Sait Çetinoğlu cezaevindeki Türkiyeli Ermeni yazar Sevan Nişanyan’ın Türkiye’de devletin hedef tahtasına oturtulmasını ele alıyor. Nişanyan’ın cumhuriyetin kuruluş temellerini eleştirdiği Yanlış Cumhuriyet kitabıyla başlayan süreç Türkiye’de ondan başka kimsenin hapis cezası almadığı “kaçak inşaat suçu”ndan cezaevine konulmasına kadar uzanıyor. Çetinoğlu’na göre Sevan Nişanyan’ın 100 yıl önce belirsizliğe yollanan Ermeni entelektüellerinden bir farkı yoktur. Nişanyan’ın durumuna dair Türkiye’de, yurtdışında, Ermenistan’da ve diasporadaki suskunluğun sebebi ise cezalandırılmasının temelinde olduğu gibi, aykırı ve alışılmışın dışında bir Ermeni oluşudur.
Sevan Nişanyan’in hapsedilmesine dair dayanılmaz suskunluk
Sait Çetinoglu / Araştırmacı yazar
Sevan Nişanyan ile tanışmamız çok yeni sayılır. Okul, mahalle, iş arkadaşlığı gibi eskiye dayanmaz. Yüz yüze gelişimiz yenidir. O kadarki; Sevan ile ilgili belgesel üzerine çalışan Emrah Dönmez ile bir gün sonrasına görüşme için sözleştik. Ayrılırken, Sevan ile ne zamandır tanıştığımızı sordu. “Bir kaç yıllıktır eskiye dayanmaz” cevabım üzerine, arkadaşlığımızı dikkate değer bulmadığından olacak, ertesi gün aynı mekânda bulunmamıza, çok yakın olmamıza rağmen hiçbir açıklama yapmadan benimle görüşmedi.
Ancak arkadaşlığımızın yeni olduğuna bakmayın, size yazıyı okumanızı öneririm.
Bu yazı Sevan’a güzelleme olarak yazılmamıştır. Yazının çatısını kurarken temel kaygım yazının gidişinin Sevan’a güzellemeye evrilmesiydi. Sevan’ın buna ihtiyacı yok. Lakin öyle olağanüstü bir durum, öyle olağanüstü bir kişilik ile karşı karşıyayız ki, yazı boyunca o kaygıyı taşısam ve hiç unutmamaya çalışsam da o yöne eğilmesini önlemek zor gibi…
Söylediğimiz gibi olağanüstü bir kişilikten söz ediyoruz: her şeyin en iyisine çalışıp, her şeyin en iyisini yapınca, kavgayı da olağanüstü güzellikte ve olağanüstü boyutta yapar. Ve kavganın nesnesinin kişi ya da devlet olmasının Sevan için fark etmediğini anlamak, Sevan’ın bugünkü durumunu, “Sevan Nişanyan Olayı”nı açıklamak ve anlaşılmasını sağlamak daha kolay olacaktır.
Sevan’ı en iyi anlatan yazıların birinde “Her toplumda ve her zaman ‘delilik’ diye adlandıracağımız ama gıpta ile bakacağımız işlere kalkışanlar çıkar. Zaten eğer böyle insanlar çıkmıyorsa o toplum ruhen ölmüş demektir” sözleri ile Sevan’ı çok net özetlerken çok önemli bir gerekliliğin altını çizer: Sevan’lar toplumlar için gerekli ve vazgeçilmez olmalıdır. Keşke toplumumuzda Sevan’ları çoğaltabilseydik.
Yazının devamında toplumsalın vahim gidişinin altının çizilmesi anlatmak istediğimizin özlü ifadesidir: “Öte yandan toplumlar vasatlığı benimser ve beslerler. Böylece kendilerini aykırı olanın cazibesinden ve tehdidinden korumuş olurlar. Sıra dışına çıkanları, aynen bir kaza anında seyrettikleri yaralılar gibi seyrederler. Kazalar kişilikleri önemsizleştirir ve olayın kendisini, magazinel bilgiyi öne çıkarır. Benzer şekilde sıra dışı olan da toplum için ancak ‘kaza anında’ görünür olur ve seyirciler salt yaşananlara bakıp, sonra da hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ederler”.1
Bugün olan, durumun yurt içinde ve dışında sessizce izlenmesinin nedeni tam da budur. “Sevan Nişanyan olayı nedir?” sorusunu sorduğumuzda olayın birden fazla boyutu olduğunu görüyoruz.
