İhsan Yılmaz / i.yilmaz@meydangazetesi.com.tr
Osmanlı’nın akıbetine uğramamak için, devletin, tek tip makbul vatandaştan oluşan laik bir ulus inşa etmeye çalıştığını ve bu makbul vatandaş, hatta insan tipolojisi için, Homo LASTus, yani Laikçi-Atatürkçü-Sünni-Türk insan türü terimini kullanmanın makul olduğunu yazmıştım. “İnsan türü” deyişimin sebebi, Kemalist elitlerin hem “Laik olmayan insan değildir” gibi söylemleri hem de Homo LASTus olmayan, Kürtlere, Alevilere, gayrimüslimlere, dindarlara, solculara vs. özellikle kriz zamanlarında yaptıkları insanlık dışı muameledir.
Öncelikle bir yanlışımı düzelterek başlayayım. Bu projenin mucidi Kemalistler değildir. Osmanlı’nın, İslami karakterinden dolayı geri kaldığını; çokkültürlü, dinli, etnisiteli ve dilli yapısından dolayı da parçalandığını düşünen, Alman vulgar pozitivizmi ve Fransız laikçiliği-milliyetçiliği etkisi altındaki Jön Türkler, çözümü laik bir homojen Türk ulusu inşa etmekte bulmuşlardı.
Kemalistler de Jön Türk kökenlidirler ve yaptıkları şey Jön Türk ideolojisini biraz modifikasyona tabi tutup devam ettirmek olmuştur. Mustafa Kemal’i, Teşkilat-ı Mahsusa vasıtası ile örgütledikleri Anadolu direnişinin başına geçirmekle çok doğru bir karar veren ve onun Samsun’a gidişini ayarlayan da Jön Türklerdir. Mustafa Kemal, İzmir suikastı olayında adapte olmayanları elimine edene kadar da bu kadrolarla çalışmıştır.
Kemalist hegemonik elit, Homo LASTus olmayan bireyleri, önemli devlet görevlerine asla yaklaştırmamış ve hatta bunların zengin olmasına, medya sahibi olmasına vs. de mümkün olduğunca engel olmaya çalışmıştır. Stalin’in Türkiye’yi işgali edeceği korkusu ile NATO’ya girmemizin sonucunda çok partili hayata geçilince, Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi dönemlerinde, Homo LASTus olmayanlar da nispeten kendi sivil toplum örgütlenmelerini, medyalarını, sermaye oluşumlarını kurmaya, devlette üst seviyelere gelmeye (sızmaya!) başlamışlardır.
1980 ve özellikle de 1990 sonrası, İslami hareket ve grupların yükselişi ile birlikte, Jön Türk devletinin bunları enterne edici yeni bir adaptasyona giriştiğini ve bukalemun gibi sadece renk değiştirerek, görüntüde yeşil olduğunu ama devletçi, Türkçü, laikçi, kapitalist, sosyal Darwinci, tek tipçi, modernist, güvenlikçi, Jakoben, insan hakları hasmı özünü değiştirmediğini gözlemliyoruz. AKP’nin 2011 sonrasında girdiği hal, Jön Türk ideolojisinin, İttihat Terakki’den CHP elbisesine ve sonra da Demokrat Parti kıyafetine, zamanın şartlarına göre biraz dönüşerek giren Jön Türk ideolojisinin, bu kez de AKP gömleğinin içine girdiğine işaret ediyor.
Nasıl ki Jön Türk iktidarları döneminde, Kürtler, Aleviler, solcular, sosyalistler, gayrimüslimler ve dindarlar eşit vatandaş yerine konulmamışlardır ve nasıl ki kriz dönemlerinde insanlık dışı zulümlere maruz kalmışlardır, şimdi de aynı gruplar, aynı hegemonik gücün elinde benzer eşitsizlikler, aşağılanmalar, hor görülmeler, baskılar ve zulümler ile karşı karşıyadır.
“Bu sefer dindarların durumu farklı” demeyin. Kemalistler de tüm dindarlara baskı uygulamadı. Hegemonyalarına tam itaat eden ya da kullanışlı olan dini grupları, tarikatları ve “Homo Diyanetus” dediğim sıradan cami cemaatini hedef almadı. Hatta, tüm bunları, hoşlanmadığı Nur talebeleri gibi, İslamcılar gibi grupları marjinalize etmede, sapkın göstermede etkin olarak mobilize etti.
Bugün de yaşanan benzeri bir Jön Türk devleti faaliyetidir. Hiç yaşlanmayan bu Jön Türk devletinin hedefinde, bağımsız olduğu, devlete eleştirel mesafede olduğu, tek tipçi ideolojiye karşı olduğu, dünyaya yayıldığı, gereğinden fazla büyüdüğü için devletin kontrol edemediği ve istediğini yaptıramadığı Hizmet Hareketi vardır. Devletin yanında da, Kemalistlerin her zaman ulaşabileceği mesafede olagelmiş olan kullanışlı gruplar vardır. Şimdi bunlara ideolojilerini güç ve menfaat karşılığında terk eden İslamcılar eklenmiştir.
Yorumlar kapatıldı.