Mevlüt KAZAN
Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfı, ‘Sosyal medya ve Azınlıklar Araştırması’ raporunu açıkladı. Rapora göre; “Araştırmaya katılan kişilerin yüzde 56’sının sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarda çekinerek yorum yaptıklarını ve tedirgin olduklarını, çoğu zaman da gerçek düşüncelerini paylaşamadıklarını ifade etti.” bilgisi paylaşıldı.
SOSYAL MEDYA DİNİ ETKİNLİKLERİ DE ETKİSİ ALTINA ALTI, DUALAR PERİSCOPE İLE YAPLIYOR
Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfı Başkanı Laki Vingas ise Avrupa Birliği tarafından yürütülen ve sivil toplum diyaloğu programı kapsamında gerçekleştirilen yaklaşık 14 ay süren ‘sosyal medya ve azınlıklar’ adlı projenin bu gece sonuca eriştirildiğini belirtti. Vingas, sosyal medyanın yaygınlaşmasının toplumun bütün kesimleri gibi Türkiye’de yaşayan cemaatleri de etkilediğini söyledi. “Kendilerini daha kolay ifade etme olanağı buldular. Bu sayede azınlıklar hem kendi cemaatleri içinde bir network oluşturabildi hem de geniş topluma seslerini ulaştırma imkanı etti.” diyen Vingas, “Sosyal medya sadece cemaat mensuplarını değil, bir süre sonra dini kurumları da etkisi altına aldı. Artık kilise ve sinagog etkinlikleri tweet, dualar ise periscope üzerinden takip ediliyor. Öyle bir süreçten geçiyoruz ki toplumsal, ekonomik, sosyolojik ve siyasi gelişmeler binlerce yıllık dini kurumları dahi etkiliyor ve zorluyor.” ifadelerini kullandı.
Konuşmanın ardından Sosyal medya ve Azınlıklar Projesi kapsamında hazırlanan Sosyal Medya ve Azınlıklar Araştırması raporu basın mensuplarına dağıtıldı. Basın mensuplarına dağıtılan raporun detayları şu şekilde:
“Araştırmaya katılan kişilerin yüzde 56’sının sosyal medyada paylaşım ve yorum yaparken tedirgin olduğunu veya çekinerek yorum yaptığını ve çoğu zaman gerçek düşüncelerini paylaşamadığını ifade etmiştir. Hatta katılımcıların yüzde 23ü herhangi bir paylaşım ve yorum yapmadığını, sadece izlemekle yetindiğini belirtmiştir.
Özgürce paylaşım yaptığını belirten kişiler, katılımcıların yalnızca yüzde 21’ini oluşturmaktadır. Bu sonuçlar Türkiye’de son yıllarda ifade özgürlüğü alanında yaşanan yoğun insan hakları ihlalleri ile beraber nefret söylemine dair mevcut yaygınlık dikkate alındığında hiç de şaşırtıcı gözükmemektedir ve toplumda ortaya çıkan yaygın nefret söylemi giderek daha belirgin hale gelmektedir. Araştırmaya katılan katılımcıların önemli bir kısmı ne yazık ki aşağılama, küfür ve hakarete uğradığını, yüzde 14’ü aşağılamaya, yüzde 8’i küfre maruz kaldığını ve yüzde 6’sı tehdit edildiğini belirtmiştir. Nefret söylemine maruz kalan grupların başında gelen gayrimüslim azınlıkların ayrıca kişisel olarak da bu tür ifadelere maruz kalan grupların başında gelen gayrimüslimle azınlıkların ayrıca kişisel olarak da bu tür ifadelere maruz kalması da yukarıda belirtilen tedirginliği artan nedenlerden biridir. Araştırmada bir hak ihlaline maruz kalan katılımcıların yüzde 93 ila yüzde 97 arasında değişen oranlarda herhangi bir hukuki yola başvurmadığı ortaya çıkmıştır.
HAK İHLALİNE MARUZ KALANLARIN YÜZDE 97’Sİ BİR HUKUKİ YOLA BAŞVURMUYOR
Yukarıda ifade edilen tedirginlik, yargı organlarına duyulan güvensizlik ve haklar konusunda bilgisizlik gibi faktörlerle bir araya geldiğinde, yasal yollara başvuru oranının bu derece düşük olması anlaşılabilir hale gelmektedir. Araştırma, ifade özgürlüğü ve nefret söylemi ile ilgili mevcut anayasal ve yasal çerçevenin uygulamada etkisiz kaldığını ve yaptırımların etkili, caydırıcı ve orantılı olacak biçimde yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Nefret söylemine karşı başvurulabilecek yargısal usuller yanında sosyal medya organlarının kendi şikayet/engelleme mekanizmaları da bulunmaktadır. Katılımcıların yüzde 58’i bu mekanizmaları kullanmadığını belirterek, paylaşımların yüzde 24’ünün nefret söylemi, yüzde 18’inin ayrımcılık, yüzde 17’sinin hakaret, yüzde 12’sinin küfür, yüzde 8’inin ise cinsiyetçilik gerekçesiyle rahatsız edici olduğunu ifade etmiş ve bu paylaşımlarda bulunan kişileri veya paylaşımları şikayet etmiş ya da engellemiştir. Bu durum, sosyal medya organlarının kendi kullanıcılarının şikâyet/engelleme mekanizmaları konusunda farkındalığı artırmak için çaba göstermeleri gerektiğini ortaya koymaktadır.”
Yorumlar kapatıldı.