Birincisi, hukuk alet edilerek Sevan Nişanyan cezalandırılmak istenilmektedir. Bilindiği gibi Bakunin’in özlü sözüyle: “Hukuk, iktidarın fahişesidir”. Sevan’a davalar açılarak cezalar verilmesi, Yanlış Cumhuriyet adlı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun birçok noktadan eleştirisinin yayınlanmasının ardından gelmiş. Peygamber Davası dediğimiz Muhammed’e hakaret olarak algılanan “Nefret suçlarıyla mücadele etmeli” başlıklı makalesindeki üç satırlık “undan yüzlerce yıl önce Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. “İfade özgürlüğü” denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir” ifadesinden dolayı cezalandırılarak, Yüksek mahkemede bekleyen mahkeme kararları onanmıştır. Gezi Olayları Sürecindeki “Her başbakan istifayı tadacaktır” başlıklı yazısından sonra, üst perdeden, “Her ölümlü cezaevini tadacaktır!” denilerek cezaevine konma prosedürü tamamlanmış ve 02.01.2014 tarihinde aynı tarihli aynı olaydan verilen mükerrer cezanın infazı gerçekleştirilmek üzere cezaevine konulmuştur.
Peygamber Davası’nda, Trabzon’dan İstanbul’a, Ordu’dan, Antalya’ya organize 14 kişinin ihbarı ve isteği ile İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından cezalandırılmıştır. Bilindiği gibi sulh ceza mahkemeleri özel mahkemelere dönüştürülmüştür.
Mahkemenin gerekçeli kararı ilginç olmasının ötesinde tahrik edici ve Ermenileri hedef gösteren ifadeler taşıyan ibret vesikasıdır: “… halkın büyük bir kısmının mensup olduğu dinin peygamberine, mensup olan kişilerin peygamberlerine olan duygularını alaycı, aşağılayıcı ve rencide edici şekilde ve onların öfkelerini artırıcı bir şekilde ve sanığın kendi savunmasında görüldüğü üzere, saygı sınırları içerisinde ve ifade hürriyeti kapsamında kabul edilemeyecek şekilde ve kaba bir biçimde (…) açıkça insanların dini duygularını öfkelendirecek şekilde kendisinin ve MENSUP OLDUĞU MİLLETİN insanları hedef göstererek, halkın büyük bir kısmının dini inanışlarını aşağılayarak ve tahrik ederek, onları kinlendirerek büyük bir kısım halkın diğer bir kısım üzerine kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği, SANIĞIN AMACININ burada kendi fikirlerini ifade etmekten ziyade halkın büyük bir çoğunluğunu oluşturan insanların dini duygularını tahrik ederek kin ve düşmanlık çıkarmak istediği ve BİR TAKIM KELİME VE CÜMLE KURGULARI YAPARAK bunu ifade özgürlüğü kapsamında kendi düşünceleri olduğunu belirttiği ancak asıl amacının İslamiyet ve onun peygamberi hakkındaki eleştirilerden ziyade, toplumsal barışı zedeleyecek şekilde ve dini duyguları zorlayacak şekilde TOPLUMSAL ÇATIŞMALARA ZEMİN HAZIRLAMAK OLDUĞU kanaatine varılmıştır.”
Milliyetçi bir partinin bildirisi niteliğindeki gerekçeli karar, kullandığı dili ile engizisyon mahkemelerinin kararlarını dahi geride bıraktığını, saldırı ve daha ötesinde bir pogromu işaret ettiğini söylersek abartmış olmayız.
