İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İçinden “Ermeni” geçen türküler

Cemal Dindar yazdı
İki gün önce haber sitelerindeki katliam haberini okuyunca bir coğrafya acıya niye böyle yapışır ve aynı yerde aynı gerekçelerle yeni kurbanları bunca iştahla niye arar, diye düşündüm. IŞİD, Suriye’nin Deyrizor şehrinde çocuk, kadın, yaşlı üç yüz kişiyi katletmişti. Ortadoğu’nun en trajik yerlerinden  Deyrizor Çölleri… Sarkis Çerkezyan’dan dinledik biz o acı ağıtı. Ki kaydın başında “Şimdi size muhacirlik türküleri söyleyeceğim” diyen ses o kadar tanıdık, o kadar buralı ki!..

Deyrizor çöllerinde naneler biter
Nanenin kokusu cihana yeter
Bu ayrılık bize ölümden beter
Dini bir uğruna giden Ermeni
***
Yürüye yürüye geldik Arap köyüne
Aç kala kala düştük bizler evlere
Mevlâm Ermeni’ye sabırlar vere
Dini bir uğruna giden Ermeni
İlginç olan, muhacirlik dendiğinde halen ortak duyuda Balkanlardan göç etmiş Müslüman nüfusun akla gelmesi ve muhacirliğin bu ortak kabullerde Ermenilikle örtüşmemesi. Hicret’in elbette iki belirleyeni vardır, biri sıla, biri de gurbet. Eğer bu zorunlu göçse, adı tehcir olmuş… Kim bilir hangi çağrışımlarla. Tehcirde ise bu belirleyenlerden sıla, yurt duygusu belirleyen olarak yola çıkanda kalır. Fakat gurbet göçe zorlayanın insafına, daha çok da insafsızlığına kalmış bir belirsizlik olmuş.
Bir Balkanlıya muhacir diyebilirken, Sarkis amcanın deyişindeki muhacirliği Ermeni’den esirgemede bu belirsizliğin donduğu yer var. Muktedir dilinde ve yazık ki ortak duyuda Ermeniliğin bu topraklar için mutlak olumsuzluğu var o donmuş nehirde. O ortak duyuda Ermeni, dönemeyecek denli uzaklaştırılmış olandır. Bu belirsizliğin bir türlü dilde belirli bir ada kavuşamaması, dilin alanında yerinin olmamasındandır. İçinde Ermeni geçen türkülerin, isterse bir Türk yakmış olsun o türküyü, söz değişikliklerini bir de bu dinamiklerle düşünmek gerekir.
Gerçekte o zorunlu göç sürecindeki zulmün dile dökülemeyecek denli ölçüsüzlüğünün de işareti değil mi tüm bunlar?
Tuzsuz olur Arabistan fıstığı
Taştan imiş Ermeni’nin yastığı
Böyle miymiş Osmanlı’nın dostluğu
Dini bir uğruna giden Ermeni
 ***
Suva(r)’ğın dağında bir sele mişmiş
Ermeni muhacir tifoya düşmüş
Kuvveti olanlar Sincar’a kaçmış
Kuvveti olmayan çöllerde kalmış
 ***
Yol verin jandarmalar biz gideceğiz
Anamız babamız biz bulacağız
Yurt, bu ağıtta nasıl da taşı toprağıyla var! Nane kokusu, bir sele mişmiş, tuzsuz Arap fıstığı ve… açlık!
Yalnız yağlanan mavzeri parlatmak için doğmuş gibi parlayan güneş…
Osmanlı’nın sadık-ı millet’i Ermeniler. Zulümle dönüştürüldüğü yer ise bir Ermeni’ye halkı için yazdığı ağıtta “sefil Ermeni” dedirtmek…
Sabahtan kalktım da güneş parlıyor
Çeçenler oturmuş mavzer yağlıyor
Ağama baktım ki yaman ağlıyor
Dini bir uğruna giden Ermeni
 ***
Ermeni Ermeni sefil Ermeni
Ermeni’nin yoktur asla dermanı
Ermeni’nin yoktur asla dermanı
Padişahtan gelmiş kırım fermanı[1]
Sarkis Çerkezyan amca, On dokuzuncu Yüzyıl sonu, Yirminci Yüzyıl başında olanlarla dünkü katliamın arasındaki bağı kuruyor, muhacirlik türküsü ile…
Der Zor Çölü, Anadolu’nun nice bin yıllara dayanan görgüsüne, vicdanına, duygusuna yerleşmiş bir çöl de. Orada kardeşliği yeşertmedikçe bizi, hepimizi çölleştirmeye devam etmiyor mu?
Hala giden, ‘dini bir uğruna gidiyor…”
Coğrafyanın belleğine teslim olursak hepimiz kurbanız işte…
Bu da bir Balkan ağıtı:
“Edirne Ovasında naneler biter
Nanenin kokusu cihana yeter
Şu mucarlık ölümden beter…”
İnsanlar buluşamadığında ağıtlar buluşuyor. Balkanlardan Hicaz’a…
“Deyrizor çöllerinde naneler biter
Nanenin kokusu cihana yeter!”
Yetmez mi! Elbette yeter, yetiririz. Bizi bize bıraksalar…
Not: Bu havalardan bizi haberdar eden türkülerin emekçisi Nevzat Karakuş’a ayrıca teşekkür ederiz.
Cemal Dindar
Odatv.com

[1] Sarkis Çerkezyan, Muhacirlik Türküsü, https://www.youtube.com/watch?v=QmMYZcaO2mU

Yorumlar kapatıldı.