Zeynep Tozduman
Yaklaşık 1750 yıllık olan Sur Meryem Ana Kilisesi, geçmişte yaşadığı yangınlara, zoraki boşaltmalara, baskılara rağmen Sur’da sokağa çıkma yasağının 59. gününde yine bomboş ve ruhanisiz kaldı. Viraneye dönmüş kilise sokakları gibi şimdi; Süryani halkının yüreği. Almanya’da yaşayan Abut Can isimli değerli Süryani aydının sosyal medyada kamuoyunu bilgilendirmesi sonucu hemen hepimiz bu olayı öğrendik. Bir zamanlar geçici olarak Süryani Ortodoks Patrikhanesi olarak da kullanılan Sur Meryem Ana Kilisesi’nde Süryani halkı için çok değerli olan Mor Yakup’un ve Mor Saliba’nın da mezarları bulunmaktadır.
Yaklaşık 1750 yıllık olan Sur Meryem Ana Kilisesi, geçmişte yaşadığı yangınlara, zoraki boşaltmalara, baskılara rağmen Sur’da sokağa çıkma yasağının 59. gününde yine bomboş ve ruhanisiz kaldı. Viraneye dönmüş kilise sokakları gibi şimdi; Süryani halkının yüreği. Almanya’da yaşayan Abut Can isimli değerli Süryani aydının sosyal medyada kamuoyunu bilgilendirmesi sonucu hemen hepimiz bu olayı öğrendik. Bir zamanlar geçici olarak Süryani Ortodoks Patrikhanesi olarak da kullanılan Sur Meryem Ana Kilisesi’nde Süryani halkı için çok değerli olan Mor Yakup’un ve Mor Saliba’nın da mezarları bulunmaktadır.
1915’ten günümüze değin Diyarbakır’dan politik, ekonomik ve sosyal baskılardan ötürü Süryani göçleri ile bu gün neredeyse cemaati yok denecek kadar az kalmıştır. Son mohikan da diyebileceğimiz birebir tanıdığım Kilise Papazı Yusuf Akbulut, 1993 yılından bu güne değin Meryem Ana kilisesinde dini görevini ailesiyle birlikte sürdürmektedir. Ta ki 28 Ocak 2016’da Lalebey Mahallesi’nde sokağa çıkma yasağına kadar.
Sur ilçesi, 59 gündür çatışmaların ve savaşın en yoğun yaşandığı Kadim Diyarbakır’ın yıkıntılar şehridir. Savaşın tam orta yerinde günlerdir ayakta durmaya çalışan Meryem Ana Kilisesi, 28 Ocak günü başka bir acıya tanık oldu. Sokağa çıkma yasağı kapsamında olan Lalebey Mahallesi’ndeki Meryem Ana kilisesi Papazı Yusuf Akbulut’a bir tebliğle kilisenin derhal boşaltılması isteniyordu. Hayatının önemli bir kısmını bu kilisede geçiren Papazın, kilisesini bırakmaya ne gönlü ne de yüreği hiç razı olmadı. Kilise onun için evi, yuvası, ruhani görevi yürüttüğü yerdi. Yani orası bir yaşam alanıydı. Papaz Yusuf, tebliğden sonra çocuklarını ve kilisede yaşayan diğer insanları can güvenlikleri için kiliseden göndererek kendisini ve eşini adeta ölüme hazırladı bir anlamda.
Gece çatışmalar başlayınca, mayın ve roketatarlardan kilise zarar görünce karısının ısrarlarına daha fazla dayanamayan Papaz Yusuf, polisi arar ve kendi elleriyle yaptıkları beyaz bayraklarla kiliseden çıkarlar. İnsanın kendi kutsal mekânından, evinden beyaz bayraklarla çıkması ne acıdır!
