Çiçek Tahaoğlu
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye’de insan haklarının barış sürecinin çökmesi, güneydoğuda şiddetin hızla artması, medyaya yönelik kısıtlamalar ve AKP’nin siyasi muhaliflerine yönelik operasyonlarla kötüleştiğini söyledi.İstanbul’da Cezayir Toplantı Salonu’nda bugün yapılan basın toplantısında HRW İcra Direktörü Kenneth Roth ve HRW Türkiye Araştırmacısı Emma Sinclair-Webb, medya üzerindeki baskılar, sivil izlemelere izin verilmemesi ve sokağa çıkma yasağının olduğu illerde artan şiddete dikkat çekerken, Türkiye’nin insan hakları konusunda karanlık bir döneme girmekte olduğunu ifade etti.
Haberin İngilizcesi için:
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) 2016 Dünya Raporu’nu açıkladı.
İstanbul’da Cezayir Toplantı Salonu’nda bugün yapılan basın toplantısında HRW İcra Direktörü Kenneth Roth ve HRW Türkiye Araştırmacısı Emma Sinclair-Webb, medya üzerindeki baskılar, sivil izlemelere izin verilmemesi ve sokağa çıkma yasağının olduğu illerde artan şiddete dikkat çekerken, Türkiye’nin insan hakları konusunda karanlık bir döneme girmekte olduğunu ifade etti.
Sinclair-Webb ile Roth, mülteci politikalarına da değindi. 3 milyar Avro’luk teşvik karşılığında AB’ye düzensiz göçün önlenmesiyle ilgili Türkiye ve AB arasındaki anlaşmayı hatırlatan Roth, bu anlaşmanın mültecilerin etkin korumaya erişimlerinin engellenmesine değil, Türkiye’nin mültecilerin ilk başvuruyu yapacağı ülke olmasına hizmet etmesi gerektiğini vurguladı.
Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Roth, Cenevre görüşmelerinden bu koşullar altında bir sonuç çıkmayacağını düşündüğünü de ifade etti.
Sinclair-Webb ise “Türkiye, istikrarsız bir ülke olma riski taşıyor. Müttefikleri Güneydoğu’da artan şiddete karşı ses çıkarmalı” diye konuştu.
HRW’nin hazırladığı 659 sayfalık 2016 Dünya Raporu’nda 90’ı aşkın ülkedeki insan hakları uygulamaları inceleniyor.
Raporda Türkiye “Güneydoğuda Yeniden Başlayan Şiddet”, “İfade, Örgütlenme ve Toplanma Özgürlüğü”, “Yargı Bağımsızlığı”, “Mülteci ve Göçmenler”, “Kadın Hakları”, “Temel Uluslararası Aktörler” başlıkları altında incelendi.
“Toplantıya katılmak bile suç olarak sunuluyor”
Çözüm sürecinin sona ermesiyle, 2015’in ikinci yarısında yaşam hakkı ihlali, barışçıl protestocuların ve aktivistlerin “terör” suçlarından tutuklanması ve gözaltındakilere kötü muamele edilmesi gibi birçok ihlal gerçekleştiği belirtildi.
Hükümetin, sokağa çıkma yasağının olduğu ilçelerdeki ölümlerle ilgili detayları kamuoyuyla paylaşmamış olmasının, “güvenlik güçlerince gerçekleştirildiği iddia edilen ihlallerle ilgili etkin soruşturma yürütülmesi ve suçluların hesap vermesinin sağlanması konusundaki isteksizliklerinin devam ettiğine dair endişeleri arttırdığı” ifade edildi.
Kürt siyasetçiler ve aktivistlere yönelik yeni soruşturma dalgasında, şiddet içermeyen siyasi bağlantılara sahip olmanın ve barışçıl protesto gösterilerine veya basın toplantılarına katılmanın bile suçlayıcı kanıt olarak sunulduğuna dikkat çekildi.
“1990’lı yıllarda binlerce Kürt’ün güvenlik güçlerince öldürülmesi ve zorla kayıp edilmesine karşın yalnızca bir avuç askeri personel yargılanmıştı; 2015’te görülen dört davada yargılanan askeri personel beraat etti ve sanıklardan hiçbiri hakkında mahkumiyet kararı verilmedi. Türkiye’de halen yürürlükte olan kanundışı öldürmelerin kovuşturulmasındaki 20 yıllık zamanaşımı, adalet önünde önemli bir engel oluşturmaya devam ediyor” denildi.
Hükümet öncülüğünde getirilen ifade özgürlüğü kısıtlamaları
“Hükümet öncülüğünde getirilen basın ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ile iki genel seçim öncesinde siyasi muhalefeti karalama ve hükümet politikalarının mercek altına alınmasını engelleme çabaları artarak sürdürüldü.”