Yukarıda da söylediğimiz gibi Sevan’a karşı alınan keskin tavrın köşe taşlarından biri Yanlış Cumhuriyet adlı eserinin yayınlanmasıdır. Sevan Nişanyan bu eseri ile rejimin niteliğini apaçık ederek kuruluşu ve kuruluş felsefesini yerle bir etmiştir. Kurucu babalara karşı eleştiri, üstelik bunların aykırı bir Ermeni yazar tarafından yapılması hazmedilememiştir. Derhal Genel Kurmay öncülüğünde özel bir operasyon planlanmıştır. Bugünün mağduru bir gazeteci ve televizyon yıldızına servis edilen özel bilgilerle, yıllar öncesinin olayı sanki bugün olmuş gibi yapılan özel haberle düğmeye basılarak, Sevan itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Böylece, Yanlış Cumhuriyet kitabının okunması engellenmek istenilmiş, insanlar gerçeklerden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.
İkincisi, Sevan Nişanyan Olayı, izinsiz inşaat olayı değildir. Türkiye bir kaçak inşaat cennetidir. Bu suçtan dolayı Sevan dışında kimsenin cezası infaz edilmemiştir. Sevan Nişanyan Olayı HDP ve CHP’li parlamenterler tarafından Adalet bakanının cevaplandırması istemiyle TBMM’ne de taşınmıştır. CHP İtanbul Milletvekili Selina Doğan’ın Temmuz 2015’te TBMM’ne verilen soru önergesinde sorulan:
1- 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu 65/b maddesinden son 10 yılda kaç kişi hakkında dava açılmış ve kaç kişi hüküm giymiştir?
2- Kaç kişinin hapis cezası, para cezasına çevrilmiştir?
3- Kaç kişi bu madde uyarınca cezaevine girmiştir? Cezaevine giren kaç kişi denetimli serbestlik almıştır?
4- Söz konusu cezadan dolayı Sevan Nişanyan dışında cezaevinde yatan var mıdır?
sorularına cevap gelmemiştir.
HDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan da Sevan Nişanyan’a verilen cezaları Meclis gündemine taşıdı. Buldan, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması için Aralık 2014’te verdiği soru önergesinde, Sevan Nişanyan’a uygulanan hukuksuzluğu dile getirdi:
“Sevan Nişanyan İzmir’in Selçuk ilçesinin Şirince köyünde geleneksel mimari dokuyu korumak ve canlandırmak için yaptığı çalışmalarla tanınmaktadır. Ancak Şirince köyü girişindeki sit alanı içinde bulunan alanda inşai faaliyette bulunduğu iddiasıyla yapılan yargılama sonunda kendisinin 2863 Sayılı Yasanın 65/b maddesi gereğince 2 yıl hapis ve 5 bin gün adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bahse konu kararın mesnedi olan 2863 Sayılı yasanın 65/b maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 11.04.2012 gün ve E. 2011/18-K. 2012/53 sayılı kararıyla iptal edilmiş; yasa koyucu iptal kararının gereğini 11.10.2013 tarihinde yerine getirmiş ve Sevan Nişanyan’ın mahkûmiyetine neden olan 2863 sayılı yasanın 65/b maddesini, 6498 sayılı yasayla değiştirmiştir. Böylece Anayasa Mahkemesi’nin iradesi yerine getirilmiştir. Yargıtay ise Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını yeterince irdelememiş ve Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen 19.03.2014 gün ve E. 2013/8183- K. 2014/6870 sayılı kararı ile onanmış olup karar “mülga” 2862 sayılı yasa çerçevesinde onanmıştır ve kesinleşmiştir. İşbu karar Anayasanın 2. 38. AİHS’nin 6. ve 7. Maddelerine aykırılık teşkil etmektedir. Zira Sevan Nişanyan, mülga bir ceza maddesine dayalı olarak cezalandırılmış bulunmaktadır
Soru 1- 2863 Sayılı Yasanın 65/b maddesi yürürlükte iken bu madde kapsamında ceza alan ve cezaevinde infazı gerçekleşen kaç kişi bulunmaktadır?
Soru 2- Hâlihazırda ilga edilen 2863 Sayılı Yasanın 65/b maddesinin uygulanması neticesinde ceza alan ve cezaevinde infazı gerçekleşen kaç kişi bulunmaktadır?
Soru 3- 6498 sayılı yasa kapsamında yargılanan, ceza alan ve cezası infaz edilen kaç kişi bulunmaktadır?
