gibi, aynı zamanda genele mal edilen bu musibetin bir parçası birkaç veya birkaç yüz kişinin eseri olan Ermeni vakasıdan da bir topluluğun milyonlarca masum ferdinin sorumlu ve muhatap tutulmak istenmesi, hepimizin büyük bir azim ve özlemle gözleyerek beklediğimiz insani ve de ilahi adaletin yara alarak güçleşmesine sebep olur.
Dostane hürmetlerimle efendim.
Faik Ali Ozansoy…”
Bir iki güne kadar 14 Şubat Sevgililer günü
Şimdiden söylüyorum ;
Ne öyle yok efendim eskiden bu sosyal medya yoktu, yok efendim eskiden buralar hep tarlaydı, önceleri dini ve milli bayramlar vardı başka da hiç bir şey yoktu; nereden çıktı bu 14 Şubat filan ayağına yatın; ne de yok efendim bu bana kaderimin, halkımıza da egemen burjuvazinin bir oyunu, bütün bunlar tüketim toplumunun tuzakları muhabbeti yapın.
Allah ne verdiyse iyi kötü, kör-topal birini bulun artık da önümüzdeki maçlara bakalım.

Her 14 Şubat sizi çekemem ben Kurban Bayramı görmüş Leman Samgiller gibi.

Yorumlar kapatıldı.