Gazeteciler Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutuklanması, İpek Medya Grubu’na baskınlar ve kayyum atanması, Nokta dergisinden Cevheri Güven ile Murat Çapan’ın tutuklanması, aralarında bir AKP milletvekilinin de bulunduğu kalabalığın Hürriyet gazetesine saldırması, Ahmet Hakan’ın sokakta darp edilmesi, eleştirel haber yapan gazetecilerin işten çıkarılması, sosyal medya paylaşımları nedeniyle haklarında soruşturma açılan vatandaşlar, sınırdışı edilen yabancı gazeteciler, Twitter’da paylaşım engellenmesi için tüm dünyadan yapılan başvuruların dörtte üçünün Türkiye’ye ait olması, TİB’e içerik engelleme yetkisi verilmesi, toplumsal toplanmalara karşı keyfi yasaklar, barışçıl gösterilere yönelik şiddet kullanılması Türkiye’de özgürlüklerin nasıl engellendiğine yönelik örnekler olarak sıralandı.
Raporda, Nisan ayında Taksim Dayanışma üyesi beş kişinin de aralarında bulunduğu 26 kişinin, Gezi Parkı protestolarından beraat etmesine “ender bir gelişme” olarak yer verildi.
Ayrıca Türkiye’de “terör örgütü” olduğu iddia edilen Gülen hareketinin şiddet eylemlerine veya makul şekilde terörizm olarak tanımlanabilecek diğer eylem biçimlerine karıştığına dair herhangi bir kanıt olmadığı söylendi.
Yargı çalışanlarının mesleki kararları suç gibi gösteriliyor
Yargı bağımsızlığına yönelik tehditler, güvenlik güçleri ve diğer devlet aktörlerinin gerçekleştirdiği ihlallerin etkin biçimde soruşturulmaması, kovuşturmaların aşırı uzun sürmesi ve siyasi saikle yapılan kovuşturmaların, Türkiye’nin adalet sisteminde uzun süredir varolan sorunlar olduğu söylendi.
Gülen hareketinin destekçisi olduğu iddiasıyla soruşturulan hakim ve savcılara karşı gösterilen gerekçelerin herhangi bir suç fiiliyle ilgili olmaktan ziyade, bu kişilerin mesleki görevlerini icra ederken verdikleri kararlar olduğu belirtildi.
“Mültecilere statü tanınmıyor”
HRW, 2.2 milyon Suiryeli mültecinin bulunduğu Türkiye’de, hükümetinin Suriyelilerin mülteci statüsünü tanımak yerine sadece geçici koruma sağladığını vurguladı. “Diğer ülkelerden gelen sığınmacılara ise bu bile sağlanmıyor” dedi.
Mültecilere çalışma hakkı tanınmadığı, çocuk işçiliğinin de önemli bir sorun olduğu belirtilirken, Türkiye’nin Eylül’de binlerce sığınmacının kara sınırından Yunanistan’a geçmesini önlediği ve Türkiye sınırlarını geçmeye çalışırken yakaladığı Suriyelileri de kısa yoldan geri ittiği belirtildi.
Türkiye’nin Suriye politikasındaki en dikkate değer değişikliğin ise Suruç katliamının ardından, “Ankara’nın ABD ile IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonun yürüteceği hava saldırıları için hava üslerinden birini açması ve bu hava saldırılarında sınırlı da olsa bir rol üstlenmesi konularında anlaşmaya varması” olduğu söylendi.
“Kadına şiddet yasası iyi ama uygulanmıyor”
Raporda Türkiye’nin CEDAW imzacısı olmasına rağmen kadına yönelik şiddet konusunun endişe verici olduğu söylendi.
Toplantıda konuşan Emma Sinclair-Webb, 6284 nolu yasanın kadın örgütleriyle hazırlandığını ve yasa metninin iyi olduğunu hatırlatırken, yasanın uygulanmasıyla ilgili ciddi sorunlar olduğunu vurguladı. (ÇT/HK)
* 2016 Dünya Raporu: Türkiye bölümünü okumak için tıklayın.
https://www.hrw.org/tr/world-report/2016/country-chapters/284990
Çiçek Tahaoğlu
Université Marc Bloch’da sosyoloji okudu. 2009’dan 2011’e kadar AFP’de fixer ve çevirmen olarak çalıştı. Açık Radyo’da Cadı Postası programını yaptı. 2015 Müşerref Hekimoğlu Başarı Ödülü’nü aldı. 2011’den beri bianet’te kadın ve LGBTİ haberleri editörü olarak çalışıyor.
http://bianet.org/bianet/insan-haklari/171537-hrw-turkiye-insan-haklari-konusunda-karanlik-doneme-giriyor?bia_source=rss
Yorumlar kapatıldı.