Papaz Yusuf kiliseden çıktıktan sonra da Sur Kaymakamlığı tarafından karı koca bir otele yerleştirilirler. Neredeyse bu kilise ile özdeşleşmiş olan Papaz Yusuf, medyaya ve TV’lere verdiği demecinde ‘yeter artık, herkes barış istiyor, bu savaş bitsin’ sözleri bölgede yaşatılan acımasız savaşın bir sonucudur. Bu bir çığlıktır. Halk, yaklaşık 2 aydır her gün yıkım görmekten, insanların ölmesinden, göç etmekten yorulmuş per perişan ne yapacağını bilemez bir haldedir. İnsanlar bu karda, kışta, ekmek, elektrik, su, internet erişiminin olmadığı acının ve gözyaşının ülkesinde can çekişiyorlar can!
Sur’daki bu can pazarından, Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi de nasibini aldı. Şu an için Kilise ruhanisi Papaz Yusuf ve ailesinin can güvenliği temin edilmiş lakin kilisenin akıbetinin ne olacağı henüz belli değil. Kilisenin boşaltılması ise Sur’da yaşatılan savaş planın bir parçası adeta. Bunu nerden okuyoruz. Kilise boşaltıldıktan, tam bir gün sonra İHA’ ya bağlı medyalara ’kilisede cephanelik bulundu’ provakasyon haberlerinin servis edilmesinden. Kiliseye boşalt emrini veren de basına servis edenler de özünde aynı adres. Kilisenin boşaltılmasından bir gün sonra iktidara yakın medya provakasyona başladı bile. Basına servis edilen karalamaya karşı tepki gösteren Süryaniler şimdi bu olayı yargıya taşımak istiyorlar. Süryani halkı elbette bu gerçek dışı haberi yargıya taşıyabilirler onların en demokratik hakkı. Tek elden yönetilen bir ülkede, yargının Süryaniler lehine İHA’nı cezalandıracağına ben asla inanmıyorum.
Avrupa’da Süryanilerin bu olayda tek yürek olduğu milletvekilleri, federasyonları, TV’lerı, Dernekleri, Sivil Toplum Örgütleri büyük bir dayanışma içerisinde yaşadıkları ülkelerin Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile TC. Elçiliğine ve İç – Dışişleri Bakanlıkları’na baskı kurmasaydı Meryem Ana Kilisesi belki de çoktan harabeye dönüşürdü. İşte Süryani kurum, kuruluş, Avrupa milletvekilleri özellikle Yılmaz Kerimo’nun çabaları, Süryani örgütleri, partileri ve medyalarıyla bu konuda tek yürek olması çok sevindirici bir gelişmedir.
Devlete yakın olan haber ajanslarının kiliseyi, örgüt evi gibi göstermek, sahte cephanelik fotoğraflarını basına servis etmek de ki asıl amacı ise Süryanileri hâlâ hain, PKK ile işbirliği içerisinde diye Avrupa kamuoyuna göstermek içindir. Bilesiniz ki ey yönetenler, bu numaranız tutmadı! Madem kilise bir cephanelikti ‘’kiliseyi boşaltın’’ tebliği gönderdiğinizde -zaten sokağa çıkma yasağı vardı- neden o zaman basına bu karalama haberini servis etmediniz? Üstelik devletin Kaymakamı, neden Papaz ve ailesini ’otele götürdük’ can güvenlikleri sağlanmıştır diye medyaya demeç verdi? Avrupa’dan Süryanilerin çabaları ve TC’ye yapılan baskılar sonucu sizler yeni bir senaryo yazdınız.
Siz neden hep yıkıcısınız?
1915’ten beri yıka yıka, gasp ve işgal ede ede bütün kadim kültürleri yok ettiniz. Kiliseyi yakıp – yıkmak için bu da yeni bir senaryo mu? Yazıktır, günahtır, ayıptır beyler. Yapmayın!
Sur’da savaş yüzünden bazı camilerin ve kiliselerin zarar gördüğünü hepimiz biliyoruz. Savaşın bile bir hukuku, ahlakı vardır. Ama ne yazık ki son 2 yıldır Irak’ta ve Suriye’de gördük ki orada özellikle Kadim Süryani Halkı’nın bütün kutsal mekânları – tarihleri – kültürleri IŞİD tarafından acımasızca yok edildi / yok edilmeye devam ediliyor.