Soru 4- Yasa hükmü ilga edilmesine rağmen Yargıtay tarafından onanmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Cezanın yasallığı ilkesi neden çiğnenmiştir? Yargı mercilerinin takdir hakkını mevcut kanunun hükmünü uygulamama yönünde keyfi bir biçimde kullanması hukuk devleti ile çelişmemekte midir?
Soru 5- Hâlihazırda Türkiye’de olmayan bir yasa maddesinden ötürü cezalandırılan kaç kişi vardır?”
Buldan’ın sorularına da bir cevap verilmemiştir. Zira verilecek bir cevapları yoktur.
Aslında Sevan Nişanyan olayı, düşünce ve ifade özgürlüğünden başka bir şey değildir. Eleştirel yaşam Sevan’ın tarzıdır. Onun yaptığı, kitaplarında ve yazılarındaki, rejim, Basın Yasası, Ceza Yasası eleştirilerinde olduğu gibi imar mevzuatını, sit ve koruma yasalarının ve yönetmeliklerin eleştirisidir. Bunlar imar mevzuatına dair düşüncelerinin kağıt üzerinde değil de somut örnekleriyle görsel olarak ifade edilerek eleştirisinden başka bir şey değildir. Deneysel mimari eserlerinin bir anlamı da budur. Aslında, örneklerin öküzün anlayacağı türden -öküzden özür dileyerek- oluşu yadırganmış, kimse üzerine alınmadan Sevan cezaevine yollanmıştır.
Örnekleriyle, eleştirisini abarttığı söylenebilir ki; Sevan’ın tarzı da budur.
Deneysel mimari eserleriyle örnek göstermenin ötesinde özgün bir estetik düşünce geliştirdiği de altı çizilmesi gereken önemli bir gerçekliktir. Sevan gelenekseli günümüzden geçirerek evrensele taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Eserlerinin bir boyutu da direnme hakkının kullanılmasıdır. Yıllarca İmar Yönetmeliği’nde günümüze uyarlayıcı bir değişiklik yapmayan iktidarın eleştirisi olduğu kadar, fiili yapı yasağı koyan zihniyete karşı direnme hakkının kullanılmasıdır. Yazıları ile muktedire direnen Sevan, Şirince Köyündeki 40’ı aşkın deneysel mimari eserleriyle iktidara direnmiştir. Matematik Köyü, Tiyatro Medresesi gibi örnek yaşam alanları geliştirmiştir.
Bu konuda unutulmaması ve gözden kaçırılmaması gereken önemli nokta bu eserlerle/ yapılarla Sevan’ın bir mülkiyet ilişkisinin bulunmamasıdır. Şirince’de Sevan’ın inşa ettiği yıkılası Matematik Köyünün kütüphane kapısındaki Sevan Nişanyan Kütüphanesi yazılı levha dışında Sevan’a ait hiç bir şey yoktur. Sevan bütün mal varlığını Nesin Vakfına bağışlayarak mülkiyet ile olan bağını yıllar önce kesmiştir.
Kaçak inşaat suçu icat edilerek Sevan’ın cezaevine konulması özel bir projenin ürünüdür. Mesele kaçak inşaat meselesi değildir. Bu proje ile Sevan Nişanyan’ın itibarsızlaştırılmaya çalışılmasının yanında, düşüncelerinden dolayı cezaevine yollanmasından dolayı oluşacak birçok tepki savuşturulmuş, hem de bu proje ile susturulmuştur. Zira, Sevan Nişanyan Ermeni halkının gür sesi ve korkusuz yazan kalemidir.
Ermeni Soykırımının 100. yılında devlet 4 yıllık bir inkar projesini yürürlüğe koymasıyla Sevan’ın 4 yılla başlayan cezaevi sürecinin yakın ilişkisi vardır. Sevan cezaevindeyken Türkiye’deki Ermenilerin sesi boğuk çıkacaktır. Bu bakımdan Sevan Nişanyan’ın 100 yıl önce belirsizliğe yollanan Ermeni entelektüellerinden bir farkı yoktur. (bugün Sevan’a verilen cezaların toplamı 17 yıla uzatılmıştır. Sırada ödenemeyecek maddi tazminat davaları beklemektedir).
Ermeni halkının sesi kısılmış durumdadır. Bunu Ermeni Soykırımının 100. yıl etkinliklerinde gözlemek mümkündür. 100. yılla ilgili etkinlikler Russel Crowe’un Çanakkale’sinin tekrarıdır. Bu toplantılarda, kadın-erkek Şehrazatlar tarafından biteviye 1001 gece masalları anlatılmaktadır. 1001 gece masalları bitmemelidir. Masalın bitmesi ölümcüldür!
Sevan Nişanyan ile ilgili dikkat çekici hususlardan biri de bu konudaki içeride ve dışarıda iki yıla yakın süren suskunluktur.
Birkaç kişinin dışında içerideki kitlesel suskunluğun temel sebebi, Sevan’ın cezalandırılmasının temel etmeninde olduğu gibi, aykırı ve alışılmışın dışında bir Ermeni oluşudur. Yaptığı eserlerinin tümü hakkında yıkım kararı alınmasında da etnik kökeni yatmaktadır. Kadim Ermeni eserleri gibi, Sevan’ın eserleri de yok edilmeye mahkum edilmiştir. Sevan’ın eserlerine Emval-i Metruke muamelesi yapılması bundandır.
Sevan gibi üretken yazara karşı, 60 kelime Türkçeleri ile roman yazan Türkpen üyeleri için bu suskunluk anlaşılırdır. Hatta Türkpen başkanının, Uluslararası PEN’in Sevan ile ilgili kampanyaya mani olmasına da şaşırmadık. Türkçeye, değil kendilerinin, Türk Dil Kurumu’nun 80 yılda yapamadığı devasa katkıyı aykırı bir Ermeni’nin yapması karşısındaki eziklik de anlaşılırdır.2
Türkçeyi ilkokulda öğrenen biri olarak bunu rahatlıkla söylemekten çekinmiyorum ki; Kendi dilini doğru dürüst konuşup yazamayan bir güruhun başka türlü bir tavır geliştirmesi düşünülmezdi. Yukarıda da söylediğimiz gibi: Vasatlar “böylece kendilerini aykırı olanın cazibesinden ve tehdidinden korumuş oldular”.
Uluslararası PEN, Türkiye kaynaklı karşı çıkmalara rağmen yine de Sevan Nişanyan Olayına dikkat çekti. Türkpen’den ses çıkmadı, çıkmasını da beklemiyoruz.
Türkiye’deki Ermeni Halkının sessizliği anlamlandırılabilir: Birincisi, Türkiyeli Ermeniler, 1001 gece masalları anlatıcılarınca esir alınmıştır. İkincisi, Peygamber Davası kararındaki pogrom çağrısı karşısında, soykırıma uğramış ve pogromlarla sindirilmiş bir halkın başka türlü hareket etmesi düşünülemezdi. Sevan’ın Muhammed’e dair üç satırlık sözü üzerine ekmek almak için dahi sokağa çıkamayışını doğal karşılanmalıyız.
Sevan, Çağdaş Yunan edebiyatının şaheseri Benden Selam Söyle Anadolu’ya kitabının yazarı Dido Sotiriyu’nun doğup büyüdüğü eski bir Elen köyü Kırkınca/Çirkince’yi ihya edip Şirince’ye çevirmiştir. Şirinceliler, sürgünle Epir Bölgesinden Ege’ye getirilip yine sürgünle geri gönderilmişlerdir. Bugün Makedonya’da Khaterini yakınında, Nea Ephesus adını verdikleri köyde yaşamaktadırlar. 2015 yazında bu köye gidip muhtar ile konuştum. Atalarının kurduğu ve doğup büyüdükleri köyü yok olmaktan kurtaran Sevan için yapabilecekleri bir şeyleri olabilirdi. Yanılmışım, yokmuş. “Sevan da çok ileri gitti” cevabını aldım. Zira Sevan’ın yanında durmak veya Sevan için bir şeyler yapmak Şirince’ye geliş gidişlerini zorlaştırabilir, Şirince’de onarılan eski kiliselerinde senede bir gün dahi olsa atalarının ruhuna bir dua onlara çok görülebilirdi. Muhtarın davranışının ilişkilerin zedelenme riskine karşı geri çekilme ve korunma olarak anlaşılması mümkün. Yine de Muhtarın hakkını yemek istemem. Muhtar gelecek hafta Şirince’ye gidecekti. Selçuk Belediye Başkanı ile görüştüğünde Sevan’dan da söz edebileceğini söyledi. Teşekkür ettim.