Meryem Ana Kilisesi’nin ve kiliselerin olduğu sokaklar devlet tarafından ‘özel güvenlikli bölge’ ilan edilmediği sürece oradaki tüm kutsal mekân ve tarihler büyük tahribat görecektir.
İnsana kıyan, tarihe ve kültürlere de işte böyle kıyıyor. İnsana kıyan dedim ya birden yüreğim Sur’dan, Cizre’ye, Silopi’ye gidiyor. Çökmekte olan bir bodrum katında insanlar günlerdir dört ölüyle birlikte aç – susuz, can pazarı yaşıyor bu ülkede. Batı cephesi ise hala suskun. Herkes kör, sağır, dilsiz olmuş gibi. Cizre’deki acıyı görmeyen, Meryem Ana Kilisesi’nin nasıl can çekiştiğini görür mü acaba?
Başta Süryani halkına olmak üzere kutsal mekânlarına, tarihine, kültürüne sahip çıkmak bu ülkede yaşayan herkesin görevidir. Bir diğerinin kutsalına, tarihine, kültürüne ve yaşam hakkına saygı duyduğumuz kadar insanız hepimiz.
Bu ülkenin en kadim halkı 1915’ten günümüze değin yaşadıkları baskılar ve ekonomik, kültürel nedenlerden ötürü şimdi ana yurdunda kala kala 3000 kişi kaldı. İşte böyle böyle azınlıkları yok ettik bu ülkede. Bu bizim ülkemizin ayıbıdır. Oysaki onlar, bu topraklara gömülecek kadar çok sevdiler bu ülkeyi. Bir kadını, bir anayı, bir evladı, bir kardeşi sever gibi sevdalandılar ata topraklarına. Onlara ana yurtlarında yaşamayı ve sevdalanmayı yasak ettiler. İşte bu sevda ile her seferinde inandılar; ülkede esen o canım barış rüzgârına. Köye dönüş projesi kapsamında, barış sürecinde yeni evler inşa eden Süryani halkı 8 aydır yaşatılan savaş yüzünden yeniden Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldılar. Türkiye yine kaybetti. Öksüz ve yetim bir coğrafyada hep acının tanığıydı Süryani halkı. Sünni Türk olmayan her halka yüz yıllardır acı yaşattığınız yetmedi mi daha sizlere? Tek tipçi politikalarınız yerin dibine batsın!
Kilisesinden çıkmak zorunda kalan Papaz Yusuf’un ‘ezanlar ve çanlar susmamalı’ sözleri bile orada yaşatılan acının derin bir haykırışıydı. Kadim Sur’un şimdi hiç kapanmayan kadim acıları var. Bu yara nasıl kapanır bilmiyorum.
Barış sürecinde defalarca ziyaret ettiğim Sur, kaç bin yıllık bir tarihi, kültürü, camileri, restore edilmiş kiliseleri, çeşmeleri, kaleleri ile ünlü kadim şehirlerden biridir. Telefonda Papaz Yusuf ile konuştuğumda hep aklıma barış sürecinde – bir ziyaretimde- eşi İşmuni’nin kilise bahçesinden topladığı, elleriyle yaptığı enfes gül reçeli geldi. Evet, yıkıntılar içersinde güller yetiştiren, yaşadıkları her yeri gül bahçesine çeviren Süryani halkı şimdi Meryem Ana Kilisesi’nin daha fazla zarar görmeden yeniden kendilerine iade edilmesini bekliyor. Bekliyor ve umuyor.
Umarım, ülkede en yakın zamanda yeniden barış rüzgârları eser de Süryani halkı ve yan yana yaşadıkları tüm halklar, inançlar yıllardır özlediği insanca yaşama ve de eşit yurttaşlık hakkına bir an evvel kavuşur.
ZEYNEP TOZDUMAN
Yorumlar kapatıldı.