Uluslararası insan Hakları kuruluşlarından HRW ile Amnesty International, Sevan’ın durumuna dikkat çektiler ve raporlarında yer verdiler. Gariptir ki, yurt içindeki insan hakları kuruluşları hala sessizliklerini korumaktalar. Hatta Irkçılık ve Ayrımcılık adlı komisyonu olan İnsan Hakları Derneği’nden bir ses çıkmış değil.
Sevan’ın bir dönem öğretim görevlisi olarak ders verdiği Bilgi Üniversitesi’nden duruma bir tepki bekledik, Aldığımız cevap “Biz Sevan Nişanyan’ın entelektüel kapasitesinden faydalandık ama arkasında durmak istemiyoruz” oldu. “Evet, biz bir dönem Sevan’ı sömürdük ancak şimdi ona ihtiyacımız kalmadı” olarak anladık.
Öğrenciliğinin geçtiği Boğaziçi Üniversitesinden deneysel mimari örneklerini sergileyeceğimiz bir fotoğraf sergisi için izin istedik. Bize yer göstermenin ötesinde bir de konferans önerdiler. Deneysel mimari üzerine konferansı gerçekleştirdik. Bu davranışlarından dolayı Boğaziçi Üniversitesi yönetimi ve öğrencilerine müteşekkiriz.
Müteşekkir olduğumuz başka kurumlar da var. Getronagan Okulunda Yetişenler Derneği salonu Sevan’ın ilkokul çağında bilgi yarışmasında ilk ödülü aldığı salondu. Dernek “Sevan Nişanyan Olayı ve Direnme Hakkı” konulu toplantımız için salonu bize tahsis etti. Cezayir toplantı salonu da Sevan Nişanyan Olayı’nı anlatabilmemiz için Osman Kavala tarafından tahsis edilen salonlardan biridir. Müteşekkir olduğumuz bir çok kişi var tabii ki: Müteşekkir olduğumuz bir çok kişi de var tabii ki: Yurt dışında Doğan Özgüden, İnci Tuğsavul, Anjel Dikme, Saro Mardiryan, İbrahim Seven, jozef Haddodo, Hovsep Hayreni, Nail Beth- Kinne. Yurt içinde Ercan Kanar, Ayşe Hür, Korhan Gümüş, Bülent Bilmez, Zakarya Mildanoğlu toplantılarda konuşmacı olarak yalnız bırakmayarak destek verdi. Kenan Yenice de her toplantının afişlerini, ilanlarını, broşürlerini ve görsel malzemelerini hazırlayarak anlamlı destek sundu.
Sevan için ülke dışında da bir suskunluk var. Hem diasporada hem de Ermenistan’da. Sevan’ın yeterince Ermeni olmadığı düşünülüyor. Oysa, Adını Unutan Ülke, Ankara’nın Doğusu adlı çalışmaları Tarihi Ermenistan’da Ermeni eserleri ve varlığının envanterinin ortaya çıkarılmasıdır. Bunlara paralel nisanyanmap.com adlı internet sitesi ile bu coğrafyanın en küçük yerleşim biriminin kısa tarihini ziyaretçilerle paylaşır. Bu üç eser tarihi coğrafyadan Ermeni izlerinin silinmesini önlemiş ve tarihe not düşmüştür.
Ne yazık ki buna rağmen diasporadan Sevan’a bir destek gelmiş değildir. Diaspora’da ilk aylarda Paris, Brüksel, Viyana, Frankfurt ve Hamburg’da Sevan ile ilgili birer toplantı yapıldı. Sonrasında Sevan unutuldu.
Sevan Nişanyan Olayı ile ilgili ANCA (Armenian National Committee of America) ile görüştük, ilgilenmiş göründüler, ancak hiçbir şey yapmadıkları gibi raporlarında dahi bir satır yer vermediler. Sevan için bir şey yapmazken Türkiye’den bir 1001 gece masalcısını ödüllendirdiler.
Armenian Council of Europe ve Belçika Demokratik Ermeniler Derneği dışında diasporadaki kuruluşlardan ilgi göremedik. Sınırlı olanaklara sahip bu kuruluşların Paris ve Belçika’da Sevan ile ilgili gerçekleştirdiği toplantı samimi ve coşkuluydu.
Türkiye’de söylemeye çok az kimsenin cesaret edebildiği Ermeni Soykırımını, televizyonda canlı yayında Türk Tarih Kurumu Başkanı ile tartışması izleme rekorları kırmıştır. Programda, TTK başkanı ve program yöneticilerinin şaşkınlıklarından adlarını dahi unuttuklarını söylersek abartmış olmayız.
Ermenistan’da Yazarlar Birliği Sevan ile ilgili bir toplantı yapmak istedi. Bilgiler paylaştık, dökümanlar gönderdik, lakin bugüne kadar toplantının gerçekleştiği bilgisi gelmedi. Sevan’ın kitapları Ermenice’ye tercüme ediliyordu. 2014 Ekim ayında kitaplarının baskısı gerçekleşecekti. Bugüne kadar ses çıkmadı. Ermenistan Diaspora Bakanlığı Sevan’a William Saroyan Edebiyat Ödülü’nü vermeyi kararlaştırdı. Ödüle çok sevindim. Ancak 1,5 yıl geçti ödül hala Sevan’a ulaşmış değil.
Her fani gibi Sevan’ın da hatalarının olması doğaldır. Ancak Sevan’a karşı geliştirilen ve tırmandırılan düşman tutumu Sevan’ın hak etmediğini düşünüyorum. Topluma da sessizlik yakışmadı. Sessizlikle iktidarın, muktedirin yanında bu kadar hevesle durmak doğru değil.
Çocuklarını görmek için gittiği Berlin’den cezaevine girmek için dönerken bizlere ilettiği notta söyledikleri önemlidir:
“Birtakım insanlar sana inanmış, güvenmiş. Bu sana bir sorumluluk yükler. Onları hayal kırıklığına uğratmak, kötülük etmektir. Etmemelisin.
Bir mücadeleye girmişsin, sonuçlarını göze alıyorum demişsin. Rüzgâr bir an için döndüğünde “ay korktum” deyip gitmek rezilliktir. Rezil olmamalısın.
Köyünde bir hayali inşa etmeye girişmişsin, hayatını buna bağlamışsın. Şimdi üç tane memur, fare gibi kemirip hayatında bir oyuk açtı diye o hayatı terk etmek olmaz. Daha yapacak çok işin var.
Millete “korkma” demişsin, “bu memlekette eksik olan şey cesaret.” Hodri Meydan kulesi dikmişsin. Şimdi ufukta düşman belirdiğinde “kişisel rahatım her şeyden kutsal” deyip kaçmak kendinle çelişmektir. Çelişmemelisin.
Kaçıp gidenlerin pek çoğuyla tanışmışsın. Çoğunu sevmiş, dost olmuşsun. Ama alınlarına silinmez mürekkeple basılmış “yenilgi” damgasını da gözünle görmüşsün. O damgayı yememelisin…”
sözleriyle bir daha ne zaman bir araya geleceğimizi bilmediğimiz bir tarihe kadar aramızdan ayrılarak cezaevine gitti.
Torbalı’dan, Buca ve Şakran’a sürgünden, Yenipazar’a dört cezaevi gezen Sevan bugün Söke Cezaevinde ne kadar daha tutsak kalacağını bilmeden gün sayıyor.
Bütün bunlara rağmen, onun gözünde güvercin tedirginliği aramak boşunadır. O devekuşu inadına sahip olduğunun altını çizer.
1. Etyen Mahçupyan, Sevan Nişanyan diye bir adam, http://www.zaman.com.tr/yazarlar/etyen-mahcupyan/sevan-nisanyan-diye-bir-adam_2195641.html
2. Sevan Nişanyan Türkçe’nin etimololojisine dair ilk ciddi çalışmaları yapan Türkiyeli araştırmacılardandır. 2002 yılında yayınlanan “Sözlerin Soyağacı, Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü” kitabı bu konudaki başka çalışmaların öncüsü olmuştur (NDLR).
Yorumlar kapatıldı.